1 Nisan 2009 Çarşamba

Basbug Muhsin Yazicioglu

Basbug Muhsin Yazicioglu

Cenazenin kalabalık olacağı sabahtan belliydi. Sadece memleketi Sivas'tan değil, Türkiye'nin dört bir yanından başkente doğru araçlar akarken, şehir merkezinde trafik güçlükle ilerliyordu. Anadolu insanı, akın akın otobüslerin camlarına astığı posterlerle Muhsin Yazıcıoğlu'nu son yolculuğuna uğurlamaya geliyordu.

İlk tören Meclis'teydi. Siyasetin eski yeni bütün simaları oradaydı. En zor zamanlarda bile 'millî iradeye' yaptığı vurgularla tanınan Yazıcıoğlu, Meclis'e omuzlarda veda etti. Hüzünlü bir görüntüydü.

Asıl tören Kocatepe Camii'ndeydi. Camiye çıkan bütün yollar insan seli. Mahşeri bir kalabalık... Araçla ulaşmak imkânsız. Caminin avlusu, ağzına kadar dolu. Kalabalık avlunun dışına taşmış durumda. Kabına sığmayan gençler çoğunlukta. Yaşlı ve kadınlar da azımsanmayacak oranda.

Kitleye sağduyu hakim. İzdihama yol açmamak için herkes son derece dikkatli. Taşkınlık yok. Gözler yaşlı. Yüzlerde hüzün. Sürekli tekbir ve dua...

Kalabalıkları buraya toplayan ne parti organizasyonu ne de siyasî yakınlık. Muhsin Yazıcıoğlu'na duyulan sevgi. Son görevi yapma düşüncesi... "Ben İzmir'den sırf cenaze namazı için geldim." diyen gençlere de rastladım, ta Erzurum'dan geldiğini söyleyenlere de. Bırakın BBP'yi, siyasetle ilişkisi olmayanlar çoğunlukta sanki.

Bir vatandaş, "Benim siyasetle işim olmaz. Yazıcıoğlu'nu seviyordum, o yüzden geldim." dedi.

Belli ki insan mahşeri kendiliğinden oluşmuş. Küçük gruplar halinde kimi otobüsle kimi de özel araçlarıyla uzak yakın demeden koşup gelmişler. Ben, son yıllarda ne cenaze ne de bir başka organizasyonda bu kadar kalabalığı bir arada görmedim.

Yazıcıoğlu, birkaç hafta önce seçimi konuştuğu bir televizyon programında "Sandığın sultanı olamadım ama gönüllerin sultanı oldum." demişti. Kocatepe Camii'nden taşan kalabalık, bu sözün doğruluğunu tasdik ediyor. Adını verdiği 'büyük birliği' kendi cenazesinde sağladı.

Bir genç, caminin merdivenlerinden aşağıya doğru büyütülmüş eski bir fotoğrafı tutuyor. Renkli değil. Siyah beyaz günlerden kalma. Karlı bir kış günü omuzlarda taşınan bir cenazeden enstantane. Dikkatlice baktığımı gören bir arkadaş, "Bu unutulmaz bir fotoğraf, İstanbul'da ülkücü Mustafa Erol'un cenazesinden." dedi.

Caminin avlusunda dikkat çeken pankartlar da var. Birinde 'Sevdan da, kavgan da bizimdir yiğit adam' diye yazıyor. 'Seni hiç unutmayacağız' yazan atkılar göze çarpıyor. Tekbir ve dualar hiç susmuyor. Küçük grupların zaman zaman cılız da olsa dile getirdikleri 'Şehitler ölmez vatan bölünmez' sloganı tepki çekiyor ve anında tekbirlerle bastırılıyor.

Siyaset erkânı tam kadro camide. Siyasetçilerin cenaze törenlerinde görmeye pek alışık olmadığımız Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, en ön safta. Bir jest olduğu kesin. Yazıcıoğlu, sadece milletvekilliği yaptı. Hükümetlerde görev almadı. Bir devlet yöneticiliği yok.

Başbuğ'un cenazeye katılmasının bir başka anlamı olabilir mi? Malum, Muhsin Yazıcıoğlu'nun en zor yılları Mamak'ta geçti. 12 Eylül askerî darbesinin sonucu. Hücrede kaldı, işkencelere uğradı. Başbuğ'un cenazede bulunması acaba bir özür anlamı taşır mı? Veya iade-i itibar. Niye olmasın?

Yazıcıoğlu, askerî darbelere en sert tepki veren siyasetçilerdendi. 28 Şubat'ta sivil siyasete müdahaleyi kabullenemedi. İtirazını yüksek sesle dile getirmekten çekinmedi. O süreçte, "Millete çevrilen namluya selam durmam." dedi.

Cenaze töreninde ilginç simalar vardı. Rahşan Ecevit, onlardan biriydi. İlerlemiş yaşına rağmen uzun süre ayakta bekledi. Cenaze namazını Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu kıldırdı. Yazıcıoğlu'ndan söz ederken söylediği bir cümle dikkat çekiciydi: 'O istikamet sahibiydi'. Caminin içini dışını dolduran yüz binler bu sözü tasdik etti. Ebedi istirahatgâhı olarak seçilen Taceddin Dergâhı, Muhsin Yazıcıoğlu'nun misyonuyla örtüştü. Oraya yakıştı.

Biz de şehadet ediyoruz ki; Yazıcıoğlu istikamet sahibiydi, mekânı cennet olsun...

Kaynak: MUSTAFA ÜNAL - ZAMAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder