29 Mayıs 2008 Perşembe
Danimarka'dan yeni Skandal
Hz. Muhammed'e yönelik hakaret içerikli karikatürlerle büyük tepki çeken Danimarka bu sefer de "Miss Türban" yarışması düzenliyor. Devletin resmi televizyonu tarafından düzenlenen yarışmaya Danimarka'da değişik çevrelerden tepki yağıyor.
Danimarka’nın resmi televizyon ve radyo kanalı DR’nin, en güzel türbanlı kadın yarışması düzenlemesi, iktidardaki Liberal Parti, aşırı sağ Danimarka Halk Partisi, Sosyal Demokrat Parti ve Yeni İttifak partisi tarafından tepkiyle karşılandı.
DR’nin yarışma ilanında, sokaklarda kendine güven duyan, Gucci tasarımı türban takan genç kızların dolaştığına dikkat çekilerek, yarışmaya türbanlı ya da eşarplı herkesin katılabileği belirtiliyor. Adayların kalçadan yukarı çekilmiş resimlerini en geç 8 Haziran’a kadar DR’ye gördermeleri isteniyor.
Liberal Parti Sözcüsü Inger Stöjberg, türbanın kadın üzerinde erkek baskısının simgesi olduğunu belirterek "Yarışma düzenleyerek türbanı ön plana çıkarmak çok yanlış" dedi. Yeni İttifak Partisi’nin Müslüman başkanı Naser Khader de yarışmaya karşı çıkarak "Danimarka’nın resmi tv-radyo kurumunun halkın parasıyla türbanlı güzel yarışması düzenlemesi doğru değil. Neden türbana karşı olduğu halde iyi bir Müslüman olan genç kız yarışması düzenlemiyorlar?" dedi.
Fetih coskusu basladi
İstanbul'un fethinin 555. yıl dönümü kutlamaları, Fatih Sultan Mehmet'in türbesinde düzenlenen törenle başladı.
Fatih Camii avlusundaki Fatih Sultan Mehmet'in türbesindeki törene, İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul Garnizon Komutanı Tümgeneral Mehmet Emin Alpman katıldı. Törende, Kur'an-ı Kerim okundu, dua edildi. Törenin ardından basın mensuplarına açıklama yapan Muammer Güler, İstanbul'un fethinin 555. yılının kutlandığını anımsatarak, kentin bugünlere gelmesinde fethin büyük etkisinin olduğunu söyledi. Güler, İstanbul'un bugün bir dünya şehri olmasında, fetihten itibaren yaşanılan dönemlerin etkili olduğunu belirterek, İstanbul'un, bir dünya medeniyetinin ve aynı zamanda Türklerin damgasını vurduğu bir büyük imparatorluğun izlerini taşıdığını ifade etti. Vali Güler, kenti en iyi şekilde korumak ve geleceğe bütün kültür serleriyle aktarmanın önemine işaret ederek, İstanbul'un Avrupa 2010 Kültür Başkenti olmasının da zamanlama açısından önemli olduğunu vurguladı.
Kadir Topbaş da İstanbul'un fethinin sadece bir militarist hareket olmadığını, bunun ötesinde orta çağın kapanıp, yeni bir çağın başladığı önemli bir adım olduğunu dile getirerek, “İstanbul, 555 yıldan beri farklılıkların zenginliğini yaşayan gerçek bir barış kentidir” dedi. Topbaş, İstanbul'a bu güzelliği yaşatan başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere Mustafa Kemal Atatürk ve tüm şehitlere şükran duyduklarını ifade ederek, etkinlikler kapsamında bu akşam Haliç'te yapılacak fetih kutlamalarına İstanbulluları davet etti. Fatih Sultan Mehmet'in türbesindeki törenin ardından Saraçhane'deki Fatih Parkı'ndaki Fatih Anıtı'na geçildi. Burada düzenlenen törende de anıta İstanbul Valiliği, Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Garnizon Komutanlığı ve diğer kurum ve kuruluşların çelenkleri konuldu. Daha sonra, saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu.
Kaynak: AA
Istanbulun Fethi 29 mayis 1453
İstanbul'un Fethi, 29 Mayıs 1453'te, şehri günlerdir kuşatan Osmanlı ordusunun, şimdi İstanbul olarak bilinen, o zamanki adıyla Konstantinopolis şehrini Sultan II. Mehmed Han'ın komutanlığında fethetmesidir.
İstanbul'un Fethi
Bu fetihten sonra Osmanlı Devleti İmparatorluk olmuş, henüz 21 yaşında olan Sultan II. Mehmed, fatih unvanını da alarak Fatih Sultan Mehmed olarak anılmaya başlanmıştır. Tarihteki en önemli devletlerden olan Doğu Roma İmparatorluğu böylelikle sona ermiştir.
Tarih: 2 Nisan - 29 Mayıs 1453
Yer: İstanbul
Sonuç: Osmanlı'lar İstanbul'u ele geçirdi, Bizans İmparatorluğu yıkıldı.
Bizans İmparatorluğu kumandanı: XI Konstantin
Osmanlı kumandanı: Fatih Sultan Mehmed
........
Kuşatma hazırlıkları
Sultan II. Mehmed, İstanbul'un fethine karar verdiğinde o zamanki başkent Edirne'de, İstanbul'un aşılamaz olarak bilinen surlarını yerle bir edebilmek için o güne kadar görülmemiş büyüklükteki, şahi olarak bilinen topları döktürmüştü. II: Mehmed ayrıca, hazırlanmakta olan bu topların yanısıra, Bizans'a denizden gelebilecek yardımları engellemek için Yıldırım Bayezid tarafından inşa edilmiş olan Anadolu Hisarı'nın karşısına Rumeli Hisarı'nı (Boğazkesen Hisarı) yaptırdı.
Yapılan hazırlıkların kendisine yönelik olduğunu anlayan Bizans İmparatoru Konstantin, Sultan II. Mehmed'i hediyelerle vazgeçirmeye çalışırken, bir yandan da Avrupa devletlerine elçiler yollayarak onları durumdan haberdar ediyor ve yardım istiyordu. Ancak 1054 yılında Hıristiyanlığın Katolik Kilisesi ve Ortodoks Kilisesi olarak ikiye ayrılması sebebiyle, Papa V. Nikola Bizans'ı desteklemeyi pek düşünmüyordu. Bazı İtalyan şehir devletleri askeri birliklerini Bizans'a yardımcı olmak amacıyla İstanbul'a yollasa da, Avrupa'nın büyük devletleri Bizans'ı desteklememe kararı almışlardı. Yardımlarla birlikte Bizans ordusu, 2.000'i paralı olmak üzere 9.000 askerden oluşuyordu. Şehri savunan duvarlar, 22,5 km.yi bulan uzunluklarıyla dönemin en güçlü surları olarak biliniyordu.
Sultan II. Mehmed, 20.000 yeniçerinin de dahil olduğu 100.000 kişilik bir kuvveti yönetiyordu. Rumeli Hisarı'nı inşa ettirmenin yanısıra bir de donanma kurdurmuştu. Ordusunu İstanbul civarında toplamış; bu arada, yardım göndermelerini önlemek amacıyla bazı Balkan devletlerine ordular göndererek, gelebilecek yardımları önleme, yardım yollamayı düşünenlere ise gözdağı verme yoluna gitmiştir. Durumun giderek ümitsizleştiğini gören Bizans İmparatoru, surların önüne geniş hendekler açtırmış, Haliç'in güvenliğini sağlamak amacıyla da girişine zincir çektirmişti.
Kuşatma
Ordusu ile İstanbul'un önünde bulunan Sultan II. Mehmed, Bizans İmparatoru'na elçi göndererek teslim olması çağrısında bulunmuş, ancak reddedilmişti. Bunun üzerine tarihteki en son İstanbul kuşatması başladı.
Kuşatma, Türk topçusunun, surları top ateşine tutmasıyla başladı. Bizans ordusu ise, surlarda açılan gedikleri kapatmaya çalışıyordu. Osmanlı, donanması ile de Haliç'i zorluyor fakat zinciri aşamadıkları için gemiler Haliç'e giremiyordu. Günlerdir süren kuşatmanın henüz başarı getirememiş olması ve Ceneviz donanmasından gelen yardımın Boğaz'ı geçerek Haliç'e girmesi Sultan II. Mehmed'i sinirlendirmiş ve atını boğazın sularına sürerek donanmasına emirler yağdırmış, komutanlarına da, saldırı için orduyu hazırlamalarını emretmişti.
Saldırı hazırlıkları
Sultan II. Mehmed, Theodosius Surları'na ve şehrin su ile çevrili olmayan tek bölgesini batıdan gelebilecek saldırılardan koruyan hendeklere saldırmayı tasarladı. Ordu 2 Nisan 1453'te şehrin doğusuna yerleşti. Toplar haftalarca surları dövdü fakat yeterli gedik açamadı. Topların yeniden doldurulmaları zaman aldığı için, her atıştan sonra Bizanslılar hasarın çoğunu tamir edebiliyorlardı.
Daha sonra, yeraltı tünelleri yapıp surların altını kazarak yarma yolunu denediler. Kazıcıların çoğu, Sırp Despot'u tarafından Nvo Brdo'dan gönderilen Sırplardı ve Zağnos Paşa'nın emri altındaydılar. Lakin Bizanslılar, Johannes Grant adında, Alman olduğu söylense de muhtemelen İskoç olan bir mühendisi görevlendirdiler. Johannes karşı tüneller kazdırdı ve Bizans birlikleri tünellere girip Osmanlı işçileri öldürdüler. Diğer tüneller de suyla dolduruldu. Son olarak Bizanslılar önemli bir mühendisi esir alıp işkence yaparak, sonradan yıkılan tünellerin hepsinin yerini öğrendiler.
Sultan II. Mehmed, şehrin ödemeyeceğini bildiği çok büyük vergi karşılığında ablukayı kaldırmayı önerdi. Bu da geri çevrilince, Bizanslı askerlerin kendi birlikleri tükenmeden önce bitkin düşeceğini bilerek saf güçle duvarları alt etmeyi tasarladı.
Nihai saldırı
29 Mayıs sabahı saldırı başladı. Hücumun ilk dalgasını, mümkün olabildiği kadar çok Bizans askerini öldürmeye niyetli acemi askerler olan azaplar oluşturuyordu. Ayrıca Haliç'ten de baskı uygulayabilmek için gece yağlı kütükler üzerinde karadan Haliç'e taşınan gemiler, o sabah Bizans askerlerine kötü bir sürpriz olmuştu. Anadolululardan oluşan ikinci dalga, şehrin kuzeydoğusundaki, topla kısmen hasar almış Blachernae Surları'nın (okunuşu: blakernai ) bir bölümüne odaklanmıştı. Uzun süren bu çarpışmalar sonucunda Ulubatlı Hasan adındaki bir yeniçeri, aldığı kırk ok darbesine1 rağmen hayatta kalarak Osmanlı sancağını dikmiş, bununla ateşlenen Osmanlı ordusu 29 Mayıs 1453'te İstanbul'un surlarını aşmıştı.
Ancak savaş henüz bitmemişti. Hayatta kalan Bizans askerleri, Osmanlı askerleriyle sokak aralarında çarpışıyorlardı. Kısa süren bu çatışmalardan sonra Bizans ordusu yenilmiş ve Sultan II. Mehmed önderliğindeki Osmanlı ordusu İstanbul'a tamamen hâkim olmuştu.
