31 Ekim 2009 Cumartesi

Herşey ona muhtaçtır

Herşey ona muhtaçtır #
31 Ekim 2009 Cumartesi
#

Kâinattaki canli ve cansiz her seyi yaratan, besleyip büyüten ve idare eden Allah'u Azimüssan'dir. Yarattigi varliklar arasinda insana üstün, bir deger veren ve onu yeryüzünün halifesi kilan, kitap ve peygamber göndererek ona yol gösteren yien Allâh'u Azimüssan'dir.

Göklerin, yerin ve daglarin korkup kabul etmedigi ilahi emaneti yüklenen insanin, sorumlu oldugu pek cok görevleri vardir.

Allâhü Teâlâ'nin verdigi sayisiz nimetlere sükretmek, hamdetmek ve O'nun adi anildigi zaman "Teâlâ, Celle Celâlühü" gibi sözlerle O'nu yüceltmek, hürmet ve tazimle adini anmak da her müslümanin görevidir. Mü'min namazlarinin her rek'atinda okudugu Fâtihâ sûresinde: "(Ya Rabbi), ancak sana ibâdet eder ve yalniz senden yardim isteriz." (Fâtihâ, 1/5) der.

O halde, Mü'minler,

Kalplerimizi Allah sevgisi ve korkusu ile daima uyanik tutalim. Bütün is ve hareketlerimizde Allah'in rizasini gözetelim. Unutmayalim ki, dünya ve âhiret saadeti, Allah (c.c)'a karsi görevlerini yerine getirip yalniz O'na güvenenlerindir. Anahtar Kelimeler: Herşey ona muhtaçtır - Her sey ona muhtactir - Hersey Allah (c.c)'a muhtactir - Her sey Allahü Teâlâ'ya muhtactir - ALLAH - Ona muhtac - muhtac - Allah'a muhtac

Rahmetin Genişliği

Rahmetin Genişliği #
31 Ekim 2009 Cumartesi
#

Kur'ân-i Kerîm'de buyuruldu ki (mealen):

"Süphe yok ki, Allâhü Teâlâ yüce zâtina ortak kosulmasini magfiret etmez, yarligamaz. Onun ötesinde olani da diledigi kimse icin bagislar, yarligar." (Nisa Sûresi, âyet 48)

"Ve her kim bir kötülük yapar veyâ nefsine zulmeder de sonra Allâhü Teâlâ'dan magfiret dilerse Allâhü Teâlâ'yi cok bagislayan, pek esirgeyen bulur." (Nisa Sûresi, âyet 110)

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki :

"Allahü Teâlâ'nin yüz rahmeti vardir. Bunlardan birini insanlar, cinler, hayvanlar ve haserat arasina indirmistir. Bu rahmet sâyesinde bu varliklar birbirine sefkat ve merhamet ederler. Diger doksan dokuz rahmetini kiyâmet gününe birakmistir. Onunla kullarina merhamet eder."

"Allâhü Teâlâ kiyamet gününde Âdem (a.s.)'i bir milyar insana sefaatci kilar."

"Allâhü Teâlâ (kiyâmet gününde) buyurur: "Beni bir günde zikredeni veyâ bir yerde benden korkani cehennemden cikarin."

"Cehennem ehli ve ehl-i kibleden Allâh'in diledigi kimseler cehennemde toplandigi zaman, kâfirler onlara; 'Siz müslüman degilmiydiniz ?' derler. Onlar da; 'Evet, (müslüman idik)' derler. Kâfirler; 'Müslümanliginiz size bir fayda saglamadi. Cünkü siz de bizimle berâber cehennemdesiniz.' derler. Müslümanlar da 'Bizim günahlarimiz vardi. O yüzden burada tutulduk.' derler. Allâhü Teâlâ bu konusmalari duyar ve ehl-i kibleden olanlarin cehennemden cikarilmasini emreder. Müslümanlar cikarlar. Bunu gören kâfirler; 'Keske biz de müslüman olsaydik, onlarin cikarildigi gibi biz de cikardik!' derler. Sonra Resûllullâh (s.a.v.) su âyet-i kerîmeyi okudu: "O kâfir olanlar, cok kere arzu edeceklerdir ki, keske müslüman olmus olsaydilar." (Hıcr Sûresi, âyet 2)

"Allâhü Teâlâ, mü'min bir kuluna bir annenin evlâdina olan sefkatinden daha merhametlidir."

Gizli Israf nelerdir ?

GİZLİ İSRAF nelerdir ?
31 Ekim 2009 Cumartesi

Bâzı küçük gibi görünen şeyler gizli israftır. Meselâ, pirinç, nohut tanesi gibi şeylerin taşı ve toprağı ayıklanırken veya yıkanırken yere düşenleri alınmaz ve süpürülerek atılırsa israf olmuş olur. Ekmek kırıntıları, yere düşen pirinç taneleri vb.'ni kuşlara ve şâir hayvanlara yedirmek israf değildir. Bunda menfâat hasıl olduğu için mükâfat vardır.

Sürâka bin Mâlik'in rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmuştur: "Her hararetli ciğer sahibini (suya kandırmakta) mükâfat vardır." Hadîs-i şerîfte, hayvanlara yapılan iyiliklerin; günahların mağfiretine, affedilmesine ve mükâfatının büyük olacağına işaret vardır. Diğer bir hadîs-i şerîfte şöyle buyuruldu: "Rahman Tebâreke ve Teâlâ, merhamet edenlere merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet edin kî, göktekiler de size merhamet etsin."

Gizli israftan birisi de elbiselerini ve ayakkabılarını yıpratacak şeylerden muhafaza etmemektir. Yıkanırken sabunu lüzumundan çok kullanmak, abdest alırken ve guslederken lüzumundan fazla su kullanmak, suyu boşa akıtmak da israftır. Elektrik vs. enerji kaynakları da lüzumsuz kullanmak da bunlardandır.

Resûlullâh (s.a.v.) Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.)'ın abdest alırken suyu fazla kullandığını gördü ve ona; "Ey Sa'd, bu ne israftır." buyurdu. O da; "Abdestte israf var mıdır?" dedi. Resûlullâh (s.a.v.); "Evet, akan bir nehirden olsa bile vardır." buyurdu.

30 Ekim 2009 Cuma

İHLÂS NİÇİN LÂZIMDIR ?

İHLÂS NİÇİN LÂZIMDIR ?
30 Ekim 2009 Cuma

İmâm-ı Gazâlî'den (rh.) ibret verici bir hikâye: Âbid ve zahit bir zâta bir gün; "Şurada bir topluluk, bir ağaca ibâdet ediyor." dediler. Âbid buna çok öfkelendi. Ağacı balta ile kesmek üzere yola çıktı. Şeytan bir ihtiyar suretinde karşısına çıktı ve 'Nereye gidiyorsun?' diye sordu. 'Şurada bir ağacı kesmeğe gidiyorum.' dedi. Şeytan; 'İbâdetini ve nefsinle meşgul olmayı bırakıp başka şeylerle uğraşıyorsun. Ben o ağacı kestirmeyeceğim.' deyince kavgaya başladılar.

Âbid, şeytanı yere atarak göğsünün üzerine oturdu. Şeytan, 'Allah bunu sana farz kılmamıştır. Sen o ağaca tapmıyorsun. Allah'ın yeryüzünde peygamberleri var, dileseydi onları gönderir, ağacı kesmelerini emrederdi.' dedi. Âbid yine 'Onu kesmem lazım.' dedi ve kavgaya devam ettiler. Âbid yine galip geldi ve şeytanın göğsüne oturdu. Şeytan çaresizce 'Senin için daha hayırlı bir teklifim var. Sen fakir bir adamsın. Sen de kendi malınla doymak ve insanlara muhtaç olmamak istersen bu işten vazgeç. Ben her gece başucuna iki altın bırakacağım. Sabahleyin onu alır, ailen ve kendin için harcarsın, din kardeşlerine sadaka olarak verirsin.' dedi. Âbid, biraz düşündü ve teklifi mantıklı buldu. Şeytan da yemin etti ve anlaştılar.

Sabah ve ertesi gün iki altın buldu, üçüncü gün altını göremedi. Öfke ile baltasını aldı ve yola çıktı. Şeytan yine bir ihtiyar suretinde karşısına çıktı ve 'Vallahi senin o ağacı kesmeye gücün yetmez.' dedi. Âbid, şeytana saldırdı, ama bu defa şeytan onu tutup yere yatırdı. Şimdi şeytanın elinde idi.

Şeytan göğsüne oturdu ve; 'Bu ağacı kesme işine son vereceksin. Aksi takdirde seni öldürürüm,' dedi. Âbid 'Beni mağlup ettin, beni serbest bırak. Önce ben seni mağlûp etmişken şimdi nasıl beni yendin. 'Bunu bana anlat.' dedi. Şeytan, İlk seferdeki öfken Allah içindi, bu sebeple Allah sana yardım etti ve galip kıldı. Ancak şimdi öfken altın için, kendi nefsin ve dünyâ içindi. Bu yüzden ben seni yendim.' dedi.

EVDE BULUNMASI YARARLI BAZI İLAÇ VE MALZEMELER

EVDE BULUNMASI YARARLI BAZI İLAÇ VE MALZEMELER #
30 Ekim 2009 Cuma - 30 Oktober 2009 Freitag #

Nevralji, diş ve baş ağrısı için ağrı kesiciler.

Romatizma ağrıları, eklem hastalıkları ve travmalar için antienflamatuar (iltihap giderici)ler, Ateş düşürücüler,

Öksürük şurupları,
Nezle ve sinüzit için dekonjestan (kanlanma giderici) burun damlaları,

Mîde yanması ve hazımsızlık için antiasit (asit giderici)ler ve sindirimi kolaylaştırıcı ilaçlar,

Bağırsağı çalıştırarak kabızlığı gideren gliserin fitilleri veya müshilier,

Vâsıta (araba) tutması için ilaçlar. (En pratik çâresi su karıştırıp bir miktar sirke içmektir.)

Dekonjestan (kanlanma giderici) göz damlaları. Böcek sokmalarına karşı (antihistaminik) ilaçlar.
Travmalardan kaynaklanan kas ve eklem ağrıları için merhemler.

Sakinleştirici bitki ilaçları.
Agiz temizligi ve agiz enfeksiyonlari icin gargaralar.
Dezenfektan (mikrop öldürücü)ler, sargı bezi, yara bandı ve buz torbası.

MÜMİNİN BAZI VASIFLARI

MÜMİNİN BAZI VASIFLARI #
30 Ekim 2009 Cuma
# Anahtar Kelimeler: Mümin - Mü'min - Mümin insanin vasiflari - Mümin insanin özellikleri - Mümin insan nasil olur

Mü'min; şerefli, zarîf, latîftir. Lanet etmez, nemmâm (laf taşıyıcı) değildir, gıybet etmez, kin ve hased nedir bilmez ve kibirli de değildir. Dâima hayırların en iyisi peşinde ve ahlâkın en güzeli üzere olur.

Eli açıktır, isteyeni geri çevirmez, kendine ulaşan hayırda cimrilik etmez. Kelâmını hikmetle süsler, lisânını fuzûlî ve faydasız sözden korur. Amelini güzel işler. Dâima zayi ettiği vakitler için pişmanlık içindedir. Doğru, düşmanından da gelse reddetmez. Bâtılı (aslı olmayan şeyi), dostunda da görse reddeder.

Zahmeti az, yardımı çoktur. Kardeşi ile oturduğunda dostluğuna riâyet ederek gördüğü kusurlarını affeder.

SABIR VE TAHAMMÜL

SABIR VE TAHAMMÜL
30 Ekim 2009 Cuma


Hilm; yumuşaklık, halim selim olma ve sakinlik halidir. Hilm, aklın kemâline delâlet eder. Hilm, gazab kuvvetinin kırıldığına ve onun akla bağlı olduğuna delâlet eder.

Hilmin bazı faydaları: Allâhü Teâlâ'nın sevgisini kazanmaya sebep olur. Hz. Aişe (r.anhâ)'nın rivayet ettiği hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmuştur: "Kim gazablanır da hilm (sabır) ederse Allâhü Teâlâ'nın muhabbeti ona vâcib olur."

Hz. Fâtıma (r.anhâ)'nın rivayet ettiği hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmaktadır: "Muhakkak Allâhü Teâlâ hayâlı, halîm ve iffetli kimseyi sever. Kötü, fahiş söz söyleyene ve ısrarla isteyene buğzeder."

Hilm, Peygamber Efendimiz'in taleb ettiği bir ziynettir. Süfyân bin Uyeyne (r.a.) şöyle rivayet eder: Şu duâ Resûlullâh (s.a.v.)'in dualarından biri idi: "Allah'ım, beni ilimle zengin kıl, hilim ile ziynetlendir, takva ile beni kerim kıl ve beni afiyetle güzelleştir."

Ebû Hüreyre (r.a.)'ın rivayet ettiği hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmuştur: "İlmi taleb edin. İlimle beraber sekînet (vakar) ve hilmi de arayın. İlim öğrettiklerinize ve ilim öğrendiklerinize karşı yumuşak olunuz. Alimlerin cebbarlarından olmayın ki, cehaletiniz hilminize gâlib gelmesin."

Hilim ile cennette yüksek derecelere kavuşulur. Ubâde bin Sâmit (r.a.)'ın rivayet ettiği hadîs-i şerîfte şöyle buyurulur: "Size Allâhü Teâlâ'nın binaları şereflendireceği ve dereceleri yükselteceği şeyi haber vereyim mi? Ashâb-ı Kiram; 'Evet, yâ Resûlallah' dediler. Buyurdu ki: Sana gazablanana hilm göster, sana zulmedeni affet, sana gelmeyene sen git."

Diğer bir hadîsi şerîfte; "Sana Allâhü Teâlâ'nın seni menfaatlendireceği bâzı hasletleri bildireyim mi? İlme sarıl. Zîra ilim, mü'minin dostudur, hilm onun veziridir, akıl onun delilidir, amel onun kayyımıdır (ayakta tutanı), rıfk (yumuşak huyluluk) onun babasıdır, yumuşaklık onun kardeşidir, sabır ise onun askerlerinin kumandanıdır." buyurulmuştur.

29 Ekim 2009 Perşembe

AİLE REİSİNİN MES'ULİYETİ

AİLE REİSİNİN MES'ÛLİYETİ #
29 Ekim 2009 Persembe #

Evlilik, taşınması ağır ve haklarının yerine getirilmesi zor olan sünnetlerden biridir. Helâl ve haramın, dolayısı ile kazancın çok karışık ol­duğu bu zamanlarda aile reîsi, helâl rızık kazanmaya dikkat etmezse daha çok kazanıp kendisinin ve ailesinin haram yemesine sebep olabilir. Böylece hem kendisinin ve hem de ailesinin helâkına sebep olur.

Kişi, ailesinin hakkını yerine getirmekle ahlâkına dikkat etmeli, onlardan gelecek sıkıntılara karşı sabretmelidir. Çünkü erkek; ailesinin, çoluk çocuğunun çobanı gibi olup onların yaptıklarından mes'uldür.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Kişiye, geçindirmekle mes'ul olduğu ailesini (ihmal ile) zâyî etmesi ona günâh olarak yeter." Keza "Ailesinden kaçan kimse, (efendisinden) kaçan köle gibidir. Dönünceye kadar onun ne namazı, ne de orucu kabul olunur." buyurmuştur.

Kişinin ailesinin ve çocuklarının ihtiyaçları ve istekleri kendisini Allah'ı zikirden meşgul edip sırf dünyâyı kazan­maya, çok mal biriktirmek suretiyle çocukları için güzel bir hayat hazırlamaya dalması gece gündüz onun kalbini kaplarsa, âhireti düşünmeye ve onun için hazırlık yap­maya manî olur.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, adamın mahvı, yok olması ha­nımının, ana babasının ve çocuğunun elinden olacak. Onu fakirlikle ayıplayacaklar ve gücünün yetmeyeceği şeyler isteyecekler. Böyle olunca da kişi, dînini yok eden yollara girip helak olacak." buyurdular.

28 Ekim 2009 Çarşamba

ASHABININ (R.A.) RESÜLULLÂH'A (S.A.V.) SEVGİSİ

ASHABININ (R.A.) RESÜLULLÂH'A (S.A.V.) SEVGİSİ #
28 Ekim 2009 Carsamba #


Ashâb-ı kiramdan Zeyd bin Desinne (r.a.) Recî' seriyyesinde esîr olmuştu. Safvân bin Ümeyye, Bedir'de öldürdüğü iki oğluna bedel olmak üzere onu satın aldı ve öldürmek üzere kölesi Nastâs'a teslim etti. Nastâs ve Mekke'den bir kısım halk onu Tenîm denilen yere çıkardılar. Bu sırada Ebû Süfyân, Zeyd bin Desinne (r.a.)'a: "Allah için bana söyle, şu anda Muhammed'in senin yerinde burada olmasını ve onun boynunu vurmamızı; senin de ailen arasında olmanı arzu etmez misin?" dedi. Zeyd bin Desinne (r.a.), "Şu anda onu bir dikenin bile rahatsız etmesine razı değilim." deyince, Ebû Süfyân, "Ben ashabının Muhammed'i sevdiği kadar kimsenin kimseyi sevdiğini görmedim." dedi. Sonra Nastâs onu şehîd etti. (Radıyallâhü anhü)

DÜNYADA ÇOK AĞLAYAN AHİRETTE ÇOK GÜLER

DÜNYÂDA ÇOK AĞLAYAN ÂHİRETTE ÇOK GÜLER #
28 Ekim 2009 Carsamba - 28 Oktober 2009 Mittwoch
#


Müslüman, çok gülmez. Zîrâ çok gülmek kalbi öldürür. Allâhü Teâlâ (meâlen) "... Az gülsünler ve çok ağlasınlar." (Tevbe Sûresi, âyet 82) buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) konuşup gülen bir topluluk görünce durdu ve 'Lezzetleri yıkanı çokça hatırlayınız. Böyle yaparsanız o sizi günahlardan men eder.' buyurdu. 'Lezzetleri yıkan nedir?' diye sorulunca 'Ölüm'dür, buyurdular.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Çok gülmek kalbi öldürür ve mü'minin izzetini yok eder." buyurmuştur.

Hz. Ömer (r.a.) "Çok gülenin heybeti az olur. Çok şaka yapan da küçük görülür." buyurdu.

Hz. Avf (r.a.) 'Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gülmez, fakat tebessüm ederdi. Sâdece mübarek dişleri görünürdü, gülme sesi de duyulmazdı.' buyurmuştur.

Dünyâda çok gülen âhirette çok ağlar. Dünyâda çok ağlayan da âhirette çok güler.

Mûsâ (a.s.) Hızır (a.s.)'dan ayrılacağı zaman Hızır (a.s.) "Münâkaşacı olmaktan sakın. Bir yere ancak ihtiyâcın varsa git. Gülünecek bir şey olmadan da gülme. Ey Imrâri'ın oğlu (Mûsâ), hatâlarına da ağla." buyurdu.

Hz. Ömer'ul Faruk'tan bazi ilkler

Hz. Ömer'ul Fârûk'tan bazı ilkler
28 Ekim 2009 Carsamba

Hz. Ömer (r.a.), emîru'l-müminîn ünvânıyla anılan ilk halîfedir. Halîfe olduğunda kendisine; "Ey Resûlullâh'ın halîfesinin halîfesi!" diye hitap edilince şöyle demişti; "Her yeni halife geldikçe ona "Ey Resûlullâh'ın halîfesinin halîfesi!" denilirse uzar gider, bu iş olmaz. Siz mü'minlersiniz, ben de sizin emîrinizim." buyurdu. Bundan sonra müminler ona "Emîru'l-mü'minîn" diye hitap ettiler.

Hz. Ömer, müslümanları bir şeyden alıkoyduğu zaman aile fertlerini toplar, onlara şöyle derdi: "Ben müslümanları şu şu hususlardan alıkoydum, onlara bunu yasakladım. Vahşî kuşların yemlerine baktıkları gibi insanlar da sizin hâllerinize ve yaşayışınıza bakıp dururlar, sizi murakabe ederler. Allah'a yemin ederim ki, eğer sizden birisi bu suçu işleyecek olursa mutlaka onu iki katı ile cezalandırırım."

İslâm târihinde ilk defa tarih başlangıcı olarak hicrî takvimi ihdas eden ve kullanan kişi Hz Ömer'dir. Beytü'l-mâli (hazine) de ilk kuran Hz. Ömer'dir. İslâm tarihinde dîvanları (hükümet meclisini) tesis eden yine odur. Geceleyin halkın durumunu keşif ve âsâyiş için ilk çıkan, müslümanlardan aç olanları araştıran odur. Ümmü'l-veled (sahibinden çocuk doğuran câriye)nin satılmasını yasaklamıştır.

Cenaze namazını dört tekbîrle kıldırmıştır. (Daha önce cenaze namazı dört, beş, altı tekbirle kılınmaktaydı.) Ramazan ayında müslümanların teravih namazını cemâatle kılmalarını emretmiş ve bunu bütün valilere mektupla bildirmiştir.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Medine-i Münevvere'yi ziyaret adabi

Medine-i Münevvere'yi ziyaret adabı
26 Ekim 2009 Pazartesi

Resûllullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
· "Vefatimdan sonra beni ziyaret eden, hayatimda beni ziyaret etmis gibidir."
· "Her kim ziyaret etme imkanina sahip oldugu halde beni ziyaret etmezse bana cefa etmistir."
· "Sadece beni ziyaret maksadiyla bana gelen kisi icin sefaatci olmam Allah'in üzerine bir haktir."
· "Kim benim mescidimde kirk vakit namaz kilar, hicbir namazi gecirmez ise, (ona) atesten ve azaptan birer berâet yazilir."

Medîne-i Münevvere'yi ziyarete giden kişi, yolda peygamberimiz (s.a.v)'e çok salâtü selâm etmeli, şehre girmeden önce güzel kokular sürerek, en temiz elbiselerini giymeli, şehre girerken tevâzû ve ta'zim ile girmelidir. Mescid-i Nebiye Cibril kapısı veya ona yakın bir kapıdan girmek daha faziletlidir. Mümkünse Ravza-i Mutahhara'ya gidilir. Kerahet vakti değilse iki rek'ât tahiyyetü'l- mescid namazı kılınır. Sonra bu saadete erişmesinden dolayı iki rek'ât daha teşekkür namazı kılınır ve duadan sonra sâlât ve selâm ile Resûlullâh (s.a.v.)'in vech-i şerifleri (mübarek yüzleri) hizasına üç metre mesafede edeb ve huzurla durulur. "Es-selâmü aleyke ey-yühe'n-nebiyyü ve rahmetullâhi ve berekâtühû" diyerek selâm verir. Kendisine emânet edilen selâmlar varsa onları da Fahr-i Âlem Efendimiz'e arz etmelidir.

Kabr-i saadet önündeki duvara yaklaşıp el sürmekten veya yüksek sesle duâ etmekten sakınmalıdır. Dilediği hayırlı şeyler için duâ etmeli, kimse için beddua etmemelidir. Kendisi için, aile efradı ve ümmet-i Muhammed için duâ etmelidir. Sonra bir metre ilerleyip Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'i (r.anhümâ) selâmlamalı, ziyaret esnasında, insanlara zahmet vermekten kaçınmalı, sağa sola bakınmadan önüne bakarak, boynu bükük bir vaziyette bulunmalıdır. Yüksek sesle konuşmamalıdır.

25 Ekim 2009 Pazar

SÖZÜN HAYIRLISI

SÖZÜN HAYIRLISI
25 Ekim 2009 Pazar


Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

Muhakkak sözlerin en dogrusu kelâmullah (Kur'ân-i Kerîm)dir. Yapisilacak en saglam kulp takvâ kelimesi (lâ ilâhe illallâh)dir. Sözlerin en sereflisi Allâh'i zikirdir. Kim affederse Allâh da onu affeder. Kim öfkesini yutarsa Allâhü Teâlâ onu mükâfâtlandirir. En fenâ kazanc riyâdir. Az olup kâfî gelen, cok olup azdirandan hayirlidir. Emellerinizin uzunlugu sizi oyalamasin. Zîra her gelecek olan yakindir.

Dikkat ediniz! Bir müslümanın din kardeşine üç günden fazla dargın durması, karsilaştığında ona selam vermemesi, davet ettiğinde icabet etmemesi, hastalandığında ziyaret etmemesi helal olmaz.

Rüyanın en şerlisi yalan (uydurulan) rüyadır. Dikkat ediniz! Yalanın şakası da ciddisi de iyi değildir. Bir kimsenin çocuğuna bir şey vaad edip sonra vermemesi de uygun değildir. Dikkat ediniz! Yalan günaha götürür, günah ise ateşe götürür. Doğruluk iyiliğe götürür, iyilik ise cennete ulaştırır. Sadık kimse için 'doğru söyledi, iyi etti' denir; yalancıya ise 'yalan söyledi, günah işledi' denir.

Muhakkak kişi doğru söylemeye devam ederse nihayet Allahü Teâlâ katında sıddîklardan yazılır; yalan söylemeye devam ederse nihayet yalancılardan yazılır. Hatâlarin en büyügü yalan sözdür. Dikkat ediniz! Size yalan ve iftira olan sözü haber vereyim: O dedi-kodudur. O nemîme (koğuculuk ve sırrı ifşa etmek)dir ki insanlar arasında fesad çıkarır.

23 Ekim 2009 Cuma

AILENIN TEMELI: SEVGI VE ÖZVERI

AILENIN TEMELI: SEVGI VE ÖZVERI
23 EKIM 2009 CUMA - 23 OKTOBER 2009 FREITAG
**
Ailenin Temeli - Aile Temeli - Sevgi - Özveri - Sevgi ve Özveri - imtihan - anne - baba - cocuk - aile -
Resûllullâh'ın (s.a.v.) "imtihan vesilesi" olarak adlandırdıgı aile (Müslim, "Esrâtü's-Sâa",26) anne-baba-çocuk üçgeninde kurulmuş hassas dengeler agıdır. Zira birlikte yaşamak, haklar kadar sorumlulukları da artırmakta, dolayısı ile huzur icin gösterilmesi gereken özen de katlanmaktadır. Bu nedenle Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), eşler arası ilişkiyi düzenlerken "Dikkat ediniz! Sizin kadınlar üzerinde hakkınız oldugu gibi, onların da sizin üzerinizde hakları vardır." (Ibn Mâce, "Nikah",3) uyarısında bulunmaktadır.

Sevgi, saygı ve muhabbet üzerine kurulan ailenin yükünü omuzlayan baba ve ailenin bekçiligine soyunan anne, sürüsünden sorumlu olan bir çoban hassasiyetiyle davranmak zorundadır. (Buharî, "Cuma",13) Zira Yüce Rabbimiz; "Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taslar olan ateşten koruyun!" (Tahrîm, 66/6) uyarısını yapmış ve onlara sorumluluklarını hatırlatmıştır.

Evlerinde manevî bir iklimi yaşatmak ve Allah'ın rızasına birlikte yürümek icin el ele veren eşler, hanelerine af ve afiyet ihsan edip (Ebû Davûd, "Edeb",100) dünya ve ahirette ihlasla Kendisine baglı olanlardan eylemesi (Ebû Davûd, "Tefriu Ebvâbi'l-Vitr",25) icin birlikte Rablerine niyazda bulunurlar.

"Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlıgı kıl..." (Furkân, 25/74)

22 Ekim 2009 Perşembe

Sabreden insanların mükâfâtı

Sabreden insanların mükâfâtı
22 Ekim 2009 Perşembe
**

Hayvanların aklı yoktur ama şehvetleri vardır. Meleklerin aklı var, şehvetleri yoktur. Insanlarda her ikiside vardır. Sabır, aklın şehvete mukâvemet etmesi (karşı durması)'dır. Allâhü Teâlâ (meâlen): "Süphe yok ki, sabredenler icin mükâfatları hesâpsız olarak ödenecektir." buyurmuştur. (Zümer Sûresi, âyet 10)

Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular: "Kıyamet gününde namaz, sadaka ve hac icin mizanlar kurulur, onların ecirleri tartılır. Bela ehli için mizan kurulmaz, bilakis onların üzerine ecirler dökülür de dökülür. Öyle ki dünyada afiyette olanlar, belaya ugrayanların nail oldukları faziletten dolayı vücutlarının makaslarla dogranmış olmasını temenni ederler."

''Kim günaha (düşmemek için) sabrederse onun için üç yüz derece vardır. Iki derece arası gök ile yer arası kadardır. Kim taata, (ibadette) karşı(laşılan sıkıntılara) sabrederse onun icin altıyüz derece vardır. Iki derece arası gök ile yer arası kadardır. Kim musibete (belaya) karşı sabrederse onun için dokuz yüz derece vardır. Iki derece arası arş ile yer arası kadardır." Su âyet-i kerimede buna işaret olunmustur. Meâli: "Ve sana gelen musibete sabreyle." (Lokman Sûresi, âyet 17)

Bir hadis-i şerifte şöyle buyuruldu: "Kim malında veya canında bir musîbete (belâya) ugrar ve onu gizli tutarak hiç kimseye şikayette bulunmazsa, onu magfiret etmek Allahü Teala üzerine bir hak olur."

"Süphesiz cennette birtakım köşkler vardır ki onların üstlerinde ne asıldıkları bir şey, ne de altlarında da direkler vardır." Dediler ki: "Yâ Resûlallâh! Oraya girecek olanlar nasıl girerler ?" Buyurdu ki: "Kuşlar gibi uçarak girerler." Söyle denildi: "Yâ Resûlallâh! Bu köşkler kimin içindir ?" Buyurdu ki: "Onlar, hastalıklara, agrılara ve belalara ugrayanlar içindir."

21 Ekim 2009 Çarşamba

Ölümden sonra diriliş

Ölümden sonra diriliş
21 Ekim 2009 Carşamba

Kıyâmet koptuktan bir müddet sonra Allâhü Teâlâ'nın emriyle ikinci bir nefha (sûrun üfürülmesi) ile bütün insanlar yeniden hayat bularak kabirlerinden kalkacak, mahşer meydanında toplanacaklardır.

Bir insanın bedeni yüzbinlerce parcaya ayrılsa, her tarafa savrulsa, cürüyüp büsbütün mahvolsa yine bunlar Allâhü Teâlâ'nın ilminden, kudretinden cikmıs olamaz. Hak Teâlâ bunları diledigi zaman kudretiyle bir araya toplar, yeniden diriltir.

Insanların böyle yeniden hayat bulmalarına haşr-i ecsâd denir ki ruhlarının cesetlerine yeniden girmesidir. Insan ölünce, rûhu baska bir âleme, cesedi de kabre gider. Kabrinde "Münker ve Nekir" denilen melekler tarafından sorguya cekilecek, "Rabbin kimdir ? Peygamberin kimdir ? Dinin nedir ? Kıblen neresidir ?" diye sual olunacaktır ki buna (Kabir Sûali) denir. Orada ameline göre ya rahat yaşar veya azab görür. O âleme berzah denir ki, dünyâ ile âhiretten başka bir âlemdir. Hayat ile ölüm arasında uyku nasılsa, dünyâ ile âhiret arasında berzah âlemide öyledir. Bunun mâhiyetini ancak Allâhü Teâlâ bilir.

Işte ruhlar, ölümden, ebedî sûrette fenâ bulmak (yok olmak) tan kurtulmuş oldukları icin, âhiret başlayınca her ruh, kudret-i ilâhiye ile teşekkül edecek olan kendi sâhibinin bedenine girer, birlikte mahşere gider ki bu, haddizâtında cismânî ve rûhânî haşirden başka birşey degildir.

Mahşerde her mükellef insan, suâl ve cevâb'a tâbi olacak, amel defteri kendisine verilecek, dünyâdaki amelleri mîzâna konulacak, mü'minlerin bir kısmı peygamberlerin ve sâir büyük zâtların şefâatlerine nail olacak, her kisi "Sırat" denilen köprüden gecmek mecbûriyetinde kalacak, insanların bir kısmı sırattan gecerek cennete girecek, bir kısmı da cehenneme düşecektir.

Suâl ve cevâp, âhiret gününde Allâhü Teâlâ tarafından insanların ve cinlerin sorguya cekilmesidir. Mahserde büyük bir adâlet mahkemesi kurulacak, herkesten dünyâda yaptıkları sorulacak, ona göre hakkında karar verilecektir.

18 Ekim 2009 Pazar

Ana Babanin Evladina Duasi

Ana Babanın Evladına Duası
18 Ekim 2009 Pazar

Ana baba, evlâdina hayirla duâ eder. Hadîs-i serîfte "Babanin evlâdina duâsi, Peygamber'in ümmetine duâsi gibidir" buyurulmustur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Annenin evlâdina yaptigi duâ en cabuk kabul olunan duâdir." buyurdular.

Anne baba, evlâdina bedduâ etmez. Cünkü yaptigi bedduâ, duâlarin kabul olundugu sâate tesâdüf eder de cocugu ifsâd eder, îtikâdini ve ahlâkini bozar.

Bir kimse, Abdullah bin Mübârek Hazretlerine gelip cocuklarindan birini sikâyet edince Ibn-i Mübârek "Ona bedduâ ettin mi?" diye sordu. "Evet" deyince "Öyleyse onu sen ifsâd ettin." buyurdu.

Müslüman, kimsenin cocuguna kötülük düsünmez. Cünkü bu kötülük kendi evlâdinin basina gelebilir.

Zilkade Ayi Ictima'i, Ru'yet ve Baslangici

Zilkade Ayi Ictima'i, Ru'yet ve Baslangici
18 Ekim 2009 Pazar

Zilkâde ayı, kamerî ayların on birincisidir. Hac aylarından olduğu için, geceleri zaman zaman teheccüd namazına kalkılır. Bilhassa cuma geceleri tesbih namazı kılınır. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)


Hicrî-Kamerî 1430 yılı Zilkade ayı ictima'ı bugün (18 Ekim Pazar) Türkiye saati ile 08.34'te.

Ru'yet ise yine bugün (18 Ekim Pazar) Türkiye saati ile 20.27'de.

Hilâlin görüldüğü yerler: Antarktika'nın orta kesimi sahilleri, Atlas okyanusunun Ümit Burnu ile Antarktika Kıtası arasında kalan kesimleri, Güney Georgia Adaları, Fakland Adaları, Uruguay, Paraguay, Arjantin ve Şili'nin orta ve kuzey kesimleri, Colombia, Ekvator, Peru, Bolivya, Brezilya'nın orta ve güney kesimi, Havvaii ve Gala-pagos adaları.

Hilal; Türkiye, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarımadasından kesinlikle görülemeyecektir.

Hilâlin görüldüğü günü takip eden 19 Ekim Pazartesi günü de Zilkade ayının biri olmaktadır.

Kanaatkarlik nedir ve ne anlama gelir ?

Kanaatkarlik nedir ve ne anlama gelir ?
18 Ekim 2009 Pazar - 18 Oktober 2009 Sonntag

Anahtar Kelimeler: Kanaatkar - kanaatkarlik - kanâatkarlik - kanâatkarlik - kanâatkarlık - kanâatkar - anlami - anlamı - kanâatkarlıgın manası
Insanların cok cesitli ihtiyacları ve arzuları bulunmaktadır. Her insan ihtiyaclarını en iyi sekilde karsılamak ve arzularını tam olarak yerine getirmek ister. Ama yasadıgımız dünyada bu, her zaman mümkün olmaz. Cünkü dünyanın imkanlari ve bizim kazanma gücümüz sınırlıdır. O zaman; elde ettiklerimiz ile yetinmek, kazanabildigimiz kadarına sükretmek zorundayız.

En temel ihtiyaclarımız, mesken, giyecek, yiyecek ve icecektir. Bunların en asgarisine sahip olmak yeterlidir. Daha fazlasını veya en fazlasını istemeye, onları kazanmak icin mesru yoldan caba harcamaya, hatta dünyanın en zengin insanları olmaya da hakkımız vardır. Ne kadar zengin olursak, o kadar iyi olur. Cünkü Allah yolunda para harcamak ve zekat verebilmek icin de, zengin olmak gerekir. Ancak elde edemediklerimize üzülmeyip, elde ettiklerimizle yetinmek ve sükretmek de kanaatkârlıktır.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bir hadisi seriflerinde "Zenginlik mal cokluguya degildir. Bilakis zenginlik göz tokluguyladır." (Buharî, "Rikak", 15) buyurarak, kanaatkârlıgın da bir cesit zenginlik oldugunu ifade etmislerdir.

16 Ekim 2009 Cuma

Bebegin vücudunda Kuran ayetleri beliriyor

Bebegin vücudunda Kuran ayetleri beliriyor
16 Ekim 2009 Cuma - 16 Oktober 2009 Freitag

Rusya’da bir bebeğin vücudunda Kuran'dan ayetler belirmeye başladı.

Rusya'nın Dağıstan Bölgesi Krasno-Oktyabırskoye köyünde doğan Ali isimli bebeğin annesinin bildirdiğine göre, çocuğun vücudundaki ayetlerle ilgili yazılar çocuğun doğuşundan hemen sonra ortaya çıkmaya başladı. Ria Novosti ajansının haberine göre başlangıçta bebeğin vücudunda beliren ufak morluğun geçmesiyle beraber Arapça "Allah" yazısı ortaya çıktı.

Başlangıçta çocuktaki bu yazıyı doğuştan ortaya çıkan bir leke şeklinde algılayan aile, daha sonra bu yazıların farklı şekillerde ortaya çıkması ve değişikliğe uğramasıyla beraber bunun sıradan bir şey olmadığını anladılar. Aile başlangıçta bunu kimseye anlatmak ve göstermek istemedi. Ancak, çocuğun vücudunda "Yazılarımı insanlara gösterin" cümlesi belirdikten sonra bunu insanlara göstermeye başladılar. Çocuğun bulunduğu köydeki hemşire Saida Rasulova, böyle bir şeyle ilk defa karşılaştığını ve bunu tıbben açıklamanın mümkün olmadığını belirtti. Bu olayın herkes tarafından duyulmasının ardından çocuğu görmek için insanların akın ettiği ve çocuğun ailesinin evinin adeta kutsal bir yer haline geldiği bildiriliyor.

Öte yandan, Kuran ayetlerinin çocuğun vücudunda belirme ve belirgin hale gelme anında çocuğun ateşinin çıktığı dile getiriliyor. Anahtar KElimeler: bebek - cocuk - child - kind - baby - body - körper - vücudunda ayet - ayetler - verse - versen - aus dem Koran - bedeninde ayet - rusya - dagistan - dağıstan - vücud - beden - russia - russland - ali - arapca - ALLAH - Saida Rasulova - Kuran - Kur'an-i Kerim - Qoran - Koran - islam

Takva nedir ? Takva neye denir ?

Takva nedir ? Takva neye denir ?
16 Ekim 2009 Cuma - 16 Oktober 2009 Freitag Anahtar Kelimeler: takva - takvâ - takvâ nedir ? takva nedir ? takvâ neye denir ? takva neye denir ? takvâ ne demek ? takva ne demek ? takvânın anlamı - takvanın anlamı - takvanin anlami -
Takva, sözlükte bir insanin kuvvetli bir himayeye girerek kendisini bir tehlikeden korumasi, zarar verebilecek bir seyden sakinmasi demektir. Dinî bir kavram olarak Allah'in azabindan, insani bu azaba sürükleyecek ve ahirette zarar görmesine sebep olabilecek inanc, söz, eylem ve davranislardan titizlikle korumak anlamina gelir. Insan ilahî azaptan ancak iman edip salih ameller, hayir ve hasenat isleyerek, ibadetlere araliksiz devam ederek, bütün farzlari ve itaat olan fiilleri yaparak, yasak, haram ve zulümlerden kacarak korunabilir.

Takva sahibi insana muttaki denir. Bütün Peygamberler ümmetlerine muttaki olmalarini tavsiye etmislerdir. (Âl-i Imrân, 3/50) Yüce Allah, Kur'ân'da cennet ve nimetlerini muttakilere vaat etmis (Ra'd, 13/35), muttakilerin dostu oldugunu (Câsiye, 45/19), onlari sevdigini (Âl-i Imrân, 3/76) ve cehennem azabindan koruyacagini (Tûr, 52/18) bildirmistir. Allah muttakilere daima bir kurtulus yolu ihsan eder (Nebe, 78/31), onlari ummadigi yerden riziklandirir ve islerinde kolayliklar verir. (Talâk, 65/2-4) Allah'a karsi gelmekten sakinan kurtulusa erer (Bakara, 2/189) ve merhamete mazhar olur. (En'âm, 6/155)

15 Ekim 2009 Perşembe

Sıddîk-ı Âzam'ın Ehl-i Beyt sevgisi

Sıddîk-ı Âzam'ın Ehl-i Beyt sevgisi
15 Ekim 2009 Persembe - 15 Oktober 2009 Donnerstag

Anahtar Kelimeler: Hz. Ebu Bekir - Hz. Ebû Bekir - Hz. Ebubekir - Hz. Fatima
Hz. Ebû Bekir (r.a.) Hz. Fâtima-i Zehrâ'yi (r. anhâ) ölüm hastaliginda iken ziyârete geldi ve kapidan: "Ey Fâtima! Kapida durup, iceri girmek icin izin isteyen Ebû Bekir'dir." dedi. Hz. Fâtima; "Ey Alî! Ebû Bekir'in benim yanima gelmesine râzi misin?" deyince Hz. Ali "Evet." dedi. Bunun üzerine Hz. Fâtima izin verdi ve Hz. Ali de Hz. Ebû Bekir'i iceri aldi. Fâtima'nin yanina son derece saygiyla girip selâm verdikten sonra Hz. Ebû Bekir (r.a.):

"Ey Fâtima, Cenâb-i Hakk'a yemîn ederim ki ben; mali mülkü, servet ve sâmâni, coluk cocuga özenip biriktirmedim. Ancak Allâh'in Peygamberi (s.a.v.)'nin ve onun Ehl-i Beyt'inin rizâsini elde etmek yolunda kazanip harcadim. Binâenaleyh senin rizân (büyük hosnutlugun) benim en birinci ve yüksek arzumdur." deyince Hz. Fâtima söyle cevap verdi: "Ey Ebû Bekir! Senden râziyim, hakkim sana helâl olsun."

Dinimizde din kardeşine küsmek

Dinimizde din kardeşine küsmek
15 Ekim 2009 Persembe


Insanin din kardeşine küsmesi, kalbin âfetlerindendir. Ebû Hureyre (r.a.)'in rivâyet ettigi bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmuştur: "Mü'minin, bir mü'mini üc günden fazla terk etmesi, onunla konuşmamasi helâl olmaz. Bu hâlde üc gün gectigi zaman ona ugrasin ve ona selâm versin. Eger o onun selâmini alirsa, ecirde ikisi ortak olmuşlardir. Selâm veren darginlik vebâlinden cikmiş olur. Selâmi almayan günâhi yüklenmiş olur."

Kim "Selâmün aleyküm" derse onun icin on sevab yazilir. Kim "Selâmün aleyküm ve rahmetullâhi" derse ona yirmi sevab yazilir. Kim "Selâmün aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühü" derse ona otuz sevab yazilir.

14 Ekim 2009 Çarşamba

Emr-i Bi'l-Ma'ruf ve Nehy-i Ani'l Münker

Emr-i Bi'l-Ma'ruf ve Nehy-i Ani'l Münker
14 Ekim 2009 Carsamba
/ Anahtar kelimeler: iyiligi emretmek - kötülükten sakindirmak - emri bil maruf ve nehyi anil münker -

Emr-i bi'l-mâruf ve nehy-i ani'l-münker (iyiligi emretmek, kötülükten sakindirmak) dînimizin aslî vazîfelerindendir. Peygamberlerin gönderilmesindeki maksat bunlarla hâsil olur. Allâhü Teâlâ (meâlen):

"Ve sizden hayra dâvet eder, iyiligi emreder, kötülügü nehyeder bir cemaat bulunsun." (Âl-i Imrân Sûresi, âyet 104) buyurmuştur.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) bir hutbesinde buyurdular ki: "Ey insanlar! Siz şu âyeti okuyorsunuz ama onu aslinin hilâfina te'vil ediyorsunuz."
"Ey îmân edenler! Siz kendi nefsinize bakiniz. Siz hidâyette bulunduktan sonra sapikliga düşmüş olanlar size zarar veremez." (Mâide Sûresi, âyet 105)

Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmaktadir: "Günah işleyen bir kavmin icinde, bunu islâh etmeye kâdir olanlar bulundugu hâlde düzeltmezse, Allâh'in azâbi umûmi olur."

Ebû Sâlebe el-Huşenî'den rivâyet edilen hadîs-i şerîfte; Resûlullâh (s.a.v.)'e "Ey îmân edenler! Siz kendi nefsinize bakiniz. Siz hidâyette bulunduktan sonra sapikliga düşmüş olanlar size zarar veremez." (Mâide Sûresi, âyet 105) âyetinin tefsîrini sorunca Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

"Yâ Ebâ Sâlebe! Mârufu emret, münkerden nehyet; cimrilige ve hevâya tâbî olundugunu, dünyânin tercîh edildigini, herkesin kendi görüşünü begendigini gördügün zaman, insanlari birak, kendine bak. Gelecekte size gece karanligi gibi fitneler olacaktir. O günlerde benim sünnetime sarilanlara sizin aldiginiz ecrin elli kati vardir."

Ayrılık- "Aşkta ve Savaşta Filistin" Dizisi TRT'de

Ayrılık-"Aşkta ve Savaşta Filistin" Dizisi TRT'de
14 Ekim 2009 Carsamba - 14 Oktober 2009 Mittwoch

Ayrılık' dizisi Türkiye'de ve Dünya'da bir ilki gerçekleştiriyor…Ayrılık "Aşkta ve Savaşta Filistin", dizi dünyasına bakıştaki ezberleri bozacak.

Siyasi danışmanlığını Yeni Şafak yazarı Hakan Albayrak'ın yaptığı Ayrılık, dizisinin Filistin'i konu alan bölümlerinin ilki, Salı günü saat 19:55'te TRT1 ekranlarında, izleyicisiyle buluştu.

Yönetmenliğini Onur TAN'ın yaptığı dizinin başrollerinde Erdal BİLİNGEN, Türkü HAZER, Emir BENDERLİOĞLU, Tuvana TÜRKAY, Tamer LEVENT, Sema AYBARS, Semih SERGEN, Almeda ABAZZİ, Zafer KAYAOKAY yer alıyor. Çağla Prodüksiyon'un yapımcılığında hayata geçirilen AYRILIK'ın genel proje danışmanlığını şair, yazar, yayıncı Dr. Lütfü ŞAHSUVAROĞLU yapmaktadır.

Çağla Prodüksiyon'un yapımcılığında hayata geçirilen "Ayrılık"ın müzikleri Gökhan Kırdar tarafından yapılmaktadır.

Filistin'deki Zulüm ve Direniş

Filistin'i, Filistinli çocukları kısaca Filistin'i Filistinliyi, İsrail'in Filistin'e yaptığı zulmü, Filistin halkının direnişin ilk kez Türkiye'de dizi ortamında yayınlayacak yapım olması sebebiyle dikkatleri üzerine çekti.

Ayrılık, dünyanın kanayan bir yarası olan Filistin topraklarında yaşananları ekranlara getiriyor. Dizinin çekimleri Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa ve fanatik Yahudilerin işgal altında bulunan Burak duvarında gerçekleştirildi.

Dizi, Ortadoğu'nun en acılı coğrafyasında herkesin gözü önünde ve kuşaklar boyu devam eden trajediyi bütün boyutları ile canlandırırken, hikâyenin merkezinde Filistin sorunu benzeri ve dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan kavgaların mutlak çözümünün yeryüzüne sevgi, merhamet ve barışın hâkim olması ile gerçekleşebileceği vurgusunu yapıyor.

1948 yılında işgal edilen Filistin topraklarında yaşayan halkın, özellikle kadın ve çocukların acı hikâyelerini beyazcama aktarıyor.

Yeni bölümlerinde, özellikle bir toplumun en duyarlı bölümünü oluşturan kadınların gözünden yürek yaralarını, çocuklarını kaybetmenin sarsıntısını, eş ve sevgililerini kaybetme korkusunu, zengin oyuncu kadrosuyla ve etkili bir dille işliyor.

AYRILIK – “AŞKTA VE SAVAŞTA FİLİSTİN”

AYRILIK – “Aşkta ve Savaşta Filistin”in birinci bölümünde babasını, yeni doğan çocuğunu ve eşini kaybeden Rıdvan'ın Filistin direniş saflarında yerini alışını konu ediyor.

Portakal ağaçları ülkesinde doğumla ölüm öyle iç içedir ki her ölüme yakılan ağıt aynı zamanda doğan çocuğunda ninnisi olur. Müjde veren güler yüzlü anlamındadır Beşir kulluk vazifesini yapmak için düşer Kabe yollarına yanında hayat arkadaşı İntizar'la belki de çektikleri bunca acıyı bir an olsun unutarak Yaradan'a son vazifesini yerine getirecektir. Mutluluk denilen ve unutulmuş olan duyguyu doğacak torunu için dileyecektir. Bilir ki Filistin ülkesinde yaşlanarak ölmek az sayıda insana nasip olur artık. Kapılar, gardiyanlar çoktur büyük Filistin hapishanesinde. Birinde tutulmazsanız, elbet bir diğerinde tutulursunuz…

Dünyaya gelecek çocuğunun telaşındadır Rıdvan. Diğer yandan yasaklanmış bir gazete kanla sulamak için toprakları yeterli bir bahane olacaktır cellada… Meryem'i yetiştirmek için çırpınır. Çırpınırda çaresizlik kadar insanın içini acıtan, laneti ta ciğerden okutan başka bir şey var mıdır? Zalim tutmuştur her köşe başını. Öldürmek ki onların çürümüş ruhlarını besler. Bundandır ki Meryem'de bütün Filistinli kadınlar gibi acıya gebedir. Acıya da dayanır insan, alışır da bir meleğin kalbinden sızan kan, damla damla gelir oturursa anasının yüreğine, işte o yürek, o ana iflah olmaz artık… İflah olmaz Meryem…

Hep beklediği mevkidedir artık Eytan. Artık silah onda tetik onda emir ondadır. İnsaf ve merhamet ise boşlukta savrulur gider. Acı artık nefes alıp vermeyle orantılıdır portakal ülkesinde… Eytan başlamıştır artık, durmayacaktır…

Anasına babasına sarılmak için koşar Kevser, tutsak edilmiş yurduna. Yeni doğan yeğenini koklamak için koşar. Ne var ki ölüm gelip baş koltuğa kurulmuştur evlerinde. Kevser bile ilaç olamaz bu yaraya… Artık bütün acılarını kalbine gömer Rıdvan. Gömer de çalar Filistin yurdunun, kahraman savaşçılarının kapısını. Çünkü artık intikam vaktidir.

13 Ekim 2009 Salı

Hz. Ömer (r.a.)'dan hikmetler

Hz. Ömer (r.a.)'dan hikmetler
13 Ekim 2009 Sali - 13 Oktober 2009 Dienstag


* Hesâba cekilmezden evvel nefsinizi (kendinizi) hesâba cekiniz, (Kiyâmette mîzana cekilmeden önce dünyâda) nefislerinizi (n amelini) tartiniz ve kiyâmet günü icin süsleniniz ki o gün sakladiginiz her gizliniz âşikâr olacaktir.

* Gülmesi cok olanin heybeti az olur. Mizâh eden (cok şaka yapan), hafîfe alinir.

* Bir şeyle cok meşgul olan, o şeyle taninir.

* Konuşmasi cok olanin hatâsi cok olur. Hatâsi cok olanin hayâsi az olur. Hayâsi az olanin verâ'i (Allah korkusu) az olur. Verâ'i az olanin kalbi ölür.

* Mâlâyânî (dünyâya ve âhirete faydasi olmayan sözü) konuşma.

* Düşmanini bil, emin, güvenilir olan müstesnâ dostunda da dikkatli ol. Emîn olan kimse ise ancak Allâhü Teâlâ'dan korkandir.

* Fâcir (günahlara dalmiş şi) ile beraber olma, zîrâ sana fücûru (günahlari) ögretir. Ona sirrini da acma. Işlerini, yalniz Allâh'tan korkanlarla müşâvere (istişâre) et.

12 Ekim 2009 Pazartesi

Şaka bile olsa korkutmamak

Şaka bile olsa korkutmamak
12 Ekim 2009 Pazartesi
Anahtar Kelimeler: Saka bile olsa korkutmamak - Şaka bile olsa korkutmamak - korkutmak -
Zeyd bin Sâbit
(r.a.) hendek kazarken yorgunluktan gözlerini uyku bürümüş, kalkani, oku, yayi ve kilici yaninda oldugu hâlde uyuyakalmişti. Hendekte calişmakta olan müslümanlar, onu hendegin kenarinda uyurken birakip gitmişlerdi. Yanina varan Umâre bin Hazm, şaka icin onun haberi olmadan silahini alip saklamişti.

Zeyd uyanip silahini bulamayinca, heyecanlanmiş ve korkmuştu. Peygamberimiz bunu isitince, Zeyd'i cagirtti. Ona "Ey uykucu! Sen uykuya daldin, nihâyet silahin da kaybolup gitti." buyurduktan sonra "Bu cocugun silahinin nerede oldugunu kim biliyor?" diye sordu. Ümâre bin Hazm "Ya Resûlallâh, ben biliyorum. Silah benim yanimda." dedi.

Peygamberimiz "Silahini ona teslim et." buyurdu ve şaka olarak da olsa müslümanlari korkutmayi veya onlarin herhangi bir şeyini alip saklamayi yasakladi.

Allah'ın Sevdikleri ve Buğzettikleri kimseler

Allah'ın Sevdikleri ve Buğzettikleri kimseler
12 Ekim 2009 Pazartesi - 12 Oktober 2009 Montag

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

"Allâhü Teâlâ üc kisiye bugzeder (sevmez). Bunlardan üc kisiye bugzu ise daha siddetlidir.

* Birinicisi; fâsik olan genclere bugzeder, ihtiyar fâsiklara bugzu ise daha siddetlidir.
* Ikincisi; cimrilere bugzeder, zengin olan cimrilere bugzu ise daha siddetlidir.
* Ücüncüsü; kibirlenenlere bugzeder, ama fakir olup da kibirlenenlere bugzu ise daha siddetlidir.

Allâhü Teâlâ üc kisiyi sever, onlardan üc kisiye muhabbeti ise daha siddetlidir:

* Birincisi; müttakîleri (Allâh'tan korkanlari) sever, genc müttakîleri daha cok sever.
* Ikincisi; cömertleri sever, fakir cömertleri daha cok sever.
* Ücüncüsü; mütevâzilari sever, zengin mütevâzileri daha cok sever."

11 Ekim 2009 Pazar

Hakîkî Temizlik

Hakîkî Temizlik
11 Ekim 2009 Pazar


Abdest ve gusül gibi bedenî temizliğin faydasının tam olması, bâtınî (iç) temizlik iledir. O da ihlâs üzere olmak, kin ve hasedden temizlenip uzaklaşmak, Allah'ın zikrinden alıkoyan her şeyden kalbi temizlemek ile olur. Bu halde insan Allâhü Teâlâ'ya, sırf emrine uymak için aczıyetını îtirâf ile ibâdet eder.

Allâhü Teâlâ'ya, emrine ve rızâsına uygun ihlas üzere ibâdet eden kişi -her nerede olsa- Allah'ın inayetine, yardımına kavuşur ve bilmediğini öğrenir. Ayet-i kerimede (meâlen): "...Hem Allah'tan korkun, Allah size ilim ögretiyor..." (Bakara Sûresi, âyet 282) buyuruldu. Yani Allah'tan korkunuz, azabından korununuz, vikayesine (Allah'ın himayesine, korumasına) giriniz; Allah size daha çok ilimler öğretecektir. Anahtar Kelimeler: Hakiki Temizlik - Temizlik - Temiz - Gercek Temizlik - Esas Temizlik - Abdest - Gusül - Batini Temizlik - Allah - Bakara Suresi ayet 282 - hem ALLAH'tan korkun, ALLAH size ilim ögretiyor...

Resûlullâh Efendimiz'in (s.a.v) Ehl-i Beyti

Resûlullâh Efendimiz'in (s.a.v) Ehl-i Beyti
11 Ekim 2009 Pazar - 11 Oktober 2009 Sonntag

Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) ehl-i beyti mü'minlerin anneleri olan zevceleri (hanımlari) ile Hz. Fatima, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'dir (radıyallahü anhüm).

Resulullah Efendimiz (s.a.v.) bir gün Hz. Ali, Hz. Fatima, Hz. Hasan ve Hz.Hüseyin'i mübarek libasının altına almış ve Ahzab Suresi’nin “…Ey ehl-i beyt, Allah sizden ancak kiri götürmeği ve sizi tertemiz kılmayı dilemektedir.” mealindeki 33. âyetini, okumuşlar ve şöyle duâ buyurmuşlar (tercümesi): "Ilahi! Bunlar benim ehl-i beytimdir. Benim hanedanımın havâssından (şeçilmişlerinden)dir. Bunlari pâk olmayan şeylerden, günahlardan berî (uzak) tut. Bunları tam bir taharet ve nezahete (temizliğe) mazhar buyur (kavuştur)."

Peygamber Efendimiz'in âlinin ilk safında ehl-i beyti bulunmaktadır. Esasen bütün müttakî, hakikaten Allah'tan korkan ve Allâhü Teâlâ'nın korumasında olan) mü'minler de Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) âlindendir.

Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) evlâtlari; Abdullah, Ibrâhim ve Kasım; Zeynep, Rukiye Ümm-ü Gülsüm, ve Hz. Fâtima'dir (r. anhüm). Peygamber Efendimiz'in mübarek zürriyetleri (nesli), muhtereme kızı Hz. Fatima'dan devam etmiştir. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in kiyamete kadar devam edecek nesilleri Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in mübarek zürriyetleridir.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Hz. Fatıma'ya çok muhabbet gösterirlerdi. Âhirete irtihallerinden sonra ehl-i beytinden kendisine ilk kavuşan Hz. Fatima (r.anha)dır. Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'e (r.anhümâ) muhabbet ve iltifatlari da pek ziyade idi. "Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendisidir." ve "Her kim Hasan ve Hüseyin'i severse mutlak heni sevmiş olur; her kim onlara bugz (düşmanlık) ederse muhakkak bana buğz (düşmanlık) etmiş olur." buyurmuslardir.

Bütün müsümanlar ve bilhassa Ashâb-ı Kiram, Resulullah Efendimiz'in ehl-i beytine -hiçbir ayırım yapmadan- büyük bir hürmet ve muhabbet göstermişlerdir. (Radıyallahü anhüm)
Anahtar Kelimeler: Resulullah Efendimizin (s.a.v.) ehl-i beyti - Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) ehl-i beyti - Ahzab Suresi ayet 33 - Hz. Ali - Hz. Fatima - Hz. Hasan - Hz. Hüseyin -

Nasîhatin âdâbı

Nasîhatin âdâbı
11 Ekim 2009 Pazar

Bir zât Abbâsi halîfelerinden Me'mûn'a sert bir lîsân ile nasîhat edince halîfe şöyle dedi:

"Efendi, tatlı konuş. Allâhü Teâlâ senden daha iyisini (Mûsa a.s.) benden daha kötüsüne (Firavun'a) gönderdi de ona yumuşak konuşmayı emretti" ve (meâlen): "Ona yumuşak dille söz söyleyin, belki ögüt dinler veya korkar." (Tâhâ sûresi, âyet 44) buyurdu.

Irşad edecek, nâsihatte bulunacak zât, peygamberlere uymalı ve onların sünneti, ahlâkı üzere olmalidir.
Anahtar Kelimeler: Nasihat - Nasihatin adabi - Nasihat'in adabi - Nasihatin önemi - Nasihatın adabı - Nasîhatin âdâbı

9 Ekim 2009 Cuma

Latîfe ve Alay etmek

Latîfe ve Alay etmek
09 Ekim 2009 Cuma


Resûlullâh (s.a.v.) buyurdular ki: "Kardesinle münâkasa etme ve ona saka yapma."

Sakada yasaklanan, onda ifrât (asiri) derecesine varmaktir. Zîrâ bu, cok gülmeye sebep olur. Cok gülmek ise kalbi öldürür. Resûlullâh (s.a.v.) bir hadîs-i serîflerinde söyle buyurdular: "Ben elbette latîfe ederim, ama ancak hakki söylerim."

Resûlullâh (s.a.v.) Suheyb (r.a.)'a "Gözün agridigi hâlde hurma mi yiyorsun ?" deyince Suheyb (r.a.) "Agrimayan tarafi ile yiyorum." demis ve Resûlullâh (s.a.v.) tebessüm etmisti.

Alay etmek haramdir. Allâhü Teâlâ "Bir kavim diger kavim ile alay etmesin..." (Hucurât sûresi, âyet 11) buyurmustur. Bunun mânasi kücük düsürmek ve insanlarin kusurlarina dikkat cekmektir. Bu, cogu kere sözlü ve fiilî olarak anlatmak seklinde olur. Resûlullâh (s.a.v.) söyle buyurmustur: "Insanlarla alay edenler icin cennetten bir kapi acilir ve "gel gel" denilir. Sikintili ve dertli olarak gelir fakat kapi kapanir. Sonra baska bir kapi acilir. "Gel gel" diye cagrilir. Sikintili ve dertli olarak geldiginde kapi yine kapanir. Bu hal o kadar devam eder ki, cennetin kapisi acilip "gel" dedikleri hâlde adam artik gitmez."

Muaz bin Cebel (r.a.)'in rivâyet ettigi bir hadîs-i serîfte söyle buyurmustur: "Kim din kardesini tevbe ettigi bir günâhindan dolayi ayiplarsa ayni hatâyi islemeden ölmez." Anahtar Kelimeler: Latife - Saka - Alay - Dalga - Latife ve Alay - Saka ve Dalga - Latife yapmak - Alay etmek - Saka yapmak - Dalga gecmek - şaka -

8 Ekim 2009 Perşembe

Kibirlilerin Azâbı

Kibirlilerin Azâbı
08 Ekim 2009 Persembe


Enes bin Mâlik (r.a.)'in rivâyet ettigi bir hadîs-i serîfte söyle buyurulmustur: "Cehennemde tabutlar vardir. Icine kibirlenenler konulur ve onlarin üzerine (hic kimseyi görmesinler ve hic kimse de onlari görmesin diye) kilitlenir." Böyle daraltilarak onlarin cehennemde azaplari siddetlenir."

