27 Şubat 2009 Cuma

Mu'min-i kamilin alameti

Mü'min-i kâmilin alâmeti
Cuma Hutbesi



Aziz ve muhterem Müslümanlar !

Hutbemiz olgun mü'minin alâmetlerine dairdir. İnsan saray gibi bir binadır. Cenab-ı Hakk'ın antika bir sanatıdır, kudretinin mûcizesidir. O en güzel binanın temelleri, îmanın rükünleridir.

İnsanı insan eden imandır. Hakikî îman insanın kalbine girip vücudunun bütün zerrelerine yerleşince maddî ve manevî dünyasını ışıklandırır. İçi dışı îman nuruyla nurlanır. Her taraf nurlar içinde kalır.

İnsan îman nuruyla herşeyin hakikatini görmeye başlar. Herşeyin iyisine bakar. Güzel görür, güzel düşünür. Hayatından lezzet alır. Zindanda da olsa bahtiyardır. Çünkü o, îmanda ne kadar büyük bir saadet ve nimet ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğunu anlamıştır.

Kâmil bir mü'min, "Eşhedü ellâ ilahe illallah" dâvasına bütün zerrâtıyla îman etmiş, zerrelerden kürelere kadar herşeyin Allah'ın birliğine delil olduğunu görmüş, okumuş, ona göre inanmıştır.

Onun îmanı tahkikidir. Hakikî îmanı elde ettiği için kâinata meydan okuyabilir bir kuvvete sahiptir. Küre-i arz bomba olup patlasa, ihtimaldir ki onu korkutmaz. Belki hârika bir kudret-i samedâniyeyi lezzetli bir hayretle seyredecektir. Olgun bir mü'min, ölümden korkmaz.

Zira onun nazarında ölüm bir terhis tezkeresidir. Âhirete gitmiş eski dost ve ahbaplarına kavuşmaktır. Dünya zindanından cennet bostanlarına bir sevkiyat, hakikî vatanına gitmek, ebedî hayata geçmektir. Sonsuz bir hayatın başlamasıdır.

O, yalnız Allah'tan korkar, Allah'a sığınır, Allah'a güvenir, O'nun emirlerini harfiyyen yerine getirmeye çalışır. O, Allah için işler, her işe "Bismillah"la başlar, "Elhamdülillah"la bitirir. Allah nâmına alır, Allah nâmına verir. Allah nâmına vermeyen gafil insanlarla alışverişi yoktur.


Aziz mü'minler!

Cenâb-ı Hak mü'min-i kâmilin nasıl olması gerektiğini tarif ederken şöyle buyuruyor:

"Mü'minler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğu zaman onların îmanlarını artırır, kuvvetlendirir ve yalnız Allah'a tevekkül ederler, namazlarını kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler. İşte gerçek mü'min onlardır."

Asr-ı Saâdet'te Benî Es'ad kabilesinden bir grup insan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın huzuruna gelerek "Biz de mü'minleriz. Bize de yardım edin!" dediler. Fahr-i Kâinat Efendimiz bunları tanımıyordu. Mü'min olduklarını gösteren alâmetleri yoktu. îman dâvasına mallarıyla ve canlarıyla bir hizmette bulunmamışlardı.

Halbuki îman edenlerin o büyük dâvaya hizmetleri olmalıydı. İşte bu sebepten mü'minleri tarif eden başka bir âyet-i kerîme nazil oldu:

"Hakikî mü'minler onlardır ki, Allah'a ve Resûl'üne îman ederler, sonra îman hakikatlarında şüpheye düşmezler, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda maddî ve manevî cihad ederler. İşte sâdık mü'minler onlardır."

Anlaşılıyor ki, "Bal, bal!" demekle ağız tatlı olmuyor.

Taklidî îman, sahibini kurtaramıyor. Amelsiz îman çok zayıf olduğundan kurtarıcı olamıyor. Bu zamanda her mü'minin en mühim işi, taklidî îmanı tahkiki îmana çevirerek îmanı kuvvetlendirmek, takviye etmek ve kurtarmaktır. Herşeyden önce îman esaslarıyla meşgul olmak kat'î bir zaruret, ciddî bir ihtiyaç, hatta mecburiyet haline gelmiştir.

Her talebenin en başta elde etmesi gereken ilim, îman ilmidir. İlimlerin temeli îman ilmidir. Her muallimin herşeyden evvel Alah'tan bahsetmesi, îman hakikatlannı öğrencilerine öğretmesi lâzımdır. Yoksa hem millete, hem de devlete zarar vermiş, gençlerin hayatını tehlikeye atmış olurlar.

Îmandan mahrum bırakılan nesillerin eşkiya, anarşist, sarhoş, serseri olduklarını nefisperest, maddeperest, menfaatperest, putperest, hatta vatan ve millet hâini durumuna düştüklerini görüyorsunuz. Madem bu zamanın en dehşetli hastalığı imansızlıktır, îman zayıflığıdır. Öyleyse hepimizin en birinci vazifesi, îmanları kurtarmaya çalışmaktır.

Bunun en kısa ve en kolay yolu da, Kur'ân-ı Azîmüşşan'ın hâlis, muhlis, manevî ve nurlu tefsirlerini, Nur risalelerini okumaktır. Asrımız insanlarının anlayışına göre yazılmış bu îman dersleri, okuyup dinleyenlere çok faydalı olmaktadır.

Fenden ve felsefeden gelen sapık fikirleri çürüten, küfrün belini kıran, Kur'ân nâmına atom bombası gibi tesirli manevî bir silah, bir elmas kılıç olan delilli ve ispatlı îman dersleridir. Kur'ân'ın malıdır, îmanın hakikatlarıdır. Ekmek, hava ve suya muhtaç olduğumuz kadar ihtiyacımız vardır. Mü'min-i kâmil olmak, gayretle çalışmakla olur. Yoksa "Cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değildir."


Mü'min kardeşlerim!

Tam manâsıyla mü'min nasıl olur? Bunu Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan dinleyelim:

"Mü'minler bir bina gibidir. Parçalarını birbirine bağlar, birbirine destek olurlar. Mü'min tez kızar, tez barışır. Mü'min kendisi için sevdiğini din kardeşi için de sever. İyiliklerine sevinen, kötülüklerine üzülen kimse mü'mindir. Mü'minin himmeti namaz, oruç ve diğer ibadetlerdedir. Münafıksa hayvan gibi yiyip içmek derdindedir.

Allah katında en sevimli amel, mü'minin kalbini sevindirmek, sıkıntısını gidermek, borcunu ödemek veya karnını doyurmaktır. Mü'min ülfet eder ve kendisiyle ülfet edilir. Ülfet etmeyen ve kendisiyle hoş geçinilemeyen kimsede hayır yoktur. İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır. Üç günden fazla mü'minin mü'mine küsüp konuşmayı kesmesi helâl değildir."


Allah cümlemize îman-ı kâmil ve hüsn-i hatime nasip eylesin, âmin...

25 Şubat 2009 Çarşamba

Kaza yapan ucaktakilerin kimlikleri

Yolcularin Isim listesi


İstanbul-Amsterdam seferini yaparken iniş sırasında kaza geçiren Türk Hava Yollarına (THY) ait ''Tekirdağ'' adlı uçağın yolcu ve mürettebatının kimlikleri belirlendi.

Hasan Tahsin Arısan'ın kaptan pilotluğu yaptığı uçakta, Olgay Özgür, Murat Sezer, Figen Eren, Perihan Özden, Ulvi Murat Eskin ve Yasemin Vural, mürettebat olarak bulunuyordu.

YOLCULARIN İSİM LİSTESİ...

"Mustafa Gümüş, Bekir Kaya, Ahmet Arıkan, Ferruh Koral, Hakan Vercan, Sipke Dawid, Nuri Taş, Ahmet Tekgöz, Mustafa Atman, Mustafa Bahçecioğlu, Janneke Vantil, Ramazan Pehlivan, HK Arslan, Plo Arslankul, Shinyi Chen, Fred Crongnale, Feriha Cebi, Erol Zafer Akbaş, Lucio Basso, Kenan Öztürk, Frederick Gimpel, Gerarda Gimpelve, Hasan Hüseyin Sümer, Mustafa Mermer, Selçuk Arda, Mehmet Gözükara, Soyadı İdris olan bir yolcu, Samiye Albostan, Büşra Albostan, Erdem Recep Albostan, Atanaz Stilijan, Lucia Geijtema, Jakabuz Shinkel, Leentje Vanherbe, Marinus Vansipron, Ronalda Redford, George Anichukw, İlhan Gücüyene, Muhsin Cesur, Kenan Demir, Bora İnan, Soyadı Mutlucan olan bir yolcu, Kamile Banu Özcan, Soyadı Vanderhal olan bir yolcu, Soyadı Deknecht olan bir yolcu, Soyadı Chamrduk olan bir yolcu, Volkan Dasasan, Cem Mert, Kerem Uzel, Ahmet Peynirci, Vedat Demir, Ahmet Sen, Gülsen Yıldırım, Yavuz Yıldırım, Gökmen Yıldırım, Jakavus Labeij, Sofhia Labeij, Lisa Labeij, Susan lord, Orhan Kaya, Ali Yıldırım, Maya Nil Kaya, Bülent İçgören, Soyadı Molle olan bir yolcu, Soyadı Meiring olan bir yolcu, Mert İçgören, Henk Heijlo, Ozan Duman, Cantürk Aydın, Patrick Boots, Mustafa Komut, Şeref Küçüker, Michael Hemmer, John Salman, Ricky Wilson, Ronalda Richey, Çağrı Kaya, Aslıhan Küçüker, Ramacenk Erözer, Kenan Eke, Sefer Barış, Cüneyt Er, Osman Bedri Başlılar, Ramazan İz, Emre Alkan, Oscar Vandalso, Ahmet Berisha, Soyadı Överal olan bir yolcu, Maria Roovers, İris Steenove, Petrus Steenove, Shapid Mir, Sabina Mir, Kewlawatie "

TÜRK HAVA YOLLARI: KURTARMA EKİPLERİ VE YEREL YETKİLİLERE YARDIMCI OLMAK AMACIYLA TÜRK HAVA YOLLARI GEREKLİ TÜM TEDBİRLERİ ALMIŞTIR

Türk Hava Yolları (THY), şirketin, kurtarma ekipleri ve yerel yetkililere yardımcı olmak amacıyla gerekli tüm tedbirleri aldığını bildirdi.

THY'den yapılan yazılı açıklamada, THY'nin 1951 sefer sayılı İstanbul- Amsterdam uçağının iniş esnasında 5 numaralı pist yakınlarında kaza geçirdiği ifade edilerek, saat 11.30'de 737-800 tipi JGE kuyruk isimli ''Tekirdağ'' adlı uçağının kaza anında iniş yapmakta olduğu kaydedildi.

Açıklamada, araştırma ve kurtarma çalışmalarının halen devam ettiği anımsatılarak, şöyle denildi:

''Elimizde kurtulanlar veya yaralı olanlar hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Türk Hava Yolları yetkilileri, olay yerine gidecektir. Kurtarma ekipleri ve yerel yetkililere yardımcı olmak amacıyla Türk Hava Yolları gerekli tüm tedbirleri almıştır. Uçakta 126 yolcu ve 7 mürettebat bulunmaktadır. Konuyla ilgili ayrıntıları öğrenmek ve yolcu isim listesini kesinleştirmek için çalışmalar sürmektedir.''

Yolcuların aile yakınlarının Türk Hava Yolları Genel Yönetim Binası VIP restorana gelerek, bilgi alabilecekleri belirtilen açıklamada, ''Türk Hava Yolları, daha detaylı bilgiler ulaşır ulaşmaz kamuoyunu bilgilendirmeye devam edecektir. Ayrıca en son bilgileri web sitemiz www.thy.com'dan da öğrenebilirsiniz. Yaşanan olay nedeniyle Türk Hava Yolları camiasının üzüntüsü büyüktür'' ifadelerine yer verildi.
Anahtar Kelimeler: Kaza yapan ucaktakilerin kimlikleri - Yolcularin isim listesi - THY - Amsterdam'da düsen ucaktaki yolcularin kimlikleri
Kaynak: İHA-AA

Mucize inis: Yolcularin cogu yarali kurtuldu

Mucize iniş: Yolcularin cogu yaralı kurtuldu


Hollanda'nın Amsterdam kentinde Schiphol havaalanına inerken yere çakılan THY uçağından 9 ölü, 3 agir yaralı çıkarılırken 60'den fazla kişi yarali kurtuldu.

Kazadan yaralı kurtulan bir yolcu olay anını, "Bir türbülansa girdik bağırmaya bile fırsat olmadan uçağın düştüğünü gördük. Uçağın inişe geçtiğini düşünürken uçağı bir anda yerde bulduk. Uçağın ayrılan bölümünden kendimizi dışarı attık. Yardım ekiplerinin ulaşmasını bekliyoruz. Ağır durumda olanlara müdahale ediliyor." dedi.

YOLCULAR UÇAKTAN YÜRÜYEREK ÇIKTI

Hollanda'nın Amsterdam kentinde Schiphol havaalanına inişte yere çakılan Türk Hava Yollarının 1951 sefer sayılı uçağından bazı yolcuların yürüyerek çıktığı bildirildi.

Bazı görgü tanıkları, Boeing 737-800 tipi ''Tekirdağ'' adlı uçaktan yaklaşık 60 yolcunun yarali sekilde çıktığını belirtti.

İstanbul-Amsterdam seferini yaparken, 126 yolcu ve 7 kişilik mürettebatıyla Schiphol havaalanına inişte piste ulaşamadan tarlaya çakılan uçağın üç parçaya ayrıldığı, uçakta yangın çıkmadığı bildirildi. İtfaiye ve ambulansların kaza yerine ulaştığı kaydedildi.

Bu arada, havaalanı basın bürosu çalışanı Melanie Smieder, uçağın iniş pistine yaklaştığı sırada düştüğünü ve kaza nedeniyle hava trafiğinin durduğunu aktardı.

Kaynak: HABER 7

Yere cakilan ucakta 135 yolcu vardi

Yere çakılan uçakta 135 yolcu vardı


Türk Hava Yollarına ait Boeing 737-800 tipi Tekirdağ isimli uçak, Hollanda'nın Amsterdam kentinde Schiphol havaalanına inerken yere çakıldı. İstanbul-Amsterdam seferini yaparken düşen Türk Hava Yolları'na (THY) ait uçakta 135 yolcu ve 8 mürettebat bulunduğu belirtildi.

Bu sabah 08.22'de İstanbul Atatük Havalima'nından kalkan uçak, Schiphol havaalanına iniş sırasında 3 parçaya ayrıldı.

Hollandalı yetkililerden alınan bilgiye göre uçakta 135 yolcu vardı. Mürettabat sayısı ve ölü ve yaralı sayısında net bir açıklama yapılmazken ağır yaralıların olduğu bilgisi geldi. Ayrıca uçakta herhangi bir infilak ve yangının olmadığı da öğrenildi...

Tekirdağ isimli uçaktaki pilotların isimlerinin Hasan Tahsin Arız, Murat Sezer, Tolga Arız olduğu öğrenildi.

İniş esnasında kaynaklanan bir sorundan dolayı düşen uçağın yerde üç parçaya ayrıldığı ifade ediyor... Uçağın yoğun sisten dolayı pisti göremediği ileri sürülüyor....

Bu arada, THY yetkililerinden oluşan bir ekip, İstanbul'dan Hollanda'ya hareket etti.
Anahtar Kelimeler: Yere cakilan ucakta 135 yolcu vardi

THY ucagi Amsterdam'da yere dustu

THY uçağı Amsterdam'da yere düstü


Türk Hava Yollarına ait bir uçak, Hollanda'nın Amsterdam kentinde Schiphol havaalanına inerken yere çakıldı. Uçak, havaalanına iniş sırasında 3 parçaya ayrıldı.

Türk Hava Yollarının 1951 sefer sayılı uçağı, Hollanda'nın Amsterdam kentinde Schiphol havaalanına inişte yere çakıldı.

Görgü tanıkları, A-9 otoyolunun hemen yanında bulunan havaalanının pistine ulaşamadan yere çakılan uçağın ikiye ayrıldığını, bazı yolcuların uçaktan ayrıldığını belirtti.

Uçakta kaç kişinin bulunduğu konusunda çelişkili bilgiler verilirken, kazada ölen ya da yaralanan olup olmadığı henüz bilinmiyor.

Yardım ekiplerinin olay yerine gittiği kaydediliyor.
Anahtar Kelimeler: THY ucagi Amsterdam'da yere dustu - THY ucagi Amsterdam'da yere cakildi - THY Amsterdam ucak kazasi - 25.02.2009 - 25. Subat 2009 - THY ucak kazasi
Kaynak: HABER 7

Evde kopek beslemek caiz midir ? Icinde kopek olan eve melekler neden girmez ?

Evde köpek beslemek namaza mani olur mu ?

İçinde köpek olan eve melekler neden girmez ?


Hanefilere göre köpek elbiseye sürtünürse o elbiseyle namaz kılınır. Yalnız, köpeğin ağız suyu veya salyası ve tersi necistir.

“İçinde köpek bulunan eve rahmet meleklerinin girmeyeceği, ev sahibinden her gün bazı sevapların azalacağı, ancak av, sürü ve bekçilik gibi ihtiyaçlar için köpek beslemenin caiz olduğu” gibi hadis-i şerifler vardır. Ayrıca salya ve tüyleri her tarafa bulaşacağından ibadetlerimize ve sağlığımıza zarar verme ihtimali de vardır. Bu sebeple ihtiyaç yoksa evde köpek bulundurmak doğru değildir. İhtiyaç yokken evde köpek beslemek haram değildir fakat hafif mekruhtur. Hukuk dilinde buna “tenzihi mekruh” denilir.

Ancak bununla beraber köpek bulunan evde yaşanır, kılınan namazlar ve yapılan ibadetler de geçerlidir. Yeter ki kıldığımız yer veya seccade temiz olsun.

Resûl-i Ekrem (sav) şöyle buyuruyor: "Av, tarla, bahçe, sürü köpekleri müstesna olmak üzere köpek besleyen kimsenin sevabından her gün bir miktar eksilir."( Buhari, Zebaih, 6; Müslim, Müsakat, 46,50,56-58)

Köpek bulunan eve melek girmediğini bildiren hadisler de göz önünde bulundurulduğunda, koruma ve avlanma gibi bir ihtiyaç bulunmadan evlerde köpek beslemek İslamda menedilmiştir.Çünkü;

a) Köpek besleyecek kadar imkanı olanların bakım ve harcamalarına yoksul ve kimsesiz insanlar daha layıktır.

b) Tıbbın kesin açıklamalarına göre köpeklerden insanlara geçen birçok hastalık vardır.

c) Köpek yoldan gelip geçeni, misafiri korkutur, rahatsız eder. (Günlük Hayatımızda Helaller ve Haramlar, Hayreddin Karaman, İz Yayıncılık)

İçinde köpek bulunan eve meleklerin girmemelerinin sebebi onların pis kokmaları, pislik yemeleridir. Bundan dolayı gereksiz yere köpek edinen kimse evine melek girmekten mahrum bırakılmak suretiyle cezalandırılmıştır. (Nevevî, Şerhu'l-Müslim, Kahire 1347-49/1929-30, XIV, 84; Aynî, Umdetü'l-Kârî, Kahire 1348, XV, 139).

Hanefilerde esah olan, köpeğin bizatihi necis olmadığıdır, zira korunma ve avlanmada ondan yararlanılmaktadır. Domuz ise bizatihi necistir. Kurandaki "O pistir" ayetinden kasıt domuzdur.

Yalnız, köpeğin ağız suyu veya salyası ve tersi necistir. Vücudunun diğer yerleri buna kıyas edilmez. Ağzını kaba sokarsa kab yedi defa yıkanır. Resulullah (as) buyurdu ki: Köpek sizden birinin kabından içerse, onu yedi defa yıkasın. Ahmed ve Müslim'de: "Köpeğin ağzını soktuğu sizden birinin kabının temizliği, ilki toprakla olan yedi defa yıkamaktır. (Ahmed, Buhari, Müslim)

Malikilere göre: İster beslenmesine izin verilen bekçi ve çoban köpeği olsun, isterse başka köpek, mutlak olarak temizdir. Sadece ağzını soktuğunda meşhur olan görüşe göre taabbüden yedi defa yıkanır. Ayağını veya hareket ettirmeden dilini soksa veya salyası düşse yıkamak gerekmez.

Şafii ve Hanbelilere göre: Köpek domuz ve onlardan türeyenler, bunların artığı, teri necistir. Bunlarla kirlenen eşya biri toprakla olmak üzere yedi defa yıkanır. Önceki hadise binaen ağzının necaseti sabit olursa, geri kalan kısım da öncelikle öyledir. Zira ağzı fazla soluduğu için en temiz yeridir. (Bk. İslam Fıkhı Ansiklopedisi Prof. Dr. Vehbe Zuhayli)
Anahtar Kelimeler: Evde köpek beslemek caiz mi - Evde köpek beslemek caiz midir - Icinde köpek olan eve melekler girmez mi - Icinde köpek olan eve melekler neden girmez - Ev de köpek beslemek namaza mani mi - Dinimiz de köpek beslemek - Dini acidan köpek beslemek - Köpek beslemek günah mi

22 Şubat 2009 Pazar

Carpici 'Neo Osmanli' Senaryosu

Carpıcı 'Neo Osmanlı' Senaryosu


Rusya ve Çin gerileyip çöküyor. 3. Dünya Savaşı uzayda çıkıyor. Türkiye, Ortadoğu, Balkanlar, Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika'ya hakim bir imparatorluğa dönüşüyor.

Dünyanın en çok sözü dinlenen stratejik araştırma şirketlerinden Stratfor'un kurucusu siyaset bilimci Dr. George Friedman Ocak ayının sonunda yeni bir kitap çıkardı: Gelecek 100 Yıl- 21. Yüzyıl için Öngörüler (The Next 100- A Forecast for the 21st Century).

Kitapta inanılmaz senaryolar var. Mesela Rusya ve Çin gerileyip çöküyor, Üçüncü Dünya Savaşı çıkıyor ama uzayda gerçekleşiyor. Üstelik Türkiye de olayların merkezinde. Çünkü Ortadoğu, Balkanlar, Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika'ya hakim bir imparatorluğa dönüşüyoruz yeniden, hilafeti de canlandırmışız, ABD'nin sinirini bozuyoruz. İşte Friedman'ın kehanetleri.

Bir yanda Türkiye-Japonya bir yanda ABD-Polonya

RUSYA'NIN SONU GELİR

2010-2020 arasında Rusya güney sınırını genişletir, Gürcistan'ı içine alarak yeni komşusu Ermenistan'la ilişkileri sıkılaştırır. Bu durum Türkiye'ye Soğuk Savaş döneminde yaşadığı tatsızlıkları anımsatır. Bu kez karşılık verecektir, ulusal güvenliğini sağlamak için Kafkasya'daki sınırlarını gerektiği kadar ilerletecektir.

Rusya'nın Kafkasya'da ilerlemesi elbette Türkiye kadar ABD'yi de rahatsız eder. Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Romanya, Rusya'nın Avrasya hakimiyetine karşı ABD'yle her türlü anlaşmayı yapar. Böylece Soğuk Savaş gibi, yeniden Amerika-Rusya arasında bir sınır çizilir, ama bu kez Berlin'de değil, Karpat Dağları'nda. Ama endişelenmeye gerek yoktur çünkü Rus ordusu ve ekonomisi giderek zayıflar. 1917 ve 1991'de olduğu gibi bu kez 2020'de çöker.

ÇİN KAĞITTAN KAPLAN

Şu anda herkesi korkutan Çin'in ekonomik büyümesi, uzun vadede kárlı değildir. Dev ülke, ekonomik krize girer ve dünya lideri olma ihtimali ortadan kalkar. Ekonomik kriz, 2010'un sonlarında ülkede merkezi devletin gücünü de zayıflatır, bölgeler arasında rekabet başlar, geleneksel yabancı düşmanlığı hortlar. Çin 1920-30'larda yaşadığı kaosun içine yuvarlanır yeniden. Bundan yine o dönemde olduğu gibi en çok Japonya yararlanır.

NATO BİTER

2020'de Rusya ve Çin'in zayıflaması iki ülkenin sınırlarını savunmasız hale getirir. Türkiye'nin de dahil olduğu komşu ülkeler tarafından bir avlanma cennetine dönüşür Avrasya.

Japonya, Rusya'nın doğu kıyılarına ve Çin'in doğusuna gözünü diker. Çünkü nüfusu 107 milyona düşmüştür, bunun 40 milyonu 65 yaşın üstündedir. Enerji kaynakları tükenmiştir. Geleceğini garanti altına almak için bölgesel bir lider olmaya çalışmalı, Rusya'nın yeraltı kaynaklarından yararlanmalıdır.

Türkiye ise, Kafkasya'dan kuzeye doğru ilerleme niyetindedir. O sırada Polonya şahlanır. Rusya'ya doğru ilerlemeyi planlar; hem eski sınırlarına dönmek hem de Rus tehdidini tamamiyle bertaraf etmek istemektedir. Peşine de Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerini takar.

Bütün bunların uluslararası sonuçları müthiştir. Bir kere Avrupa'daki Fransız-Alman üstünlüğü yerini Polonya liderliğinde Doğu Avrupa ülkelerinin üstünlüğüne bırakır. Fransa ve Almanya'nın Polonya'nın istilacı ruhuna karşı küçük Baltık ülkelerini savunmakta çekimser davranması, NATO'yu pratik olarak bitirir.

BU ADAMI NİYE CİDDİYE ALALIM

Friedman'ın 1996'da kurduğu, yaklaşık 70 analistin çalıştığı Teksas merkezli Stratfor (Strategic Forecasting Inc.), dış politika ve ekonomi konularında Pentagon dahil pek çok kuruluşa danışmanlık yapıyor. Analistlerinin çoğu eski CIA ajanı, o yüzden de Stratfor için ABD'de "gölge CIA" diyorlar. Friedman, kehanetlerini jeo-politikaya ve tarihe dayandırıyor. Tahminleri ABD halkı tarafından da çok ilgi görüyor. Örneğin 2004'te yayınladığı "America's Secret War" (Amerika'nın Gizli Savaşı) çok satmış, hakkında çok konuşulmuştu.

NEO-HALİFELİĞİN MERKEZİ TÜRKİYE

Bugün dünyanın en büyük 17'nci ekonomisi olan Türkiye 2020'de 10'uncu sıraya yükselir. Rusya'nın çöküşüyle birlikte hem Avrasya'nın hem de Arap dünyasının en güçlü aktörü haline gelir... Türkiye'nin tarihi düşmanlarından Yunanistan, Balkanlar'daki kaos nedeniyle giderek güçsüzleşmiştir. Arap Yarımadası da, sadece petrole dayalı ekonomisiyle bir krizin eşiğindedir.

2020'ye yaklaşırken ABD'ye karşı son kozlarını kullanan Rusya'nın karıştırdığı Ortadoğu ve Balkanlar savunmasız ve güçsüz durumdadır. Türkiye için büyük fırsat! Bu fırsatı değerlendirecektir:

Etkisini Kafkasya'nın kuzeyine, Rusya ve Ukrayna'ya kadar ilerletir, Don ve Volga ırmaklarının arasındaki vadiye oturur, Rusya'nın tarım cennetine kurulur.

Kazakistan'ı din kartını kullanarak hakimiyeti altına alır, Orta Asya'ya iyice yerleşir. Artık Karadeniz bir Türk gölü haline gelmiştir. Kırım ve Ukrayna'nın Odessa şehri bütün alışverişini Türkiye'den yapmaya başlar.

Asıl amaç hem Karadeniz hem Akdeniz'i kontrol etmektir: Bölgesel güç olmak istiyorsan bu şarttır. Bunun için de Türkiye Avrupa ülkelerini Boğaz'dan uzak tutmaya çalışır. Giderek büyüyen sınırlarını korumak için Balkanlar'ı da kontrol altına almak ister. Tabii orada çıkarları, o sırada sıkı bir ABD müttefiki haline gelen Macaristan ve Romanya ile çatışacak, taraflar Ukrayna'da kafa kafaya gelecektir.

Irak ve Suriye'de karmaşa vardır, Kürtler tam "Kendi ülkemizi kurmanın sırası" diye düşünürken Türkiye bu iki ülkeyi de kontrol altına alır. Bununla da yetinmez Arap Yarımadası'na kadar iner.

Türkiye'nin Akdeniz rüyasını gerçekleştirecek gelişme, Mısır'daki bir iç savaş sayesinde yaşanır. İslam dünyasının en önemli gücü haline gelen Türkiye, Mısır'daki huzursuzluğu bastırmak için bölgeye barış gücü gönderir. Böylece oraya da yerleşir ve Süveyş Kanalı'nı kontrol altına alır. Artık Kuzey Afrika'ya doğru ilerlemek çok daha kolaydır.

Ortadoğu'da Türkiye hakimiyetine girmeyen iki ülke kalmıştır: İran ve İsrail. İsrail direnir ama dört bir taraftan Türkiye'yle çevrilmiş durumdadır. Körfez'e hakim olan Türkiye, pratik olarak İran'ı da köşeye sıkıştırmıştır.

Ortadoğu'daki bu hakimiyetin sadece ekonomik ve askeri boyutta kalmasını yeterli görmeyen Türkiye işin içine dini de katar. Tam bir "halifelik" gibi davranır. Bu arada Osmanlı döneminin gücünü tüm dünyaya hatırlatmak istercesine başkenti de Ankara'dan İstanbul'a taşır. Böylelikle bölgedeki varlığını Müslüman ülkeler nezdinde meşrulaştırır.

Bu gelişmelerden hoşlanmayan ABD, boş durmaz ve bölgede Arap milliyetçiliğini körükler. Balkanlar'da da anti-Türk hissiyatı baş gösterir. Ne var ki büyük bir Avrasya ve Ortadoğu imparatorluğu haline gelmiş Türkiye için bunlar küçük sorunlardır.

2050-2052 ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI

* 2050'ye gelindiğinde dünya güçleri büyük bir gerilim içindedir. ABD, Türkiye'nin ve Japonya'nın Orta Asya ve Avrasya'daki hakimiyetinden son derece rahatsızdır. ABD'nin doğal müttefiki haline gelen Polonya, Ukrayna'yı ele geçirmesine ve Akdeniz'e inmesine engel olan Türkiye'yle çatışır. Türkiye ve Japonya da ABD'ye karşı ittifak kurar.

* ABD, Türkiye ve Japonya'yı büyük bir tehdit olarak görmesine rağmen ilk etapta sıcak savaşa girmek istemez. Türkiye ve Japonya'nın başka ülkelerin sınırlarına saygı göstermediğini, insan haklarını çiğnediğini iddia eder, ekonomik ambargolar uygular.

* Bu arada ABD uzayda müthiş bir insansız ordu kurmuştur. Yıldız Savaşı Sistemi adını verdiği teknoloji sayesinde uzayda oluşturduğu platformlardan dünyanın her yerine birkaç dakika içinde hipersonik insansız uçaklar gönderebilecek durumdadır. Bu platformlardan birini Türkiye'nin güneyine doğrultur. Ve ültimatom verir: Ukrayna ve Balkanlar'ın kontrolünü Polonya'ya ver, Kafkasya'dan çekil, Boğaz'dan istediğimiz gibi geçelim!

* Türkiye, ABD'nin ülkeyi parçalamak istediğine inanmıştır. Japonya'yı da yanına alarak savaşa girmekten başka çaresi yoktur. ABD'nin uzay sistemini hedef alan saldırı Kasım 2050'de Japonlar'dan gelir. Bundan sonra savaş hem uzayda, hem de karada devam eder. Türkiye, Polonya'dan kurtulmak için Almanya'dan yardım ister. Almanya, ABD'yi böyle bir savaşta yenmenin imkansız olduğunu bilmesine rağmen Türkiye'yi karşısına almamak için müttefik olmayı kabul eder.

* Üçüncü Dünya Savaşı 2052'de sona erer. Japonya, Türkiye ve Almanya harabeye dönmüştür. Neyse ki sivilleri hedef almayan ileri teknoloji uçaklar sayesinde sadece 50 bin kişi ölür. Sonuçta ABD'ye uzayda istediğini yapmasına imkan verecek bir anlaşma imzalanır.

* 2060'da hálá İslam dünyasının liderliğini elinde tutan Türkiye, Washington'la arayı düzeltir ve yeniden sevilen müttefikler listesine adını yazdırır...

Her şey eski hamam eski tas haline döner.

Anahtar Kelimeler: Carpici 'Neo Osmanli' Senaryosu - Friedman'in kehanetleri
Kaynak: Hürriyet Pazar

21 Şubat 2009 Cumartesi

03. SpeedShare - Free File Hosting

03. SpeedShare - Free File Hosting


SpeedShare'de de digerleind eoldugu gibi ücretli ve ücretsiz hesap acabilme imkanina sahipsiniz. Ücretli hesap sahiplerine bir sinirlama olmadigi icin istedikleri gibi indime ve yükleme islemi yapabiliyorlar.

Premium Account sahiplerinin yükledikleri dosyalar hesaplari gecerli oldugu sürece silinmiyor. Ücretsiz hesap sahiplerinin yükledikleri dosyalar ise buna karsi 35 gün icinde indirilmemis ise siliniyor. Yüklediginiz dosyanin büyüklügü max. 200 mb olmali. Splittarchiv yapma imkaniniz da var yani 600 mb lik bir dosyayi rar veya zip'leyip 3x200 mb olarak yükleyebiliyorsunuz.


Site adresi: http://www.speedshare.org

18 Şubat 2009 Çarşamba

02. MegaUpload

02. MegaUpload


MegaUpload ücretsiz olarak da hizmet veren bir firmadır, ancak ücretsiz kullanımda aynı anda sadece bir dosyanın indirilebilmesi, indirme hızlandırıcı programlara izin verilmemesi, belirli bir zaman için sınırlı büyüklükte indirme yapılabilmesi gibi kısıtlar vardır.

Ücret karşılığı edinilebilen Ayrıcalıklı Hesap (Premium Account) ile bu kısıtlar olmadan dosya indirmek mümkündür.

Barindirma süresi ayricalikli hesap icin süresizdir. Kayitli olup ta premium hesaba sahip olmayan kullanicilarin dosyalari en son download tan itibaren 90 gün daha barindirilir. Dosya indirilince bu süre kendiliginden 90 gün daha uzuyor. Anonim kullanicilarin yükledigi dosyalar ise indirilmedigi takdirde en erken 21 gün sonra siliniyor.

Yüklenecek dosyanin maksimum büyüklügü kayitli kullanicilar icin 1024 mb dir. Premium kullanicilar daha büyük dosyalar da yükleyebilirler.


Site adresi: http://www.megaupload.com

01. RapidShare.com - Easy Filehosting

01. RapidShare.com - Easy Filehosting

Evet arkadaslar Rapidshare'i ne kadar cok sevmesemde sizinle paylasmak istiyorum. Rapidshare, internette dosya barındırma hizmeti veren, merkezi İsviçre'de bulunan popüler bir paylaşım sitesidir.

Kullanıcılar paylaşmak istedikleri dosyaları rapidshare sunucularına yüklemekte ve yükleme sonunda kendilerine yüklenmiş olan dosyaya ait bir bağlantı (Link) döndürülmektedir. Diğer kişiler bu bağlantı (Link) üzerinden dosyayı indirebilmektedir.

Rapidshare ücretli olarak hizmet veren bir firmadır, ücretsiz kullanımda aynı anda sadece bir dosyanın indirilebilmesi, indirme hızlandırıcı programlara izin verilmemesi, belirli bir zaman için sınırlı büyüklükte indirme yapılabilmesi gibi kısıtlar vardır.

Ücret karşılığı edinilebilen Ayrıcalıklı Hesap (Premium Account) ile bu kısıtlar olmadan dosya indirmek mümküdür.



Genel özellikler ................................Bedava ............... Ücretli hesap

Yüklenecek olan dosya büyüklügü.......................... 200 mb .................... 2000 mb

kisisel web alani ............................................... yok ........................ 500 mb

dosyalarin barinma süresi ......................... indirilmeden 90 gün ............. süresiz
............................................................ sonra siliniyor

Aninda indirme (direkt download) ........................ hayir ......................... evet

Ayni anda indirme .............................................. 1 ......................... sinirsiz


Site adresi: http://www.rapidshare.com

Bedava dosya yükleme servisleri - Free Filehosting

Bedava dosya yükleme servisleri - Free Filehosting


Merhaba saygideger ziyaretcimiz bircogumuzun günden güne cogalan dosya paylasimi konusunda az cok bilgisi vardir. Tek tiklama ile dosyalarimizi yükleyip sonrada paylasima sunabiliyoruz. Iste burada size bedava olarak dosya yükleyebileceginiz site adreslerini paylasmak istiyorum. Belki gün gelir isinize yarar düsüncesi ile bilgilerimi sizinle paylasiyorum.

17 Şubat 2009 Salı

Buyu yapmak caiz midir ? Buyu yapanlarin ahiretteki yeri nedir ?

Büyü yapmak caiz midir ? Büyü yapanlarin ahiretteki yeri nedir ?


Büyü ve büyücülük İslâm'da yasaklanmıştır. Kur'an-ı Kerîm'de büyücülerin iflah olmayacağı (Tâhâ, 20/69) belirtilmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde "yedi şeyden sakınınız" buyururken ikinci sırada "sihir yapmayı" zikretmiştir. (Buhârî, Iiasâya 23; Müslim, İman,144). Başka bir hadiste büyü yapan kişinin küfre girdiğini belirtmiştir.

Muhabbet için efsun yapmanın, ipliğe okumanın, büyü yapmanın şirk olduğunu da belirtmiştir (Nesâî, Tahrim 19). Büyüye inanan kişinin Cennet'e giremeyeceği de (Ahmed İbn Hanbel, II, 83; IV, 399) belirtilmiştir.

Başka bir hadiste de büyücüye, müneccime, gaibden haber veren kimseye inanan kişinin Kur'an'ı inkâr etmiş olduğu belirtilmektedir. (Ebû Davûd, Tıp, 21) .

Meşhur ata sözümüzdür. Denize düşen yılana sarılır, denmiştir. Biz de bazen öyle oluyoruz galiba. Çaresini bulamadığımız, teşhisini koyamadığımız sıkıntılarımızda çareyi büyüde, sihirde görüyor; hemen hükmünü veriyoruz.

– Öyle ise çare nedir?

– Çare; büyücülere, sihircilere, falcılara gitmektir…


Maşaallah büyücüler, sihirciler de düzinelerle.

Yeter ki sen paradan haber ver…

Bana öyle geliyor ki, parayı kesin, ortalıkta ne büyücü kalır ne de sihirci…

Büyücüler ne bir insanı diğerine sevdirebilir ne de nefret ettirebilirler. Allah bu salahiyeti kimseye vermemiştir.

Aslında ben büyünün, yani sihrin varlığını kabul ediyorum. Ancak bunun tarihte kalan bir ilim dalı olduğunu, nasıl yapılıp nasıl çözüldüğüne dair bir ilmin günümüze kadar gelmediğini düşünüyorum. Bu yüzden de şurada burada büyü yapan yahut da bozan kimselere inanmıyorum.

Şundan inanmıyorum:

Büyü yapma yahut da çözme ilmi varsa, kitaplarda olacaktır. Kitaplarda olunca onu sadece meçhul kimseler bilmeyecek, kitap okuyan herkes bu bilgiye sahip olacaktır. Görülen odur ki, kitap okuyanlarda böyle doğru bir büyü yapma ve çözme bilgisi yoktur. Tam aksine, kitap okumayanlarda bu sırlı ilim çoğaltılıyor, müşteriler sıraya giriyor.

Selam ve dua ile.....Anahtar kelimeler: Büyü yapmak - Büyü yapmak caiz mi - büyü yaptirmak caizmi - büyü yapanlarin ahiretteki yeri - büyü yapmak günahmi - büyü yaptirmak günahmi - büyüye inanmak - büyü nedir

16 Şubat 2009 Pazartesi

Issizlik alarm veriyor

İşsiz sayısı Kasım ayında 345 bin arttı

Türkiye'de Kasım 2008 dönemi itibariyle işsizlik oranı yüzde 12,3 olarak hesaplandı.Geçen yılın aynı döneminde işsizlik oranı yüzde 10,1 düzeyinde bulunuyordu.

Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) üçer aylık dönemler itibarıyla her ay açıkladığı Hanehalkı İşgücü Anketinin, ''Ekim-Kasım-Aralık 2008'' dönemini kapsayan, ''Kasım'' sonuçlarına göre, bu dönemde iş gücüne katılım oranı ise yüzde 48,4 olarak hesaplandı.


İşsizlik oranı kentlerde yüzde 14,2, kırsal kesimde yüzde 9,3 olarak belirlendi.

2005 yılından itibaren Hanehalkı İşgücü Anketinin tahminleri, hareketli üçer aylık dönem ortalamaları esas alınmak kaydıyla aylık olarak yayınlanıyor.

Bu seride ilgili üç aylık dönemin ağırlıkları, dönem ortası aya ilişkin nüfus projeksiyonları esas alınarak hesaplanırken, ifade kolaylığı açısından tahminler de dönem ortası ay adıyla ifade ediliyor.

Türkiye'deki işsiz sayısı, Kasım 2008 döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 645 bin kişi artarak, 2 milyon 995 bin kişi oldu.

İşsizlik oranı ise 2,2 puanlık artışla yüzde 12,3 seviyesinde gerçekleşti.

Bu dönemde istihdam edilenlerin sayısı ise bir önceki yıla kıyasla 448 bin kişi artışla 21 milyon 315 bin kişiye yükseldi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), üçer aylık dönemler itibarıyla her ay kamuoyuna duyurduğu Hanehalkı İşgücü Anketinin ''Ekim-Kasım-Aralık'' dönemini kapsayan ''Kasım 2008'' sonuçlarını açıkladı.

İşgücü Anketine göre, Kasım döneminde Türkiye'de kurumsal olmayan sivil nüfus, bir önceki yılın aynı dönemine göre 758 bin kişilik artışla 69 milyon 943 bin kişiye, kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus da 757 bin kişi artarak, 50 milyon 268 bin kişiye ulaştı.

Bu dönemde, tarım sektöründe çalışan sayısı 283 bin kişi, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı ise 165 bin kişi arttı.

Kasım 2008 döneminde istihdam edilenlerin sayısı, önceki yıla kıyasla 448 bin kişilik artışla 21 milyon 315 bin kişiye yükseldi. İstihdam edilenlerin yüzde 25,8'i tarım, yüzde 19,8'i sanayi, yüzde 5,8'i inşaat, yüzde 48,6'sı ise hizmetler sektöründe yer aldı.

Önceki yılın aynı dönemiyle karşılaştırıldığında, tarım sektörünün istihdam edilenler içindeki payı 0,8 puan, hizmetler sektörünün payı 0,2 puan arttı, sanayi sektörü payı 0,8 puan, inşaat sektörünün payı da 0,2 puan azaldı.

-İŞSİZLİK, KENTLERDE YÜZDE 14,2-

Türkiye genelinde işsiz sayısı, Kasım döneminde, 2007'nin aynı dönemine göre 645 bin kişi artarak 2 milyon 995 bin kişiye yükseldi.

İşsizlik oranı ise 2,2 puanlık artışla yüzde 12,3 seviyesinde gerçekleşti. Kentsel yerlerde işsizlik oranı 2,2 puanlık artışla yüzde 14,2, kırsal yerlerde ise 2,2 puanlık artışla yüzde 9,3 oldu.

-GENÇ NÜFUSTA İŞSİZLİK YÜZDE 23,9-

Kasım 2008 döneminde genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 23,9 olarak hesaplandı. Bu oran 2007 yılının aynı döneminde yüzde 20 idi.

Türkiye'de tarım dışı işsizlik oranı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 2,8 puanlık artışla yüzde 15,4 seviyesine çıktı.

Bu dönemdeki işsizlerin 72,6'sını erkek nüfus oluşturdu. Anket sonuçlarına göre, işsizlerin profili şöyle:

''-İşsizlerin yüzde 59,4'ü lise altı eğitimli.

-Yüzde 26,6'sı bir yıl ve daha uzun süredir iş arıyor.

-İşsizler sıklıkla (yüzde 29,8) ''eş-dost'' vasıtasıyla iş arıyor.

-Yüzde 86,5'i (2 milyon 592 bin kişi) daha önce bir işte çalışmış.

-Daha önce bir işte çalışmış olan işsizlerin yüzde 46,7'si ''hizmetler'', yüzde 25'i ''sanayi'', yüzde 18,8'i ''inşaat'', yüzde 9,5'i ise ''tarım'' sektöründe görev almış.''

-İSTİHDAMIN YAPISI-

Söz konusu dönemde istihdam edilenlerin de yüzde 73,5'ini erkek nüfus meydana getirdi.

İstihdam edilenlerin yüzde 60,2'sini lise altı eğitimliler oluşturdu. İstihdam yapısına ilişkin diğer bazı veriler şöyle:

''-Yüzde 59,5'i ücretli, maaşlı ve yevmiyeli, yüzde 27,5'i kendi hesabına ve işveren, yüzde 13'ü ücretsiz aile işçisi.

-Yüzde 59,5'i ''1-9 kişi arası'' çalışanı olan iş yerlerinde çalışıyor.

-Yüzde 3,1'inin ek bir işi var.

-Yüzde 4,3'ü mevcut işini değiştirmek için veya mevcut işine ek olarak bir iş arıyor.''

-KAYIT DIŞI İSTİHDAM YÜZDE 44,5-

TÜİK'e göre, kayıt dışı istihdam edilenlerin oranı, Kasım 2008 döneminde, 2007 yılının aynı dönemine göre 0,9 puanlık azalışla yüzde 44,5 olarak gerçekleşti.

Bu dönemde, önceki yılın aynı dönemine göre tarım sektöründe kayıt dışılık yüzde 87'den yüzde 86,9'a, tarım dışı sektörlerde ise yüzde 31,6'dan yüzde 29,8'e geriledi.

-İŞ GÜCÜNE KATILIM 1,5 PUAN ARTTI-

Kasım 2008 döneminde, Türkiye genelinde iş gücüne katılım oranı, önceki yılın aynı dönemine göre 1,5 puanlık artışla yüzde 48,4 olarak gerçekleşti.

Erkeklerde iş gücüne katılma oranı önceki yılın aynı dönemine göre 0,9 puanlık artışla yüzde 71,8, kadınlarda ise 2 puanlık artışla yüzde 25,4 oldu. Kentsel yerlerde iş gücüne katılma oranı 1,5 puanlık artışla yüzde 46,3, kırsal yerlerde yüzde 1,6 puanlık yükselişle yüzde 52,2 oldu.

Toplam iş gücünün yüzde 17,9'unu 15-24 yaş grubundakiler oluşturdu. Lise altı eğitimlilerde iş gücüne katılma oranı yüzde 46,3, yüksek öğretim mezunlarının katılım oranı yüzde 78,8 olarak belirlendi.

Lise altı eğitimlilerde erkeklerin iş gücüne katılma oranı yüzde 70,6, kadınların yüzde 21,4 oldu. Lise ve dengi okul mezunlarında da erkeklerde iş gücüne katılma oranı yüzde 75,4, kadınlarda yüzde 33,6 olarak hesaplandı.

Yüksek öğretim mezunlarında erkeklerde iş gücüne katılma oranı yüzde 83,9, kadınlarda yüzde 71,2 oldu.

Kasım 2008 döneminde iş gücü dışında olanların yüzde 43,1'i daha önce bir işte çalıştı. Daha önce bir işte çalışıp, söz konusu dönemde iş gücü dışında olanların (11 milyon 181 bin kişi) yüzde 26,8'i emeklilik, yüzde 11,3'ü mevsim gereği, yüzde 18,2'si sağlık nedeniyle, yüzde 10,1'i evlilik, yüzde 6,4'ü işten çıkartılma/iş yerinin kapanması, yüzde 4,9'ü işinden memnun olmama ve yüzde 22,3'si diğer nedenlerle en son çalıştıkları işten ayrıldı.

-İŞ GÜCÜ HAREKETLERİ-

Kasım 2008 döneminde 1 milyon 391 bin kişi işe yeni başladı veya iş değiştirdi. Bunun toplam istihdam içindeki oranı yüzde 6,5 oldu. İşe yeni başlayan veya iş değiştirenlerin yüzde 30,8'i, 25-34 yaş grubunda yer aldı.

Bu dönemde işe başlayan veya iş değiştirenlerin yüzde 19,2'si sanayi, yüzde 36,9'u hizmetler, yüzde 23,6'sı inşaat sektöründe, yüzde 20,3'ü ise tarım sektöründe işbaşı yaptı.Mevcut işsizlerin yüzde 17,5'ini (524 bin kişi) bu dönemde işten ayrılanlar oluşturdu.

-REVİZE ÇALIŞMALARI BU YILIN İLK ÇEYREĞİNDE-

Bu arada, Hanehalkı işgücü anketi sonuçları, 1990 ve 2000 Genel Nüfus Sayımı sonuçları esas alınarak hesaplanan nüfus projeksiyonlarına göre ağırlıklandırılıyor. 2007 ve 2008 yılı nüfus sayımlarına dayalı yeni nüfus projeksiyonları hazır oluncaya kadar, hanehalkı işgücü anketi sonuçları Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sisteminden elde edilen toplam nüfusa göre yayımlanacak.

TÜİK'e göre bu düzenleme, daha önce açıklanan işgücü göstergelerindeki oransal dağılımda bir değişiklik yaratmıyor, sadece mutlak değerlerde bir değişikliğe neden oluyor.

Hanehalkı işgücü anketlerinde yaş grubu, cinsiyet, kent-kır dağılımlarının dikkate alınacağı nihai revize çalışmaları, bu sistem ile hesaplanacak yeni projeksiyonların hazır olmasını takiben 2009 yılı ilk çeyreğinde yapılacak.
Anahtar Kelimeler: Issizlik sayisi - Isiszlik sayisi artti - Issizlik sayisi sos veriyor - Issizlik sayisi alarm veriyor - issizlik sayilari - issizlerin sayisi
Kaynak: AA

14 Şubat 2009 Cumartesi

Sevgililer gunu virusune Dikkat edin !

Sevgililer günü virüsüne Dikkat edin !

Güvenlik uzmanlarından, Sevgililer Günü'ne özel hazırlanan bilgisayar virüsleri konusunda kullanıcılara uyarı geldi.

ValentineCard.exe adlı dosyayı açtığınızda hem kendiniz kurban olmuş hem de adres defterlerindeki kullanıcıları potansiyel hedef haline getirmiş oluyorsunuz.

Sosyal mühendislik kapsamında hazırlanan bilgisayar virüslerinin bazıları doğrudan kullanıcının bilgisayarını çalışamaz hale getirirken, bazıları kişiye özel bilgileri topluyor, bazıları da kullanıcıdan habersiz bulaştıkları bilgisayarı başka sistemlere saldırı amaçlı üs haline getiriyor.

Güvenlik uzmanları, Sevgililer Günü'ne özel hazırlanan virüslerde, ''seni seviyorum'', ''çok güzelsin'', ''ilk görüşte aşk'', ''benden sana'', ''aşkımı böyle anlatıyorum'', ''sana özel şiirim'', ''benimle dans eder misin'', ''benim ol'', ''sana özel şarkım'' gibi isimlerin kullanılmasının muhtemel olduğunu belirtiyorlar.

Yaklaşık 9 yıl önce ortaya çıkan ''I Love You'' (Seni Seviyorum) ya da ''Love Letter'' (Aşk Mektubu) isimli virüs, dünya genelinde milyonlarca bilgisayara bulaşmış ve yaklaşık 6 milyar dolar zarara neden olmuştu. Virüs o kadar etkiliydi ki Pentagon, CIA ve İngiliz Parlamentosu gibi kuruluşlar elektronik posta sistemlerini kapatmak zorunda kalmıştı.

Cig kofte sevenler dikkat etsin

Çiğ köfte sevenler dikkat etsin


Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bilal Dik, sokak aralarında satılan çiğ köftelerin paraziter hastalıkların yayılmasına neden olabildiğini söyledi.


Dik, AA muhabirine yaptığı açıklamada et, pastırma, sucuk ve kavurma gibi et ürünleri ile sakatatların beslenmedeki öneminin büyük olduğunu belirtti.

Buna karşın et ve sakatatlarla insanlara doğrudan veya dolaylı yollarla bulaşan birçok paraziter hastalık olduğunu ifade eden Dik, ''kaçak ve kontrolsüz kesimler, sağlıksız ortamlarda hazırlanan et ve et ürünlerinin tüketilmesi, birçok paraziter, viral ve bakteriyel hastalığın insanlara bulaşmasına, hatta ölümlere sebep olabiliyor'' dedi.

Prof. Dr. Dik, doğrudan ve dolaylı yollarla bulaşan paraziter hastalıklar arasında en önemlilerinin tenyalar, solucanlar, tek hücreli parazitler ve kistik ekinokokkozlar (kurtçuk hastalığı) olduğunu dile getirerek, bu parazitlerin, türlerine göre iştah bozukluğu, karın ağrısı, bulantı, ishal, kabızlık, görme bozukluğu, ateş, kulak çınlaması, koma hali ve sara benzeri belirtilere yol açabileceğini, hatta bazılarının ölüme dahi neden olabildiğini bildirdi.

-SOKAK ARALARINDA SATILAN ÇİĞ KÖFTE SAĞLIKSIZ-

Et, et ürünleri ve sakatatlarla doğrudan bulaşan paraziter hastalıklardan korunmak için, bunların çiğ veya az pişmiş olarak tüketilmemesi gerektiğini vurgulan Dik, şunları kaydetti:

''Fakat, çiğ köftenin sokak aralarında rahatlıkla satılması, bazı davetlerde özellikle çiğ köfte ikram edilmesi, paraziter hastalıkların yayılmasına neden oluyor. 2004 yılında İzmir'de bir salgın ortaya çıkmış ve aynı yerden çiğ köfte yiyen yaklaşık 300 kişiden 100 kadarında daha çok domuz etinden bulaşan parazite rastlanmış. Yapılan tetkiklerle, söz konusu salgının aynı parazitten kaynaklandığı doğrulanmıştı. Bu çiğ köftelerin de bir kısmının saf domuz etinden yapıldığı, bazılarına da domuz eti karıştırıldığı ifade edilmişti. İzmir'de çıkan bu salgın, konunun ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermektedir.

Çiğ köfte ne kadar çok acıyla yoğrulursa yoğrulsun hastalık bulaşma riski azalmaz. Çünkü çiğ köfteye atılan acı, çiğ et içindeki hastalığa neden olan paraziti öldürmez. Çiğ köftenin tüketilmemesi en doğru olanı.''

-PİŞMEMİŞ ETİ TATMAK TENYALARIN BULAŞMASINI KOLAYLAŞTIRIYOR-

Prof. Dr. Dik, ayrıca kadınlarda özellikle sarma ve dolma yaparken tadına bakma alışkanlığının tenyaların ve toksoplasmozun bulaşmasını kolaylaştırdığını belirterek, et ve et ürünleriyle ilgili mesleklerle uğraşan kişilerin bilgilendirilmesi, çiğ et yeme ve çiğ etle uğraşmanın risklerinin anlatılması gerektiğini vurguladı.

El ve tırnak temizliğinin hastalıklara karşı korunmada büyük önem taşıdığını anlatan Dik, şöyle devam etti:

''Etlerle uğraşılırken eldiven giyilmeli. Etler küçük parçalar halinde doğranmalı ve kısık ateşte pişirilmelidir. Sucuk ve pastırma gibi et ürünleri olgunlaştıktan sonra yenilmelidir. Sığır etlerindeki sistiserkler (tenya larvası) sucukta 7 gün, pastırmada 14 gün içinde canlılığını kaybettiğinden dolayı, bu ürünler belirtilen süreden önce tüketilmemelidir. Sistiserkler sıfır derecenin altındaki sıcaklıklarda kısa sürede öldüğü için, bu şekilde değerlendirilen etlerde bu parazitin bulaşma riski ortadan kalkmaktadır.''

Prof. Dr. Dik, et ve sakatatlarla bulaşan hastalıkların kontrolünde mezbahalarda mutlaka bir veteriner hekim görevlendirilmesi, hastalıklı organ ve dokuların yakılması için bir yakma fırın yapılması veya derin çukurlara gömülerek üzerleri sönmemiş kireçlerle kapatılması gerektiğini sözlerine ekledi.

Kaynak: (AA)

Bilgisayarinizi ferahlatacak 6 yazilim

Bilgisayarınızı ferahlatacak 6 yazılım

Sisteminiz için her biri çok önemli işlemleri yerine getiren 6 farklı programı içeren bir paket olan Innovative SysPack’i detaylarıyla inceleyin.


Innovative Solutions’ın tüm sistem araçlarını birleştirip bir paket olarak sürdüğü SysPack toplam 6 adet yazılımdan oluşuyor. Innovative System Optimizer, Advanced Uninstaller PRO, Advanced Task Manager, Advanced Disk Cleaner, Innovative Startup Firewall ve DriverMax adlı bu yazılımlar ile sisteminizi yakından takip edip, gerekli müdahalelerde bulunabileceksiniz.

13 Şubat 2009 Cuma

Iman hem nurdur, hem kuvvettir

"İman hem nurdur, hem kuvvettir"
Cuma Hutbesi


Aziz ve muhterem Müslümanlar!

Allah'a sayısız hamd ü senalar olsun ki, bizler hem mü'min, hem de Müslümanız.

Kâinatta en yüksek hakikat îmandır. Şimdi "îman nedir, tarifi nasıldır?" Bunu anlamaya çalışalım.

"îman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî îmanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir."

Îman insanı insan eder, belki insanı sultan eder.

Îman bir intisaptır. İnsanı Allah'a bağlar.

Îman Cenâb-ı Hakk'ın istediği kulunun kalbine koyduğu bir nurdur. Vicdanı tamamıyla ışıklandırır. İnsanı karanlıklardan kurtarır. Îman insanı âlâyı illiyyîne çıkarır, cennete lâyık bir kıymet kazandırır.

Îman en büyük ve tükenmez bir servettir. Her derdin en kudsî dermanı, saâdet-i ebediyenin anahtarı, hayatın en saf lezzeti ve en hâlis saadetidir.

Allah'a îman, yaradılışın en yüksek gayesi, fıtratın en yüce neticesi, erkân-ı îmaniyenin kutb-u âzami, bütün kemalâtın esası ve mâdenidir.

Îman bizzat güzeldir. Ondaki güzellikler saymakla bitmez. Binler güzelliklerinden yalnız Allah'a îmandaki güzellik görenleri hayran etmektedir.

Îman insana rahmet kapılarını açar. Bütün düşmanlarının şerrinden koruyacak bir emniyeti temin eder.

Îman kelime manâsıyla birşeye tereddütsüz inanmak ve kat'î olarak içten ve yürekten bağlanmak demektir.

îmanın dinimizdeki mânâsı; Allah'ın varlığına, birliğine ve Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın peygamber olduğuna, haber verdiği şeylerin hak ve doğruluğuna seksiz şüphesiz inanmak, kalbiyle kabul edip diliyle tasdik etmektir.

Bir insan mânâsını bilerek ve kabul ederek "Lâilâhe illallah, Muhammedü'r-Resûlullah" derse, icmâlen îman etmiş olur.

Fânî, âciz ve fakir olan insan, îmanla herşeye Kadir olan Allah'a bağlanmış olur.

Aklı ve şuuru yerinde olan bir insanın hayatta ilk ve en önemli vazifesi îmandır. Herkes herşeyden önce îmanla mükelleftir.

Kâinatta en yüksek hakikat îmandır, ondan sonra namazdır.

İnsan bir binaya benzetilirse, onun temeli erkân-ı îmaniyedir.

Îmanın şartları içinde en önemlisi Allah'a îmandır.

Herkesin ilk önce elde etmesi gereken ilim, îman ilmidir. İlimlerin şahı ve pâdişâhı îman ilmidir. îman ilminden mahrum olanlar, ne kadar okusalar da yine câhildirler!

Hakikî saadet ve hâlis sürur ve şirin nimet ve safî lezzet ancak îman-ı billah, mârifetullah ve muhabbetullahtadır.

Cenâb-ı Hakk'ı tanıyan ve seven insan saadetler ve nurlar içindedir. O'nu hakikî tanımayan, sevmeyen; maddî ve manevî dertler, kederler ve kötülüklere mâruzdur.

Îman Allah'a kul olup hürriyete kavuşmaktır, imansızlık putlara ve tâğutlara esir olmaktır.

Hayatını îman hizmetine vakfeden, milyonların îmanını kurtaran bir îman kahramanı bakınız ne diyor: "îman insanı insan eder, belki insanı sultan eder. Öyleyse insanın vazife-i asliyesi îman ve duadır. Küfür insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder.

İnsan nur-u îman ile âlâ-yı illiyyîne çıkar, cennete lâyık bir kıymet alır. Ve zulmet-i küfür ile esfel-i sâfilîne düşer, cehenneme ehil olacak bir vaziyete girer."

Mü'min ve muvahhid kardeşlerim!

Îman bir bütündür, parçalanamaz. Allah'a, meleklerine, kitaplara, peygamberlerine, kadere ve âhiret gününe îman etmek her iki hayatımızın temelidir. Bütün nizamların kaynağıdır. Altı esas üzerine kurulan bu îtikat nizamının bir meselesini inkâr eden, hepsini inkâr etmiş olur.

Bâzı münafıkların "Kur'ân'a inanıyorum!" dedikleri halde tesettüre dair âyetlere; faizi haram kılan, içki ve kumarı yasaklayan âyetlere karşı çıkmaları îmandan mahrum kalmalarına sebep olmaktadır.

Îman ettiği halde amelde veya yasaklara uymakta kusurlu kimsiler günahkâr bir mü'min olarak kalabilirler. Fakat âyetin hükmünü kabul etmeyenler dinden çıkarlar.

Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruyor ki: "Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıyorsunuz da, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanların cezası, dünya hayatında rüsvaylıktan başka birşey değildir. Kıyamet gününde de onlar azabın en çetinine itileceklerdir." (Bakara, 85) "Ey mü'minler! Allah'a, peygamberine ve peygamberine inzal ettiği kitaplarına îmanınızda devamlı olun! Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse, muhakkak hidayetten uzak bir sapıklığa düşmüştür." (Nisa, 136)

"Sizin ilâhınız tek ilâhtır. O'ndan başka mâbud yoktur. O Rahman'dır, Rahîm'dir." (Bakara, 163)

Allah insanları ve cinleri kendisini tanısınlar diye yaratmıştır. İnsanı en güzel bir biçimde yaratıp halife seçen O'dur. Rahmeti sınırsız, adaleti tam, va'di hak olan O'dur. Herşeyi bilen, her söyleneni işiten, her hareketi gören O'dur. Huzuruna dönülecek O'dur. İnsanları ölümden sonra tekrar diriltecek, günahları affedip kusurları setredecek O'dur.

Kullarını seven, nimetleriyle kendini onlara bildiren, sevdiren, besleyen, esirgeyen, koruyan O'dur.

Şu imtihan dünyasında olup bitenleri yazdırmak için melekleri vazifelendirmiş, kendini tanıtmak için peygamberler ve kitaplar göndermiş, kader kalemiyle herşeyin plânını ve programını yazmış, kudretiyle yapmış, bu kısa hayattan sonra sonsuz bir hayat vereceğini vâdetmiş... Elbette vâdettiğini yapacak ve buna muktedirdir. Dünyayı kaldırıp âhireti kuracaktır. Cennet kapılarını açacak, inanan kullarına "Fedhulûhâ hâlidîn!" (Devamlı kalmak üzere cennete giriniz!) buyuracaktır.

İnkarcı zâlimleri, inatçı kâfirleri, lâyık oldukları cezayı görmek için cehenneme atacaktır. Fakat "Cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değildir." İkisi de müşterilerini beklemektedir.

Îman cennetin çekirdeği, küfürse cehennemin tohumudur. Biri cenneti, diğeri cehennemi netice verecektir.

Aziz mü'minler!

Îman yalnız icmâlî bir tasdikten ibaret değildir. îmanın çok mertebeleri vardır. Taklidî bir îman, hususen bu zamandaki dalâlet ve sapkınlık fırtınaları karşısında çabuk söner. Tahkikî îmansa sarsılmaz ve sönmez bir kuvvettir. Hakikî îmanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir, îmanın kuvvetine göre hâdisatın tazyîkatından kurtulup cennete uçabilir.

Fahr-i Kâinat Efendimiz'in (sav) ölü ruhları ihya eden birkaç hadisiyle hutbemizi bağlayalım:

"îmanınızı yenileyiniz ve 'Lâilâhe illallah' demeyi çoğaltınız. Kimin son sözü 'Lâilâhe illallah' olursa cennete girer. 'Lâilâhe illallah' diyen ve bununla Allah'ın cemalini görmek isteyen kimseye Allahu Teâlâ cehennemi haram kılar."

Anahtar Kelimeler: Cuma Hutbesi - Cuma Hutbeleri - Cum'a Hutbesi - Cum'a Hutbeleri - Iman hem nurdur hem kuvvettir

11 Şubat 2009 Çarşamba

Cecenistan'da Siddetli Catisma

Çeçenistan'da Şiddetli Çatışma

Çeçenistan'da zor kış şartlarına rağmen işgalcilere karşı mücadele devam ediyor.

Pazartesi Vedeno ilçesine bağlı Dargo yerleşim bölgesinde Komutan Osman Munsigov'un komutasındaki mücahidler işgalcilere saldırı düzenledi.

Çeçenistan İçkeriya Cumhuriyeti Doğu cephesi komutanı Aslanbek Vadalov'a bağlı Dargo bölgesi Komutanı Osman Munsigov (Şatral) dün dargo bölgesinde ormanda teftiş yapan işgalcilere saldırı düzenledi.
Aldığımız bilgilere göre, bölgede şiddetli çatışmalar yaşandı. Yaklaşık 50 kişilikten oluşan Komutan Osman'ın mücahid birliği yaklaşık 2 saat işgalcileri yoğun ateşe tuttular. İlk belirlemelere göre 3 işgalci çatışma yerinde öldürüldü. İşgalcilerin "İtar-Tass" haber ajansının verdiği bilgilere göre, rus işgalciler tarafından sadece 1 ölü 2 kayıp verildi.

Çeçenistan Doğu Cephesi Komutanlığından yapılan açıklamaya göre, rus işgalciler tarafında en az 4 ölü ve 10 yaralı var. Mücahidlerden 2 kişi biri ağır olarak yaralandı.

Son aldığımız bilgilere göre, işgalcilerin bir kişi kaldırılan hastanede aldığı ağır yaradan öldü.

Geçen yaz Komutan Osman Benoy yerlişim bölgesinde operasyon yapmıştı ve kasabayı kontrol altına alıp İşgalcilerin Çeçenistan'ın hakimi olmadığını sergilemişti. Bu operasyonda Osman çok sayıda silah ve muhimmat ele giçirmişti ve yerel rus işbirlikçileri de esir almıştı.

Kaynak: Çeçen-Online

6 Şubat 2009 Cuma

Rabbimizi taniyalim

Rabbimizi tanıyalım
Cuma Hutbesi

Aziz ve muhterem Müslümanlar!

Hutbemiz mârifetullah hakkındadır.

Unutmayalım ki, "İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi, Halik-ı Kâinat'ı tanımak ve O'na îman edip ibadet etmektir. Ve o insanın vazîfe-i fıtratı ve farîza-i zimmeti mârifetullah ve îman-ı billahtır. Ve iz'ân ve yakîn ile vücudunu ve vahdetini tasdik etmektir.

Evet, fıtraten daimî bir hayat ve ebedî yaşamak isteyen, bu kısa fânî dünya hayatına razı olmayan ve hadsiz emelleri ve nihayetsiz elemleri bulunan bîçâre insana elbette o hayat-ı ebediyyenin üssü'l-esası (temelinin temeli) ve anahtarı olan îman-ı billah ve mârifetullah ve vesilelerinden başka olan şeyler ve kemalatlar o insana nisbeten aşağıdır, belki çoğunun kıymetleri yoktur."

Evet, "Allah'ı tanımayanın dünya dolusu belâ başında vardır. Allah'ı tanıyanın dünyası nurla, manevî sevinç ve sürurla doludur. Derecesine göre îman kuvvetiyle hisseder."

Allah'ı tanımaya mârifetullah denir. En geniş ve nurânî fen, Allah'ı tanımaktır. Gayelerin gayesi, bütün gerçek ilimlerin temeli, mâdeni ve ruhu Allah'ı tanımaktır. Bütün ilimler Allah'ı tanıtırlar. Kâinatta var olan herşey Allah'ı tanıtmak ve göstermek için Allah tarafından açılmış bir penceredir. Meselâ insan, en güzel bir penceredir. Allah'ın isimlerini ve sıfatlarını göstermek için en güzel şekilde yaratılmıştır.

Allah'ı tanımayan, âhireti bilmeyen, günahları düşünüp tevbe istiğfar etmeyen insan, çok dehşetli bir hastadır. Bu dünya kadar hastalıklı vücudun ilâcı ve şifâsı, îman ve mârifetullahtır. Kâdir-i Zülcelâl'in kudretine ve rahmetine sığınmak ve O'na dayanmaktır.

Aziz mü'minler! Hiç şüphe yok ki, şu acip âlemin bir müdebbiri ve şu muntazam memleketin bir mâliki, şu mükemmel şehrin bir sahibi, şu musanna sarayın bir ustası vardır.

Bilirsiniz ki, "Bir köy muhtarsız olmaz, bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz. Bir harf kâtipsiz olamaz." Son derece muntazam şu dünya, şu kâinat nasıl hâkimsiz olur? Elbette olmaz! Biz eserlerine bakıp O'nu tanımalıyız.

Bize Rabbimizi tarif eden üç büyük küllî muarrif var: Birisi şu kâinat kitabıdır ki, Allah'ı tanıtan deliller ve burhanlarla doludur.

İkincisi, kâinat kitabının en büyük âyeti, yeryüzü mescidinin en büyük imamı, Hâtemü'I-Enbiyâ Hz. Muhammed'dir (sav).

Üçüncüsü de, Kur'ân-ı Azîmüşşan'dır.

Allah'ı tanımak, Allah Resûlü'nü tanımak, dinlemek ve itaat etmekle mümkün olur.

Allah'ı tanımak ve sevmek, Kur'ân'ı okuyup anlamak ve hayata tatbik etmekle mümkündür.

Bize Mevlâ'mızı bildirmek ve sevdirmek için kâinat mescid-i kebîrinde Kur'ân kâinatı okuyor. Onu dinleyelim, o nurla nurlanalım, hidayetiyle amel edelim ve onu dilimize virdedelim.

Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup Hak'tan gelip Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.

Aziz kardeşlerim! Dinimiz tevhid dinidir. Yâni Allah birdir, bir olur. Müteaddid olamaz. Mü'minler O'ndan başka kimseye müracaat etmezler. Kimsenin huzurunda tezellül edip boyun eğmezler. Fânilerin arkasına düşüp zahmet çekmezler. Âciz ve fakir mahlûklardan korkup titremezler. Çünkü "Sultân-ı Kâinat birdir. Herşeyin anahtarı O'nun yanında, herşeyin dizgini O'nun elindedir, herşey O'nun emriyle hâlledilir."

Herşey O'nun hesabına çalışır, herşey O'na emirber nefer hükmündedir, herşey O'nun kuvvetiyle döner. Geceyi gündüzü, yazı kışı götürüp getiren O'dur. Herşey O'nun emriyle hareket eder.

Herşey O'nun hikmetiyle tanzim olur. Herşey O'nun keremiyle muavenet eder. Herşey O'nun merhametiyle başkasının imdadına koşar, yâni koşturulur.

Allah'ı bulan herşeyi bulur; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtulur.

İslâm dini putperestiligi yıkmak için gelmiştir ve yıkmıştır. İnsanları elleriyle yaptıkları putlara tapmaktan kurtarmıştır. Bütün medh ü senalar, hamdler, şükürler, saygı ve sevgiler Allah'a mahsustur.

Asr-ı Saâdet'ten bir misal: Hicret'in 9. yılında Sakîf kabilesi elçileri Medîne-i Münevvere'ye geldiler. Allah Resûlü'nün yakın alâkasına mazhar oldular. Dinlediler, anladılar ve sonunda Müslüman oldular. Fakat arkalarında haber bekleyen kabilelerinin kendilerini nasıl karşılayacağından endişeliydiler. Putları birdenbire nasıl bırakacaklardı?

Bu yeni Müslümanların Allah Resulü'nden acip istekleri vardı. Birisi, "Bizi namaz kılmaktan muaf tut!" deyince Allah Resûlü'nün cevabı çok kat'î idi: "Namazsız dinde hayır yoktur!" buyurdular.

Namazsız dindarlık olmaz! Namaz dinin direğidir. Namazı terkeden küfre giden bir yola sapmıştır.

İkincisi, "Kabilemiz dışından birini bize âmir tâyin etme!" dediler, bunu kabul etti.

Üçüncüsü, "Lat adındaki putumuza üç yıl dokunma!" dediler. Tevhidin en büyük rehberi, bunu kabul etmedi. "Müslüman olan, puttan ve küfürden sıyrılacak! Yalnız Allah'a ibâdet ve itaat edecek!" dedi.

"İki yıl dokunma!" dediler. "Olmaz!" dedi, "îmanla şirk birarada olmaz!"

"Bir yıl dokunma!" dediler, bunu da kabul etmedi. "Putları bırakacaksınız! Allah birdir, Vahid'dir, Ehad'dir, şeriki ve naziri yoktur!" dedi.

"Biz döndükten sonra bir ay olsun bizimle kalsın!" dediler. "Asla müsaade yok!" buyurdu.

"Bari yıllardır taptığımız putumuzu kendi ellerimizle kırdırtma! O yıkma işini sen hallet!" dediler.

Fahr-i Âlem Efendimiz (sav), "Olur, ben onu ortadan kaldırtırım!" buyurdu. Elçiler Medîne-i Münevvere'den ayrıldıktan sonra Ebû Süfyan'la Mugîre bin Şu'be vazifeli olarak gidip Sakîf halkının gözleri önünde Lat'ı parçalayıp yok ettiler. Bâtıl putların sonu yıkılmaktır.

Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselam, Mekke-i Mükerreme'yi fethettiği gün Kabe'de 360 kadar putu mübarek elleriyle yıktılar.

İslâm tarihinde çok büyük insanlar gelmiş geçmiş, tarihe mal olmuştur. Fakat hiçbirinin heykeli dikilmemiştir.

Zira dinimizde gölgeli gölgesiz putlar ve heykeller yasaktır.

Şunu da unutmayalım ki: Allah'ı unutturan, ibadet ve tâati terketmeye sebep olan herşey puttur. Nefsine ve hevasına uyan nefisperest, dünyaya dalıp âhireti unutan dünyaperest, kendi menfaatından başka birşey bilmeyen insan menfaatperesttir.

"Herşeyi tabiat yapıyor, herşey kendi kendine olup bitiyor" diyenler tabiatperest, sebeplere tapanlar esbabperest, gafil insanlardır.

Bütün bu putperestlikleri terketmeden hakikî mü'min ve Müslüman olmak imkânsızdır.

Allah şirkle karışık îmanı kabul etmez. O, "Kulhuvallâhu ahad!" buyurmaktadır. Ahad'dir, Samed'dir, herşeye Kâdir'dir. Ezel ve ebed Sultanı'dır. Saltanatında şeriki olmadığı gibi, icraat-ı rububiyetinde dahi muinlere ve şeriklere muhtaç değildir. Emir ve iradesi, havi ve kuvveti olmazsa hiçbirşey hiçbirşeye müdahale edemez. Doğrudan doğruya herkes O'na müracaat eder. İsteyeceğini bizzat O'ndan ister. Kimsenin araya girmesine hacet yoktur. O'nun kapısı herkese açıktır.

"Allah'ı tanıyan ve itaat eden, zindanda da olsa bahtiyardır. Allah'ı unutan, saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır."
Anahtar Kelimeler: Cuma Hutbesi - Cum'a Hutbesi - Rabbimizi taniyalim - Cum'a Hutbeleri - Cuma Hutbeleri

4 Şubat 2009 Çarşamba

Almanya'da bina yangini: 1 Turk oldu

Almanya'da yangın: 1 Türk öldü


Almanya'nın Duisburg kentinde bir Türk ailenin oturduğu binada çıkan yangında 1 kişi öldü.

Duisburg'un Beeck semtinde, Urfalı ailenin oturduğu binanın üçüncü katında çıkan yangında pencereden atlayan 24 yaşındaki Hatun Avcı olay yerinde hayatını kaybetti.

Polis, genç kadının alevlerden kurtulmak için pencere kenarına monte edilmiş çanak antene tutunarak korunmaya çalıştığını ancak 10 metre yükseklikten aşağı düştüğünü bildirdi. İçerideki diğer aile fertlerinin ise merdiveni kullanarak bina dışına çıktıkları belirtildi.

Akşam saatlerinde çıkan yangının nedeninin henüz belirlenemediği kaydedildi.

Kaynak: İHA

3 Şubat 2009 Salı

Ludwigshafen’da olen 9 Turk aniliyor

Ludwigshafen’da ölen 9 Türk anılıyor

Almanya’nın Ludwigshafen kentindeki bir apartmanda 3 Şubat 2008’de çıkan yangında 9 Türk hayatını kaybetmiş; cenazeler, Gaziantep asri mezarlığında toprağa verilmişti.

Alman savcılığı, olayın ardından başlattığı soruşturmayı aşırı sağcıların saldırısı olduğu yönünde ipucu bulunmadığı için sonlandırmıştı.

Ludwigshafen kentinde gerçekleşecek törene Belediye Başkanı Dr. Eva Lohse, Türkiye Berlin Büyükelçisi Ali Ahmet Acet, Uyum ve Göçmenlerden Sorumlu Devlet Bakanı Maria Böhmer ve Rheinland-Pfalz Türk Toplumu Başkanı Cumhur Steinbrecher de katılacak.

1 Şubat 2009 Pazar

Iste unlulerin gercek isimleri

İşte ünlülerin gerçek isimleri

1- Ünlülerimizin şöhret olmadan önceki isimlerini biliyor musunuz? Müjde Ar'ın Asena'nın isim değiştirdiğini biliyorduk... Ama ya diğerleri... İşte ünlülerin gerçek isimleri...

Müjde Ar: Kamile Suat Ebrem
Ahu Tuğba: Tuğba Çetin
Asena: Onur Çakmak

Aytaç Arman: Veysel İnce
Ahmet Özhan: Ahmet Şükrü Kadıöz
Banu Alkan: Renka Bronkavi

Ayhan Işık: Ayhan Işıyan
Bülent Ersoy: Bülent Erkoç
Cüneyt Arkın: Fahrettin Cüreklibatur

Seda Sayan: Aysel Gürsaçer
Doğuş: Orhan Baltacı
Ekrem Bora: Ekrem Şerifuçak
Engin Çağlar: Çağlan Övet
Ferdi Tayfur: Turhan Bayburt
Fikret Hakan: Bumin Gaffar Çıtanak
Sezen Aksu: Fatme Sezen Yıldırım
Gönül Yazar: Gönül Özyeğiner
Kenan Pars: Kirkor Cezveciyan
Kibariye: Bahriye Tokmak

Mahsun Kırmızıgül: Abdullah Bazencir
Muazzez Ersoy: Hatice Yıldız Levent
Murat Soydan: Rüydan Tercan

Neriman Köksal: Hatice Kökçü
Nuri Sesigüzel: Nuri Kaçtaş
Okan Bayülgen: Kaan Okan Görgün
Orhan Gencebay: Orhan Kencebay

Perran Kutman: Perran Kanat
Perihan Savaş: Şerife Perihan

İbrahim Tatlıses: İbrahim Tatlı
Şener Şen: Ali Haydar Şen
Alişan: Serkan Burak
Teoman: Teoman Fazlı Yakupoğlu
Yaşar: Yasar Günaçgün

Sibel Can: Deniz Engüzel
Berdan Mardini: Engin Karademir
Petek Dinçöz: Diğdem Ezgü

Tarık Akan: Tarık Üregül
Yaşar Kemal: Kemal Sağdıkgöğçeli
Yıldız Kenter: Ayşe Yıldız

Yılmaz Güney: Yılmaz Pütün
Anahtar Kelimeler: Ünlülerin gercek isimleri - ünlülerin gercek adlari -

Osmanli Sultaninin petrol ongorusu

Osmanlı Sultanının petrol öngörüsü

2. Abdülhamid, Musul, Kerkük ve Bağdat başta olmak üzere ülkedeki petrol yataklarını özel mülkü haline getirir. Bu şekilde, petrol kaynaklarını korumaya alır. İşte tarihi gerçek.

Emine Dolmacı'nın haberi

Osmanlı İmparatorluğu son dönemlerini yaşamaktadır; hem ekonomik olarak hem de toprak bütünlüğü açısından sıkıntılıdır. Bu ortamda işi şansa bırakmak istemeyen Sultan 2. Abdülhamid, Musul, Kerkük ve Bağdat başta olmak üzere ülkedeki petrol yataklarını özel mülkü haline getirir. Bu şekilde, petrol kaynaklarını korumaya alır. Daha sonra araştırmalar yaptırarak bölgenin bir petrol haritasını çıkartır.

Bir petrol kuyusu açmak için yüzlerce metre yerin altına inmek gerekiyor, hatta bu derinlik bazen bin metreleri buluyor. Durum böyleyken bundan yüz yıl önce 'petrol gölleri' denebilecek kadar yüzeyde petrol kuyuları bulunuyormuş. Bunu Sultan 2. Abdülhamid dönemine ilişkin yapılan araştırmalardan öğreniyoruz. Bundan daha önemlisi ise, "Osmanlı petrolün ne olduğunu bilmiyordu, bu yüzden zengin petrol yataklarının yer aldığı toprakları Batılı güçlere kaptırdı." yönündeki iddiayı tamamen çürütecek bir bilgi. Çünkü, bu bölgelere özel bir önem veren 2. Abdülhamid, Musul-Kerkük ve Bağdat'taki petrol yataklarının haritasını çıkarmış ve üzerine işletmeler kurmuştu. Onun bölgeyi korumak için bulduğu zekice yöntem ise bu toprakları özel mülk haline getirmesiydi. 1880 yılından başlayarak, tüm petrol yataklarını kişisel mülküne katan padişah, ancak 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilanı ile birlikte bunları Hazine'ye devreder. Doç. Dr. Arzu Terzi'nin hazırladığı, 'Bağdat-Musul'da Abdülhamid'in mirası Petrol ve Arazi' isimli çalışmada bu haritalar ilk kez yer alıyor. Timaş Yayınları tarafından çıkarılan kitapta, bu bölgedeki yataklar ve işletmelere ait pek çok fotoğraf da bulunuyor.

Düveli muazzama olarak anılan dönemin büyük güçlerinin Bağdat-Musul bölgesindeki petrole ilgisinin artmaya başlamasıyla, bölgedeki zengin petrol yataklarını içine alan önemli arazi parçalarının Osmanlı tarihinde ilk kez bir padişahın, Sultan 2. Abdülhamid'in şahsi mülkü haline getirilmesi aynı döneme denk gelir. Osmanlı hem maliyesi hem de toprak bütünlüğü açısından sıkıntılı günler yaşamaktadır. Ekonomik olarak dışa bağımlıdır ve girdiği savaşlarla da toprak kaybına uğramaktadır. Musul ve Bağdat'taki yer altı ve yer üstü zenginliklerinin önemine vâkıf olan ve bu toprakların siyasi önemini de göz ölüne alan Padişah 2. Abdülhamid işte bu sebeple bölgedeki petrol yataklarının korunması için özel bir çare arar. Bu toprakların hem toprak kaybından hem de yabancılara tanınan işletme imtiyazlarından etkilenmemesi lazımdır. Bunun için en ideal çözümü de, bu toprakları özel mülkü arasına katmakta. Bunu, 29 Nisan 1888 tarihli bir emlak-ı hümayun defterinden öğreniyoruz. Bu defterde 1880-81 yıllarından itibaren düzenlenmiş olan belgeler yer alıyor. Yine bu deftere göre, padişahın Osmanlı tahtında bulunduğu süre içinde emlak-ı hümayununa dahil edilen arazilerin yüzde 44'lük kısmı Bağdat ve Musul vilayetlerinde bulunuyor. Bu arazi, 17 milyon 770 bin 363 dönümü Musul vilayetinde, 6 milyon 235 bin 160 dönümü ise Bağdat vilayetinde olmak üzere toplam 24 milyon 5 bin 528 dönüm olarak belirleniyor.





Hem iç hem dış politika

Padişah'ın Musul ve Bağdat'taki zengin arazileri özel mülkü haline getirmesiyle, pek çok ülkenin bu araziler üzerindeki girişimleri de başlıyor. Ancak bu bölgeler padişahın özel mülkü olduğu için Almanya, Hollanda, Fransa başta olmak üzere pek çok ülkeden gelen teklifle bizzat padişah kendisi ilgileniyor. Hatta bu dönemde, güven telkin etmediği için Almanlarla yapılan bir sözleşme iptal edildiği için sıkıntılar yaşanıyor. Aynı süre içinde diğer devletlerden ümidini kesen Sultan 2. Abdülhamid, Japon hükümetinden petrol uzmanı isteyerek bu ülkenin dikkatlerini bölgeye çevirmeye çalışıyor. Bu bölgeyi durumdan habersiz olarak vermek bir yana uzun yıllar mücadele eden 2. Abdülhamid'in bu davranışının ülke içindeki politika açısından da başka bir yönü bulunuyor. Bu padişaha göre, bölge halkının büyük bir kısmını oluşturan ve yüzyıllardır bir türlü boyun eğdirilemeyen aşiretlerin boyun eğdirilmesi için de önemli bir yoldur. Bunu da içerideki karışıklıklara karşı bir politika olarak elinde bulunduruyor.

İskenderun'u kaybedince öğrendi

Sultan 2. Abdülhamid bu bölgelerdeki kıymetli arazileri özel mülküne almakla da kalmıyor. Bölgenin varlıkları, padişah mülküne geçtikten sonra yapılan araştırmalarla tüm değerleri tespit ediliyor. Bunun üzerine de gerekirse işletme imtiyazları da özel mülk haline getiriliyor. Petrolün önemine vakıf olan Sultan 2. Abdülhamid ve hazine bakanları sadece Musul ve Bağdat'taki arazilerle ilgilenmeyip, ülkenin çeşitli yerlerindeki petrol yataklarını yabancılardan önce ele geçirmeye çalışıyorlar. Bunun tek istisnası ise İskenderun petrolleri oluyor ve bu kaybın Padişah'a deneyim kazandırdığı belirtiliyor. Zira burası devlet mülkü iken yerli sermayedarlara çıkarma ve işletim lisansı veriliyor. Ancak bağlayıcı hükümlerin de zayıflığı nedeniyle kısa sürede bu yerli firmalar İngiliz ve Alman ortaklarına şirketi devrediyorlar. Bu olaydan sonra tecrübe kazanan padişah, sadece Musul ve Bağdat vilayetleri ile ilgilenmekle kalmıyor, Van gölü petrolleri, Yanya vilayetindeki Senice petrol madenleri ve Ferecik petrollerinin imtiyazlarını da Hazine-i Hassa Nezareti'ne alıyor.

Musul ve Bağdat vilayetleri üzerinde ısrarla duran Padişah 2. Abdülhamid'in bu bölgeleri özel mülkü haline getirmesinden sonra yine bu bölgeler için çıkardığı bir nizamname bulunuyor. Padişah, Musul vilayetindeki petrol yataklarının mülk ve işletme belgesini Şubat 1889'da, Bağdat vilayetindeki petrol yataklarının mülk ve işletme belgesini ise 19 Eylül 1898'de almış. Sultan 2. Abdülhamid'in Fransız maden mühendisi Jakraz'a hazırlattığı 'Musul vilayetindeki petrol yataklarının işletiminin modernleştirilmesi için yapılması gereken masrafları gösteren keşif defteri' de bulunuyor.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı Sultanının petrol öngörüsü - Sultan Abdülhamid'in petrol kuyulari
Kaynak: Zaman-Pazar