Fethin iç sonuçları
O zamana kadar sadece bir devlet olan Osmanlı, artık bir İmparatorluk haline gelmişti.
Anadolu ve Balkanlar arasındaki geçişlerde bir engel olan Bizans yıkılmış, arada engel kalmamıştı.
Birçok kere Osmanlı şehzadelerini ve Avrupa ülkelerini kışkırtan Bizans artık bunu yapamayacaktı.
Müslüman dünyasında Osmanlı Devleti daha saygın bir hale gelmişti.
Müslümanların peygamberi Hz. Muhammed'in hadis-i şerifindeki o kumandan, Fatih Sultan Mehmed olmuş ve peygamberinin övgüsünü almıştı.
Fethin dış sonuçları
Avrupa ve Balkan devletlerinin Osmanlı'yı Balkanlar'dan atma çabaları sonuçsuz kalmıştı.
İstanbul'dan İtalya'ya kaçan sanatkârlar ve bilim adamları, rönesans ve reform hareketlerini hızlandırmışlardı.
Dünyanın en büyük imparatorluklarından olan Doğu Roma İmparatorluğu tamamen yok olmuştu.Orta Çağ kapanıp Yeni Çağ başlamıştı.
Ticaret yollarının birer birer Türklerin eline geçmesi Avrupalıları yeni ticaret yolları bulmaya zorladı ve coğrafi keşifler ortaya çıktı.
Bu fetih bir nevî Avrupa'nın (İngiltere'nin) Amerika kıtasını keşfinin yolunu açmıştır. Zirâ bu keşifle ticaret yolları kapanan Avrupalılar başka yollar bulmak zorundaydılar. Bu keşif buna bir vesile olmuştur.
Fetih Marsi
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek
Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın ?
Fatihin İstanbul’u fethettiği yaştasın.!
Sen ne geçebilirsin yardan, anadan, serden....
Senin de destanını okuyalım ezberden...
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...
Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın...
Fatihin İstanbul’u fethettiği yaştasın.!
Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini...
Göster : Kabaran sular nasıl yıkar bendini ?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini
Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatihin İstanbul’u fethettiği yaştasın.!
Bu kitaplar Fatih’tir, Selim’dir, Süleyman’dır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinan’dır.
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!
Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!
Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan !
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan ....
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatihin İstanbul’u fethettiği yaştasın.!
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin !
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...
Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın ?
Fatihin İstanbul’u fethettiği yaştasın.!
28 Mayıs 2008 Çarşamba
Ege - Karnaval 2008
Şeytan Sev Diyor
Can Acısı
Dans (Soner Kıvanç Versiyon)
Dayan
Hayat Başlar Yeniden
Kime Ne
Herkez Uyansın
Dans (Erol Temizel Versiyon)
Yanıyor Yüreğim
Kime Ne (Akustik)
Nar Ağacı
Sevin Bütün Dulları
Şeytan Sev Diyor (Remix Kaan Gökman)
Aşka Hayır Denmiyor (Remix Kaan Gökman)
Dans (Remix Kaan Gökman)
Nar Ağacı (Remix Soner Kıvanç)
Seytan Sev Diyor (Remix Soner Kıvanç)
Söz-Müzik: Ege
Anahtar Kelimeler: Ege - Karnaval 2008 - Ege Karnaval 2008 albüm tanitimi
Ege - Seytan Sev Diyor
Öcüler gibi korktum ben bu asktan bana zulüm ediyor
Geceler boyu yandim eridim bittim beni kahrediyor
Günahin tadi sardi dört bir yanimi ruhumu gasp ediyor
Seytan sev diyor dünya bos diyor herseyi sil diyor
ask devrimdir evrim degil kaldir diyor beni mahvediyor
dünya bos diyor herseyi sil diyor seytan sev diyor
Öcüler gibi korktum ben bu asktan bana zulüm ediyor
Geceler boyu yandim eridim bittim beni kahrediyor
Günahin tadi sardi dört bir yanimi ruhumu gasp ediyor
Her kim Seytan herkes Seytan yüzleri saf saf icleri fettan
ben sevmiyorum kime zarar sevmek insani hayata baglar asktan korkmak neye yarar
ben sevmiyorum hop seveceksin kendine oglum nasil kötü diyeceksin
pabucunu düz giyip gece gezeceksin yarini bos ver günü sileceksin
Seveceksin bak göreceksin hersey güzel olacak diyeceksin
benim ilgim diyen hersey b..tan sen beni birak herkes seytan
Seytan sev diyor dünya bos diyor herseyi sil diyor
ask devrimdir evrim degil kaldir diyor
beni mahvediyor dünya bos diyor herseyi sil diyor seytan sev diyor
Milli Takimin Euro 2008 kadrosu belli oldu
Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim, kadroyu açıkladı. 26 kişilik mevcut kadroyu 23'e indiren Terim, Halil Altıntop, Yıldıray Baştürk ve İbrahim Kaş'ı Euro 2008 kadrosundan çıkardı.
Milli Takım'ın 23 kişilik kadrosunda şu oyuncular bulunuyor:
Galatasaray: Sabri Sarıoğlu, Servet Çetin, Hakan Balta, Mehmet Topal, Ayhan Akman, Arda Turan, Emre Güngör
Fenerbahçe: Volkan Demirel, Uğur Boral, Mehmet Aurelio, Kazım Kazım, Semih Şentürk
Beşiktaş: Rüştü Reçber, Gökhan Zan
Trabzonspor: Tolga Zengin
Ankaraspor: Emre Aşık
Newcastle United: Emre Belözoğlu
Larissa: Tümer Metin
Bayern Münih: Hamit Altıntop
Middlesbrough: Tuncay Şanlı
Rubin Kazan: Gökdeniz Karadeniz
Villarreal: Nihat Kahveci
Sochaux: Mevlüt Erdinç
Kene isirdiginda ne yapilmali ?
Hastalığın kontrolünde korunma faktörleri büyük önem taşıyor. Peki kene ısırdığında ne yapılmalı?
"Kırım Kongo Kanamalı Ateşi" hastalığının kesin bir tedavi yöntemi olmaması nedeniyle hastalığın kontrolünde korunma faktörleri büyük önem taşıyor.
Uzmanlar piknik sezonunun başlaması sebebiyle son günlerde çocuklarda görülen kene ısırması vakalarında artış olduğuna dikkat çekerek ebeveynleri uyarıyor.
Dünyada ilk kez 1944 yılında Kırım'da saptanan ve daha sonra 1956 yılında Kongo'da görülen "Kırım Kongo Kanamalı Ateşi" (KKKA) hastalığına karşı alınabilecek önlemler konusunda Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Pediatri Bölümü, "Kırım Kongo Kanamalı Ateşi" hastalığının kene tarafından ısırılma ile "Nairovirus" adı verilen bir RNA virüsünün vücuda girmesiyle oluştuğunu ifade ediyor.
Uzmanlar, bazı durumlarda virüsü taşıyan canlıların kanı veya vücut salgılarıyla temas sonucu hastalığın bulaşıcı risk taşıyabileceğini de belirtiyor. 30 kadar farklı kene türünün virüs taşıyabildiğini söyleyen uzmanlar, "Nairovirus" virüsünü çoğunlukla "Hyalomma" cinsi kenelerin taşıdığını açıklıyor.
Uzmanların verdiği bilgiye göre; kene ısırması sonucu birkaç -en geç 9- gün sonra, virüsü içeren kan veya vücut salgılarıyla temastan genellikle 5-6 -en geç 13- gün sonra hastalık belirtileri görülüyor. Hastalık ateş, üşüme, titreme, yaygın kas ağrıları, iştahsızlıkla başlayıp; bulantı kusma, ishal gibi şikâyetlerle kendini gösteriyor. İlk günlerde yüz boyun ve göğüste cilt içi kanamaları, gözlerde kızarıklık ile kollarda bacaklarda morluklar oluşabiliyor. Hastalık nedeni ile burun idrar ve bağırsaklarda kanamalar da görülebiliyor. Karaciğer yetmezliğinin de gelişebildiği vakaların yaklaşık %30'u ölümle sonuçlanıyor. Hastalığın genellikle 2. haftasında ölüm vakaları meydana gelmekle beraber; iyileşme de hastalığın 9. ve 10. günlerinde gerçekleşiyor.
VKV Amerikan Hastanesi Pediatri Bölümü Uzmanı Dr. Gülsemin Güloğlu, kanda virüse karşı oluşan antikorların gösterilmesiyle tanı konduğunu; bu antikorların, virüsün alınmasından sonra 6. günden itibaren kanda belirdiğini ifade ediyor.
Ayrıca diğer laboratuvar tetkiklerinde karaciğer enzimlerinde yükselme ile kanama testlerinde bozukluk görülebileceğini belirtiyor. Uzmanlar, hastalık ile ilgili açıklamalarına şöyle devam ediyor: "Hastalığın belirli bir tedavisi yoktur. Kan ve kan ürünlerinin verilmesi gibi destek tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Dr. Gülsemin Güloğlu, kenenin vücuttan çıkartılması için profesyonel yardım gerektiğinin altını çiziyor.
Dr. Gülsemin Güloğlu, "Özel pensetler yardımı ile kene bütün olarak vücuttan çıkartılmaya çalışılmalıdır. Eter veya başka bir anestezik madde kullanılarak kenenin çıkartılması tercih edimemelidir. Kene ısırığı sonrasında hemen koruyucu bir antibiyotik kullanılmaya başlanmasına gerek yoktur. Ancak kişi, ısırık sonrası 10 gün süreyle ateş yüksekliği açısından dikkatle izlenmelidir. Ateş yüksekliği veya başka herhangi bir klinik belirti durumunda zaman kaybedilmeden sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır." dedi.
"Kırım Kongo Kanamalı Ateşi" hastalığının kesin bir tedavi yöntemi olmaması nedeniyle hastalığın kontrolünde korunma faktörlerinin büyük önem taşıdığını belirten uzmanlar, korunma yöntemlerini şu şekilde sıralıyor:
Kırsal alanlarda çalışan ve hayvancılıkla uğraşanlar, pantolon paçalarını çoraplarının içine sokmalı,
Böcek uzaklaştırıcı ilaçlar vücuda veya kıyafetlere uygulanmalı,
Hayvandan kene çıkarmaya çalışırken eldiven kullanılmalı,
Kırsal alanlarda bulunduktan sonra vücut, kene açısından dikkatle incelenmeli,
Vücuda kene yapışması durumunda bir sağlık kuruluşuna başvurulmalı.
27 Mayıs 2008 Salı
Hakan Şukur suskunlugunu bozdu !
Son günlerde Başkan Adnan Polat ile eski Teknik Direktör Feldkamp arasında yaşanan polemiğin malzemezi olan Hakan Şükür kesin kararını vererek suskunluğunu bozdu...
Kalli'nin "Hakan Şükür'ü göndermemi Adnan Polat istedi. Bana bir liste verdi o listede Hakan Şükür de vardı. İnkar ederse ispat ederim." şeklinde Zaman Gazetesi'ne yaptığı açıklama Kral'ı Galatasaray'dan kopardı.
Lig TV'nin haberine göre; ve yıllarca emek verdiği, rekorlar kırdığı sarı kırmızılı formaya veda kararı alan Hakan Şükür, Ligtv.com.tr'ye konuştu. Ailesiyle kahvaltı yaparken telefonla ulaştığımız Hakan Şükür artık nasıl bir yeni hayata başlayacağını düşünüyordu.
"GÖRÜŞMEYE GİTMEDİM, ANLAMI YOKTU"
"G.Saray'dan ayrılmaya karar verdim" açıklamasını yapan Hakan "Kırgın değilim" diyordu ama söylediğine göre kendisini görüşmeye çağıranlara "Ben konuşmak istemiyorum" diye yanıt vermişti. "Dün konuşmak istediler benimle. Ben gitmedim. Bir anlamı yoktu çünkü." diyen Hakan Şükür, "Nedenini bilmiyorum. Ama sonuçta kontratım bitti. Uzatmak istemediler. Bunlar da futbolda doğal, normal." diye sürdürdü sözlerini.
"BİZ NE GÜNLER GÖRDÜK..."
Kral, "Kırgın mısın?" sorumuza önce "Hayır" yanıtını verdi ama ardından anlamlı iki cümle çıktı ağzından: "Ömrümüz hep zorluklar içinde geçti. Bu zorluklar içinde şampiyonluklar yaşadık". Kral bu sözlerle adeta "Biz ne günler gördük, bunlarla da yıkılmayız" der gibiydi.
Aslında Hakan fazla konuşmak istemiyordu. Önce son günlerde yaşadıklarını sindirecek, ardından gelecekle ilgili kararını verecekti. Ama yine de geleceğe dair planlarını sormasak olmazdı, sorduk da:
"SAMAN ALTINDAN KONUŞTULAR..."
"Ben gelecekle ilgili planlarımı yapmamıştım bugüne kadar. 15 gündür hep böyle gazeteden, saman altından, 3-5 kişiye birşeyler söylediler. Bunların üstüne bir de Kalli'nin açıklaması gelince... Dün ben Kalli ile de konuştum. Bir şey daha söyledi. Ondan sonra ben de kararımı verdim. Futbola devam edip etmeyeceğimin kararını verme aşamasındayız. Eşimle konuşuyoruz. Çocuklarımın okulu var. Yakında bir karar vereceğiz ve bunu medyaya açıklayacağız."
Hakan'a son sorumuz "Türkiye'de başka bir kulüpte oynamayı düşünüyor musun?" oldu, cevabı: "Yok. Şu an için düşünmüyorum."
Kaynak: haber7.com
Millî yazılım "Pardus" icin buyuk adim
Escort PC'ler, kullanıcılarına milli işletim sistemi Pardus 2008 ile sunulacak.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ve Türkiye'nin önde gelen bilgisayar markalarından Escort Computer arasında imzalanan anlaşma ile Escort PC'ler, kullanıcılarına milli işletim sistemi Pardus 2008 ile sunulacak.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ve Türkiye'nin önde gelen bilgisayar markalarından Escort Computer arasında imzalanan anlaşma ile Escort PC'ler, kullanıcılarına milli işletim sistemi Pardus 2008 ile sunulacak. Pardus Proje Yöneticisi Erkan Tekman, "Türkiye'nin bir bilgisayar markası ile Türkiye'nin işletim sistemi ilk kez bir araya geliyor. Escort bilgisayarlar üzerinden Pardus'un daha fazla kullanıcı ile buluşması, Türk bilişim sektörü açısından büyük faydalar sağlayacaktır." dedi. Yapılan ortak yazılı açıklamaya göre Escort, Pardus'u müşterilerine sunmak amacıyla üç ayrı konfigürasyon hazırladı.
TÜBİTAK tarafından Pardus'a uyumlu hale getirilen Escort'lara, Pardus 2008 sürümü yüklendi. Pardus, açık kaynak kodlu Linux altyapısını kullanması sebebiyle kullanıcılarına bilgisayar virüsleri ve çöp postalara (spam) karşı güvenli bir içerik sunuyor. Yazılımın 2007 sürümü, internet sitesinden ücretsiz olarak indirilebiliyor. Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kapalı kaynak kodlu işletim sistemlerinin milli güvenlik açısından risk oluşturduğu görüşünden hareketle, açık kaynak kodlu bir ulusal işletim sistemi geliştirilmesine karar vermişti. Bu kararın ardından 2000'li yılların başlarında TÜBİTAK'a bağlı Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UEKAE) tarafından özel bir proje başlatılmıştı. Tamamı Türk bilişim uzmanları tarafından üretilen yerli yazılım Pardus, ilk olarak Aralık 2005'te kullanıma sunuldu. İsmini Anadolu'da yaşayan bir pars cinsinden alan Pardus işletim sistemi halen, Milli Savunma Bakanlığı, RTÜK ve Manisa İl Sağlık Müdürlüğü gibi kamu kurumlarının yanı sıra çeşitli sivil toplum örgütleri ve özel şirketler tarafından da kullanılıyor. Birkaç yıl önce geliştirilen ve sürekli güncellenen milli yazılım yabancı ülkelerin de dikkatini çekiyor.
Son olarak Microsoft'a alternatif arayan Çin hükümeti, Türk işletim sistemi Pardus'u incelemeye almış ve sistemin kendi ülkelerinde de kullanılabilmesi için görüşmelere başlamıştı. Türk yazılım uzmanları Pardus'un Çince sürümünün hazırlanabileceğini belirterek, Çin devletinin 'olur' vermesi halinde Türk işletim sisteminin dünyanın en kalabalık ülkesinde kullanılmaya başlayabileceğini dile getiriyor. Bilişim uzmanları Pardus'un, alanında tekel oluşturmakla suçlanan Microsoft'a karşı Türkiye'nin elini güçlendirdiğine dikkat çekerek, "Microsoft'un tahtını sallayacak bir projeye imza atıldı." yorumunu yapıyor.
Kaynak: HABERVAKTI
Anahtar Kelimeler: Millî yazılım "Pardus" için büyük adım - Millî yazılım "Pardus" icin buyuk adim - Pardus 2008 - Türk isletim sistemi
COCA COLA'DAN E211 ÖZÜRÜ !!
Coca Cola'da bulunan bir maddenin siroza ve DNA bozukluğuna neden olabilecegi ortaya çıktı.
DNA bozukluğuna da yol açan E211 ürünlerden çıkartılacak.
Sudan sonra en çok tüketilen Coca-Cola'da bulunan E211 (Sodyum Benzoat) maddesinin siroza neden olabilecegi ortaya çıktı. DNA bozukluğuna da yol açan E211 ürünlerden çıkarılacak.
Piyasaya çıktığı ilk günden beri içerisindeki katkı maddelerini bir sır gibi saklayan Coca Cola firmasının sırrı sonunda çözüldü. Yapılan araştırmalarda Coca-Cola'nın içerisinde E211 (Sodyum Benzoat) maddesinin bulunduğu saptanmış, firma uzun süre bu iddialara karşı sessiz kalmıştı. Sodyum Benzoat maddesi siroz, parkinson gibi hastalıklara davetiye çıkarıyor, hiperaktivite bozukluğuna neden oluyor ve DNA'ya zarar veriyor.
KÜFLENMEYİ ÖNLÜYOR
Genel olarak gazlı içeceklerin birçoğunda bulunan ve küflenmeyi önleyen bu maddenin C vitaminiyle karşılaşınca kansorejene dönüştüğü belirtildi. Coca Cola firması ilk olarak Diet Colalar'dan bu maddeyi çıkartacaklarını ve yıl sonuna kadar tamamen kullanımdan kaldıracaklarını açıkladı. Firma sözcüsü bu maddeyi kullanmayı bırakacaklarını açıklasa da Sodyum Benzoat'ın yerini tutacak başka bir bileşen bulamadıklarını da itiraf etti.
Kaynak: Habervakti
Anahtar Kelimeler: E 211 - E211 Sodyum Benzoat - E211 Siroza, Parkinsona ve DNA bozukluguna neden olabilir - E 211 Coca Coladan cikarilacak - Siroz, Pakrinson, DNA bozuklugu - Coca Cola nin zarari - Coca Colanan zararlari - Coca Kola nin zarari
4 Yuz - Kiz Kiza
Of sıkıldım çok bunaldım
Yeter eve tıkılıp kaldım
Oku oku kitap kalmadı
Biraz gezmek lazım
Hadi kalk çıkıp atıştıralım
Akalım geceye can yakalım
Hadi sür savaş boyalarını
Bu gece şehri dağıtalım
Kız kıza gezelim bu gece
Çıtırlara bakalım laf atalım
Kız kıza gezelim bu gece
Olmuşları seçelim can yakalım..
26 Mayıs 2008 Pazartesi
A Milli takimimiz Euro 2008 de A grubundan cikabilirmi ?
Evet 5 (83%)
Hayir 1 (16%)
Kullanilan oy: 6
Geriye kalan süre: 0
Anket bitmistir....Ankete katilan herkese tesekkür ederiz.
Estergon'daki Osmanli izleri
Macaristan'ın incisi Estergon'da Osmanlı'yı aradık. Ümidimizi kaybetmiştik ki, karşımıza Hacı İbrahim Camii'si çıktı. İşte Estergon'un fetih hikayeleri ve az bilinen yönleri...
Kulağımıza çalındığı zaman kanımızı coşturan, içimize yiğit acılar dolduran bir türkümüz vardır ki, hemen hepimiz aşinasıyızdır mısralarının ve gayri ihtiyari eşlik ederiz Hasan Mutlucan’ın o meşhur davudi sesine:
Estergon kal'ası bre dilber aman subaşı durak
Yakıyor sinemi bre dilber aman bir sinsi firak
Gönül yâr peşinde bre dilber aman
Yâr ondan ırak aman
Akma Tuna akma bre Şahin aman
Ben bir dertliyim
Yâr peşinde aman da gezer koşar
Yandım kara bahtlıyım
Ah Estergon, Estergon!
Osmanlı tarihinin hem şanlı hem de acılı bir safhasının bu ihtişamlı sembolünün burçlarından Tuna nehrinin ayırdığı Slovakya kıyılarını seyrederken, biz de içimizden bu türküyü mırıldandık ve 140 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalan abidenin yükseldiği topraklarda ecdadımızı hatırlatacak bir ize rastlayamamış olmanın ızdırabıyla sessiz ağıtlar yaktık. Artık çoğunlukla Avrupalı turistlerin uğrak mekanı olan Estergon, Avusturya’lıların bütün tahribatına rağmen tarihten gelen vakar ve asaletini Macarların vefalı ve mütevazı gayretleriyle muhafaza etmeye çalışan şirin bir Macar kenti.
Kent, Karpat dağlarından inen Gran nehrinin Tuna’nın serin sularıyla buluştuğu bir noktada, Budin’in 45 km kuzeybatısında yer alıyor. Tarihte bir sınır karakolu görevi yapan, Vaç dirseğinin kuzeyinde bulunan şehir, Estergon kalesiyle meşhur ve çevresine hakim statüsüyle başlıbaşına bir efsane, tarihi bir vesika niteliğinde. Yukarı Tuna havzasındaki konumu onu Avusturya, Macaristan ve Slovakya topraklarının kesiştiği noktalarda kilit bir merkeze taşımış. 10.-12. yy’da Macar Arpad Hanedanı döneminde kazandığı ehemmiyete binaen devlet merkezi payesini hak etmiş ve bu payeyle birlikte Katolik Kilisesinin merkezi olma ayrıcalığını da, Cengiz Han’ın ordularını ağırlamak zorunda kalıncaya kadar korumuş. 12. yy ortalarında Dördüncü Kral Bela’nın Budin’i başkent yapması dahi Estergon’un itibarını sarsmamış ve taç giyme törenleri burada icra edilmeye devam edilmiş. Şehrin dini bir merkez olma hüviyetine de hiç dokunulmadığını görüyoruz.
Sultan Süleyman’ın Estergon sevdası
Kanuni Sultan Süleyman’ın Mohaç zaferinden sonra Macar tahtına geçirilen Zapolyai Janus’u tanımayan Habsburg Hanedanı Estergon’u ele geçirir. Doğu’nun sultanı Kanuni 1529‘da Batı’ya açılmak üzere Budin’i fethedip gözlerini Viyana’ya diktiği zaman Semendire Sancakbeyi Yahya Paşazâde Mehmed Beye, „haydi ileri!“ emrini verir ve Paşa, hazır yoldan geçerken kaleye de söyle bir uğrayalım der. Karşılarında Osmanlı askerlerini gören Kale muhafızlarının etekleri tutuşur. Aman dileyip cengaverlerden, tek kurşun atmadan teslim ederler Kaleyi. Lakin bu vuslat uzun sürmez. Estergon 1531’de yeniden düşmanın olur.
Tarih 1543, Nisan ayının sonları… Sultan Süleyman Estergon Sefer-i Hümayûnu adıyla meşhur onuncu seferini gerçekleştirmek üzere Edirne’den yola çıkıyor. Sefer çetin, hedef Estergon. Budin’i kaybeden Avusturya’lıların Estergon’u da kaybetmeye hiç niyetleri yok. Kalede güclü bir tahkimle karşılıyorlar Sultanı ama Osmanlı askerleri için aşılamayacak set, düşürülemeyecek Kale, fethedilemeyecek memleket yok. Kale ne kadar muhkem olursa olsun bu güçlü imanın karşısında 12 günden fazla dayanamıyor ve 10 Ağustos 1543’de teslim oluyor. Şimdi yerini yine büyük bir Katedrale bırakan Kiliseyi Cami‘ye çeviren Sultan ilk Cuma namazını burada kılıyor. Estergon sancakbeyliği hâline getirilerek, Budin Beylerbeyliğine bağlanıyor. Ne yazık ki bu vuslat da en fazla 50 yıl sürecektir.
Estergon’da yine bir tarih yazılıyor
Koca Sinan Paşa Vezir-i Azam ve Serdar-ı Ekrem'dir. Kendisi Eflâk cephesinde görevliyken, oğlu Mehmed Paşa'yı Macar serdarlığına tayin eder. Mehmed Paşa'nın, muhasara edilen Estergon'a koşup Prens Mansfeld'in 70 bin kişilik ordusunu püskürtmesi bekleniyor ancak Paşa ödlek ve sarhoş. Hikâyesi şöyle:"O sırada Mihalıçlı Ahmed Paşa ile Sofu Sinan Paşa da üst taraftaki tabyalara saldırırken «Serdarı bî ar» Müneccimbaşı'nın tabiriyle «bilâ sebep» Kâtip Çelebi'ye göre «iki asker birbirine karışmaya karıb olup top ve tüfek atulurken serdarı bedkâr askeri sındı sanıp» ve Edirneli Mehmed'e göre de «Avret gibi şaşup Budin'e doğru kaçmaya başladı." Askeri savaş meydanında yüz üstü bırakarak Budin’e kaçan ve İslam ordularına büyük bir bozgun yaşatan Paşa hakkında İsmail Hami Danişmend'in öfke içinde terennüm ettiği hakaretler, sıfat olup yapışıyor isminin önüne ve Paşa şu sıfatlarla geçiyor tarih sayfalarına: cebîn, menhûs ve muhannes. Kalede kumandayı Anadolu Beylerbeyi Lala Mehmed Paşa alır.
Estergon Kalesi, Kerbelâ gibidir
Surların etrafında dolaşırken, Peçevi İbrahim Efendi’nin yazdıklarını düşünüyor ve 28 gün süren bu muhasaraya insan üstü bir gayretle karşı koyan ecdadımızın çilesini canlandırıyoruz gözümüzün önünde. Dışkale gitmiş. Barut ve su düşman eline geçmiş, içerde "bir yudum su" diye inleyen askerlerin seslerini duyar gibi oluyoruz. Olayın birebir şahidlerinden olan ünlü tarihçi Peçevi İbrahim Efendi kaledeki durumu tasvir ederken gözyaşlarını tutamamış: Asker kavrulmuş buğday yiyor, yanıyor. İçecek su bulamıyor. Serinlemek için "sarnıç çevresindeki mermerleri yalayan ve bir damla su diye can verip can alan elsiz ve ayaksız, bitkin ve yaralı, humbaradan haşlanıp gözü kapanmış ve yüzü şişmiş, pis kokulardan halkın genzi dolmuş çaresiz dertlilerin çığlıkları ve iniltileri, gönülleri çıldırtır, umutsuzluğa düşürürdü". Lala Mehmed Paşa kahramanca mücadele eder ve Prens Mansfeld’in bütün tekliflerini geri çevirir ama askerin daha fazla dayanacak gücü kalmamıştır. Etrafındaki kumandanların „Kaleyi vermenin mağlubiyet sayılmıyacağını, hem Allah‘ın inayeti ile emanetin kısa sürede geri alınabileceğini" söylemeleri üzerine, Mansfeld’in vire teklifini kabul eder Paşa. Lala Mehmed Paşa’nın katipliğini yapan Peçevi İbrahim Efendi Prens Mansfeld’le yaptığı vire görüşmesinin akabinde Paşa ile aralarında geçen ilginç diyaloğu aktarıyor. Mansfeld’le vire konusunda anlaşan ve bu haberi Mehmed Paşa’ya nasıl vereceğini düşünen Peçevi İbrahim Efendi endişelidir. Allah’dan yardım dileyerek döner Kaleye: Paşa, beylerle, beyoğlularla oturuyor, gözleri yaşlıdır. Beni görünce nerede olduğumu sordu. Ben de, "Sultanım, şanı yüce Allah’tan dileyelim, inşaallah yine Estergon'u aldığımız zaman vireyi söyleşecek bendeniz olayım" dedim. Gözleri yaşla doldu ve ağladı. Meğerse bu sözü tam vaktinde ve yerinde söylemişim. 10 sene sonra dilek gerçekleşti."
Peçevi’nin de söylediği gibi Lala Mehmed Paşa ahdına sadık kalır ve 10 yıl sonra Sultan I. Ahmed Han’ın tevdi ettiği görevi büyük bir zaferle taçlandırır.
Estergon yeniden fethediliyor
Tarih 21 Mayıs 1605. Davut Paşa sahrasından hareket eden Ordu-yu Hümayun yine Estergon önlerinde. Ve tarih 29 Ağustos… Kale kuşatılmış. Avusturya hesabına çarpışan Dampier Kontu Ordu-yu Hümayun yaklaşırken, kaledeki bütün Macar askerlerini dışarı çıkarıyor. Kont, 4 yıl önceki Kanije kuşatmasını hatırlamıştır. O gün Macar askerleri, Osmanlı ordusuna tek kurşun atmamışlardır. Macarların kumandanıyla, Lala Mehmed Paşa‘nin yaptigi istisareyi aktariyor Pecevi:
Mehmed Pasa: Kal’ayı niçin terkettiniz General, ümidiniz mi tükendi?
Macar Kumandan: Ümit, Osmanlı adaletindedir, Devletlû Vezir...
Mehmed Pasa: Estergon’da ne kadar asker kalmıştır?
Macar Kumandan: On bine varmaz, Büyük Vezir.
Mehmed Pasa: Kontun maneviyatı nasıldır?
Macar Kumandan: Sadece etraftaki kalelerden alacağı yardıma güvenmektedir.
Istediği malumatı alan Serdar, son bir sual daha sorar: Memleketinize mi gideceksiniz, yoksa başka bir orduda parayla mı dövüşmek istersiniz? Macar Kumandan, „Bizler de askeriz koca Vezirimiz. Şayet izin verirseniz, bu defa dünyanın en büyük ordusuna katılmak niyetindeyiz. Hiçbir ücret de istemiyoruz!“ diye cevap verir. Lala Mehmed Paşa gülümseyerek, „Düşmanlarımızın düşmanı, dostumuzdur“ der. Ordu-yu Hümayuna böylece, Macar asilzadeleri de katılırlar. Kuşatma bir ay sürer. 29 Eylül 1605 de Türk gazileri, Estergon'un burçlarına şanlı sancaklarını çekmiş, on yıl evvel bıraktıkları emaneti geri almışlardır. Başpiskopos’un oturduğu en büyük Kilise Cami’ye çevrilir ve Ayasofya Vaizi Nureddin Efendi ilk Cuma namazını burada kıldırır. I. Sultan Ahmed
Vişgrad İle Estergon zaferlerini bir gazelle ebedileştirir:
Bihamdeillâh ki kılmış dini islâmı Hûda mensûr
Vişgrad ile Estergonu almışlar olub mesrûr
Guzatı müslimine irişüb avni o kahhar’ın
Urup küffâre topu kahrı kılmışlar yine makhur
İtiat eyleyüb Serdâre can ile çalışmışlar
Düam oldur ki indelallah olalar cümlesi me’cûr
Çün irdi müfdei fethi bu iki kal’anın Bahtî
Acep mi ehli islâmın şebi Hader olsa rûzi sûr
Osmanlı’nın bu son sevinci de uzun sürmez. 1683 yılında Osmanlı ordusunun II. Viyana kuşatmasında başarısızlığa uğramasından sonra Avrupa devletlerinin kutsal ittifak'ı oluşturarak Macaristan'ı Osmanlıların elinden alması, Estergon kalesini de Osmanlılardan ayırır.
Bir zamanlar Estergon
Evliya Çelebi Estergon’u ziyaretinde şehirde 16 mahalle, 2900 ev, 4 Camii, 2 medrese ve bir çok mektep gördüğünü yazar. Büyük seyyah, asker aileleri için yapılmış özel evlerden de bahseder. „En büyük Camii “Mahkeme Camisi” idi ve kapısında şu mısralar yazılıydı“ diyor Çelebi:
Adı belli şehidler var yanında,
Kimisi sağında, kimi solunda.
Salâ oldu, namaza başlanıldı,
Muhammed Mustafa’ya vakfolundu.
Şehadet eyledi hep hâsı âmı bittamam.
Bu cami oldu şehidler makamı,
Kabul ola namazlar bittamam.
Hûda makbul ede ânı yapanı.
Bu Cami 1850’li yıllarda Avusturyalılar tarafından yıktırılarak yerine büyük bir kilise inşa edilmiş. Söylenildiğine göre Macarlar; “Bu kilisenin kubbesi Roma’daki Sen Piyer Kilisesi kubbesinden sonra en büyük kubbedir” diye övünürlermiş.
Yine Evliya Çelebi’nin anlattığına göre, Estergon’da Mimar Sinan’ın eseri olan Kızıl Elma Camii de bulunmaktaymış. Bu Câmii içinde bunan hâlis altın sıvanmış bir dolap kapısı üzerinde Evliya Çelebi’nin babası Dergâh- ı Âli Kuyumcubaşısı Derviş Mehmet Zilli Baba tarafından kaleme alınmış şu beyit yazılı imiş:
Hüsnünün esbâbını hıfzetmeye ey gühertab
Oldular didelerim iki kapaklı dolap.
Bize bu Camii’leri görmek ne yazik ki nasip olmadı. Kiliseye çevrilen Camii‘lerde de Osmanlıya ait bir işarete tesadüf edemedik.
Osman Yavuz Saral’ın ‚Kaybettiğimiz Rumeli‘ kitabında yer alan bilgilere göre; ‚Kalenin 50 tane balyemez topu vardı. Kale Beyi, Dizdarağaları ve Yeniçeriler Macarlar gibi giyinirlerdi ve gören onları Macar zannederdi. Macarcayı da çok güzel konuşurlardı. Estergon’daki Türk askerleri çok cesur olmakla ün yapmışlardı. Oralarda birisine beddua edilmek istendiği zaman “Estergonlu belâsına uğrayasın!” derlerdi. Kalede üç mehter takımı vardı. Bunlar günde üç defa sıra ile nöbet vuranda, köslerin sesiyle Macaristan ovaları inlerdi.‘
Dünyadaki Osmanlı eserlerini korumak bizim görevimiz
Kale hisarlarının çevrelediği devasa Katedral Salib’in Hilal‘e karşı kazandığı zaferin gururu içinde şimdi, göğsünü Tuna’ya karşı gererek selamlıyor ziyaretçilerini. Ne kalenin içinde ne de çevresinde, ne hediyelik eşyaların satıldığı pazarlarda ne de şehrin diğer bölgelerinde Osmanlı’yı vurgulayan bir işarete, bir hatıraya, bilgilendirici bir levhaya rastlayamıyoruz. Evliya Çelebi’den, Peçevi İbrahim Efendi‘den edindiğimiz bilgilerimiz, kulaklarımızda çınlayan kahramanlık türkülerimiz olmasa, bir zamanlar Macaristan ovalarının Kalede bulunan üç mehter takımının köslerinin sesiyle günde üç defa inletildiğine inanmamız mümkün değil. Hafızamızdan silmeye muvaffak olamadığımız acı kaybımızı Keçiören’de inşa ettiğimiz bir Estergon kalesi taklidi ile telafi etmeye çalıştığımız ve yabancı ülkelerdeki Osmanlı eserlerine yeniden hayat kazandırılabilmesi adına hiçbirşey yapmadığımız için derin bir mahcubiyet duygusuna kapılıyoruz.
Öziçseli Hacı İbrahim Camii’sinin kıblesi yanlış mı?
İşte bu duygular içinde Tuna nehrinin kıyısında dolaşıp, erik ve akasya ağaçlarının arasından Kaleyi uzaktan uzağa temasa ederken çıkıyor karşımıza Hacı İbrahim Camii‘si. Macarca adıyla: Öziçselli Hacı İbrahim Camii‘si… Camii, han ve bir lokantadan oluşan külliyede yapılan restorasyon çalışmaları umudumuzu artırıyor. Aslına uygun olarak restore edilen Camii‘nin çevresindeki tahta barikatı açıp yavaşça içeri sızıyoruz. Kapı kilitli olduğu için sadece pencerelerden içeri bakabiliyoruz. Duvarlardaki resimler Camii‘nin bundan sonra bir müze olarak hizmet vereceğini fısıldıyor. Sadece temeli kalmış eski kale kalıntılarının üzerine inşa edilen Proje kapsamında tamir edilen Camii‘nin kıblesinin yanlış tesbit edildiği şüphesine kapılıyoruz. Kıblenin yanlış olabileceğine kanaat getirdikten sonra şüphemizi bildirdiğimiz kısa bir notu tahta kapının altından atıp uzaklaşıyoruz. Projeden sorumlu mühendisin cevabı gecikmiyor. Notta bildirdiğimiz Elektronik posta adresimize gönderdiği cevaba Camii‘nin planını da iliştiren Macar mühendis, kıblenin pusulanın gösterdiği istikamete göre tayin edildiğini bildirerek bir yanlışlığın söz konusu olmadığını ifade ediyor.
Estergon’dan Osmanlı kokusu silinmesin
Kıblesi yanlış da olsa, doğru da olsa, Osmanlı’dan kalma bir eserin canlandırılması için gayret sarfeden herkese ve tabi, Estergon belediyesine teşekkürlerimizi iletiyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun Osmanlı’ya ait eserlerin yaşatılmasının o ülkenin inhisarında olduğu düşüncesine sahip yönetim anlayışının değişmesi, bu eserlerin bir parça da bizim ilgimize muhtaç olabileceği inceliğinin ve tarih bilincinin yeşermesi için dua edelim. Edelim ki, ecdadımızın mirasına sonuna kadar sahip çıkabilecek nesiller yetişebilsin ve Estergon’a gelen ziyaretçiler Osmanlı’yı da hatırlayabilsin.
Kaynak: Emine K. Arslaner / TİMETURK / Almanya
En iyi dogal ilac: Balik
Balık ve diğer su ürünlerinden haftada üç kez düzenli şekilde tüketmenin, vücudun tüm gereksinimini karşıladığı belirtildi.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Su Ürünleri Fakültesi Avlama ve İşleme Teknolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nermin Berik, balık ve diğer deniz ürünlerinin, insanlık tarihi boyunca başlıca besin kaynaklarından olduğunu, insanların yerleşik düzene geçmeden önce bile kolay elde edilebildiği için balık ve diğer deniz ürünlerinin en çok tüketilen besinler arasında yer aldığını belirtti.
Su ürünlerinin besin bileşimleri bakımından insanın gereksinim duyabileceği tüm maddeleri içerdiğini bildiren Yrd. Doç. Dr. Berik, bu “muhteşem maddeleri” alan ve hareketli bir yaşam süren insanın sağlam bir zihin ve vücuda sahip olacağını söyledi.
Yrd. Doç. Dr. Berik, su ürünlerinin gıda olarak iyi ve kaliteli protein kaynakları arasında yer aldığını, yüzde 18-25 oranında protein içerdiğini belirterek, “Su ürünlerinin içerdiği protein biyolojik olarak değerlidir ve her besindeki protein içeriğinde bulunmayan insan için elzem amino asitleri ideal oranlarda içerir” dedi.
A, K VE D VİTAMİNİ DEPOSU
Balık etinin, kemik gelişiminde, gözün farklı ışıklara uyum sağlaması ve görebilmesinde, vücudun bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde önemli rolü olan A vitamini; kalsiyumun kemiklere yerleşmesi, kemik sağlığı ve gelişiminde görevli olan D vitamini ve özellikle kanın akışkanlığında görevli K vitamini bakımından oldukça zengin olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Nermin Berik, şunları söyledi:
“Haftada üç kez düzenli balık ve diğer su ürünlerinden tüketme vücudun tüm gereksinimi karşılıyor, her gün tüketmenin ise bir zararı olmuyor. Balık etinin yağ içeriğini temel olarak uzun zincirli çoklu doymamış yağ asitleri oluşturur. Bu yağ asitleri göz sağlığı, kanın akışkanlığı, beyin fonksiyonları, kalp krizi, kalp damar hastalıkları, damar sertliği, depresyon, migren, eklem romatizmaları, şeker hastalığı, yüksek kolesterol ve tansiyon ile kanser gibi pek çok hastalıktan korunmada önemli sağlık etkilerine sahiptir.”
“HALK SAĞLIĞINI KORUYACAK DOĞAL İLAÇ”
Yrd. Doç. Dr. Nermin Berik, söz konusu olumlu etkilerinin sağlanabilmesi için haftada en az 300 gram yağlı balık tüketiminin önerildiğini, uzmanların hamilelik ve emzirme döneminde olan kadınların anne ve çocuk sağlığı açısından haftada en az 3-4 kez balık tüketmesi gerektiğine işaret ettiğini kaydetti.
Halk sağlığını koruyacak başlıca doğal ilacın su ürünleri olduğunu vurgulayan Berik, bu ürünlerin bebeklerden, yaşlılara, hastalardan, sporculara, hamilelerden kısırlık tedavisi görenlere kadar herkesin sofrasında yer alabilecek koruyucu ve destekleyici ender gıdalar arasında bulunduğunu söyledi.
25 Mayıs 2008 Pazar
Orhan Olmez - Acma Zuluflerin
Açma zülüflerin yar yar yellere karşı
Senin zülfün benim telim değil mi
Bülbül figan eder yellere karşı
O yar benim gülüm gülüm değil mi
Sallama saçların yar yar sen de bulursun
Azrail misali yar yar canım alırsın
Etme bu cefayı yar yar kanlım olursun
Bu kul senin kulun kulun değil mi
Söz: Nesat Ertas
Seslendiren: Orhan Ölmez
A.K: Orhan Ölmez - Acma Zülüflerin yar yar - Orhan Olmez - Albüm 2008
21 Mayıs 2008 Çarşamba
KENE'ye bes yilda 93 kurban
Türkiye kene ve yol açtığı hastalıkla mücadele edemiyor. Oysa bu illetin ana nedeni, kene yiyen tavuk, kuş ve böceklerin öldürülmesi.
Takvim Gazetesi'nin haberine göre, 93 kişinin ölümüne yol açan kene ve beraberinde getirdiği Kırım Kongo Kanamalı hastalığıyla ilgili gerçekleri ortaya çıkıyor. 2002'den beri ilaçlama yoluyla mücadele edilen keneye çözüm bulunamamasının ana nedeni, doğal dengenin bozulması. Çünkü, kene yiyen canlılar yok olunca bu zararlı yaşama alanı buldu.
İlaç pazarı 1 milyar YTL oldu
Uzmanlar, kene yiyen tavuk, kuş ve böceklerin azalmasının, olayın boyutlarını büyüttüğünü söyledi. Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zafer Karaer, "Kene mücadelesi adı altında kimyasal haşere ilacı pazarlanıyor. Bu sayede, ilaç pazarı 1 milyar YTL'ye ulaştı. Ayrıca bu ilaçlar karınca ve haşereleri de öldürüyor. Mücadele kışın yapılsa, kuşlar bunları yiyecek" dedi.
Kuşu böceği öldürdüler keneyi başa bela ettiler
Kene korkusu hortladı ilaçlama başlatıldı ancak uzmanlar buna karşı çıktı: İlaç, keneyi yiyen canlıları yok edip doğal dengeyi bozuyor. Oysa tüm kanatlılar kenenin en büyük düşmanı....
Geçtiğimiz yıllarda birçok vatandaşımızın hayatına mal olan keneler, bu yıl yine hortladı. Taşıdıkları Kırım Kongo mikrobuyla yapıştıkları insanın 1 haftada ölümüne neden olan keneler, özellikle kırsal kesimi tehdit ediyor. Kenelerin görüldüğü 2002 yılından bu yana mücadele, ilaçlama yöntemiyle yapılıyor. Uzmanlar ise kenelerin ilaçla değil doğal yöntemlerle yok edileceğini söylüyor. Keneleri tavuklar ve kuşların dışında karıncalar ve böcekler de yiyor. Oysa ilaçlama bu hayvanlara da zarar verdiği için denge bozuluyor.
'Önce tarlalar sürülmeli'
Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Parazitoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Zafer Karaer'in konuyla ilgili olarak Takvim'e yaptığı açıklamalar ise sorunu bir kez daha gözler önüne serdi. Kene ile mücadelenin yanlış yapıldığına dikkat çeken Karaer, "İlaç firmalarının tazyikiyle tonlarca zehir tarlalara dökülüyor. Böylece doğal denge bozuluyor" dedi. Prof. Karaer, ilaçlarla keneleri tüketen hayvanların da öldürüldüğünü hatırlatarak, şöyle devam etti: Kenelerin kışı geçirdiği meralar, Ekim-Mart döneminde birkaç kez sürülmeli. Böylece toprak altından çıkan keneler, kuşlar tarafından yenilerek ortadan kaldırılır.
'Dirençli hale getiriyor'
Tavukların da keneleri yediğini hatırlatan Karaer, şunları söyledi: Ayrıca doğada bu keneleri tüketen küçük yaratıklar var. Bunlar da ilaçlama sırasında yok oluyor. Üstelik keneler ilaca karşı direnç geliştiriyor ve trilyonlar havaya uçuyor. Doğal denge bozulunca da mücadele boşa gidiyor. Oysa kimyasal mücadele yapılacaksa bile bu kenelerin kış uykusunda olduğu dönemde yapılmalı. Haşere ilaçları hesapsızca kullanarak hem kendimizi hem de ülkemizi kirletmeyelim."
Karıncaların rolü büyük
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlyas Dökmetaş'ın açıklamalar ise şöyle: Karıncalar kenelerin küçük yumurtalarını topluyor ve çoğalmadan öldürüyor. Kışı yuvalarında geçiren keneler, baharla birlikte beslenmek için dışarı çıkıyor. Kenelerin azalmasında, popülasyonunda rol oynayan karıncalardır.
Ölüm sayısı artıyor
Kırım Kongo hastalığı Türkiye'de ilk olarak 2002 yılında görüldü. O tarihten bu yana hem vaka hem de ölüm sayısı arttı:
* 2002-2003 arası vaka sayısı 150, ölüm sayısı 6
* 2004'te vaka sayısı 249 ölüm sayısı 13
* 2005'te vaka sayısı 266 ölüm sayısı 13
* 2006'da vaka sayısı 438 ölüm sayısı 27
* 2007'de vaka sayısı 717 ölüm sayısı ise 33.
'Veterinerlik bir teşkilat olmalı'
Dr. Can Demir (Veteriner Gıda Hijyeni Derneği Genel Başkanı):
Kene, hastalığın sebebi değil. Sadece hastalığı taşıyor. Bunun önüne geçmek için hayvanlarda ve hayvan barınaklarında yapılacak hijyen çalışmaları çok önemli. Yaban domuzundan tavşana, süt ineğine kadar birçok hayvanda kene görülebilir. İnsanların temas halinde olduğu hayvanlarda da hijyenin sağlanması lazım. Tarımın yanında veterinerlik bir teşkilat olarak hizmet vermelidir.
Kaynak: Takvim Gazetesi
Anahtar Kelimeler: KENE'ye beş yılda 93 kurban - Kene ye bes yilda 93 kurban verdik - Kene sorunu - Kene illetinin bes yillik bilncosu korkunc
19 Mayıs 2008 Pazartesi
Sahte ustegmen gercegine yakalandi
Samsun'un Ladik ilçesinde üsteğmen üniforması ile girdiği kuyumcuda altın görünümlü bilezik bozdurmak isteyen kişinin dolandırıcılık girişimi tesadüfen kuyumcunun önünden geçen İlçe Jandarma Komutanı'nın içeri girmesiyle fark edildi.
Edinilen bilgiye göre, Samsun Caddesi'ndeki bir kuyumcuya giden üsteğmen üniformalı bir kişi ile eşi olarak tanıttığı kadın bilezik ve künye bozdurmak istediklerini söylediler.
Kuyumcunun işlemleri yaptığı sırada yoldan geçen İlçe Jandarma Komutanı Üsteğmen Özkan Yılmaz, üsteğmen üniformalı bir kişi görünce selam vermek için içeri girdi.
Ancak, içerdeki kişinin gerçek üsteğmen olmadığı, bozdurmak istedikleri parçaların da altın suyuna batırılmış metaller olduğunun fark edilmesi üzerine zanlı ile yanında bulunan kadın gözaltına alındı.
K.O. ve F.A. adlı zanlılarla ilgili soruşturma sürdürülüyor.
Kaynak: AA
Anahtar Kelimeler: Sahte üsteğmen gerçeğine yakalandı - Sahte ustegmen gercegine yakalandi - Samsun Ladik - Samsun Ladik Samsun caddesi - ustegmen görünümü bir kisi kuyumcu yu dolandirmak istedi - Samsun un Ladik ilcesinde dolandiricilik girisimi -
Internet Explorer'iniz sahlansin
Tarayıcı savaşlarında bir hayli geride kalmış IE7 için de bir tarayıcının sağlayabileceği bir çok olanağı elinize getiren bir eklenti olduğunu biliyor muydunuz?
Uzun bir süredir güçlü bir eklenti hazinesi olan Firefox'a nazaran, IE'nin zayıf kaldığı açık. Lakin IE7Pro durumu tersine çeviriyor gibi görünüyor. Firefox Plug-in'lerinin aksine IE7Pro ve Maxthon, Internet Explorer 7'nin varsayılan hantal motorunun işleyişini düzenleyerek, Internet Explorer'ın doğal yapısından vazgeçemeyenler için eşsiz bir düzenleme yapıyor.
Hız, daha çok hız
Internet Explorer'ın yavaş sayfa açmaları da meşhurdur. IE7 ile bu durum biraz düzelse de, eski yapının getirdiği hantallık devam ediyordu. IE7Pro eklentisinin bilgisayarınızda ilk farkını sayfa açılış hızında farkedeceksiniz. IE7 motorunu çok-ilmekli yapıya dönüştürüp, sitelerde gördüğünüz bir çok öğenin sırayla değil, aynı anda yüklenmesini sağlıyor. Bu yöntem diğer tarayıcılarda sadece Opera'da kullanılıyordu. IE7 ile sekiz kata kadar daha hızlı bir sörf artık mümkün.
Bir çok tarayıcının özellikleri birleşiyor
Yeni tarayıcılarda alıştığınız bir çok özellik de IE7Pro ile Internet Explorer'a entegre ediliyor. Open Office'in yazım denetim motorunu kullanarak 16 dili destekleyen yazım denetiminden tutunda, reklam filtrelemesi, otomatik tamamlamaya, fare işaretçilerinde aramaya, güvenlikten kendi eklentilerine, SpeedDial'dan, Sık Kullanılanlar'ın online yedeklenmesine kadar bir çok özelliği barındırıyor.
Linke tiklayip dosyayi indirebilirsiniz
Turkiye'nin 19 Mayis coskusu
19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla Anıtkabir'de ve 19 Mayıs Stadyumu'nda tören düzenleniyor.
19 Mayıs törenleri sabah saat 07.00'de top atışı ile başladı. Anıtkabir'de saat 09.00-09.30 saatleri arasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve diğer sivil ve askeri erkanın katılacağı devlet töreni gerçekleştiriliyor.
Aynı saatlerde ayrıca, Atatürk anıtlarına da çelenk konulacak. 19 Mayıs Stadyumu'ndaki tören ise saat 09.30'da bando eşliğinde alana yerleşilmesiyle başlayacak.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün saat 10.00'da şeref tribünündeki yerini almasının ardından törende ilk konuşmayı Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik yapacak.
Tören, bir öğrencinin gençler adına konuşmasıyla devam edecek. Öğrenci, gençlik adına bir şiir, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ni ve Gençliğin Ata'ya Cevabı'nı okuyacak.
Erdoğan 19 Mayıs kutlamalarına katılmıyor
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, gözünde beliren sağlık sorunu nedeniyle doktorların tavsiyesi üzerine bugünkü 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı etkinliklerine katılamayacağı açıklandı.
Başbakanlık Basın Merkezi'nden yapılan açıklamada "Gözünde beliren bir sağlık sorunu sebebiyle doktorların ısrarlı istirahat tavsiyesi üzerine Sayın Başbakanımız, bugünkü programlarına katılamayacaktır.19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı etkinliklerinde Sayın Başbakanımızı Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek temsil edecektir" denildi.
Milli mücadele meşalesi 19 Mayıs'ta ateşlendi
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a çıktığı 19 Mayıs 1919, milli mücadele meşalesinin ateşlendiği ve Anadolu'da yeni Türk devletinin temellerinin fiilen atıldığı gün oldu.
Birinci Dünya Savaşı'nın galibi olan İtilaf devletleri, Osmanlı İmparatorluğu'nu kağıt üzerinde paylaşmışlardı.
Bu planlara göre Türk ulusunun siyasi varlığı bütünüyle yok ediliyor ve üzerinde yaşadığı bin yıllık vatanı da ufak bir bölge dışında elinden alınıyordu.
30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi hükümlerine dayanarak 1 Kasım 1918'den itibaren Türk vatanının bazı yerleri işgal edilmeye başlandı.
Türk ordusu dağıtılırken ülke içinde çeşitli ayrılıkçı örgütler ayaklanma hazırlıklarına girişmişti. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra Mustafa Kemal Paşa, 13 Kasım 1918'de İstanbul'a geldi ve yaklaşık 6 ay burada kaldı.
Bu süre içerisinde vatanın kurtuluşu için çeşitli girişimlerde bulundu. Padişahla birkaç kez görüştü ve ona bu konudaki düşüncelerini aktardı. Güçlü bir hükümetin kurulması için çaba gösterdi. Basın yoluyla geniş kitleleri bilgilendirmeye, halkı aydınlatmaya çalıştı.
Kurtuluşa giden yolun temel ilkelerini yine bu dönemde ortaya koydu, bunları çok yakın arkadaşlarına anlattı. Böylece milli mücadeleden yana az sayıda, fakat etkin bir grup oluşturmayı başardı.
Milli mücadeleyi Anadolu'dan başlatmak için öncelikle birer görevle Anadolu'ya geçilecek, mecbur kalınmadıkça görev terk edilmeyecek, görevi bırakmak gerektiğinde asla İstanbul'a dönülmeyecek, çalışmalar gayriresmi sürdürülecekti.
Mustafa Kemal Samsun'da
Samsun, o dönemde doğrudan Dahiliye Nezareti'ne bağlı Canik Sancağı'nın merkez ilçesiydi. Karadeniz kıyısındaki bu şirin kasaba, Birinci Dünya Savaşı'nın yükünü taşıyan yerlerden biriydi.
Savaş sırasında özellikle Rus istilasına uğrayan Türk topraklarından göç eden çok sayıda insan buraya gelmiş, kasabanın havası birdenbire değişmiş, yeni gelenlerin barındırılması sıkıntılar yaratmıştı.
Samsun, aynı zamanda Pontus faaliyetlerinin yoğun olduğu bir yerdi. Karadeniz'de dolaşan İtilaf donanmasından, Yunan savaş gemilerinin varlığından cesaret alan ve Samsun Rum metropoliti Germanos tarafından örgütlenen Pontus çeteleri sokaklarda dolaşıyor, asayişi bozuyor, köylere baskınlar düzenliyor, evleri, binaları ateşe veriyor ve korumasız Türkleri öldürüyorlardı.
9 Mart 1919'da Samsun'a çıkarılan 200 kişilik İngiliz birliği, Pontus çetelerini büsbütün şımarttı. Mütarekenin bozulacağı endişesiyle güvenlik kuvvetleri ya kullanılamıyor ya da asayişsizliği önlemede yetersiz kalıyordu.