Amr bin Şuayb (r.a.)'ın rivayet ettiği hadîs-i şerîfte de şöyle buyurulmuştur: "Kibirlenenler kıyâmet gününde küçük karınca gibi adamlar sûretinde yaratılırlar. Onları her yerden zillet kuşatır. Cehennemde Bûles denen bir hapishâneye götürülürler. Cehennem ateşi onları kuşatır. Cehennem ehlinin bedenlerinden çıkan usâreden (kan, irin...) içerler."

Kibirlilerin âhirette insan sûretinde fakat küçük karınca kadar olmaları, onları amellerine uygun olarak zilletle ve hakâretle cezalandırmak içindir.

Abdullah bin Selâm (r.a.) bir gün çarşıda sırtında bir yük odun olduğu hâlde yürüyordu. Ona, 'Bunu yapmaya seni ne sevk etti ? Hâlbuki Allah seni bundan zengin kılmıştır.', denildi. O şöyle cevap verdi: Kibri defetmek istedim. Resûlullâh'ın (s.a.v.); "Kalbinde hardal tânesi kadar kibir olan kimse (azap görmeden ve rezil olmadan) cennete giremez." buyurduğunu işittim.

Bâzı kötü huylar

Bâzı kötü huylar
08 Ekim 2009 Persembe

Müslüman, din kardeşini küfür ile veyâ fâsıklıkla suçlamaz. Eger o kardeşi bunlardan uzak ise suçlama kendine döner. Peygamber Efendimiz (s.a.v) "Bir kimse başka birini küfürle ve fısk ile şuçlamasın. Eger şuçladıgı kimsede bunlar yoksa küfür ve fısk kendine gelir." buyurmuştur.

Müslüman, bir insanı işledigi günah sebebiyle ayıplamaz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) "Kim kardeşini (işledigi, ama sonra tevbe ettigi) bir günahından dolayı ayıplarsa, o günahı işlemedikçe ölmez." buyurmuştur.

Müslüman, Allâh'a çok yemin etmez. Cünkü çok yemin etmek, Allâh'ın ismini hafîfe almaktır. Müslüman, insanlari yüzüne karşı medhetmekten, çok şaka yapmaktan, sözlerinden yanlış mânâların anlaşılmasından uzak durur. Müslüman, büyüklerinin karşısında sesini yükseltmez.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) "Müslümanların kusurlarını ve gizli hâllerini araştırmayınız, aranızdaki münâsebeti koparmayınız, birbirinize yüz çevirip dargın durmayınız. Ey Allâh'ın kulları, kardeş olunuz." buyurmuştur. Anahtar Kelimeler: Bazi kötü huylar - Bâzı kötü huylar - kotu huylar -

6 Ekim 2009 Salı

Allah'ın kula muhabbeti

Allah'ın kula muhabbeti
06 Ekim 2009 Sali


Allâhü Teâlâ'nın bir kulu sevmesi için o kulun günahlardan arınması şarttır. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyurulmuştur: (meâlen) "Allâhü Teâlâ da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiretle örtsün, yarlığasın." (Âl-i Imran sûresi, âyet 31)

Bir hadîs-i kudsîde şöyle buyurulmuştur: "Kulum nafile ibadetlerle bana öyle yaklaşır ki ben de onu severim."

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

• "Muhakkak Allâhü Teâlâ dünyayı sevdiğine de sevmediğine de verir. İmânı ise ancak sevdiğine verir."
• "Kim Allah için tevâzû gösterirse Allah onu yüceltir, kim kibirlenirse onu alçaltır. Zâtını çok zikredeni Allah sever. Sonra da onun işiten kulağı olur."

Allâhü Teâlâ'nın kulunu sevmesinin alâmeti onu diğer şeylerden uzaklaştırması ve zâtı ile diğer sebepler arasına mâni koymasıdır.

Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah bir kulunu sevdiği zaman onu belâya müptelâ eder (uğratır), fazla sevdiği zaman iktinâ eder." Onu iktinâ etmesinin mânâsı sorulunca "Onun malını ve ehlini almasıdır." buyurdu.

• "Allah bir kulunu sevdiği zaman onu belâya müptela kılar, eğer sabrederse ve razı olursa onu mümtaz kullarından kılar."

Kulun Allah'a olan muhabbetinin alâmeti, Allah'ın sevdiği şeyleri kendi sevdiği şeylere tercih etmesi, Allah'ı çok zikretmesi ve Allah'a münâcâtın kendisine başka şeylerden daha sevimli olmasıdır.

5 Ekim 2009 Pazartesi

Fuzuli konuşmanın zararları

Fuzuli konuşmanın zararları
05 Ekim 2009 Pazartesi


Faydası olmayan şeyleri konuşarak vakit zâyi edilmemelidir. Insan ömrünü nerede harcadıgından hesâba cekilecektir. Zirâ o hayırlı olanı kötü olan ile degiştirmiş olur. Cünkü boşa gecirdigi zamanlarda Allâhü Teâlâ'yı zikretseydi veya sükût edip tefekkür ile meşgul olsaydı elbette büyük derecelere nâil olurdu.

Resûlullâh (s.a.v) buyurdular ki: "Kişinin mâlâyânîyi (faydasız şeyleri) terk etmesi, onun müslümanlıgının güzelligindendir."

Fazla konuşmak, tekrârında fayda olmayan şeyleri tekrar etmek ve lüzûmundan fazla konuşmaktır. Resûlullâh (s.a.v) buyurdular ki: "Dilini fazla konuşmaktan tutan ve malının fazlasını infâk eden kimseye müjdeler olsun."

Bilal bin Hâris (r.a), Resûllulâh (s.a.v)'in şöyle buyurdugunu rivayet eder: "Bir kimse ulaşacagı makamı düşünmeden Allah'ın razı oldugu bir kelimeyi konuşur, Allah onun icin bu konuşmasına mukâbil Allâh'a kavuşacagı güne kadar rizâsını yazar. Bir kimse ulaşacagı makamı düşünmeden Allâh'ın gazaplandıgı bir kelimeyi konuşur ve Allâh ona kıyâmete kadar gazabını yazar."

Tâbiîn 'in büyüklerinden Hz. Alkame (r.a) şöyle derdi: "Nice söylenecek söz ve hadîs-i şerîf var ama Bilal bin Hâris'in rivâyet ettigi (yukarıdaki) hadîs-i şerîf beni ondan men etti."

4 Ekim 2009 Pazar

Israf ile alakali bilgi

Israf ile alakali bilgi
04 Ekim 2009 Pazar


Isrâf, kat'î delillerle harâmdir. Isrâf, kalbin hastaliklarindandir ve kötü bir ahlâktir. Isrâf hakkinda Allâhü Teâlâ (mealen): "... Isrâf etmeyiniz. Şüphe yok ki o, isrâf edenleri sevmez." (A'raf Sûresi, âyet 31) buyurmuştur.
Bu âyet, Allâhü Teâlâ'nin israf eden kulunu sevmediginin delillerindendir. Allâh'in muhabbetine mani olan şeyden daha cirkin bir şey yoktur. Isrâf, Allâh'in muhabbetinin ortadan kalkmasina sebep olur.

Diger bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur: " ... Ve sacip savurma. Şüphe yok ki, sacip savuranlar, şeytanlarin kardeşleridir." (Isrâ Sûresi, âyet 26-27) Yâni şerlilikte şeytân gibidirler. Şeytanlarin dostlari ve tâbîleridirler. Şeytanin kardeşi, şeytandir. O hâlde şeytanin kardeşligini düşünmek gerekir. Şeytandan daha habîs ve rezil ne vardir ? Öyleyse şeytanin kardeşliginden daha kuvvetli bir kötüleme yoktur.

Allâhü Teâlâ mali müsriflere vermekten de, onlari isimlerin en cirkinlerinden biri ile tâbir ederek şöyle men'eder (meâlen): "Mallarinizi sefîh (beyinsiz) lere vermeyin." (Nisâ Sûresi, âyet 5)

Resûlullâh (s.a.v) Efendimiz de mali meşrû olmayan yerlerde harcayarak zâyi etmekten men etmiştir. Ebû Berze (r.a.)'in rivâyet ettigi hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmuştur: "Kul, kiyâmet gününde dört şeyden suâl edilinceye kadar ayagi bulundugu yerden ayrilmaz:

- 1. - Ömrünü nerede tükettiginden
- 2. - Ilmiyle ne amel ettiginden
- 3. - Malini nerede kazandigindan ve mali nerede harcadigindan
- 4. - Vücûdunu (sihhatini) nerede tükettiginden."

Yâni, ömrünü hayir da mi şerde mi harcadi ? Malini helâl yoldan mi, haram yoldan mi kazandi ? Malini hayirda mi günahta mi harcadi ? Vücûdunu Allâh'a ibâdet ederek mi yoksa nefsinin hevâsinda mi tüketti ?