21 Ocak 2010 Perşembe

EMÂNETLERE RİÂYET

EMÂNETLERE RİÂYET
21 OCAK 2010 PERSEMBE

Emânet, eminlik, doğruluk, davranışlarda doğru ol­mak ve başkasına âit bir şeyin geri verilmek üzere bir kimsenin yanında bulunması demektir. Bir şey korun­mak için verilmiş olursa "vedîa"dır. Mükellef bir müslü­man üzerine noksansız ve geciktirmeksizin yerine geti­rilmesi vâcib olan dînî vazîfeye de Allah'ın emaneti denir. Hayatımız, aklımız, namus ve haysiyetimiz de Allâhü Teâlâ'nın bize birer emânetidir. Bunlara güzelce riâyet etmek ise insanlar için yerine getirilmesi gereken bir vazîfedir.

Aslında insan, Allâhü Teâlâ'nın emânetini üzerinde taşıyan yegâne varlıktır. İşte insanlar gerek Allah'a ve gerek kullara karşı bu emânetleri iyi muhâfaza ederler­se o nisbette kıymetlerini arttırmış olurlar.

İnsanların üzerinde üç kısım emânet vardır:

Birinci kısım, Cenâb-ı Hakk'a karşı olan emânet­lerdir ki, bunlar Allah tarafından emr olunan şeyleri yeri­ne getirmek, yasaklanan şeyleri bırakmak, terketmek sûretiyle îfâ edilir. Allâhü Teâlâ'nın insana verdiği âzâ (organ)lar birer emânettir ve onların her birisinin bir vazîfesi vardır.

İkinci kısım, insanlara karşı olan emânetlerdir ki, onlara âit borçları, emânetleri vermekle, onlara zarar ver­memekle ve onların kusurlarını insanlar arasında yaymamakla ve âmirlerin halka karşı adâletle hareket etmeleri, âlimlerin de insanları güzelce irşâda çalışıp onları bâtıla sevk etmemesiyle te'min edilir. Aynı şekilde karı ve koca­nın birbirlerinin nâmuslarını sadâkatle koruması ve ço­cuklarını terbiye etmeğe çalışmaları da öyledir.

Üçüncü kısım da, insanların kendilerine karşı olan emânetleri(vazîfeler)dir:

Her insanın din ve dünyâsı için en faydalı, en iyi olan şeyleri tercih etmesi ve şehveti, gazabı, dünyâ sevgisi gibi şeylerin de kendisini mânevî zararlara sevk etme­mesidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder