21 Mart 2009 Cumartesi

Sevgili Peygamberimizin hayati - Muhammed'ül Emin

Muhammed'ül Emin

MÜRAAT-İ EDEP ŞARTIYLA GİR NABİ, BU DERGAHA

METAF-İ KUDSİYANDIR, BÜSEGAH-I ENBİYADIR BU


Nabi



Annelerin annesi; annemiz... Hadice anne radıyallahü anha... ilerde Peygamberimize zevce olarak seçilmişlerin seçilmişi.
Emsalsiz bir güzellik ve bu güzelliğin nurlandırdığı üstün akıl, erişilmez iffet, gıptalar ötesi haya ve engin edeb.

Arabın en soylularından ve "tahire" temizlerin temizi ünvanlı zengin bir kadın... beyi vefat etmiş. İsteyeni çok. Fakat bu üstün insan tevazu içinde yaşıyor ve incil, Tevrat gibi ilahi kitabları tedkik ediyor.

Hadice radıyallahü anha annemiz, bu günlerde bir rüya görüyor... ay gökyüzünden inerek göğsünden giriyor ve nuru kollarından dışarı çıkıyor... bütün yeryüzü bu nurla ışıl ışıl. Cihan nurla yıkanıyor. Hayran kalınacak, aklı alacak bir güzellik... manzara hiç bitmese...

Ama; seyrine doyulmayan manzara annemiz uyanırken bitecek ve istikbalde hakikatine kavuşmak üzere rüyayı yorumlatmak için Varaka bin Nevfel ile görüşecektir.

Varaka, Hadice validemizin amcasının oğlu... Putlara tapmayan bir alim kimse.

Yaşlı adam, rüyayı ilminin rehberliğinde isabetli bir şekilde tabir etti.

-Şunu bilin ki ahir zaman Peygamberi dünyaya gelmiştir. Kureyş kabilesinin Beni Haşim kolundan biri. Ya Hadice; sen bu Peygamberle evleneceksin. Evliliğinizde ona vahiy gelecektir. İlk iman eden de sen olacaksın. Bu dinin nuru bütün alemi dolduracaktır... İşte rüyan!

Hazret-i Hadice aldığı cevaba çok memnun oldu. Demek ki taçların en yücesi kendi başına konacaktı. Şimdi dikkatle ama kimseye bir şey belli etmeden varaka Bin Nevfel'in anlattıklarının aslına ereceği günleri gözlüyordu.

Acaba kimdi bu müstakbel Peygamber... kimdi saadetinin sultanı olacak insan?

Bu sıra Hazret-i Hadice'nin zihnini en fazla buna benzer sualler meşgul etmeliydi...

Rüyaların görüldüğü varaka bin Nevfel'in kendisinden söz ettiği o günlerde insanların en hayırlısı aziz ve sevgili Peygamberimiz yarmibeş yaşına gelmişlerdi.

Bir gün halaları Atike hanım, Ebu Talib'e gelerek yeğenlerinin evlenme yaşına girdiğini; bir çaresine bakmak lazım geldiğini hatırlattı.

Ebu Talib, kardeşine hak verdi:

-Doğru diyorsun. Zihnim hep yeğenimizin evlenme meselesi ile meşgul ama bu sırada elimiz de bir hayli sıkışık...

-Hadice Hatun'un Şam'a kervan yollayacağını; ve kervanı emanet edeceği emin bir insan aradığını işittim. Bu insan yeğenimiz olabilir. Zaten ona herkes "Muhammed'ül Emin" demiyor mu? O'ndan daha emin, daha dürüs kimse yok ki... böylece biraz para kazanır. Eğer fikrimi isabetli buluyorsan Hadice ile konuşabilirim.

Ebu Talib, razı oldu ama gönlü şanlı yeğenine bu işi layık görmüyordu. Bir de işin ucunda O'nun için Şam yahudilerinin vereceği tehlike vardı... fakat çare de yoktu. Zira düğün yapacak imkandan mahrumdu.

Hakikaten Hadice annemiz Şam'a gidecek kervanla satılmak üzere yüklüce bir mal gönderecekti. Bu maksatla kendisini temsil edcek hakka hukuka riayet eder dürüst birini arıyordu...

O, bu evsafta birini ararken bir gün kapısı çalındı.

Gelen Atike hanımdı. Hadice anne, onu kabulden sonra,

-Ey arabın hanımefendisi gerçi gelişin canıma minnet ama; bir emrin mi var? diye ziyaretinin sebebini anlamak istedi.

-Bilmiyorum duymuşluğun var mı benim bir yeğenim var, ismi Muhammed bin Abdullah'dır. Babam Abdülmuttalib, kardeşim Abdullah vefat edince torununun yetişmesini bizzat kendi üzerine aldı ve dünyasını değiştirmeden evvel O'nu oğullarından Ebu Talib'e emanet etti ve hakkında bir çok dikkat çekici güzel şeyler söyledi. Bambaşka bir insan olan yeğenim şimdi yirmibeşinde. Evlenme çağı. Gel gör ki Ebu Talib'in düğün yapmaya kudreti yok. Şam'a kervan göndereceğin kulağıma geldi. Eğer yeğenime bu işi imanet edersen bir mikdar para kazanmış olur. Sana minnettar kalırız.

Zeki Hadice anne anlatılanlarla rüyası arasında bir mana bağı gördü. Çok sevindi. Her halde son Peygambere; nuru ile cihanı parlatacak olana dair izleri bulmuştu...

-Muhammed'i duydum. Doğru ve emin bir insan olduğunu işitiyorum.Böyle bir insana başkasına takdir ettiğim ücretin çok daha fazlasını severek veririm. Ama yine de O'nu bir kere görmem lazım. Zira bildiğiniz gibi ticari bir kervanın idaresi zor bir meslektir. Bu sebeple bu çetin işi başarıp başaramayacağını kendisini görerek kanaat sahibi olmak istiyorum.

Aslında Hazret-i Hadice'nin maksadı başkaydı. Tevrat ve İncil'de son peygamber anlatılıyordu. Bu kitaplarda yazılı olan belirtiler acaba Atike'nin yeğeninde var mıydı; yok muydu? Hadice radıyallahü anha bunu bilmek istiyordu.

Atike hanım yeğenini alıp götürmek için veda ederek ayrıldı. Hadice validemiz, çok değerli bir misafir ağırlayacağı için zaten çiçek gibi olan evine biraz daha tertip ve çeki düzen verdi ve hizmetçilerine mübarek efendimizden bahsederek biraz sonra geleceklerini; onların teşrifinde büyük bir saygı ile karşılamalarını ve hizmeteleri en ağırından yapmalarını tenbih ederek kendisi tekrar Tevratı alıp en büyük Peygambere ait müjdeleri incelemeye başladı...

Bir müddet sonra Atike ile El Emin ünvanlı emsalsiz genç, İslamiyetten önce de sonra da "Tahire" lakabını hakkıyla taşıyan sevgili annemizin evinde ve O'nun karşısında idiler.

Yüksek misafirlere en itinalı hizmetler, en içten sevgilerle sunulurken hazret-i Hadice, Tevratta ahir zaman Peygamberi için verilen bilgilerle Habibullah arasında mukayese yapıyordu.

Netice'de Hadice anne, bu genci istikbalin/ muhteşem Peygamberi olacağına kesin olarak kanaat getirdi. Ve rüyasında Muhammed'ül Emin'le alakalı olduğunu açık-seçik anladı... her şey gün gibi ortadaydı.

Bir çok insanın evlenmek için her fedakarlığa razı olduğu Hadice, Kureyş'in bu fakir, fakat üstün ahlak ve yaradılışdaki delikanlısı ile evlenecek ve bu genç, ilan edeceği dinle batıl namına ne varsa yerle bir ederek yepyeni bir dünyanın kapısını aralayacaktı.

Fakat Hadice anne, hiç renk vermedi ve sezip anladıklarından tek kelime anlatmadı. Üstelik düşündüklerini bir sır olarak sakladı. Akıllı kadın tedbiri elden bırakmıyordu. Eğer bildiklerini açıklarsa bir çok zengin ve itibarlı kimse kızını O'na vermeye kalkışabilirdi. Bu sebeple evleneceği zamana kadar O'nu hep gözden gizlemeye çalıştı.

Atike ile ücret meselesini de görüştükten sonra kervanın sefere çıkacağı günü tesbit ettiler, ve Efendimizle Atike oradan ayrıldı. Ev sahibesi Peygamberimize seferde giymesi için bir elbise vermişti...

Hazret-i Hadice, efendimize önce hediye ettiğinden başka kıymetli bir elbise daha kaldırdı, gösterişli bir deveyi süsleyip donatarak kölesi Meysere'ye şunu tenbih etti:

-Kervan Mekke'den uzaklaşıncaya kadar Muhammedül Emin yol elbisesini giyecek ve basit bir deveyi kendi sürerek gidecektir. Ama şehirden iyice uzaklaşınca O'na şu elbiseleri hediye ettiğimi söyleyerek giymesini rica et ve bu süslediğimiz deveye bindir ve yularını da kendin çek; O'nun emrindesin ve hizmet karısın. İzni olmadan hiç bir iş yapma ve kendisini tahlikelere karşı korumaya çalış. Ayıca işleri bir an evvel bitirip çabuk gelmenizi bekliyorum. Gecikmeniz Kureyş ve Beni Haşim nezdinde mahçup olmamıza sebep olur. Şayet bu söylediklerimi yapabilirsen seni bol mali ile memnun edeceğim.

Hareket günü meydan, seyir ve vedalaşmaya gelenlerle dolmuştu. Efendimizin halası Atike hanım, o asil yeğenini elinde deve yuları ile görünce katlanılan bu mecburiyetten dolayı çok üzüldü ve ağlayarak:

-Ey Abdülmuttalib, ey zemzem kuyusunu bulan ve ey Abdullah; yattığınız yerden başınızı kaldırın da evladınızı görün.

Ebu Talib fanalaştı. Hatta Sevgili Peygamberimiz de üzüldüler...

Hiçbiri Hazret-i Hadice'nin halkın nazarından saklamak için O'nu böyle giydirdiğini ve kısa bir zaman sonra sultanlar gibi giyinerek gözalıcı bir deveye bineceğini bilmiyorlardı...

Hatta üzülenler sadece efendimiz ve akrabaları değildi. Melerler dahi ağlayarak:

-Ya Rabbi! Bu Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem ki sen O'nu kendine sevgili seçtin, dediler.

Allahü tealadan hitap geldi:

-Evet O benim habibimdir. Ama siz muhabbet sırrımı bilmez ve seven ve sevilenin arasındaki esrara vakif olamazsın. Bu makamı kimse bilmez. Bu gizli işten kimse birşey anlamaz.

Ve kervan hareket etti; kalabalık yavaş yavaş dağlıyor.

Kervan, tamamen şehirden uzaklaşınca, Meysere,efendimize gelerek emrinde olduğunu söylidi ve Hadice validemizin aldığı kıymetli elbiseyi takdim ile giymesine yardımcı olduktan sonra bu iş için ayrılmış deveyi getirdi ve:

Efendimiz üzerinde olduğu halde hayvanın yularını kendisi çekmeye başladı. Sevgili Peygamberimize yapılan bu imtiyazlı muamele aynı seferde bulunan Ebu Cehil vee Şeybe'yi hasetten çatlattı...

Meysere'yi sıkıştırmaya başladılar:

-Şu yetime nedir bu iltifat! Üzerindekini al eskileri giydir. O'na ağır işler ver. İşlerin altından kalkmasın ezilsin.

-Alemlere rahmet olarak gelen bu genç ne yapmıştı ki onlara? Hiçbir şey. Hasetler Efendimizdeki iyiliği çekemiyorlar.

Meysere bu densizliğe dayanamadı:

-N'oluyor size? Sizin köleniz değilim herhalde! Hadice hanımın kölesi olduğuma göre bana niçin karaşırsınız. Hanımefendinin emir ve talimatı böyle; anladınız mı?

Dünyada sadece kötüler yaşamıyorlar ki!.... Aynı seferde bir de kadir bilir bir yolcu var. İsmi Huzeyme bin Hakim Sülemi. Huzeyme aynı zamanda Hadice anneye akraba.. Az evvelki nadanların yetim diye horladıkları iki cihanın sultanını öyle kalbden sevdi ki az zamanda, O'nunla dost olma bahtiyarlığına kavuştu ve hep birlikte oldular.

Ebu Cehil'le Şeybe adlı zalimlerin o habis sözlerinden sonra Huzeyme bin Hakim Süleminin Efendimize dostluk elini uzatması Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem kalbini ne kadar ferahlandırmıştır...

Huzeyme de Meysere de bir çok harikulade hallere şahid oldular. İşte biri:

İki deve ani felc gibi bir rahatsızlık geçirdi. Kervan gitmesine rağmen zavallı hayvanlar yürüyemiyor. Meysere, bu sırada orada olmayan sevgililer sevgili Peygamberimize koşuyor ve durumu naklederek:

-Ne yapacağız, diyor.

Güzel efendimiz, sultani tvrı ile gelerek elleri ile develerin ayaklarını sığayarak dua ettiler...

Hayvanlar birşey olmamış gibi ayakta.

Evet; O deminki mecalsiz develer, şimdi kervanın en önünde yol alıyor:

Ya Rabbi, O mübarek eller bizleri de sığasın; Allahım gül kokulu o elleri öpmemizi nasip et.

Hasta hayvanlardaki bu ani iyileşme Meysere ile Huzeyme'yi hayrete düşürdü ve:

-Bu gencin namı ve şanı çok yüksek olacak, kanaatine vardılar.

............

Kervan, Basraya geldiğinde Rahip Bahira'nın manastırına yakın bir yerde mola verdi... Geçen zaman içinde Bahira vefat etmiş ve yerine Nestura rahip olmuştu.

Peygamberimiz, dinlenmek için bir kuru ağacın altında oturdular, ağaç hemen yeşerdi, çiçek açtı ve meyve verdi. Çevrede bulunan diğer ağaçlar da yapraklarla donandı.

Bu inanılmaz hadiseye pencereden bakarken gözleri ile şahid olan Nestura, bir hızla aşağı inerek elinde bir sayfa olduğu halde bu farkı yolcunun yanına geldi ve soluk soluğa:

-Lat ve Uzza hakkı için ismini söyle, dedi...

-Bana bundan daha ağır bir söz söylenmemiştir. Nestura, diğerleri gibi efendimizin de bahsettiği putları kabul ettiğini zannederek böyle konuşmuştu. Veya yabancıyı sınamak istiyordu.

Rahip aldığı cevap üzerine bir elindeki kağıda, bir yabancının yüzüne baktı ve sonunda meysere ile Huzeyme'ye dönerek:

-İsa aleyhisselama İncili gönderen Allah hakkı için söylüyorum ki bu son Peygamberdir... dedi ve iç geçirerek:

-Ah, keşke ben de O'na vahiy nazil olacak zamana erseydim ve kendisine iman etseydim, diyerek Meysere ve Huzeymeyi şiddetle sarsan sözlerini tamamladı.

Sonra Nestura, Huzeyme ve Meysere efendimizin yanından uzaklaştılar. Sevgili Peygamberimize dair sohbet ediyorlardı.

Meysere, kızgın güneşte iki kurşun efendimizin başı üstünde uçarak gölge yapmasını, ayaklarının altından su fışkırmasını, alnındaki nuru, elini sürdüğü yemeklerin çoğalmasını ve hasta develerin iyileşmesini anlattı.

Rahip

-Uzun zamandır Allah'ın Sevgilisi ile konuşma devletine kavuşmayı gözlüyordum. Elhamdülillah işmdi bu şerefe nail oldum. size dost nasihatim şudur: Bu sayfada yazılı olduğuna göre gerçi O, herkese galip gelecektir. Lakin yine de düşmanlarından sakınmak lazım. En can dünşmanı Yahudiler... Bu sebeple yanından fazla ayrımayın ve beni dinlerseniz Şam'a gitmeyin. Zira orada Yahudiler çoktur; kötülük yapmalarından korkuyorum.

Akıllı Meysere ve Huzeyme, Rahip Nestura'yı dinleyerek getidikleri malları Busra pazarına satışa çıkardılar.

Malları, bereket sebebi Sevgili Peygamberimiz hürmetine güzel karlarla satılıyordu. Efendimiz de bizzat satış yapıyorlar.

Böyle mal satarken bir müşteri, Peygamberimizin söylediği fiyatın doğruluğuna inanmayarak:

-Lat ve Uzza'ya yemin et! dedi.

Efendimiz:

-Benim alemdeki tek düşmanım o bahsettiklerinrin. Yanlarından geçerken başımı, görmemek için başka tarafa çeviririm. Nasıl onlar için yemin ederim?

Cevaptan irkilen müşteri:

-Sen Mekkelisin galiba?!

-Evet

-Doğru söz, bu söylediklerindir, dedi.

-Meysere ile Huzeyme'ye döndü:

-Vallahi, son peygamber bu arkadaşınız olacaktır. O mevcudatın özüdür. bu alem ve öte alem Onun yüzüsuyu hatırına halkedilmiştir, dedi ve malı satın alarak gitti...

Efendimiz, Meysere ve Huzeyme Hazret-i Hadice'nin mallarını Busra'da dolgun karla satarak Şam'a gitmediler.

Huzeyme, sevgili arkadaşına:

-Bu gördüklerimle senin ahirzaman peygamberi olacağına iman ettim. Dostun dostum, düşmanın düşmanımdır. Şimdi müsaadenle memleketime gitmek istiyorum. peygamberliğini ilan edince yanına gelecek; sana tabi ve hizmetkar olacağım, dedi ve hakikaten Mekke'nin fethinden sonra gelerek müslüman oldu...

...........

Meysere ile Efendimiz dönüşe geçtiler.Bir konaklama yerine geldiklerinde Hazreti Ebubekr de kendilerine katıldı.

Ebu Bekir radıyallahü anh Meysere'ye:

-Kervanın gelmekte olduğu haberini Hadice hanıma bildirmek lazım; bunu da Muhammed'ül Emin'nin yapması en münasibdir; ne dersin diye bir teklifte bulundu.

-Peygamberimizle Meysere fikri yerinde buldular. Meysere, hemen efendimizin develerini kıymetli örtülerle donatmaya başladı.

Ebu Bekir radıyallahü enh sebebini sorunca Meysere:

-Hanımefendi haberi götürene deveyi üstündekilerle hediye eder; bunu bildiğim için aziz arkadaşımızın iyi bir hediyeye kavuşmasını arzu ediyorum diye cevap verdi.

Tam bu sırada Ebu Cehil de yanlarına gelmişti.

Konuşulanları işitince lafa karıştı:

-Muhammed henüz çocuktur daha evvel sefere çıkmadığı için yolları da iyi bilmiyor başkasını gönderin...

Meysere'den önce Ebubekr radayallahü enh atıldı. Kısa fakat manalı cevap verdi:

-Bütün alem onun çocuğu sayılır.

Meysere bir mektup yazarak Hadice anneye verilmek üzere Peygamberimize teslim etti.

Efendimiz yola çıktılar. Bir zaman gittikten sonra uyku bastırdı.

Bu sırada deve yolu kaybetti. Yüce Allah, hemen Cebrail aleyhisselamı göndererek deveyi tekrar yoluna çektirdi ve üç günlük mesafeyi bir anda kat ettirerek Tayyi mekanla Mekkeye ulaştırdı...

...Kervanın dönüşü yaklaşınca Hazret-i Hadice bir grup cariye ile evin damına çıkar gelen olup olmadığına bakardı.

Yine böyle birgün Hazret-i Hadice ile cariyeler bir taraftan konuşup bir tarafatan ufkulaşıp gelen yolları gözlerken birini farkettiler.

Evet; bir gelen vardı ve iki kuş bu gelen yolcuyu yakıcı çöl güneşinden koruyordu.

Gelenin Sevgili Peygamberimiz olduğunu Hadice anne herkesten evvel tanıdı ama belli etmedi...

Peygamberimiz, nihayet yanlarına geldi ve dua ederek mektubu verdi:

Meysere şunları yazmıştı:

"Bu defa çok kar ettik. Muhemmd'ül Emin'in bereketi ile kazancımız umduğumuzdan fazla oldu."

Hadice radıyallahü anha mektubu yazıp, Peygamberimize teslim etti ve deveyi zinetleri ile birlikte alelemlere rahmet olarak gönderilmişe hediye etti.

Resulüllah mektubu alarak aynı gün içindeki kervana yetişti. Böyle bir şey imkansız olduğu için Ebu Cehil sevinerek Meysere'ye:

-Bak beni dinlemedin. İşte yolunu şaşırmış geri geliyor, al bakalım, dedi....

Meyerse, müteessir oldu.Ama biraz sonra Peygamberimiz gelerek cevabi mektubu verince

herşey değişti ve Meysere:

-Ey Ebu Cehil, işte Hadice'nin mektubu.Demek ki sen şaşırmışsın.

Bir kölenin bu sözleri Ebu Cehilin zoruna gitti:

-İnanmıyorum!Bukadar mesafe aynı günde gidip

dönülmez.Ben şimdi işin aslını öğreneceğim.İşte

kölemi gönderiyorum.Yalan söylendiğini ortaya çıkaracağım dedi, ve kölesini Mekke'ye yolladı:

Ebu Cehilin kölesi Hazreti Hadice'ye gelip müjde vererek, müjde istiyince,Hadice anne:

-Muhammedül Emin müjde getirmişti.Sen niçin geldin ki? diyerek hayretini bildirdi.

Köle mahcup halde geri döndü ve Ebu Cehil'in yanına vardığında olanları anlatdı.Ebu Cehil,hakikata teslim olacağına kinini biledi.

......

Kervan kafileyle Mekke'ye girerken Hadice validemiz penceresinden gelenleri görüyordu... İki kuş efendimizin başı üstünde gölge yapıyor ve O alnında gün gibi parlıyan nurla herkesten ayrılıyordu...

Hadice anne Meysere'yi kabul ettiğinde, O'na Efendimizin başı üstünde gördüğünü aslında melek olan iki kuşu anlatınca Meysere:

-Bütün yolculuk boyunca kuşlar başının üstündeydi dedi ve yaşadıkları ilahi hadiseleri, rahibin söylediklerini, develerin iyileşmesini, neler olmuşsa tek tek hanımına bildirdi.

Hazret-i Hadice, Meysere'den bildiklerini saklamasını rica etti.

Son olarak Peygemserimizle Meysere Busra'dan getirdikleri malları da Mekke pazarında satarak parasını Hazret-i Hatice'ye teslim ettiler. Yapılan hesapta, Hadice validemizin gerçekten bu seferde ötekilerden çok kar ettiği anlaşıldı. Ve çok memnun oldu... Para ve hediyelerle hizmeti geçenleri sevindirdi.

.....

Hadice anne, şahid olup işittiklerini tekrar Varaka bin Nevfel'e götürdü.

Varaka:

-Muhammed'ül Emin'in son Peygamber olacağına hiçbir şüphe kalmamıştır. Naklettiklerinin anlamı budur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder