28 Şubat 2011 Pazartesi

VEDÂ HACCI VE HUTBESİ

VEDÂ HACCI VE HUTBESİ
28 ŞUBAT 2011 PAZARTESİ - 25 REBÎ'UL-EVVEL 1432

Hicretin onuncu senesinde Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) hacc-ı şerîf niyeti ile Mekke-i Mükerreme'ye gideceği îlân olundu. İnsanlar Fahr-i âlem (s.a.v.) Efendimizle berâber haccetmek üzere civardan bölük bölük gelerek Medine-i Münevvere'de toplanmağa başladılar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Zilhicce'ye beş gün kala öğle namazını kıldıktan sonra ehl-i beyti ve ashâbı ile Medine'den çıktılar. Zülhuleyfe'de ihrâma girip öğle namazından sonra kırk bin hacı ile Mekke'ye doğru yola çıktılar.

Zilhicce'nin dördüncü (Pazar) günü sabah erken büyük bir hac kâfilesi ile Mekke'ye vardılar, Benî Şeybe kapısından Harem-i Şerife girdiler. Hac mevsimi Mart ayında idi. Cumâ günü Arefe olup Fahr-i âlem yüz bin kadar müslüman hacı ile hacc-ı ekber eylediler. O gün Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gâyet müessir bir hutbe okudular ve bu hutbede câhiliyet devrinden kalan kan dâvâlarını yasak etti, faizi kaldırdı ve sonra da şöyle buyurdular: "Ey insanlar! Sizin, kadınlarınız üzerinde haklarınız vardır. Ammâ onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Onlar sizin hukûkunuza riâyet etmelidir, siz de onlara güzel muâmele etmelisiniz.

Mü'minler hep birbirinin kardeşidir. Bir kimseye -rızâsıyla vermesi hâriç- kardeşinin malı helâl olmaz.

Ben size lâzım olan ahlâkı tebliğ ettim ve size iki şey bıraktım ki onlara sarıldıkça hiçbir vakit dalâlette kalmazsınız. Onların biri, Allah'ın kitâbı ve diğeri peygamberin sünnetidir."

Daha birçok dînî hükümleri beyân ettikten sonra "Ey insanlar! Tebliğ ettim mi?" diye sordu. Ashâb-ı Kirâm'ın "evet" demeleri üzerine üç kere "Şâhit ol yâ Rabbi" buyurdular.

Resûlullah'ın (s.a.v.) Minâ'da okuduğu hutbesinde ümmetine hitâbları: "Her birinizin kanı ve malı diğerine haramdır. Kıyamet gününde Rabbinizin huzûruna geleceksiniz. O da amellerinizden soracak ve amellerinizin karşılığını verecektir. Sakın benden sonra küffar gibi fırka fırka olup da birbirinizin boynunu vurmayasınız. "Ey insanlar! Tebliğ ettim mi?" diye sordu. Ashab-ı kirâmın 'evet' demeleri üzerine "Şâhit ol yâ Rabbi" ve "Burada bulunanlar bulunmayanlara tebliğ etsinler." buyurdu ve sevgili ümmetine vedâ etti.
Anahtar Kelimeler: VEDÂ HACCI VE HUTBESİ - veda hacci ve hutbesi
Kaynak: Fazilet Takvimi / 23 ŞUBAT 2011 ÇARŞAMBA - 20 REBÎ'UL-EVVEL 1432

*************************************************************************************
BİR AYET-İ KERİME
"... Eğer ona (Peygambere) itâat ederseniz hidâyete erersiniz, resûlün üzerindeki ise ancak açık bir tebliğdir."
Kaynak: Nûr sûresi, âyet 54
*************************************************************************************

İSLÂM, ÎMÂN VE İHSÂN

İSLÂM, ÎMÂN VE İHSÂN
28 ŞUBAT 2011 PAZARTESİ - 25 REBÎ'UL-EVVEL 1432

Hz. Ömer (r.a.) buyurdu ki: Bir gün Resûlullâh (s.a.v.)'in huzurunda iken birden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zât çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kendisini kimse tanımıyordu. Doğru Resûlullâh (s.a.v.)'in yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı, ellerini de dizlerinin üzerine koydu ve;

"Yâ Muhammed! Bana İslâm'ın ne olduğunu haber ver!" dedi. Resûlullâh (s.a.v.) "İslâm Allâh'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in (s.a.v.) de Allâh'ın Resûlü olduğuna şahâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve yoluna gücün yeterse Beytullâh'ı haccetmendir." buyurdu.

O zât "Doğru söyledin." dedi. Biz buna hayret ettik. (Zîrâ) hem soruyor hem de tasdîk ediyordu.

"Bana îmândan haber ver!" dedi.

Resûlullâh (s.a.v.) "Allâh'a, Allâh'ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe inanman, bir de kadere; hayrına şerrine inanmandır." buyurdu. O zât (yine) "Doğru söyledin." dedi. (Bu kere):

"Bana ihsândan haber ver!" dedi.

Resûlullâh (s.a.v.) "Allâh'a: onu görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da o seni muhakkak görür." buyurdu.

O zât "Bana kıyâmetten haber ver!" dedi.

Resûlullâh (s.a.v.) "Bu meselede sorulan sorandan daha âlim değildir." buyurdular.

"O halde bana onun alâmetlerinden (bâri) haber ver!" dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.); "Câriyenin sâhibini, (yâni kölenin efendisini) doğurması ve yalın ayak, çıplak, fakir koyun çobanlarının binâ yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir." buyurdu.

Sonra o zât gitti. Ben hayli bir müddet durdum. Nihâyet Resûlullâh (s.a.v.) bana "Yâ Ömer! O suâl soran zâtın kim olduğunu biliyor musun?" dedi. "Allah ve Resûlü daha iyi bilir." dedim. "Muhakkak o Cebrâil'di. Size dîninizi öğretmeğe geldi." buyurdular.
Anahtar Kelimeler: İSLÂM, ÎMÂN VE İHSÂN - islam - iman - ihsan
Kaynak: Fazilet Takvimi / 22 ŞUBAT 2011 SALI - 19 REBÎ'UL-EVVEL 1432

*************************************************************************************
BİR HADİS-İ ŞERİF
"İlmin kaldırılması, cehâletin kökleşmesi, şarabın içilmesi, zinânın çoğalması kıyâmet alâmetlerindendir."
Kaynak: Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh
*************************************************************************************

FAZİLET YARIŞI

FAZİLET YARIŞI
28 ŞUBAT 2011 PAZARTESİ - 25 REBÎ'UL-EVVEL 1432

Bir aralık Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin (r.anhu-mâ) efendilerimiz arasında bir dargınlık meydana gelmişti.

Hz. Hüseyin'e "Sizin, ağabeyinizin yanına gidip barışmanız münâsiptir. O sizin büyüğünüzdür" dediler.

"Ceddim, Resûlullah (s.a.v.)'den işittiğim bir hadîs-i şerifte araları açık olan iki kişiden hangisi öbürüyle barışmağa tâlip olursa onun cennete girmede de diğerini geçeceği buyuruldu. Ağabeyimi öne geçme şerefinden mahrum etmek istemem" buyurdu.

Bu ifâdesi Hazret-i Hasan'a bildirilince hemen kalkıp Hz. Hüseyin'in yanına geldi, barıştılar. O kırgınlık derhâl aralarından gitti.
Anahtar Kelimeler: FAZİLET YARIŞI - fazilet yarisi
Kaynak: Fazilet Takvimi / 21 ŞUBAT 2011 PAZARTESİ - 18 REBÎ'UL-EVVEL 1432

*************************************************************************************
BİR HADİS-İ ŞERİF
"Bir kimsenin, (din) kardeşine üç günden fazla küs kalması helâl değildir."
Kaynak: Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh
*************************************************************************************

ÇOCUKLAR İÇİN BÂZI TEDBİRLER

ÇOCUKLAR İÇİN BÂZI TEDBİRLER
28 ŞUBAT 2011 PAZARTESİ - 25 REBÎ'UL-EVVEL 1432


Boğulma tehlikesine karşı:

Küçük çocuklarınızı banyoda yalnız bırakmayınız.

Çocukların düşebileceği etrâfı açık havuz veyâ benzeri yerler varsa çocukların emniyeti için çevresine bir perde-korkuluk yerleştiriniz.

Çocuğunuza yüzme öğretiniz ve yanında bir yetişkin olmadan tek başına yüzmemesi gerektiğini söyleyiniz.

Su çevresinde çocuğunuza dâimâ can yeleği giydiriniz.


Zehirlenme tehlikesine karşı:

Bütün ilaçları yüksek bir yerde veyâ kilitli bir dolap yahut kutu içinde bulundurunuz.

Temizlik maddelerini çocukların erişemeyeceği yerlerde bulundurunuz. Onları alçak bir dolaba koymak gerekiyorsa dolabın kapısı kilitli veyâ çocukların açamayacağı bir şekilde olmalıdır.

Bir maddeyi başka bir ambalajda saklamayınız. Bir meyve suyu şişesinde tiner saklarsanız, çocuğunuz onu meyve suyu sanıp içebilir.

27 Şubat 2011 Pazar

NECMETTİN ERBAKAN VEFAT ETTİ

NECMETTİN ERBAKAN VEFAT ETTİ
27 ŞUBAT 2011 PAZAR

Güven Hastanesinde bir süredir tedavi gören, dün gece rutin tedavi için hastaneye kaldırılan eski Başbakan ve Saadet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ın saat 11.40'da vefat ettiği açıklandı.


Ankara'da Güven Hastanesi'nde tedavi gören Eski Başbakanlardan Necmettin Erbakan vefat etti. Hastane eski Başbakan ve Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın saat 11.40'da vefat ettiğini duyurdu. Erbakan'ın vefat haberini alan partililer hastaneye koştu.

1926 yılında dünyaya gelen Erbakan, 85 yaşındaydı. 28 Şubat sürecinde büyük sıkıntılar yaşayan Erbakan'ın vefat haberinin 28 Şubat'tın yıldönümünde duyulması sevenlerini göz yaşına boğdu.

Ankara'da Güven Hastanesi'nde tedavi altında olan Erbakan'ın ölüm haberinin ardından Saadet Partililer hastaneye akın etmeye başladı.

Ocak ayında hastaneye kaldırılan Erbakan'ın ilk başta 24 saat kalacağı açıklanmıştı. Ancak taburcu süresi hergün giderek uzadı.

Erbakan sol ayağında bir damar iltihaplanmasıyla hastaneye yatırılmıştı. Bu süreçte kendisini ziyaret etmek isteyenler ise Erbakan ile görüştürülmemişti.

NECMETTİN ERBAKAN KİMDİR ? (1926 - 27. ŞUBAT 2011)

29 Ekim 1926 yılında Sinop'ta doğdu. Babası Adana'nın Kozan ve Saimbeyli bölgesinde yaşamış olan Kozanoğullarından Mehmet Sabri Erbakan. Ağır ceza reisi olan babasının birçok yerde görev yapmış olması dolayısıyla çocukluğu muhtelif Şehirlerde geçen ERBAKAN'ın annesi de Sinop'un tanınmış ailelerinden birinin kızı olan Kamer Hanım'dır.

Necmettin ERBAKAN ilkokul'a Kayseri Cumhuriyet İlkokulu'nda başladı, babasının Trabzon'a tayin olması dolayısıyla ilkokul öğrenimini burada okul birincisi olarak tamamladı. 1937 yılında ilk tahsilini tamamladıktan sonra aynı yıl İstanbul Erkek Lisesi'nde orta tahsiline başladı. İstanbul Erkek Lisesi'ni 1943 yılında birincilikle bitirdi.

1948 yılı yaz döneminde İTÜ Makine Fakültesi'nden mezun olan ERBAKAN aynı yılın 1 Temmuz'unda Makine Fakültesi Motorlar Kursu'nda asistan olarak göreve başladı.

1948-1951 yılları arasındaki bu 3 yıllık asistanlık döneminde o zaman doktora tezine tekabül eden yeterlilik tezini hazırladı. Sınıflarda ders vermek doçent ve profesörlerin yetkisinde olmasına rağmen kendisi asistan olduğu halde ders vermesine izin verilmiştir. Yeterlilik tezindeki başarısından dolayı üniversite tarafından 1951 yılında Aachen Teknik Üniversitesi'nde ilmi araştırmalar yapmak, bilgi ve görgüsünü artırmak üzere Almanya'ya gönderilen ERBAKAN, Alman ordusu için araştırma yapan DVL araştırma merkezinde Profesör Schmitt ile birlikte çok başarılı çalışmalar yaptı.

Aachen Teknik Üniversitesi'nde çalıştığı 1.5 yıl süre içerisinde, bir tanesi doktora tezi olmak üzere 3 tez hazırlayan ERBAKAN, Alman üniversitelerinde geçerli olan "DOKTOR" unvanını aldı.
Alman Ekonomi Bakanlığı için motorların daha az yakıt yakmaları konusunda araştırmalar yaparak rapor veren ve bu arada da doçentlik tezini hazırlayan ERBAKAN'ın "Dizel motorlarda püskürtülen yakıtın nasıl tutuştuğunu" matematiksel olarak izah eden bu tez, Alman ilim çevrelerinde büyük yankı uyandırdı. Tezin mecmualarda neşredilmesi üzerine o tarihte Almanya'nın en büyük motor fabrikası olan DEUTZ motor fabrikalarının umum müdürü Prof. Dr. FLATS tarafından Leopar tanklarının motorları ile ilgili araştırmalar yapmak üzere bu fabrikaya davet edildi. Alman Ekonomik Bakanlığı'nın RUHR sahasındaki fabrikalar üzerinde araştırma yapmak için görevlendirilen heyette kendisinin de yer almasının istenmesi üzerine 15 gün RUHR sahasındaki bütün Ağır Sanayi fabrikalarını gezip inceleme fırsatı buldu.

II. Dünya Harbi'nden sonra Alman üniversitelerinde ilk Türk ilim adamı olan ERBAKAN, 1953 yılında doçentlik imtihanını vermek üzere İstanbul'a döndü. İmtihan sonucunda 27 yaşında Türkiye'nin en genç doçenti olma başarısını gösteren Necmettin ERBAKAN, araştırmalar yapmak üzere tekrar Almanya'nın DEUTZ fabrikalarına gitti. Burada 6 ay süreyle motor araştırmaları başmühendisi olarak, Alman ordusu için yapılan araştırma çalışmalarına katıldı.

1953'ün Kasım ayında İstanbul Teknik Üniversitesi'ne dönen ERBAKAN, Mayıs 1954 - Ekim 1955 yılları arasında askerlik görevini ifa etti. İstanbul Kağıthane'deki 6 aylık yedek subay öğreniminden sonra Halıcıoğlu'ndaki istihkam bakım bölüğünde 6 ay asteğmen, 6 ay da teğmen olarak makinelerin bakım ve tamiratları kısmında görev yaptı.

Askerlik görevinden sonra tekrar üniversiteye dönen Necmettin ERBAKAN 1956 yılında Türkiye'de ilk yerli motoru imal edecek olan, 200 ortaklı Gümüş Motor A.Ş.'yi kurdu. ERBAKAN da böyle bir fabrika kurma fikri Almanya'da çalışmaları esnasında, Türkiye Zirai Donatım Kurumu'nun sipariş verdiği motorları görünce iyice uyanmıştı.

Yurda dönünce bu çalışmayı başlattı. Ve bugün Pancar Motor adı altında çalışan fabrikanın temelini 1 Temmuz 1956'da attı. Gümüş Motor fabrikasında seri imalat 1 Mart 1960 tarihinde başlamıştır. 1960 yılında Ankara'da yapılan Sanayi Kongresi'nde Gümüş Motor'un yaptığı imalatları sunan ERBAKAN "Yeni hedef otomobillerin Türkiye'de yapılmasıdır" fikrini ortaya atmış, o zaman yönetimde olan askerler tarafından revac bulan bu fikir üzerine Eskişehir Demiryolları CER atölyesinde "DEVRİM OTOMOBİLİ" adıyla ilk yerli otomobil ERBAKAN tarafından imal edilmiştir. Askeri yönetim Gümüş Motor fabrikasını gezmiş, büyük ilgi ve heyecan duymuşlar, bunun üzerine 200'e yakın General ve üst rütbeli subaya ERBAKAN tarafından bir Sanayi Konferansı verilmiştir.

1965 yılında profesör olan ERBAKAN, Şubat 1966'da Odalar Birliği Sanayi Dairesi Başkanlığına getirildi. Daha sonra Genel Sekreter olan ERBAKAN, 1968 Mayıs'ında Odalar Birliği İdare Heyeti Üyesi, Mayıs 1969'da da Odalar Birliği Başkanı oldu.

Necmettin ERBAKAN 1967 yılında evlendi. Sanayiye gerekli ilginin gösterilmemesi üzerine siyasete atılmaya karar verdi. ERBAKAN, 1969 seçimlerinde Konya'dan bağımsız olarak adaylığını koydu ve seçilerek Meclis'e girdi.

24 Ocak 1970 yılında Milli Görüş'ün ilk partisi olan Milli Nizam Partisi'ni kuran ERBAKAN, 1971 Nisan'ında ihtilal yönetiminin de baskısıyla, Milli Nizam Partisi kapatıldı. Daha sonra 11 Ekim 1972 tarihinde kurulan Milli Selamet Partisi, ERBAKAN liderliğinde girdiği 1973 seçimlerinde % 12 oyla 48 Milletvekilliği ve 3 Senatörlük kazanarak 51 parlamenterle Meclis'e girdi.

1974 yılı başında kurulan MSP-CHP koalisyonunun bozdurulmasından sonra kurulan dörtlü koalisyonda da yer alan MSP'nin Genel Başkanı yine Başbakan Yardımcılığı ve Ekonomik Kurul Başkanlığı görevlerini üstlendi. 5 Haziran 1977 seçimlerinden sonra kurulan 3'lü koalisyonda da bu görevini devam ettiren ERBAKAN liderliğindeki MSP, böylece toplam 4 yıl süreyle hükümet ortağı oldu.

1978 yılı başında 12 Eylül 1980'e kadar muhalefette kalan MSP'nin Genel Başkanlığını yürüten Necmettin ERBAKAN, 12 Eylül İhtilali'nin getirdiği yasaklarla Eylül 1987 yılına kadar politikadan uzak kaldı. Eylül 1987'deki referandumla yeniden siyasi haklarını elde eden ERBAKAN, 19 Temmuz 1983 tarihinde kurulmuş olan Refah Partisi'nin, 11 Ekim 1987 tarihinde yapılan kongresinde oy birliği ile Genel Başkanlığa seçilen Necmettin ERBAKAN 20 Ekim 1991 seçimlerinde Konya'dan yeniden Milletvekili seçildi.

1995 genel seçimlerinde tekrar Konya'dan Milletvekili seçilerek meclise girdi. Bu seçimlerde Refah Partisi %21.7 ile birinci olmuştur. Bunun üzerine 28 Haziran da hükümeti kurma görevini alarak 7 Temmuz da güvenoyuyla Türkiye'nin Başbakanı olmuştur. Koalisyon hükümeti sırasında halkın desteğini alan bir çok önemli başarının yanında uluslararası alanda gelişmekte olan 8 ülkenin işbirliğine öncülük yaparak büyük bir gayretle bir yıl gibi kısa bir sürede D-8 (Development-8) oluşumunu meydana getirmesi önemli bir olaydır.

1998 yılı Şubat ayında Genel Başkanı olduğu Refah Partisi’nin kapanmasıyla 5 yıl siyasi yasaklı hale gelen Erbakan 11 Mayıs 2003'te Saadet Partisi'ne Genel Başkan seçilmiştir.

Erbakan 2010 yılında yeniden Saadet Partisi Genel Başkanlığına seçilmişti.

Evli ve 3 çocuk babasıdır. Anahtar Kelimeler: NECMETTİN ERBAKAN VEFAT ETTİ - Necmettin Erbakan öldü - Necmettin Erbakan Hakk'in Rahmetine kavustu -

26 Şubat 2011 Cumartesi

FAKİR CENNETE BEŞYÜZ SENE EVVEL GİRER

FAKİR CENNETE BEŞYÜZ SENE EVVEL GİRER
26 ŞUBAT 2011 CUMARTESİ - 23 REBÎ'UL-EVVEL 1432

Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) dan:

Peygamber Efendimiz'e (s.a.v.) (muhâcirlerin) fakirleri gelip (Yâ Resûlallâh) mal ve mülk sâhipleri en yüksek dereceleri ve dâimî nimet (devletine ermek fazîlet ve saâdetin)i alıp gittiler. Hem bizim kıldığımız gibi onlar da namaz kılıyorlar bizim oruç tuttuğumuz gibi (onlar da) oruç tutuyorlar. Hem de onların fazla malları var da onunla haccediyorlar umre yapıyorlar cihâd ediyorlar sadaka veriyorlar." dediler.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki:

"Size bir şey haber vereyim ki siz onu yaptığınız takdirde hem (bu husûsta) sizi geçmiş olanlara yetişenlesiniz hem de sizden sonraya kalanlardan hiçbir kimse size yetişemesin ve içlerinde bulunduğunuz cemâat (topluluk) içinde en hayırlı siz olasınız. Ancak (onlardan size tavsiye ettiğim amelin) aynısını yapan hâriç.

Her farz namazdan sonra otuz üçer kere tesbîh (Sübhanallah) tahmîd (Elhamdülillâh) der ve tekbîr (Allâhü Ekber) alırsınız." buyurmuşlardır.

Fakirler öğrendikleri bu zikirleri ettiler. Derken zenginlere de yaptıklarını haber verdiler. Zenginler de tıpkısını yaptılar. Ashâbın fakirleri Resûlullâh (s.a.v.)'e gelip bu durumu haber verdiler ve 'Bizim bu kardeşlerimiz bizim yaptığımızı yapıp söylüyorlar' dediler.

Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.): Bu dediğiniz Allâhü Teâlâ'nın bir fazlı ve ihsanıdır ki dilediğine verir. Ey fakirler cemâati müslümanların fakirlerinin zenginlerinden âhiret günü ile yarım gün yâni beşyüz yıl evvel cennete girmeleri sizi sevindirmez mi?" buyurdular.
Anahtar Kelimeler: FAKİR CENNETE BEŞYÜZ SENE EVVEL GİRER - fakir bir kimse cennete 500 sene evvel girer - besyüz yil - önce - cennet
Kaynak: Fazilet Takvimi / 20 ŞUBAT 2011 PAZAR - 17 REBÎ'UL-EVVEL 1432

*************************************************************************************
BİR HADİS-İ ŞERİF
"Fakirler, zenginlerden (âhiret günü ile) yarım gün, yani beşyüz yıl evvel cennete girecekler."
Kaynak: Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî
*************************************************************************************

EHL-İ SÜNNET'İN İMAMLARI

EHL-İ SÜNNET'İN İMAMLARI
26 ŞUBAT 2011 CUMARTESİ - 23 REBÎ'UL-EVVEL 1432

Müctehid, herhangi bir dînî hükmü âyet-i kerîme ve hadîs-i şeriflerden çikaran, kıyas yapabilen büyük âlimdir. Bu büyük din müctehidlerinin edille-i şer'iyyeden (dînin delillerinden) çıkardıkları mes'eleler ve hükümler topluluğuna mezheb denir.

Ehl-i sünnetin amelde mezhebi dörttür. Bu mezheplerin imamları İmâm-ı Azam, İmam Mâlik, İmâm-ı Şâfi'î ve İmam Ahmed bin Hanbel hazretleridir.

İmâm-ı Âzam:

Hicri 80 tarihinde Kûfe'de doğmuş, H. 150 senesinde Bağdat'ta vefat etmiştir. Rahmetullâhi aleyh.

İmam-ı Âzam'ın mezhebinden olanlara Hanefî denir.

İmam Mâlik:

Hicretin 93. yılında Medîne'de doğmuş, 179 senesinde yine orada vefât etmiştir. Bu mezhebten olanlara Mâlıkî denir. Rahmetullâhi aleyh.

İmâm-ı Şâfi'î:

İsmi Muhammed, babasının adı İdris'tir. Lakabı Şâfi'î dir.

Gazze kasabasında Hicri 150 senesinde doğmuş, İmam Mâlik hazretlerinden ders okumuştur. Mısır'a gitmiş ve 204 târihinde Mısır'da vefât etmiştir. Rahmetullâhi aleyh.

Bu mezhebten olanlara da Şâfi'î denir.

İmam Ahmed bin Hanbel:

H. 184 târihinde Bağdat'ta doğmuş, İmâm-ı Şâfiî hazretlerinden ders okumuş H. 241 tarihinde yine Bağdat'ta vefât etmiştir. Rahmetullâhi aleyh.

Bu mezhebten olanlara da Hanbelî denir.
Anahtar Kelimeler: EHL-İ SÜNNETİN İMAMLARI - ehl-i sünnet imamlari -
Kaynak: Fazilet Takvimi / 19 ŞUBAT 2011 CUMARTESİ - 16 REBÎ'UL-EVVEL 1432


*************************************************************************************
BİR HADİS-İ ŞERİF
"En fazîletli sadaka bir müslümanın ilim öğrenmesi, sonra da onu müslüman kardeşine öğretmesidir."
Kaynak: Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce
*************************************************************************************

25 Şubat 2011 Cuma

Libya'da 6 Türk vatandaşi tutuklandi

Libya'da 6 Türk vatandaşı tutuklandı
25 Şubat 2011 Cuma

Libya'da yaşanan olaylar sonrasında oradan tahliye edilmeye başlayan Türklerle ilgili yeni bir gelişme yaşandı.

Libya'da inşaat firmasında çalışan 6 Türk tutuklandı. Tutuklanan 6 Türk'ün akıbetinden haber alınamıyor.

Baskınların yaşandığı esnada inşaat şantiyesinin fotoğraflarını çeken İnşaat Baş Formeninin de aralarında bulunduğu 6 kişi önce polis karakoluna alındı sonra ise cezaevine gönderildi.

Ajans5.com'un ulaştığı bilgiye göre inşaat sahasının yağmalanmadan önceki fotoğraflarını çekmek isteyen görevliler Libya polisi tarafından tutuklanarak gözaltına alındı.

İŞTE LİBYA'DA TUTUKLANAN O TÜRKLERİN İSİMLER:


ABDULLAH AKDUMAN İSTANBUL BAŞ FORMEN

ÖZGÜR BOLAT ANKARA KABA İŞLER FORMENİ

BİROL ACAR ANKARA GÜVENLİK GÖREVLİSİ

MEHMET YIKICI ANKARA GÜVENLİK GÖREVLİSİ

MEHMET TUFAN ATMAN BATMAN GÜVENLİK GÖREVLİSİ

ABDÜLAZİZ DÜZ SAMSUN GÜVENLİK GÖREVLİSİ

Kaynak: Ajans5.com

22 Şubat 2011 Salı

Kaddafi meydan okudu

Kaddafi meydan okudu
22 Şubat 2011 Salı

Ülkesinde yaşanan olaylarla ilgili devlet televizyonuna konuşan Kaddafi'den adeta kendi halkına savaş ilan etti.

Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi, bugün halka yaptığı konuşmada, canını verme pahasına ülkesinden ayrılmayacağını, gerekirse şehit olacağını söyledi ve taraftarlarını isyancılara karşı sokağa dökülmeye çağırdı. Öte yandan Libya İçişleri Bakanı'nın muhaliflere destek verdiği gelen son bilgiler arasında.

Libya'da gösterilerin başlamasından bu yana ilk kez dün kısa bir süreliğine kamuoyu önüne çıkan Kaddafi, bugün uzun bir ulusa sesleniş konuşması yaptı.

Kaddafi, devlet televizyonundan canlı yayınlanan ve dünyadaki başlıca haber kanallarında da eş anlı olarak verilen konuşmasını başken Trablus'taki 1986 yılındaki ABD bombardımanına direnişin anısına dikilen heykelin bulunduğu binada yaptı.

İşte o konuşmadan satır başları

- Bu meydanda toplanan halkımı selamlıyorum. Burada toplanarak hakikati, gerçeği gösteriyorsunuz.
- Bütün tepkilerinizi bu meydanda toplanarak gösteriyorsunuz, hepinizi selamlıyorum.

- Birtakım güçler Libya'ya ilişkin yanlış bir imaj çizmeye çalıştı. Dediler ki, "Libya'ya bakın, sömürgecilik istiyor, kanunsuzluğun peşinde" dediler.

- Devrim demek, fedakarlık demektir. Bu ülkeyi yönetmek bizim işimiz. Şimdiye kadar Libya’nın aşiretleri olarak burada toplananlar tek bir sesle düşüncelerini ifade ettiler.

- Bizler, devrimin çocukları olarak daha üst bir konumdayız. Libya, tüm dünyaya öncülük yapmaya devam edecek.

"GEREKİRSE ŞEHİT OLURUM"

- Kan dökmüş şehitlerimiz gibi pes etmeyeceğiz ve bu topraklardan ayrılmayacağız. Atalarımızın mezarları, Müslüman savaşçıların türbeleri bu topraklarda. Bu ülkeden gitmem, gerekirse şehit olurum.

- Ben, Libyalılara zafer kazandıran bedevi bir savaşçıyım. Muammer Kaddafi, direniştir, zaferdir, devrim demektir. Bu dünya üzerindeki en büyük gücün vermiş olduğu bir tavizdir. Muammer Kaddafi gibi birini durdurmak zordur.

- Geçmişte bombalanan yerler vardı, ABD uçaklarının saldırısına uğrayan yerler vardı. Ama biz meydan okuduk, bu bir zaferdir. Libya halkı pes etmeyecek, Libya asla pes etmeyecek. Afrika ve Arap ulusları asla pes etmeyecek. Buradayız dedik ve burada olmaya direnmeye devam edeceğiz.

- 16-17 yaşındaki gençler suçlu değil. Çünkü manipüle ediliyorlar. Tunus’tan bazı kişiler tarafından manipüle ediliyorlar. Bu nedenle de Tunus’ta olanları manipüle ediyorlar. Ama bunlar küçük bir grup.

- Bu süreçte de işgal güçleri etkilerini ortadan çekmezler, bahsetmiş olduğum mücadele devam edecektir.

- Rejimi Libya halkına hediye ettik. Sadece onlar için endişe ettik. Bütün ticari unsurlar, ticari kuruluşların hepsi Libya halkı içindi.

- Savunma dışında herhangi bir rolümüz yok. Çok geniş bir mücadele alanımız vardı. Bu noktalarda bütün sömürge unsurlarına karşı mücadele ederken sadece sizleri düşündük.

- Her zaman sizlere petrol konusunda çıkar peşinden koşanlar bazı şeyler talep ettiler ama biz sizin çıkarlarınızı koruduk ve hayır dedik.

- Libya halkına seslenmek istiyorum. Yeni belediye unsurları oluşabilir. Sivil yapılanma oluşabilir. Devrim günü burada olanlar şimdi nerede? Devrim mücadelesi verenler nerede?

- Şimdi bu eylemleri yapanlar Bingazi halkı olamaz. Oradaki insanlar siz olamazsınız. Halk için mücadele verdik.

- Aileler, Muammer Kaddafi’yi sevenler, artık çocuklarına seslenmeli ve ABD’lilerin füzelerini istemiyoruz demeliler. Petrol gelirinin yüzde 90’nı bizim olsun diyenler yarından itibaren bizimle birlikte olmaya başlamalı.

"SOKAKLARA ÇIKIN"

- Yarından itibaren, Muammer Kaddafi’yi sevenler evden çıksın. Devrimin gerçek sahipleri ortaya çıksın.

- Kaddafi demek zafer demek. Bir konumum olsa istifa ederdim ama bütün güç halkta.

Evlerinizden çıkın ve bu zaferin peşinden koşun. Çocuklarınızı kandırıyorlar, manipüle ediyorlar. Neden çocuklarınız ölsün? Neden Libya yakılıp yıkılsın? Neden çocuklarınız hayatlarını kaybetsin, neden bu çetelerden korkuyorsunuz?

- Yarından itibaren polis, ordu güvenliği sağlayacak. Henüz güç kullanmadık ama gerekirse kullanırız.

- Bu şekilde devam etmemeli. Bütün hizmetler kesintiye uğradı. 1952’nin karanlığına mı dönelim. Sizin çocuklarınız gelip bombalar ve kurşunlarla bu şehri yok etmeye çalışıyor.

- Sivil havacılık sekteye uğradı. Uçaklar bin gaziye inemedi, gemiler limanlara ulaşamadı. Kent yok edilmeye çalışıldı. Şimdi hepinizin evlerinizden dışarı çıkın. ABD’nin kölesi mi olmak istiyorsunuz? Onlara karşı sokaklara çıkın.

- Sizlere belli kanunları ifade etmek istiyorum. Ceza hükümlerini ifade eden kanunlar. Herhangi bir Arap vatandaşı casusluk suçu işleyen ve kaos yaratanların cezası ölümdür. Ülkesine ihanet edenlerin cezası da aynı şekilde. Yabancı unsurlarla işbirliği yapanlar infaz edilir. Yasa dışı silah kullananlar ve askere karşı silah kullananların cezası da aynıdır.

"GENÇLER AF DİLEYECEKLER AMA GEÇ OLACAK"

- Bizler gençleri suçlamıyoruz. Yakalandıklarında elbette af dileyecekler ve bu kez de geç olacak.

- Bu çaba içerisinde güç kullanan kişiler karşısında cezanın ne olduğunu söyledim. Ölüm cezası. Yine cezadan okuyorum. Şu çağrıda bulunuyorum. Buradaki maddeler açık bu yüzden lütfen sakin olun. Aynı şekilde, mermi kullanılması emri vermedim. Devlet yetkililerine karşı kullanılacak herhangi bir gücün cezası ölümdür. Ölüme neden olan bütün hareketlerin cezası ölümdür. İç savaşa yol açacak uygulamalar yapanların cezasını ifade ediyorum.

- Somali gibi mi olmak istiyorsunuz? İç savaş yaşandı. Yabancı ülkeler müdahale etti. Orası gibi mi olacaksınız. Bu yola girenlerin cezası ağır olacak. Bu ulusun birliğiyle oynamaktır.

- Bizler baskıların altında kalmayacağız ve ayrılmayacağız. Başka örnekler de var. Bazı çöküş hikayeleri. Batı'nın buralarda ses çıkarmadığını gördük.

- ABD, Felluce’yi, dümdüz etti. Havadan saldırı gerçekleşti o dönemde. Kimse bu yapılanları eleştirmedi. Ancak kent yok edildi. Düğün törenlerine saldırılar oldu. Bu törenleri yasa dışı gösterdiler. Bu şekilde terörizmi, El Kaide’yi yok edebiliriz dediler. Kimse İsrailleri eleştirmedi. Tanklar kentlere girdi. Burası Felluce değil. aynı çeteler şimdi buradalar ve bin gaziyi yok etmek istiyorlar.

- Yarından itibaren tüm gençler, komiteler oluşturun, yerel güvenliğin sağlanması için. Güvenlik isteyenler kollarına yeşil bantlar takacaklar. Şimdi üzerimize geliyorlar. Milli güvenlik güçleri geri gelene kadar, aşiretlerinize geri dönün.

- Güvenlik aşiretlerden gelecek yardımlarla sağlanacak. Ancak bunları yabancı ajanların kullandığı gençler yapmayacak. Ancak isterlerse bu gençlere de yardım etmek ve tekrar topluma kazandırmak isteriz. Bütün vatandaşlar yollara çıkıp, devrimi savunmalı.

- Ben halkın devrimimin lideriyim. Devrimi sağlayan unsurlar, halkın çıkarını sağlıyor. Yarından itibaren bana katılanlar sokaklara çıksın.

"LİBYA PETROLÜ LİBYA HALKININDIR"

- Değerlerimi savunma açısından yarından itibaren süreci başlatıyoruz. Şu anda insanlar cehennem hayatı yaşıyor. Bu akşam itibaren süreç ve bahsettiğim çabalar başlamalı. İnanıyorum ki yarından itibaren yerel yönetimler oluşacak, halkın istekleri ifade edilecek. Bütün sorunlar sivil yaklaşım ile gündeme gelecek. Yeni yasalar, yol gösterici unsurlar halkın yönetimini ortaya koyacak. Ben Libya halkı için istiyorum. Benim bir şeyim yok. Kaynaklarımızın korunması için istiyorum.

- Olayları çıkaranlar bir avuç insan, Siz ise milyonlarca kişisiniz. Yerel yönetimler, sizlere yardımcı olabilir.

- Libya petrolü Libya halkınındır, sizler petrolün gelirini alın nasıl istiyorsanız kullanın. Petrol sizin istediğiniz gibi kullanın.

- Bizlere ihanet eden kişiler, gerçeğin karşısındalar. Bizlere karşı gelenlere karşı mücadelemiz olacak. Gençlerimiz kötü insanlar tarafından kullanılıyor, bunun cevabı verilecek. Teröristler yüzünden hava alanları ve limanlar çalışmıyor. Bir süre sonra vazgeçeceklerdir.

- Kaddafi’yi seviyorsanız, sokağa çıkın.

- Sorunları parlamento çerçevesinde çözmeliyiz. Ben de kişisel olarak eski rejime karşı barışçıl gösterilerde bulunmuştum anacak herhangi bir tahribatta bulunmadık. Saldırılara bombalamalara karşıyım. Egemenliğe karşı mücadele edilmesi farklı bir unsur. Barışçıl gösteri ayrı egemenliğin tahrip edilmesi ayrı. Libya halkı komitelere gitmeli yerleşim yerlerinde tahribat yapmamalı komitelerde sorunları çözmeli.

- Irak’taki isyanlar hava saldırısıyla sonuçlandı. Çünkü orada bir silahlı isyan söz konusuydu. Silahsız hareketler dahi güç kullanılarak engellendi. Buna benzer uygulamamalar şiddet içeren uygulamalar Rusya’da gerçekleşmişti. Gerçekleşen olaylar karşısında yine bölgeye tank gönderildi. Bu noktada sebep ülkenin bir parçasının ayrılmaması, bir parçasının farklı bir unsur olmaması içindi.

- Barışçıl gösteriler farklıdır. Barışçıl gösteriler içerinde başka ülkelerle casusluk ilişkisi kurmak da tamamen farklı bir unsurdur. Güç kullanma konusunda henüz güç kullanmadım ancak güç kullanmam gerekebilir.

Halen yıkık dökük halde olan binanın yanında bir yumruğun içinde sıkılmış bir ABD savaş uçağını gösteren bir heykel bulunuyor. Reagan yönetiminin, Almanya'da bir diskonun bombalanması olayını düzenlediği gerekçesiyle düzenlediği hava saldırısında 101 Libyalı hayatını kaybetmişti.

Kaddafi'yi korkutan Ayyıldız'ın sırrı!

Kaddafi'yi korkutan Ayyıldız'ın sırrı!
22 Şubat 2011 Salı


Libya'da isyancılar Türk bayrağının ay ve yıldızı ile bir bir örtüşen bayrağı dalgalandırıyor.

İşte Libya'daki Ayyıldız'ın sırrı Libya’daki isyanın kökeninde, İtalyanlara karşı bağımsızlık mücadelesi veren doğu illeri aşiretleri ile ülkenin bağımsızlık lideri ve ilk kralı Şeyh İdris’i 1969’da darbeyle deviren Muammer Kaddafi arasındaki iktidar mücadelesi yatıyor.

İtalyanların Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde işgal ettiği Libya’daki ayaklanmayı, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Tobruk’ta İtalyanları yenmesini sağlayan Arap aşiretleri çıkardı. Aynı aşiretler, Osmanlı’nın Trablusgarp adını verdiği günümüz Libyası’ndan çekilmesi sonrasında tarihe efsanevi mücadelesiyle geçen Ömer Muhtar’ın da arkasında yer aldı.

ARAP AŞİRETLER KADDAFİDEN İNTİKAM ALIYOR

Tobruk ve Derne’de önce Atatürk, sonra Muhtar’la birlikte savaşan aşiretler, şimdi yine aynı kentlerde Kaddafi’ye isyan bayrağını açtı. Anthony Queen’in ünlü ‘Çöl Aslanı’ filmine konu olan Ömer Muhtar, pusuya düşürülüp, İtalyanlar tarafından idam edilmişti. Ardından Şeyh İdris 1951’de ülkeyi bağımsızlığa taşıdı. Şeyh İdris de Bingazi bölgesinin aşiret liderlerinden. Bingazi, Tobruk ve Derne bölgesinde yaşayan aşiretler şimdi, Türkiye’de tedavideyken 1969’da Kaddafi’nin darbe yaptığı ilk kralları İdris’in intikamını alıyor.

AY YILDIZLI BAYRAK

Derne’de başlayan ve ardından doğu illerinin en büyüğü Bingazi’ye sıçrayan isyanda şimdilik galip gelen kralcılar, ortasında ay yıldız bulunan 1969’a kadarki Libya bayrağını göndere çekerek, 42 yıllık husumeti ilan ettiler. İsyancıların Bingazi ve bölgedeki diğer küçük kentlerde denetimi sağlaması, Libya’nın da fiilen ikiye bölünmesine de yol açtı.

Senusi dini akımının da lideri olan Şeyh İdris, 01 Eylül 1969’da Türkiye’de tedavi gördüğü sırada Kaddafi’nin darbesiyle uzaklaştırıldı, Kaddafi yönetimi gıyabında yargılayarak idama mahkum etti, Libya’nın ilk kralı 1983’te Kahire’de sürgünde öldü. Ülkenin doğusundaki Bingazi, Derne ve Tobruk halkı da, Kaddafi darbesine ve 42 yıllık yönetimine hiçbir zaman destek vermedi. Bu nedenle ekonomik yatırımlar konusunda sürekli cezalandırıldı.

Kaddafi için ölüm fetvasi verildi

Kaddafi için ölüm fetvası verildi
22 Şubat 2011 Salı


İslam dünyasının ünlü bilgin ve din adamlarından Yusuf el-Kardavi'nin, Libya lideri Muammer Kaddafi'nin öldürülmesi için fetva verdiği bildirildi.

Mısır Kökenli Katarlı Şeyh Yusuf el-Kardavi, El-Cezire televizyon kanalından Libya ordusuna çağrıda bulunarak, Libya'yı Kaddafi'den kurtarmasını istedi.

Orduyu "kendi halkına ateş emri veren" Kaddafi gibi birine itaat etmemeye çağıran El-Kardavi, "Eğer Libya ordusuna mensup bir asker Kaddafi'ye bir kurşun sıkma imkanına sahipse yapsın" dedi. El-Kardavi, ayrıca Libyalı büyükelçileri de Kaddafi rejimiyle köprüleri yıkmaya davet etti.

Arap dünyasında geniş bir kitleye hitap eden 85 yaşındaki El-Kardavi, 29 Ocakta Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'i istifa etmeye çağırmıştı.

El-Kardavi, Arap liderlerine de seslenerek, "Tarihin gidişatını engellemeye çalışmayın, dünya değişti ve Arap dünyası da içerden değişti" demiş ve Arap liderleri halklarıyla yapıcı bir diyalog kurmaya davet etmişti.

Venezuella'da değil Trablus'tayım

Libya'nın 41 yıllık lideri Muammer Kaddafi, hakkındaki 'ülkeden kaçtı' iddialarına devlet televizyonunda yaptığı kısa açıklamayla karşılık verdi. Demeci sırasında büyük bir şemsiyenin altında olduğu görülen Kaddafi, "Trablus'tayım, Venezuella'da değil" dedi.

Libya Cumhurbaşkanı'nın bu açıklaması, Devlet Televizyonu'nda yerel saatle sabaha karşı 02.00'da yayımlandı.

21 Şubat 2011 Pazartesi

SELÂM VERMENİN VE ALMANIN EHEMMİYETİ

SELÂM VERMENİN VE ALMANIN EHEMMİYETİ
21 ŞUBAT 2011 PAZARTESİ - 18 REBÎ'UL-EVVEL 1432

Müslümanların birbirlerini tanımalarına ve sevmelerine vesîle olduğu için selâm vermenin ve selâm almanın fazîleti büyüktür. İslâm dîni, selâm için tanışmış olmayı şart kılmamış, müslümanlar için, bildiğine ve bilmediğine selâm verilmesini bir vazîfe olarak kabul etmiş ve selâm almanın ise daha vâcib, zarurî bir vazîfe olduğunu bildirmiştir.

Selâm almak "Ve aleykümü's-selâm ve rahmetullâhi ve berakâtüh"; âfetlerden uzak ve Allâh'ın rahmetine ve bereketine yakın olunuz, demektir. Bu, selâm almanın en mükemmel şeklidir.

"Ve aleyküm selâm' demek de kâfîdir. Başındaki 've' terk edilebilir. Yalnız, fazîleti terk edilmiş olur. Artık bundan aşağı bir şekilde selâm almak câiz olmaz. Ancak Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ashâbına gayr-i müslim tarafından verilen selâmın 'Ve aleyküm' diyerek alınmasını bildirmişlerdir.
Anahtar Kelimeler: TRAFİK: YAĞIŞLI HAVALARDA BÂZI TEDBİRLER - yagisli hava da trafik tedbirleri -
Kaynak: Fazilet Takvimi / 18 ŞUBAT 2011 CUMA - 15 REBÎ'UL-EVVEL 1432


*************************************************************************************
BİR HADİS-İ ŞERİF
"İnsanlardan Allâhü Teâlâ'ya (onun rahmetine) en yakın olanı onlara (karşılaştıklarına) selâmla başlayan kimsedir."
Kaynak: Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Ebû Dâvûd
*************************************************************************************

TRAFİK: YAĞIŞLI HAVALARDA BÂZI TEDBİRLER

TRAFİK: YAĞIŞLI HAVALARDA BÂZI TEDBİRLER
21 ŞUBAT 2011 PAZARTESİ - 18 REBÎ'UL-EVVEL 1432

Arabaya binmeden önce ayakkabıların tabanları ıslanmış ise pedalda kaymaması için kurulanmalıdır.

Kirlenen ön ve arka ışıkların camları temizlenmeli, kısa farlar açık tutulmalıdır.

Yağışlı havalarda gaza, frene basarken, direksiyonu çevirirken ve debriyajdan ayağı çekerken sert hareket kaymaya sebep olabilir.

Yol üzerinde birikmiş olan toz ve yağlar yolu kayganlaştıracağı için yağmur ilk yağdığı sırada çok dikkatli olunmalı ve ânî hareketlerden kaçınılmalıdır.

Su birikintilerine girerken kayma tehlikesine karşı ânî hareketlerden kaçınılmalı, direksiyon sıkıca tutulmalı, ayak gazdan çekilmeli, frene çok yavaş -ABS varsa sonuna kadar- basılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: TRAFİK: YAĞIŞLI HAVALARDA BÂZI TEDBİRLER - yagisli hava da trafik tedbirleri -

SELÂM VERMEK SÜNNET, ALMAK FARZDIR

SELÂM VERMEK SÜNNET, ALMAK FARZDIR
21 ŞUBAT 2011 PAZARTESİ - 18 REBÎ'UL-EVVEL 1432

"es-Selâm" Allâhü Teâlâ'nın esmâ-i hüsnâsından; güzel isimlerindendir.

Mânâsı: "Her belâ ve âfetten, her türlü eksiklikten, her fenâ ve zevâlden sâlim ve münezzeh" demektir. Bu mânâya göre, müslümanların aralarındaki 'selâmün aleyküm' diyerek selâm vermesi 'Her kazâ ve belâdan esenlik üzerinize olsun!' diye selâmetle duâ ve temennîden ibârettir. Selâmın en kısa şekli 'Selâmün aleyküm' demektir.

Verilen bir selâmı işitenlerin hepsinin alması farz-ı kifâyedir. Fakat içlerinden bâzılarının almaları ile öbürlerinden farz sâkıt olur, farz edâ edilmiş sayılır.

Selâm vermek ise sünnettir. Selâm vermek sünnet, almak farz olduğu halde bu sünnetin yani selâm vermenin sevâbı daha çoktur.

Selâm alınırken, selâm verenin selâmın alındığını duyması şarttır. Mırıltı ile selâm alınmış olmaz.

Ancak selâm veren kimse sağır olursa işitmek şart olmayıp selâm alan kimse dudaklarını hareket ettirmek suretiyle selâmı alır.

İçinde çocukların da bulunduğu bir topluluğa selâm verildiğinde reşîd (âkil ve bâliğ) olmayanların alması ile cemâat selâm almış sayılmaz.

Kur'ân okuyan kimseye selâm verilmemelidir. Kur'ân-ı Kerîm ile meşgul bulunan bir müslümanı selâm vererek meşgul etmek hiç uygun değildir. Fakat Kur'ân-ı Kerîm okumakta bulunan bir müslüman böyle bir selam ile karşılaştığında cevap vermesi vâcib olur.

Tek bir kimseye karşı verilen selâma yalnız kendisine selâm verilen kimse cevap verir.
Anahtar Kelimeler: SELÂM VERMEK SÜNNET, ALMAK FARZDIR - Selam vermek sünnet - Selam almak farzdir -
Kaynak: Fazilet Takvimi / 17 ŞUBAT 2011 PERŞEMBE - 14 REBÎ'UL-EVVEL 1432


*************************************************************************************
BİR AYET-İ KERİME
"Ve size bir selâm verildiği vakit hemen ondan daha güzeli ile selâmda bulununuz veyâ onu aynı ile iâde ediniz. Şüphe yok ki Allâhü Teâlâ her şeyi hesâba çekmektedir."
Kaynak: Nisâ Sûresi, âyet 86
*************************************************************************************

BİR BEYİT

BİR BEYİT
21 ŞUBAT 2011 PAZARTESİ - 18 REBÎ'UL-EVVEL 1432


Halka ver rıfk u tevâzu ile selâm,
Zor ile eyleme teklîf-i kıyam.

Yâni: Halka tatlılık ve tevâzu ile selâm ver. Onları ayağa kalkmağa zorlama.

20 Şubat 2011 Pazar

MÂNEVÎ TEMİZLİK: TEVBE

MÂNEVÎ TEMİZLİK: TEVBE
20 ŞUBAT 2011 PAZAR - 17 REBÎ'UL-EVVEL 1432

Mânevî temizlik, kalbleri güzel ahlâk, güzel amel ile temizlemeye, süsleyip nurlandırmaya çalışmaktır.

Günahlar ile kirlenen ruhları, kalbleri tevbe ve istiğfar ile temizlemeğe çalışmalıdır.

Günahlar; kebîre ve sağîre yâni büyük ve küçük diye iki kısımdır.

Kebîre, yâni, büyük günahların başlıcaları şunlardır:

Allâhü Teâlâ'yı inkâr etmek, Allâhü Teâlâ'ya ortak koşmak. Kat'î olan bir dinî hükme inanmamak ki, bu üçü -neûzübillâh- insanı dinden uzaklaştırır. Hemen yeniden îmân, etmeli evli ise nikâhı da yenilemelidir. Allah'ın rahmetinden ümîdini kesmek (meselâ Allah beni affetmez demek), Allâh'ın azâbından, mekrinden emin olmak (meselâ, Allah bana azâb etmez, muhakkak cennetine kor demek), günahta ısrâr etmek. Yani: Her hangi bir günahı devamlı işleyip durmak. Namazı, orucu terk etmek, Allah yolunda cihaodan kaçınmak, anaya, babaya itaat etmemek, yalan yere şahitlik ve yemin etmek ,bir kimseyi haksız yere öldürmek, bir kimsenin bir âzâsını haksız yere kesmek veya âtıl (iş görmez) bir hâle koymak, hırsızlık yapmak, yetimlerin mallarını yemek, zinâ ve livatâ denilen çirkinlikleri işlemek, iffetli kadınlara iftira etmek.

İşte bunlar, dereceleri farklı birer büyük günahtır. Diğer birçok günahlar da birer sağîre; yani küçük günahtır.

Günahların bir kısmı, yalnız Allâhü Teâlâ'nın hakkına aiddir. Diğer bir kısmı da insan haklarına aittir. Birinci kısımda insan, kalben pişman olup Allâhü Teâlâ'dan affetmesini dilemeli, bir daha öyle bir günahda bulunmamaya kat'iyyen karar vermelidir. Eger o günah insanı dinden uzaklaştırıyorsa hemen yeniden imân etmeli, evli ise nikâhı da yenilemelidir. Namaz gibi, oruç gibi kazâsı lâzım gelen bir ibâdetin terkinden ibâret ise hemen bunu kazâya çalışmalıdır.

Günahların insanlara âit kısmında ise yine kalben pişmanlık duyarak hem Allâhü Teâlâ'dan affını dilemeli, hem de hakkına tecâvüz edilen kimseden, mümkün ise helâllik istemeli; hakkını ödemeğe, kendisini râzı etmeye çalışmalıdır.

Kaynak: Fazilet Takvimi / 16 ŞUBAT 2011 ÇARŞAMBA- 13 REBÎ'UL-EVVEL 1432

*************************************************************************************
BİR HADİS-İ ŞERİF
"Günahtan tevbe eden, hiç günah işlememiş gibidir."
Kaynak: Hadîs-i Şerif, Sünen-i ibn-i Mâce
*************************************************************************************

19 Şubat 2011 Cumartesi

PEYGAMBERİMİZİN BABASI, ANNESİ, AMCASI, DEDESİ

PEYGAMBERİMİZİN BABASI, ANNESİ, AMCASI, DEDESİ
19 ŞUBAT 2011 CUMARTESİ - 16 REBÎ'UL-EVVEL 1432

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in babası Abdullah ve annesi Âmine Arab kavminin Kureyş kabîlesinin ileri gelenlerinden idi.

Peygamberimizin babası Abdullah, Peygamber Efendimiz kâinatı şereflendirmeden önce Medine'ye gitmiş ve orada vefât etmişti.

Peygamberimiz altı yaşında iken annesi Âmine Hatun vefât etti. Anadan öksüz, babadan yetim kalan Efendimiz'i dedesi Abdülmuttalib yanına aldı.

Abdülmuttalib kabîlenin reisi, yâni beyi idi. Torunu sekiz yaşına girince o da vefât etti. Onun üzerine Peygamber Efendimiz'i amcası Ebû Tâlib yanına aldı, evlâdı gibi bakmağa başladı.
Anahtar Kelimeler: PEYGAMBERİMİZİN BABASI, ANNESİ, AMCASI, DEDESİ
Kaynak: Fazilet Takvimi / 15 ŞUBAT 2011 SALI - 12 REBÎ'UL-EVVEL 1432

*************************************************************************************
BİR HADİS-İ ŞERİF
"Çocuklarınızı üç hasletle terbiye ediniz, yetiştiriniz. Peygamberinizi sevmek, onun Ehl-i beytini sevmek ve Kurân-ı Kerîm okumak. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenen, öğreten ve amel edenler hiçbir gölgenin bulunmadığı günde peygamberleri ve güzîde kullarıyla berâber Allah'ın gölgesindedirler."
Kaynak: Hadîs-i Şerif, Feyzu'l-Kadîr
*************************************************************************************

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN EVLENMESİ VE ÇOCUKLARI

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN EVLENMESİ VE ÇOCUKLARI
19 ŞUBAT 2011 CUMARTESİ - 16 REBÎ'UL-EVVEL 1432

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), güzel yüzlü, iyi huylu, ağır başlı bir zat idi. Hemşehrileri arasında hatırı sayılır ve sözünün, özünün doğruluğundan kendisine Muhammedü'l-Emîn denilirdi.

Bu hâllerinden dolayı Hz. Hatîce (r.anhâ) onunla evlenmek istedi. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) de kabul ettiler. Nikâhları kıyıldı, düğünleri oldu. Evlilikleri, Hazret-i Hatîce vâlidemiz âhirete irtihal edinceye kadar yirmi beş sene devam etti.

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Kâsım (r.a), Abdullah (r.a.) ismindeki oğullarıyla Zeynep, Rukayye, Ümm-ü Gülsüm ve Fâtımatü'z Zehrâ (radıyallahu anhünne) adlı kızlarının annesi Hz. Hadîce (r.anhâ) idi.

Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) İbrâhim (r.a.) adındaki oğlunun annesi ise Hazret-i Mâriye (r.anhâ) validemizdir.

Bunlardan altısı Peygamber Efendimizden (s.a.v.) evvel, yalnız en küçük ve en sevgili kızı olan Fâtımatü'z Zehrâ (r.anhâ) Resûlullah'ın irtihâlinden altı ay sonra vefât etmiştir. Anahtar Kelimeler: PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN EVLENMESİ VE ÇOCUKLARI - Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in evlenmesi - Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in cocuklari
Kaynak: Fazilet Takvimi / 15 ŞUBAT 2011 SALI - 12 REBÎ'UL-EVVEL 1432

*************************************************************************************
BİR HADİS-İ ŞERİF
"Çocuklarınızı üç hasletle terbiye ediniz, yetiştiriniz. Peygamberinizi sevmek, onun Ehl-i beytini sevmek ve Kurân-ı Kerîm okumak. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenen, öğreten ve amel edenler hiçbir gölgenin bulunmadığı günde peygamberleri ve güzîde kullarıyla berâber Allah'ın gölgesindedirler."
Kaynak: Hadîs-i Şerif, Feyzu'l-Kadîr
*************************************************************************************

"DOĞDU OL SAATTE OL SULTÂN-I DÎN"

"DOĞDU OL SAATTE OL SULTÂN-I DÎN"
19 ŞUBAT 2011 CUMARTESİ - 16 REBÎ'UL-EVVEL 1432

Resûlüllâh Efendimiz (s.a.v) Rebîulevvel ayının 12. Pazartesi günü sabaha doğru, seher vakti, Mekke'de Hâşimoğulları mahallesinde, babasından kalan saâdetli hanelerinde, dünyayı şereflendirdiler (20 Nisan 571). Ebesi Abdurrahman bin Avf'ın (r.a) annesi Şifâ Hatun idi. Yanında Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in dadısı Ümmü Eymen ile Osman ibni Ebu'l As'ın (r.a) annesi Fâtıma Hanım vardı. Fâtıma Hanım, velâdet gecesi evin nurla dolduğunu, yıldızların üzerlerine dökülecekmiş gibi sarktıklarını gördüğünü söylemiştir.

Resûlüllâh Efendimiz (s.a.v.) sünnetli ve göbeği kesilmiş olarak doğdular. Kalbinin hizasında iki küreğinin arasında Nübüvvet mührü vardı.

Hz. Âmine Vâlidemiz, o geceyi şöyle anlatır: "Ben diğer hanımlar gibi hâmilelik zahmeti çekmedim. Rüyamda bana "Sen alemlerin en hayırlısına ve bu ümmetin Efendisine hâmile oldun. Onu dünyaya getirdiğin zaman adını Muhammed koy." dediler.

Doğum vakti geldiğinde, kulağıma büyük bir ses geldi. Ürktüm. Hemen bir ak kuş geldi. Kanadıyla arkamı sığadı. Üzerimdeki korku ve ürkme halleri geçti. Bir de baktım, etrafımı Abdimenaf kızları gibi boylu, boslu kadınlar çevirmiş; öyle ki ben onlar kadar yüzü nurlu kadın görmedim. Bunlardan biri beni arkamdan tutuyordu. Çok susamıştım. Biri yaklaşarak beyaz bir kâse içinde bir şerbet sundu. Alıp içtiğim zaman, her tarafımı nur kapladı. Sütten ak, kardan soğuk, baldan tatlı bir şerbetti. O anda Muhammed (s.a.v.) dünyaya geldi. Sonra bunların, birisi Hz. Âsiye, diğeri Hz. Meryem, öteki de cennet hûrilerinden olduklarını söylediler."

Fahr-i Kâinât (s.a.v) Efendimizin alemleri şereflendirdiği gece meydana gelen bazı fevkalâde hâdiseler:

Ka'be'deki bütün putlar yüzüstü yere düştü

İran Sâsânî kisrâsının sarayındaki sütunlar yıkıldı.

İran'da mecûsîlerin bin seneden beri söndürmeden yaktıkları ateşleri söndü.

Sava Gölü'nün suları çekilip, görünmez oldu.

Semave Vâdisi'nde de sular taştı. Vâdi su altında kaldı.
Anahtar Kelimeler: DOĞDU OL SAATTE OL SULTÂN-I DÎN - dogdu ol saatte sultan-i din -
Kaynak: Fazilet Takvimi / 14 ŞUBAT 2011 PAZARTESİ - 11 REBÎ'UL-EVVEL 1432

*************************************************************************************
BİR AYET-İ KERİME
"Şanım hakkı için size (melek değil) kendinizden, gâyet izzetli, bir rasûl geldi ki zorlanmanız ona ağır geliyor. Üstünüze hırs ile titriyor. Mü'minlere raûf (gayet ince bir şefkat ve merhametli)dir, rahîm (fıtraten pek ziyâde merhametli)dir."
Kaynak: Tevbe Sûresi, âyet 128
*************************************************************************************

PEYGAMBER EFENDİMİZ Aleyhissalâtü Vesselam

PEYGAMBER EFENDİMİZ Aleyhissalâtü Vesselam
19 ŞUBAT 2011 CUMARTESİ - 16 REBÎ'UL-EVVEL 1432

İslâm dînini Allâh'ın emriyle insanlara öğreten Allâh'ın resûlü Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm'dır ki Hakk'ın mübârek kulu ve pek sevgili peygamberidir.

Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem Mekke-i Mükerreme şehrinde M. 571 târihinde doğmuş, 40 yaşında peygamberliğini İlân etmiş, 13 sene Mekke'de İslâm dînini tebliğ etmiş, bildirmiş, 53 yaşında iken Medîne-i Münevvere şehrine gitmiş, 10 sene de orada peygamberlik vazîfesıni yapmış, insanlara İslam dînini tebliğ edip bildirdikten sonra 63 yaşında iken âhirete irtihâl eylemiştir. (Aleyhi ve alâ âlihisselâm)
Anahtar Kelimeler: PEYGAMBER EFENDİMİZ Aleyhissalâtü Vesselam - Peygamber Efendimiz (a.s.v)
Kaynak: Fazilet Takvimi / 13 ŞUBAT 2011 PAZAR - 10 REBÎ'UL-EVVEL 1432

*************************************************************************************
BİR AYET-İ KERİME
"Ve (Habîbim Ahmed) seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik."
Kaynak: Enbiya Sûresi, âyet 107
*************************************************************************************

18 Şubat 2011 Cuma

SADAKA VERMENİN ÂDÂBINDAN

SADAKA VERMENİN ÂDÂBINDAN
18 ŞUBAT 2011 CUMA - 15 REBÎ'UL-EVVEL 1432

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şeriflerinde: "(Harcamada) en büyük ecir âile ve çocuklara yapılan infakta(harcamada)dır." buyurmuşlardır.

Allah rızâsı için harcamada vermede samimiyet ve iyi niyet şarttır. Gösteriş başa kakmak ezâ ve şöhretten son derece sakınmak gerekir.

Verirken sadakaya layık olanları seçip onları tercih etmek lâzımdır. Sadaka iffetlerinden dolayı istemekten utananlara verilirse sevâbı fazla olur.

Verilen sadakanın gizli olmasına gayret gösterilmelidir. Çünkü sadakayı alan eziklikten sadaka veren de riyâ şöhret ve böbürlenmekten emin olur.

Kur'an-ı Kerim'de buyurulur ki: (meâlen) "Eğer sadakaları aşikâre verirseniz ne güzel. Eğer onları gizler (bu suretle) fakirlere verirseniz işte bu sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmına keffâret olur. Hem Allâhü Teâlâ her ne yaparsanız haberdardır." (Bakara Sûresi, âyet 271)

Zekâtı âşikâre vermek daha faziletlidir.

Farz olmayan nâfile sadakanın da gizli verilmesi daha faziletlidir. Hadîs-i Şerifte "Gizli sadaka açıktan verilen sadakadan yetmiş derece faziletlidir." buyurulmuştur.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki "Kıyâmet gününde güneş bir mil kadar yaklaşıp halk ter içinde boğulduğunda yedi bölük insan Arş'ın gölgesinde gölgelendirilir.

1- Adâletli idâreci

2- Allâh'a ibâdet içinde büyüyen genç

3- Kimsenin olmadığı bir yerde Allah'ı zikredip Allah korkusundan gözyaşı akıtan kimse

4- Kalbi mescitlere bağlı olan kimse

5- Bir sadaka verip onu gizleyen ve sağ elinin yaptığından sol elinin haberi olmayan kimse.

6- Birbirlerini Allah için seven iki kimse

7- Güzel bir kadın kendisini dâvet ettiği zaman yüz çevirip 'ben Allâhü Teâlâ'dan korkarım.' diyen kimse.
Anahtar Kelimeler: SADAKA VERMENİN ÂDÂBINDAN - Sadaka vermenin adabindan - sadaka vermenin adabi - sadaka - vermek - adab
Kaynak: Fazilet Takvimi / 12 ŞUBAT 2011 CUMARTESİ - 9 REBÎ'UL-EVVEL 1432

*************************************************************************************
BİR HADİS-İ ŞERİF
"Bir müslüman, sevâbını Allâh'tan ümîd ederek âilesine (onların ihtiyaçlarına) harcarsa, bu harcama onun için sadaka olur."
Kaynak: Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh
*************************************************************************************

PEYGAMBERİMİZİN PEHLİVANI YENMESİ

PEYGAMBERİMİZİN PEHLİVANI YENMESİ
18 ŞUBAT 2011 CUMA - 15 REBÎ'UL-EVVEL 1432

Kureyşlilerin en güçlü ve o güne kadar sırtı yere getirilemeyen pehlivanlarından Rükâne birgün, Mekke vâdîlerinden birisinde, peygamberimize rastlamıştı.

Peygamberimiz (s.a.v.) ona "Ey Rükâne! Sen hâlâ Allah'tan korkmamakta ve seni dâvet ettiğim şeyi kabul etmemekte direnip duracak mısın?" diyerek kendisini İslâmiyete dâvet etti. Rükâne "Eğer söylediklerinin hak ve gerçek olduğunu bilsem sana tâbi olurdum, yâ Muhammed!" dedi.

Peygamberimiz (s.a.v.) "Ben seni güreşte yenersem, ne dersin? Söylediklerimin hak ve gerçek olduğunu kabul eder misin?" diye sordu. Rükâne "Evet, müslüman olurum." dedi.

Peygamberimiz (s.a.v.) "Kalk haydi! Seninle güreşelim!" buyurdu. Rükâne, peygamberimizle güreşmeğe kalktı. Peygamberimiz (s.a.v.), onu tutar tutmaz yere yıkıverdi! Rükâne kendisini korumağa, fırsat bulamadı. "Yâ Muhammed! Bir daha güreşelim!" dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) tekrâr güreşti ve onu üç kere yıkıverdi. Rükâne "Vallâhi, yâ Muhammed! Bu çok şaşılacak bir iş! Sen beni nasıl yıkabiliyorsun, anlayamadım." dedi.

"Allâh'tan korkar ve dâvetime uyarsan sana bundan daha çok şaşılacak olanını gösteririm," buyurdu. Rükâne "O daha acâib olan şey nedir?" diye sordu.

Peygamberimiz (s.a.v.) "Şu gördüğün ağacı çağıracağım. O da bana gelecektir!" buyurdu. Rükâne "Haydi çağır, gelsin bakayım?" dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) ağacı çağırınca, ağaç gelip, peygamberimizin önünde durdu! Sonra peygamberimiz ağaca, "Dön yerine!" buyurdu. Ağaç eski yerine döndü.

Rükâne (r.a.) Mekke'nin fethinden sonra, müslüman oldu. Hz. Muâviye'nin (r.a.) halîfeliği devrinin başlarında, Hicrî 42 (M. 662-663) senesinde vefât etmiştir. Radıyallâhü anh.
Anahtar Kelimeler: PEYGAMBERİMİZİN PEHLİVANI YENMESİ - Peygamber Efendimizin pehlivani yenmesi -
Kaynak: Fazilet Takvimi / 11 ŞUBAT 2011 CUMA - 8 REBÎ'UL-EVVEL 1432

*************************************************************************************
BİR HADİS-İ ŞERİF
Hz. Enes bin Mâlik (r.a.) dedi ki: "Vallâhi Resûlullâh'a dokuz sene hizmette bulundum. Yaptığım bir şey için: Niçin şöyle şöyle yaptın? Yâhut yapmadığım bir şey için: Şöyle şöyle yapsaydın ya! dediğini bilmiyorum."
Kaynak: Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim
*************************************************************************************

HZ. YAHYÂ VE İBLİS

HZ. YAHYÂ VE İBLİS
18 ŞUBAT 2011 CUMA - 15 REBÎ'UL-EVVEL 1432


Hz. Yahyâ aleyhisselâma İblis gelip "Sana nasîhat edeyim mi?" dedi.

Hz. Yahyâ (a.s.) "Hayır, bunu istemem, lâkin bana insanların durumundan haber ver" dedi.

İblis, "Bizim yanımızda insanoğlu üç sınıftır.

Biri, sizin çocuklarınızın elindeki oyuncak gibi elimizdedirler. Onları dilediğimiz gibi kullanırız.

İkinci sınıfı bizi en çok meşgûl edenlerdir ki onlardan birine vesvese verip dururuz, hatta dininde hatâya düşer, sonra hemen istiğfara döner. Onca uğraştığımız şey boşa gider. Sonra yine fitne veririz, yine hatâ eder, yine istiğfar eder. Ondan istediğimizi alamasak da hep peşinde olur, aslâ ümitsizliğe düşmeyiz.

Üçüncü sınıfı ise -senin gibiler-, korunmuşlardır. Onlara bir şey yapamayız".
Anahtar Kelimeler: PEYGAMBERİMİZİN MERHAMETİ - Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in merhameti
Kaynak: Fazilet Takvimi / 10 ŞUBAT 2011 PERŞEMBE - 7 REBÎ'UL-EVVEL 1432

*************************************************************************************
BİR AYET-İ KERİME
"Şeytan, 'Öyle ise' dedi. 'İzzetine yemin ederim ki ben o(insan)ların hepsini mutlak sapıtırım. Ancak içlerinden ihlâs ile seçilmiş has kulların müstesna."
Kaynak: Sad Sûresi, âyet82,83
*************************************************************************************

SULTAN ABDÜLHAMÎD HAN'IN DEMİRYOLU HİZMETİ

SULTAN ABDÜLHAMÎD HAN'IN DEMİRYOLU HİZMETİ
18 ŞUBAT 2011 Cuma - 15 REBÎ'UL-EVVEL 1432


Sultan İkinci Abdülhamîd Han, saltanatının ilk zamanlarında vukû bulan 93 Harbi (1877-78) sırasında İstanbul-Filibe demiryolunun; Selanik-İstanbul ve Manastır-Selanik hatlarının ise 1897 Osmanlı-Yunan harbinde sağladığı imkânları bizzât görmüştür.

Demiryollarının askerî işlerde kolaylıklarının yanında iktisâdî faydalarını da göz ardı etmeyen Sultan, hatıratında bunu şöyle anlatır:

"Bağdat Demiryolu sâyesinde eskiden mevcut olan Avrupa-Hindistan ticâret yolu, yeniden işe yarar hale gelecektir. Eğer bu yol Suriye ile Beyrut'u, İskenderiye ve Hayfa ile de irtibât kurmak üzere birleştirirse, yeni bir ticâret yolu ortaya çıkmış olacaktır. Bu yol devletimiz için sâdece iktisâdî bakımdan büyük fayda temin etmekle kalmayacak, aynı zamanda, oralardaki kuvvetimizi sağlamlaştırmaya da yarayacağından askerî bakımdan da çok ehemmiyetli olacaktır."

Bu satırlarla demiryollarının ehemmiyetine temas eden Sultan İkinci Abdülhamîd zamânında Hicâz Demiryollarının inşâsı 1 Eylül 1900 de başlanmış ve 1 Eylül 1908 de bizzat yine Sultan tarafından işletmeye açılmıştır.
Anahtar Kelimeler: SULTAN ABDÜLHAMÎD HAN'IN DEMİRYOLU HİZMETİ

17 Şubat 2011 Perşembe

PEYGAMBERİMİZİN MERHAMETİ

PEYGAMBERİMİZİN MERHAMETİ
17 ŞUBAT 2011 PERŞEMBE - 14 REBÎ'UL-EVVEL 1432

Bir bedevî, bir şeyler istemek için Peygamber Efendimiz'e (s.a.v.) geldi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de ona bir şeyler verdi ve "Sana ikrâm ettim mi? diye sordu. "Hayır, hiç etmedin," dedi. Müslümanlar, bedevinin bu cüretinden dolayı öfkelendiler, üzerine yürüdüler. Ancak Resûlullah (s.a.v.) bundan vazgeçmelerini işâret buyurduktan sonra kalkıp evine gitti ve bedevîyi çağırdı ve ona bir şeyler daha verdi. Sonra da

"Şimdi ihsanda bulundum mu?" diye sordu.

"Evet bulundun. Bundan dolayı Allah, sana âilene ve kavmine hayırlar ihsan etsin." dedi.

"Sen bana diyeceğini dedin. Fakat ashabımın kalbinde sana karşı bir şey var. Ama istersen benim yanımda söylediklerini, onların yanında da söyle ki kalplerindeki gitsin." buyurdu.

"Evet (söylerim)" dedi. Ertesi gün bedevî Resûlullahın bulunduğu meclise geldi. Resûlullah "Bu bedevî dün diyeceğini demiş, biz de daha fazla ihsanda bulunmuştuk. Şimdi bizden râzı olduğuna inanıyoruz," dedi ve bedeviye dönerek, "Öyle değil mi?" diye sordu. Bedevî "Evet, râzı oldum. Bundan dolayı Allah sana, âilene ve kavmine hayırlar ihsân etsin," dedi.

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Benimle bu bedevînin hâli, devesi kaçıp giden adamın hâli gibidir. İnsanlar yakalamak için devenin arkasından giderler. Fakat bu, onu daha fazla kaçırmaktan başka bir işe yaramaz. Sonra devenin sahibi, 'Devemi bana bırakın, siz karışmayın. Ben ona sizden daha şefkatliyim ve onu daha iyi tanırım.' diye seslenir. Devesinin önünden yaklaşır, yerden bir tutam ot alır ve devesine uzatır. Deve bunu görünce gelir, sâhibi onu yere çöktürür, semerini bağlar ve biner.

Şâyet bu adam bana kötü söz söylediği zaman size mani olmasaydım, siz de onu öldürseydiniz, peygambere kötülük yaptığı için cehenneme girerdi."
Anahtar Kelimeler: PEYGAMBERİMİZİN MERHAMETİ - Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in merhameti
Kaynak: Fazilet Takvimi / 9 ŞUBAT 2011 ÇARŞAMBA - 6 REBÎ'UL-EVVEL 1432

*************************************************************************************
BİR HADİS-İ ŞERİF
"Yâ Resûlallah, müşriklere lânet etseniz," denildiği zaman Resûlullah (s.a.v.) "Ben lânet edici olarak gönderilmedim. Ben ancak rahmet olarak gönderildim." buyurdular."
Kaynak: Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim
*************************************************************************************

TEVEKKÜL NASIL OLUR

TEVEKKÜL NASIL OLUR
17 ŞUBAT 2011 PERŞEMBE - 14 REBÎ'UL-EVVEL 1432

Hazret-i Ömer (r.a.) birgün dünyâ nimetlerinden yüz çevirmiş görünüp boş gezen birtakım kimseleri görüp "Siz kimlersiniz?" diye sorunca:

"Biz Allâh'a tevekkül edenleriz." dediler. Hz. Ömer (r.a.) buyurdu ki: "Öyle değil, siz beleş yiyecek arayan tembellersiniz. Size, mütevekkil, Allâh'a tevekkül eden kime denir, öğreteyim mi ?

Mütevekkil, tohumu toprağa atmakla berâber Rabbine ilticâ eden, sığınan adamdır.' buyurmuştur.
Anahtar Kelimeler: TEVEKKÜL NASIL OLUR - Tevekkül nasil olur
Kaynak: Fazilet Takvimi / 8 ŞUBAT 2011 SALI - 5 REBÎ'UL-EVVEL 1432

*************************************************************************************
BİR AYET-İ KERİME
"...(Müşâvereden sonra karar verip) Azmettiğin vakit de Allâh'a tevekkül (ve i'timâd) et..."
Kaynak: Âl-i İmrân Sûresi, âyet 159
*************************************************************************************

SULTAN DÖRDÜNCÜ MURAD HAN

SULTAN DÖRDÜNCÜ MURAD HAN
17 ŞUBAT 2011 PERŞEMBE - 14 REBÎ'UL-EVVEL 1432

Osmanlı sultanlarının on yedincisi ve Sultan Birinci Ahmed Han'ın oğludur. 1612 yılında doğdu. Saltanatı 1623-1640 yılları arasına tesâdüf eder.

Çocuk yaşta tahta çıktığı için saltanatının ilk yıllarında devleti annesi Kösem Sultan'ın ve devlet adamlarının yardımıyla idare etti. Bu sırada Bağdat Safevîlerin eline geçti. Bağdat'ı geri almak için gönderilen paşalar muvaffak olamadılar.

Merkezde ise zaman zaman çıkan yeniçeri isyanları sebebiyle durum pek iyi değildi.

Sultan Dördüncü Murad Han 1632 yılında idâreyi tam olarak eline aldı ve işe isyancıları tepelemekle başladı. Huzûru sağladı, işleri düzene koydu.

1634'te Lehistan meselesini halletti.

1635'te Iran üzerine sefere çıkarak Revan'ı (Erivan) fethetti.

1638 yılında da Bağdat'ı Şîi Safevîlerden geri aldı.

1640 yılında 28 yaşında iken vefât etti. İstanbul Sultanahmet'te bulunan babası Sultan Birinci Ahmed'in türbesine defnedildi.

17 yıl süren hükümdârlığında esas saltanatı büyük dedesi Yavuz Sultan Selim gibi 8 senedir.

Çok kuvvetli idi. Atıcılığı, biniciliği, silahşorluğu takdir edilirdi. Kurşun geçirmez denilen bir kalkanı attığı okla delmişti.

Kâtip Çelebi ve Evliyâ Çelebi, Sultan Dördüncü Murad Han devrinin meşhurlarındandır.
Anahtar Kelimeler: SULTAN DÖRDÜNCÜ MURAD HAN - Sultan 4. Murad Han
Kaynak: Fazilet Takvimi / 8 ŞUBAT 2011 SALI - 5 REBÎ'UL-EVVEL 1432