Bu durumda sırf kendini savunmak adına Türkler de harekete geçince, bu zamana kadar Pontus çetelerinin faaliyetlerini seyreden İngilizler seslerini yükselttiler ve 21 Nisan 1919'da Osmanlı Hükümeti'ne bir nota vererek Orta Karadeniz'de Türklerin Hıristiyanları katlettiklerini öne sürdüler.
Bunun önüne geçilmediği takdirde bölgenin işgal edileceği tehdidinde bulundular. İngilizler gerçekleri tahrif ederek, Pontuscuları korumayı ve karışıklıkların devamını amaçlıyor, bölgeyi işgal etmek için bahane arıyorlardı.
İstanbul Hükümeti hemen bölgeye yetkili birini göndermek için kolları sıvadı. Derinlemesine araştırmadan sonra Mustafa Kemal Paşa üzerinde mutabakat sağlandı.
Mustafa Kemal Paşa Dokuzuncu Ordu Kıtaatı Müfettişliği'ne atandıktan sonra Harbiye Nezareti'nden çıkarken çok heyecanlıydı.O, İkinci Meşrutiyet'in çalkantılı döneminde siyasete bulaşmamış, girdiği bütün savaşlarda zafer kazanmış başarılı bir kumandandı.
İşte bu noktada Mustafa Kemal Paşa ile Samsun'un, bütün Anadolu'nun ve Türk milletinin kader çizgisi kesişti. O, sebatla, inançla, doğru bildiği yoldan ayrılmadan Türk milletinin geleceğini kurtaran kahraman oldu.
Mustafa Kemal Paşa'ya asayişsizliğe neden olan olayları tayin ve tespit ile bunların ortadan kaldırılmasının yanında daha başka görevler ve görevin gerektirdiği yetkiler de verilmişti.
Mustafa Kemal, söz konusu yetkilerini değerlendirirken, bunları çok fazla bulduğunu ve İstanbul Hükümeti'nin bilerek, anlayarak bunları kendisine vermediğini belirtti.
Aynı günlerde ve daha sonra Anadolu'ya bir kısmı şehzadelerin başkanlığında olmak üzere heyetler gönderildi. Bunlar da önemli yetkilerle donatıldılar. "Nasihat heyetleri", "tahkik heyetleri", "teftiş heyetleri" adı altında Anadolu'da dolaşan bu kurulların da vatanın kurtuluşu yolunda büyük sonuçlar elde etmeleri bekleniyordu.
Basın, bu beklentilere tercüman oluyor, heyetler hakkında geniş bilgiler veriyor, gittikleri yerlerde karşılanmalarından her türlü faaliyetlerine kadar hemen her konuda kamuoyunu aydınlatıyor, hadiseyle yakından ilgileniyordu.
Doğum günü kabul etti
Halbuki Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'ya gönderilmesi, İstanbul basınında çok az ve sadece haber niteliğinde yer almaktaydı. Bu halde esas olan görev ve görevin gerektirdiği yetkiler değil, yetkileri yerinde ve zamanında tam bir liyakatle kullanmak, mutlak zafere ulaşabilmekti.
15 Mayıs 1919'da İzmir'in Yunanlar tarafından işgalinden 1 gün sonra 9'uncu Ordu Müfettişliği'ne atanan Mustafa Kemal, karargahına aldığı bazı arkadaşlarıyla İstanbul'dan Anadolu'ya hareket etti.
Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basmasıyla Türk tarihinde kişisel egemenlikten ulusal egemenliğe geçiş süreci başladı.
Bir milletin kaderi değişiyordu...
Samsun'da ve daha sonra da Havza'da yapılan hazırlıklar ilk kurtuluş meşalesini tutuşturdu. Türk tarihine geçen 19 Mayıs 1919, Anadolu'da yeni Türk devletinin fiilen temellerinin atıldığı gün oldu.
Büyük Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasına uzanan sürecin de başlangıcı olan 19 Mayıs'ı doğum günü kabul etti. 19 Mayıs, bu yönüyle Atatürk'ün ulusuyla özdeşleşmesini en güzel biçimde yansıtan bir gün olarak belleklere kazındı.
Daha sonra, Samsun'dan getirilen bayrak ve Selanik'ten getirilen bayrak ile toprak Cumhurbaşkanı Gül'e sunulacak. Gençlik Marşı'nın söylenmesi ve seremoni tablosunun çözülümünün ardından Jandarma bando gösterisi yapacak.
Türk Hava Kurumu'nun paraşütle atlama gösterilerinin ardından ise tören geçişi yapılacak. Tören geçişinin tamamlanmasından sonra yer ve fon grubu gösterileri gerçekleştirilecek.
Tören, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e törenin bitişinin arzıyla sona erecek.
Alınan önlemler...
Anıtkabir, düzenlenecek tören nedeniyle, dün saat 13.00'ten, 19 Mayıs 2008 Pazartesi günü saat 10.00'a kadar tören hazırlıkları ve güvenlik önlemleri dolayısıyla halkın ziyaretine kapatıldı.
Akdeniz caddesi ve Gençlik caddesi, 19 Mayıs 2008 Pazartesi günü tören süresince trafiğe kapalı olacak.
Diğer taraftan, devlet kortejine dahil zevatın araçları Anıtkabir'e 1 nolu nizamiyeden (Tandoğan kapısı) törene katılacak; sivil ve askeri personel ile öğrenciler ise kimlik kontrolü ile yaya olarak 2 nolu nizamiyeden (Akdeniz caddesi kapısı) girecekler.
Devlet erkanı ve törende görevli personel dışında, hiçbir şahıs araçlı olarak Anıtkabir'e alınmayacak. Bununla birlikte kortejde yer almayan, mozole önündeki bayrak meydanında yer alacak sivil ve askeri personel, Anıtkabir'e saat 08.30'a kadar girişlerini tamamlayacak.
A'DAN Z'YE SIGARA YASAGI
Türkiye, sigara tüketimine getirilen geniş sınırlamalarla bugünden itibaren yeni bir döneme giriyor. Dumansız günler başlıyor... Yasaklar, işyerlerinden alışveriş merkezlerine, stadyumdan konser alanına kadar geniş bir alanı kapsıyor.
Nerelerde sigara içilmesi yasak?
Kamu hizmet binalarının kapalı alanlarında, koridorlar dahil, her türlü eğitim, sağlık, üretim, ticaret, sosyal, kültürel, spor, eğlence ve benzeri amaçlı özel hukuk kişilerine ait olan, birden çok kişinin girebileceği (ikamete mahsus konutlar hariç) binaların kapalı alanları ve taksiler dahil, kara, hava, denizyolları ile demiryolları gibi toplu taşım araçlarında tütün ürünleri tüketilmeyecek.
Eğitim kurumlarının açık alanlarında da sigara yasak olacak. Tiryakiler otellerde standartlara uygun havalandırma tertibatı bulunan, mümkünse aynı katlarda toplanmış özel odalarda ağırlanacak. Otel içinde tiryaki odası dışında bir mekânda sigara içemeyecek.
Tüttürme, emme, çiğneme ya da buruna çekerek kullanılmak üzere üretilmiş, hammadde olarak tamamen veya kısmen tütün yaprağından imal edilmiş maddelerin tümü yasa kapsamında tütün ürünü sayıldığından nargile kafeler de yasak kapsamına girecek. Yasak olan mekânlarda sigara içme odası da olmayacak.
Çadır kursak olmaz mı?
Yasa, kapalı alan tanımını çadır ve benzeri seyyar mekânları da kapsayacak şekilde yaptığı için, ister farklı amaçlarla ister sigara içme mekânı olarak tasarlansın, çadır benzeri yerlerde de sigara içilmesi yasak olacak. Bu yasak, tiryakiler için bahçeye çadır kurmayı planlayan TBMM yönetimini de zor durumda bıraktı.
İstisnası yok mu?
Yaşlı bakım evleri, ruh ve sinir hastalarının yatarak tedavi gördüğü birimler ve ceza infaz kurumları yasak kapsamı dışında kalacak. Şehirlerarası veya uluslararası güzergâhlarda yolcu taşıyan deniz araçlarının güvertelerinde sigara için toplam alanın yüzde 10’unu geçmemek üzere özel alan oluşturulabilecek.
İçki içerken de yasak mı?
Lokanta, bar, kafeterya ve kahvehanelerde yasak 19 Temmuz 2009’da yürürlüğe girecek. Ancak ticaret merkezi, işhanı, sinema, tiyatro, havaalanı, otogar, spor ve eğlence tesisi, alışveriş merkezi gibi yerlerin içinde olup, tecrit edilmemiş ve hava geçişi engellenmemiş şekilde faaliyet gösteren lokantalar ile kahvehane, kafeterya, birahane gibi eğlence hizmeti veren işletmeler de bugünden itibaren yasak kapsamında olacak.
Stadyum yasağın neresinde?
Açık havada yapılan her türlü spor, kültür, sanat ve eğlence faaliyetlerinin yapıldığı yerler ile bunların seyir yerlerinde sigara yasak olacak. Buralarda faaliyet ve seyir alanları dışında, sigara için toplam alanın yüzde 50’sini geçemeyecek özel alanlar oluşturulabilecek.
Çocuklar korunuyor mu?
Tütün ürünleri, 18 yaşını doldurmamış kişilere satılamayacak ve tüketimlerine sunulamayacak. Çocuklar tütün işinde çalışamayacak. Tütün ürünleri sadece yetkili satıcılarda satılabilecek. Tane ile satış yapılamayacak.
Otomatik makinelerde satış yapılamayacak. Telefon ve internetle sipariş yapılamayacak. Tütün ürünleri çocukların doğrudan ulaşacağı ve işletme dışından görülebilecek şekilde satışa sunulamayacak.
Cezası ne olur?
Yasak kapsamındaki yerlerde sigara içenler hakkında tutanak tutularak 62 YTL ceza kesilecek. İzmarit, paket, ağızlık, kâğıt gibi atıkları çevreye atanlara da 20 YTL ceza verilecek.
Film, dizi ve müzik kliplerinde tütün ürünlerinin reklamının yapılması halinde, yerel yayın yapanlara bin ila 5 bin YTL, bölgesel yayın yapanlara 5 ila 10 bin YTL, ulusal yayın yapan kuruluşlara ise 50 bin ila 100 bin YTL idari para cezası verilecek. Sadece, tarihi belge niteliğindeki görüntüler için bu yasak geçerli olmayacak.
Uyarı var mı?
Tütün ürünlerinin içilmesinin yasaklandığı yerlerde, yasal düzenleme ve buna uymamanın cezai sonuçlarını belirten uyarılar; salonlarda asgari 10 santimetrelik puntolarla, toplu taşım araçlarında 3 santimetrelik puntolarla herkes tarafından görülebilir yerlere asılacak.
Cezayı kim yazacak?
Tütün yasağı olan açık ve kapalı alanlarla spor, kültür, sanat ve eğlence yerlerinde sigara içenlere para cezası, ilgili idari birim amirinin yetkili kıldığı kamu görevlilerince verilecek. Toplu taşıma araçlarında ise ilk başvurulan kolluk birim yetkilileri ceza kesecek.
Sigara yasağının uygulanmasıyla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmeyen işletmeler önce yazılı olarak uyarılacak. Uyarı dikkate alınmazsa 500 YTL ile 5 bin YTL arasında ceza verilebilecek.
Sağlık, eğitim ve öğretim, kültür ve spor hizmeti verilen yerlerde tütün ürünlerini satanlara, belediye sınırları içinde belediye encümeni, belediye sınırları dışında genel kolluk tarafından 1000 YTL ceza kesilebilecek.
Anahtar Kelimeler : A'DAN Z'YE SİGARA YASAĞI - A'DAN Z'YE SIGARA YASAGI - Nerelerde sigara içilmesi yasak ? - Sigara icmek icin Çadır kursak olmaz mı ? - İstisnası yok mu ? - Kapali alanlarda İçki içerken sigara icmek de yasak mı ? - Stadyum yasağın neresinde ? - Sigara yasaginda Çocuklar korunuyor mu ? - Sigara icmenin cezası ne olur ? - Uyarı var mı ? - Sigara yasagini delenlere Cezayı kim yazacak ? igara yasagina karsi gelenlere Cezayı kim yazacak ?
14 Mayıs 2008 Çarşamba
Ve Bordo Bereliler Kuzey Irak'a girdi
Kuzey Irak'ın sıfır noktasında bulunan Aktütün Jandarma Karakolu'na yapılan saldırının ardında bölgede operasyonlar süreken bordo bereliler bir grup PKK'lıyı etkisiz hale getirdi.
Şemdinli Aktütün, Yeşilova bölgelerinde Kuzey Irak'a 4 ayrı koldan giriş yapan bordu bereliler ile teröristler arasında sıcak çatışmaların yaşandığı ve bir grup teröristin bu bölgelerde etkisiz hale getirildiği belirtildi.
Karada yapılan operasyonlara Hakkari Dağ ve Komando Tugay Komutanlığı'ndan kalkan helikopterler ile savaş uçaklarının ise destek verdiği bildirildi. Ayrıca Kuzey Irak'ın sıfır noktasında bulunan Hakkari'nin Çukurca ilçesi 49. nolu sınır taşı ile Üzümlü köyü bölgesinde 2 ayrı koldan komando birliklerinin Irak'ın Kanimesi bölgesine girdiği iddia edildi.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kanimesi bölgesine yapılan operasyon nedeninin ise Türk sınırının hakim tepelerinde kurulan termal kameralar tarafından bir grup teröristin giriş yapmak istemesi ve bu grubun geri püskürtüldüğü belirtildi. Terörist grubun peşini bırakmayan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin operasyonlarının devam ettiği belirtildi.
Ayrıca 49. Nolu sınır taşı bölgesinde konuşlandırılan askerlerin ise Kanimesi yakınlarına havan ve obüs topları ile 4 el ateş açtığı bildirildi. Bu arada, keşif uçaklarının ise sürekli Irak sımalarında dolaşarak terör yuvalarını belirlemeye çalıştığı bildirildi.
Kaynak: İHA
Kur’an-i Kerimi hedef tahtasi yaptilar
Kur’an-ı Kerimi hedef tahtası yaptılar
Amerikan askerleri, Irak’ta Kur’an-ı Kerimleri hedef tahtası yaparak ateş etti. Müslüman Âlimler Heyeti, işgalcilerin bu davranışı sert bir dille kınadı. Irak'ta görev yapan Amerikan işgal askerleri Kur'an-ı Kerim'i hedef tahtası olarak kullanıyor.
Irak Müslüman Âlimleri Heyeti sitesinin görgü tanıklarına dayandırdığı haberde, Pazar günü üç Hammer marka askeri araçla Radvaniyye kentine gelen Amerikan askerleri, mushafları hedef tahtası yaparak ateş etti.
Görgü tanıklarının bildirdiğine göre olay Irak polislerinin gözü ününde gerçekleşti. Ateş edilen Kur'an-ı Kerim nüshalarından birinin Radvaniyye polis karakolunda olduğu bildirildi.
Irak Müslüman Âlimler Heyeti yaptığı açıklamada işgal güçlerinin iğrenç fiilinin işgalin gerçek yüzünü gösterdiği ve Kur'an'a saldırının İslam'a ve Müslümanlara karşı işgalcilerin içlerindeki kinin dışa vurumu olduğunu söyledi.
Irak Müslüman Âlimler Heyeti, haberle birlikte işgal güçleri tarafından hedef alınan ve üzerinde kurşun izleri bulunan Kur'an-ı Kerim nüshalarının resimlerini de yayınladı.
Kaynak: timeturk.com
Anahtar Kelimeler: Kurani Kerim hedef tahtasi yapildi - Kur’an-ı Kerimi hedef tahtası yaptılar - Amerikan conilerinin iraktaki zulmü - Amerikan askerleri, Irak’ta Kur’an-ı Kerimleri hedef tahtası yaparak ateş etti
8 Mayıs 2008 Perşembe
İsvicre'de Hiristiyan sanatci dava kazandi
İsviçreli Hıristiyan sanatçı ülkesindeki minare tartışmalarını protesto etmek amacıyla günde beş vakit kiliseden ezan okumaya kalkıştı. Sanatçı hakkında açılan dava yüksek mahkeme tarafından reddedildi.
Geçtiğimiz yıl İsviçre’nin Zürih ve Bern şehirlerindeki merkez kiliselerden kendi yaptığı ses düzeneği ile ezan okuyan Zürih’li aksiyon sanatçısı hakkında açılan dava yüksek mahkeme tarafından reddedildi. İsmi açıklanmayan aksiyon sanatçısı ülkedeki minare tartışmalarını protesto etmek amacıyla günde beş vakit kiliselerden ezan okumaya kalkışmıştı.
Polisin engeline takılan sanatçı, farklı dinlere mensup insanlara karşı gösterilen sert muamelelerin arttığına dikkat çekerek, bu konuda insanlara sanatçı kimliğiyle bir mesaj vermek istediğini söylemişti.
Katı bir Hıristiyan Zürihli, dini duygularının rencide edildiği iddiasıyla sanatçı aleyhinde savcılığa başvurmuştu. Ceza soruşturması yapılmak üzere askıya alınan şikayet, davacının yüksek mahkemeye yaptığı itirazla tazelenmişti. Sanat adı altında İslami bir ritualin Hıristiyanlığın sembolü olan bir binada sergilenmeye çalışılmasının onuruna dokunduğunu ileri süren davacı yüksek mahkemeye başvurmuştu.
Davacının itirazını ve davalının savunmasını dinleyen mahkeme, aksiyon sanatçısının iyi niyetini referans aldı. Gerçekleştirilen fiilde kiliseye karşı bir saygısızlığın işlenmediğine ve insanların dini duygularının rencide edilmediğine kanaat getiren mahkeme heyeti şikayet dilekçesinin reddine karar verdi.
Kaynak: Emine K. Arslaner - timeturk.comAnahtar Kelimeler: Isvicre'de Hiristiyan sanatci dava kazandi - Hiristiyan sanatci Kilisede ezan okumustu - Minare tartismalarini protesto etmek icin
7 Mayıs 2008 Çarşamba
Schaeuble: 'Hem Alman, hem Türk olunmaz'
Almanya İçişleri Bakanı Wolfgang Schaeuble, Almanya'da uzun vadeli yaşamak isteyen yabancıların çifte vatandaş olmamaları gerektiğini savundu. Schaeuble, 'Almanya'da yaşamak isteyen hem Alman hem Türk vatandaşı olamaz' dedi.
Schaeuble, Alman özel televizyonu Phoenix'de hafta sonunda 2 kez yayımlanacak olan "Ulus, Göç, Uyum - Yabancı Yurt Almanya" adlı açık oturumda yaptığı konuşmada, çifte vatandaşlığa karşı olduğunu belirterek, "Almanya'da uzun vadeli yaşamak isteyen yabancılar hem Alman hem de Türk vatandaşı olamaz. Zor da olsa mutlaka bir zaman sonra kesin karar vermeliler" dedi.
Bir izleyicinin "Çifte vatandaşlığa neden bu kadar karşı çıktığını" sorması üzerine Schaeuble, Almanya'da doğup büyüyen bir Türk gencinin hangi ülkeye karşı daha fazla sorumluluk duyduğuna karar vermesi gerektiğini, bir insanın her iki ülkeye de aynı ölçüde bağlılık duyamayacağı görüşünü dile getirdi.
Schaeuble ayrıca, Avrupa'da yaşanan İslamiyet'in, birçok İslam ülkesindeki din anlayışından çok farklı olduğunu, Almanya'nın çok hoşgörülü bir ülke olduğunu, bu nedenle çok sayıda Müslümanın yaşamak için bu ülkeye geldiklerini söyledi.
Almanya'da yaşayan Müslümanların, kendi aralarında da çok farklı görüşlere sahip olduklarını fark ettiklerini ifade eden Schaeuble, Müslümanların artık kendi aralarında da çok rahat şekilde tartışmaya başladıklarını, bunun İslam ülkelerindeki insanlar için de bir örnek teşkil edebileceğini kaydetti.
Uyum konusunda sağlanan tüm gelişmelere rağmen henüz birçok sorun bulunduğunu ve bu sorunların çözümü için uzun zamana ihtiyaçları olduğunu söyleyen Schaeuble, çok sayıda Müslüman kişi ve kuruluşun katıldığı İslam konferanslarını da bu amaçla düzenlediklerini belirtti. Schaeuble, göçmen ailelere çağrıda bulunarak, çocuklarının geleceği için kendilerinin de Almanca öğrenmelerini ve çocuklarıyla Almanca konuşmalarını istedi.
CEM ÖZDEMİR VE NİHAT SORGEÇ DE AÇIK OTURUMA KATILDI
Açık oturuma katılan Avrupa Parlamentosu üyesi Cem Özdemir ise bir insanın kimliğini sadece dinin belirlemediğini belirterek, Almanya'da bunun çoğu zaman bu şekilde yansıtılmadığını, bir metroda emekli bir Almanı döven bir Türk ve Yunan gencinden, uzun süre sadece Türk gencinin adının haberlerde anıldığını, böylece ülkede bir "Türk sorunu" varmış gibi gösterilmeye çalışıldığını söyledi.
Almanya'da Türklerin daha yoğun şekilde Alman vatandaşlığına geçişlerinin sağlanması gerektiğini ifade eden Özdemir, gelecekte Almanya'da Türk kökenli bir kişinin bakan ya da Alman milli takımı oyuncusu olmasını dilediğini kaydetti.
Özdemir, Almanya'da doğup büyüyen bir Türk'ün Türk milli takımında değil, Alman milli takımında oynamayı istemesi gerektiğini savunarak, bunun için de Türklere bu ülkede istenildikleri duygusunun verilmesi gerektiğini söyledi.
Almanya Cumhurbaşkanlığı Liyakat Nişanı alan Kreuzberg Meslek Eğitim Merkezi'nin (BWK) yöneticisi Nihat Sorgeç de açık oturumda, göçmenlere bu ülkeye ait oldukları duygusunun verilmediğini, çoğunun bu durumdan rahatsız olduklarını belirterek, "Türkler duygusal insanlardır. Kendilerine bir adım yaklaşın, sadece bir adım karşılık vermekle kalmazlar, o yolda koşarlar bile" diye konuştu.
Sorgeç, Almanya'da uyum konusunda 30, 40 yıldan bu yana bir şey yapılmadığını ifade ederek, ülkedeki göçmenlere imkanlar sağlandığı ölçüde uyumun da başarılı olabileceğini kaydetti. Açık oturum, Phoenix televizyonunda 10 Mayıs Cumartesi günü yerel saatle 22.15'te, 11 Mayıs Pazar günü de yerel saatle 17.00'da yayımlanacak.
Kaynak: AA