Manevi Cihad
11 Eylül 2009 Cuma
Aziz ve muhterem Müslümanlar!
Cihad; düşmanla muharebe etmek, maddî ve manevî silahlarla, ilimle, sözle, fiille, malla ve canla bütün kuvvet ve imkânlarım sarfetmek suretiyle Allah yolunda din için çalışmak, vatan için çarpışmak, îmanın ve dinin esaslarını muhafaza ve takviye için cehd ü gayret etmek, ahkâm-ı şer'iyyeyi muhafaza, i'lâyı kelimetullah, kâfirlerin fitne ve tecavüzlerini defetmek, Hakk'ın hâkimiyetini temin için yapılır.
Dinimizin emri olan cihad farzdır. Bu zamanda manevî cihad muzaaf bir farz-ı ayndır, kat kat önem kazanmıştır. Zira îmanı kurtarmak veya kaybetmek dâvası herkesin basma açılmış en büyük bir cihaddır. Kazanan sonsuz hayatı kazanır, kaybeden ebedî cenneti kaybeder, cehenneme mahkûm olur.
Cihad, şehidlik gibi yüksek bir mertebenin yoludur. Bu zamanda silahla değil, daha fazla kalemle, ilimle, kitapla, fikirle, basın yayın yoluyla, radyo ve televizyonla yapılmaktadır. Cihad bazen maddî, bazen manevî olur. Şartlara göre değişir. Asıl mesele bu zamanın cihad-ı manevîsidir. Manevî tahribata karşı sed çekmektir. Bununla dahilî asayişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir. Bu tarz cihadda vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Allah nzası için yalnız îmana hizmet etmek, Allah'ın vazifesine karışmamaktır.
Manevî bir cihad olan müsbet îman hizmetini yaparken her sıkıntıya karşı sabırla ve şükürle mükellefiz. Karşılaştığımız zorluklan Bedir, Uhud muharebelerinde cefa çekenler gibi sabır ve rızayla karşılamahyız. Müsbet hareket etmek, menfî hareketten kaçınmak ve vazife-i İlahiyeye karışmamak hakikati için buna mecburuz, yoksa mağlup oluruz.
Muhterem mü'minler!
"Kuvvet haktadır, hak kuvvette değildir" kaidesince Hakk'a hizmet eden ehl-i Hakk'ın mesleğinde büyük bir kuvvet vardır fakat bu kuvvet dâhilde asayişi muhafaza etmek içindir. Dâhilde istimal edilemez.
"Velâ tezim vâziretün vizre uhrâ!" âyet-i kerimesi bu hakikati ders veriyor.
"Bir cânî yüzünden onun kardeşi, hanedanı, çoluk çocuğu mes'ûl olamaz" ferman ediyor.
Biz müslümanlar bütün kuvvetimizle dâhilde emniyet ve asayişi muhafazaya çalışmalıyız. Kuvvetimizi ancak haricî tecavüze karşı istimal edebiliriz. Müslümanlar kuvvetlerini birbirlerine karşı kullanamazlar. Onun içindir ki, İslâm âleminde asayişi ihlâl edici iç harpler ancak binde bir olmuştur. O da aradaki bir içtihat farkından ileri gelmiştir.
Bugün bizim yaptığımız, yapacağımız cihad manevîdir. Manevî cihadın en büyük şartı da Allah'ın vazifesine, hidayetine karışmamaktır. Bizim vazifemiz hizmettir, netice Cenâb-ı Hakk'a aittir. Biz vazifemizi yapmaya mecbur ve mükellefiz. Kendi îmanımızı kurtarmaya, başkalarının da îmanının kuvvetlendirmeye çalışmak manevî cihadımızdır. Muvaffak etmek veya etmemek Cenâb-ı Hakk'ın takdiridir. Kur'ân-ı Azîmüşşan'ın bize verdiği ders budur.
Muhterem Müslümanlar!
Bâzı kimselerin dahilî ve haricî cihadı karıştırdıklarını görüyoruz. Halbuki bu zamanda dahil ve hariçteki cihad-ı maneviye çok farklıdır. Hariçteki cihad başka, dahildeki cihad başkadır.
Vatanımızın dışındaki düşmanlardan dinimize, vatanımıza, milletimize, mukaddesatımıza herhangi bir tecavüz olursa, ona bütün kuvvetimizle karşı çıkarız. Ölsek şehid, kalsak gazi oluruz. Dahildeyse öyle değildir. Dahildeki hareket müsbet bir şekilde manevî tahribata karşı manevî ihlâs sırrıyla hareket etmektir. Dahilde hareket menfîce olmaz! Dahildeki cihad, manevî tahribata karşı tamire çalışmaktır. Maddî değil!
Bu İslâm diyarında yaşayan insanlara karşı maddî cihad olmaz! Yapılırsa cinayet ve zulüm olur.Manevî hizmetler lâzımdır. Zahmetler rahmetlere inkılâp edinceye kadar sabır ve tahammül lâzımdır. Manevî cihadı mükemmel yapabilmek için mücahidin benlik, gurur, kibir, riya ve gösteriş gibi kötü duygu ve düşüncelerden arınması lâzımdır. İhlâs kuvvetine dayanmak, uhuvvet kalesine girmek şarttır.
"Bizim en büyük düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır."
Bunlarla savaşmak için ilim, marifet, sanat, maddî terakkî, ittihad ve uhuvvet silahlarıyla hazır olmalıyız, cihad etmeliyiz.
Bu zamanda en büyük tehlike, maddeci felsefeden çıkan dinsizlik cereyanı ve onun sonucu olan anarşi ve terördür. Buna karşı yalnız bir çâre vardır:
O da Kur'ân ve îmanın hakikatlarıdır. Bunlar elmas kılıç hükmündedir. Kurtuluşumuz bunlara sımsıkı sarılmaya bağlıdır. Dünya manevî bir buhran geçirmektedir. Deccal fitnesi maddî ve manevî hayatta çok tahribat yapmış, dine ve dindara hücum etmiştir. Bu yıkıcı cereyanı durdurmak, manevî cihadla mümkündür. Siyasî ve maddî kuvvetler kâfî gelmez. Kalpleri fethetmek, akılları iknaa çalışmak, delilli ve ispatlı konuşmak, yara açmadan açılan yaralan sarmak bu zamanın en makbul cihadıdır.Bu manevî cihad esaslannı bilmeyen mücahidler İslâm dinine ve Müslümanlara zarar vermiş olurlar.
Asr-ı saadete bakınız:
Ashâb-ı Kiram'ın çoğu manevî cihadla kazanılmıştır. En büyük mücahid Sevgili Peygamberimiz'dir (sav).
Tek başına manevî cihad meydanına atılmış, müsbet hareket neticesinde kısa zamanda İslâmiyet'i dünyanın basma geçirmiştir.
Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali (r. anhüm) gibi İslâm güneşi etrafında dönen yıldızlar hep manevî cihad sonunda ikna olarak Kur'ân'ın kudsî dairesine girmişlerdir.
Fahr-i Cihan Efendimiz (sav), "Cihad kıyamete kadar devam edecektir" buyurmuştur.
Bir maddî muharebeden dönerken, "Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz!" buyurarak İslâm'ı yaşamak ve îmanlan kuvvetlendirmek için girişilen faaliyetleri büyük ve manevî cihad ilân etmiştir.
Demek cihad 2 türlüdür:
Silahla cihad, sözle ve fikirle cihad.
Asr-ı saadette ikisi de ayrı ayrı icra edilmiştir.
Hz. Osman'ı (ra) hatırlayalım: Haricî düşmanlara karşı arslanlar gibi savaşırken dahilde münafıkların çıkardığı fitneden dolayı Müslümanlar birbirlerini kırmasın, masumların kam dökülmesin diye kendi nefsim feda etmiş, Kur'ân okurken şehid edilmiştir.
Müsbet hareket etmiş, kendisini müdafaa etmek isteyenlere izin vermemeştir. Zira dahildeki cihad başka, hariçteki cihad başkadır. Hz. İmâm-ı Âzam zulmen hapsedilmiş, mazlum olarak Öldürülmüştür. Binlerce talebesi varken, fitne uyanmaması için menfî bir surette intikam almalarına müsaade etmemiştir.
Asrımızın îman ve Kur'ân hadimi ve müceddidi Bediüzzaman hazretleri yıllarca hapishanelerde ezâ ve cefâ çektiği halde sabır ve tahammül göstermiş, milyonlarca talebesi varken en ufak bir menfî hadise çıkarıp emniyeti ihlâl etmelerine kat'iyyen izin vermemiştir. Daima müsbet hareket etmeyi tavsiye etmiştir.Çünkü dahildeki cihadın şartı budur.
Hülâsa olarak söyleyelim ki:
Cânîlerin cinayetlerini şahıslarına münhasır bırakmalıyız.
Fertlerin kötü icraatını bir topluma maletmek yanlıştır. Hâdiselerin çıkmasına meydan vermemeliyiz. İslâm adına, şeriat adına dâhilde kardeşi kardeşe kırdırmak İslâm düşmanlarının oyunlarıdır.
Âlet veya taraftar olanlar işlenen zulümlere minen ve maddeten ortak sayılırlar. Masumlar zarar görür, dostlar üzülür, düşmanlar sevinir. Allah ve Resûlü'ne isyan etmiş oluruz.
Allah cümlemize îman şuuru ihsan eylesin.Dinimizi ve vatanımızı dahilî ve haricî düşmanların şerlerinden muhafaza buyursun, âmin.
11 Eylül 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder