22 Aralık 2009 Salı

HELÂLE RİÂYET ETMEK

HELÂLE RİÂYET ETMEK

Hâce Bahâüddîn Şâh-ı Nakşibend (k.s.) Hazretleri helâle riâyet etmek hususunda çok itinâ gösterirler ve şüphelilerden de son derece kaçınırlardı. Husûsiyle sohbet meclislerinde: "İbâdet on cüzdür. Bunun do­kuzu helâl talebinde olmak, bir cüz'ü ise diğer amel­lerdir." mealindeki hadîs-i şerîfi okurlar ve amel edilme­sini emir ve işaret buyururlar idi.

Hâce Nakşibend Hazretleri'nin yedikleri kendi zirâatlerinden olup, her sene bir mikdar arpa ve bir mikdâr böğrülce ekerlerdi. Onun dahi tohumu, tarlası, suyu ve kullanılan öküzleri hususunda tamamıyla ihtiyatlı idiler. Sohbet-i şerîflerine bir çok âlim gelip teberrüken yemek­lerini yerlerdi.

Şâh-ı Nakşibend Hazretleri çoğu vakit yemek pişirilme­sinde ve sofra hizmetinde bizzat gayret gösterirler idi ve yemek yenirken kalb huzuru için dervîşlere tavsiye buyu­rarak ve bu hususta mübalağa ederler idi. Dervişlerden biri bir lokmayı gaflet ile yese hemen onu şefkat ve terbiye yoluyla ikâz ederdi. Ve eğer bir yemek, öfke ile ve nefse zor ve çirkin gelerek pişirilmiş ise onu ye­mezler ve dervişlerden dahi bir ferde yedirmezlerdi.

Hâce Nakşibend Hazretleri bir kere Gadyut denilen mahalle gittiler. Bir derviş önlerine yemek getirdi. Buyur­dular ki bu yemeği bize yemek lâyık değildir. Şu se­bepten ki öfke ile pişirilmiştir. Ununu kalburdan geçiren ve yoğurup pişiren öfkeli idi.

Eğer bir kevgiri öfke ve gazap ile bir çömleğe soksalar o yemeği de yemezler ve şöyle buyururlar idi:

"Öfke, gaflet nefse zor ve çirkin gelerek yapılan işte hayır ve bereket yoktur, nefsin hevâsı ve şeytân ona yol bulmuştur."

"Sâlih ameller ve güzel fiiller ancak helâl lokma ile işlenebilir. O da gaflet ile yenmemeli, bilakis kalb huzuru ve uyanıklık ile yenilmelidir. Bu hâl bütün vakitlerde vukuf ve uyanıklık üzere bulunmaya vesîle olarak namazda dahi kalb huzurunu tahsîl etme­ye sebep olur."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder