31 Aralık 2012 Pazartesi

2012 yilinin son yazisi

2012 yilinin son yazisi

Sevgili ziyaretciler 2012 yilinda mart ayindan sonra paylasimim olmamisti uzun bir aradan sonra bugün tekrar girmis oldum. Umarim bundan sonra paylasimlarim zaman buldukca yine devam eder.

Saygilarimla

Blog Editörü

ÎMAN NEDİR ?


ÎMAN NEDİR ?

Îman, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Allâhü Teâlâ tarafından getirip tebliğ buyurduğu hususları, hiç tereddüd etmeden tasdik etmektir.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) tebliğ buyurduklarının temeli; (imanın şartları): Allâhü Teâlâ’ya, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kaza ve kadere iman etmektir.

Her müminin, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) tebliğ ettiği hususları tamamen tasdik etmesi lazımdır. Bunlardan birinde tereddüd ve şüphe etmek, iman şerefinden mahrum bırakır.

Mesela, Kur'ân-ı Kerîm Allâh’ın kelâmıdır, Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) gönderilmiş ve ondan bize tevâtüren (yalan üzerinde ittifakları tasavvur olunamayan bir topluluğun rivayeti ile) gelmiştir. Bunu hiç tereddüt etmeden kabul etmek lazımdır.

Yine Kur'ân-ı Kerîm'in kat'î olarak ve sarahaten; açıkça ifade ettiği hükümleri, haberleri ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) peygamberliğini, öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu; namaz, oruç, zekât ve haccın farz olduğunu; hırsızlık, zina ve şarap içmenin haram olduğunu hiç şüphesiz kabul etmek lazımdır. Bunlardan herhangi birini kabul etmeyen derhal iman şerefinden mahrum kalır.

Îman kat’i sûrette kalb ile inanmaktan ibaret olunca, fazlalık ve noksanlığı kabul etmez. Bununla beraber, zühd ve takva sahibi ile günahkâr kimselerin imanındaki nur bir değildir.

Salih ameller ile kalb nurlanır, itikad kuvvetlenir; günahlarla da kalb kararır, itikad gevşer, zayıflar, iman nurunu kaybeder. Bu halin devamı imansız gitmeye sebep olabilir.

En büyük bir nimet olan imanı güzelce muhafaza için Allâhü Teâlâ’nın emirlerine riayet edip yasaklarından kaçınmak her mümin için lazımdır. Dinin farzlarından birini terk etmek veya yasaklardan birini işlemekle bir kişi iman dairesinden çıkmaz, ancak imanını tehlikeye düşürmüş olur. 

SABRIN SONU SELÂMET


SABRIN SONU SELÂMET

İmâm Suyûtî (r.h.) şöyle anlattı:

“Yûsuf bin Zenâtî, Resûlullâh Efendimiz Hazretleri’nin hânedânından bir hanımdan nakletti:

“Ben Medîne’de kalıyordum. Hizmetlilerden bazıları bana eziyet ediyorlardı. Ben Peygamber Efendimiz’den yardım istedim.

Mübârek ravzasından, “Senin benden alacağın örnek yok mudur? Benim sabrettiğim gibi sabret.” buyurdu.

Benim içimdeki sıkıntı kayboldu, gözüm hizmetlilerin yaptıklarını görmez oldu. Bana eziyet eden üç hizmetli de sonra öldüler.

PEYGAMBERİMİZ’İN BİR TAVSİYESİ


PEYGAMBERİMİZ’İN BİR TAVSİYESİ


Bir adam Peygamber Efendimiz'e (s.a.v.) gelerek ‘Bana bir tavsiyede bulun yâ Resûlallâh!’ dedi.

Resûlullâh (s.a.v.) “Öfkelenme!” buyurdu. Adam birkaç defa tekrar sordu.

Resûlullâh (s.a.v.) her defasında “Öfkelenme!” buyurdular. …(Mek. İ. Rabbânî (k.s.) 1/98)

RESÛLULLÂH'iN MÜBAREK İSMİNİ ANMAK


RESÛLULLÂH'IN MÜBAREK İSMİNİ ANMAK

Hz. Âdem, oğlu Şît aleyhisselâma şöyle tavsiye etti:

“Ey oğul! Sen benden sonra benim halîfemsin. Yerime geçtiğinde en sağlam tutamak (kulp) olan takvâya sarıl. Ne zaman Allâh’ın adını ansan yanında Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem)in adını da an. Zira ben arşın ayaklarında ve göklerde gittiğim her yerde onun ismini yazılı buldum. Rabbim beni cennetine yerleştirdiğinde onun adı yazılı olmayan bir köşk yahut oda görmedim. Muhammed aleyhisselâmın ismi hûrilerin boynunda, cennet ağaçlarının, hatta Tûbâ ağacının yapraklarında, Sidre-i Müntehâda, perdelerin her yerinde ve meleklerin gözleri arasında yazılı idi.

Sen onun adını dâima an, zira melekler hep onu anarlar.”

ŞÜKREDEN ZENGİN, SABREDEN FAKİR


ŞÜKREDEN ZENGİN, SABREDEN FAKİR


Sabreden fakir mi şükreden zengin mi hayırlıdır ?

Bazıları ikisinin de fazilette eşit olduğunu söylemişlerdir.

Muhakkak insanlar kısım kısımdır.

Onlardan biri zengin olduğu halde dosdoğru hal üzere bulunandır. Eğer fakir olsaydı bu hal onu Allâhü Teâlâ’ya isyana götürürdü. Bu kimsenin zenginliği, kendisi için fakirliğinden daha hayırlıdır.

İkincisi, fakirlikde dosdoğru yolda iken, zenginlik hali bozarak onu isyana taşıyan kimse içinse fakirlik zenginlikten hayırlıdır.

Üçüncüsü, her ikisi de hayırlıdır. Fakirlik halinde rıza, sabır gibi vazîfeleri yerine getiren, zengin olduğunda da Allâh’ın bu nimetine şükrederek ihsanda bulunan ve malını din ve dünyası için faydalı olarak harcayan kimsedir.

Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) çoğu hâli Allâh onu Hayber, Fedek, avâlî köylerinin ve Benî Nadîr’in malı ile zengin kılıncaya kadar fakirlik üzere idi. Peygamberlere ve evliyâya gelen her gün bir öncekinden daha hayırlıdır. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) son zamanlarında ise zengin idi. Lâkin o zenginlik vaktinde de fakirlik zamanında olduğu gibi gayet cömert idi.