22 Mart 2009 Pazar

Sevgili Peygamberimizin hayati - Batmayan Günesin Dogusu

Batmayan Güneşin Doğuşu


OKU! BÜTÜN MEVCUDATI YARATAN RABBİNİN İSMİYLE Kİ; O,İNSANI KAN PIHTISINDAN YARATTI, OKU Kİ SENİN RABBİN KALEMLE YAZI YAZMAYI ÖĞRETEN, İNSANA BİLMEDİĞİNİ BİLDİREN KERİMLERİN KERİMİ VE İHSAN SAHİBİDİR.

Alak suresi / 1-5

Sevgili Peygamberimiz, sallallahü aleyhi ve sellem, ileride kendilerine damat ve yerlerine halife olacak Hazret-i Ali'yi henüz ufacık bir çocukken yanlarına aldılar... doğduğu andan beri onunla yakından meşgul oluyorlardı. Ama, çekilen şu kıtlık, himayelerine de almalarını gerektirdi...

Öncekilerden daha büyük bir kıtlık, hali-vakti yerinde olanları bile sarsmış ve herkesi geçim darlığına düşürmüştü.

Sıkıntı içinde olanlardan biri de Ebu Talib; Hazret-i Ali'nin babası... Mübarek Peygamberimiz amcasını düşünüyor. Çocukları çok olduğundan eli darda. Bunca iyiliğini gördüğü insanın yükünü hafifletmek için bir çare bulmalı.... Aksi halde Ebu Talib yoklukla mücadele ederken O'nun rahat olması mümkün değil.

Diğer amcalardan Abbas'a gidiyorlar:

-Amcam Ebu Talib'in büyük sikıntıda olduğunu biliyorsun. Nüfusu kalabalık. Çocuklardan birini sen birini de ben kendi evlerimize alırsak sanırım yükü hafifler. Fikrime ne dersin?

Hazret-i Abbas, radıyallahü anh teklifi isabetli buldu. Birlikte Ebu Talib'in evine geldiler. Ve geliş maksatlarını O'na izah ettiler.

Ebu Talib, kendisinin düşünülmüs olmasına ve gösterilen vefa hissine memnun kalarak:

-Akil ile Talib'i bana bırakın; diğer ikisini siz bilirsiniz, dedi.

Bunun üzerine Hazret-i Abbas Cafer radyallahü anh'ı Efendimize Ali kerremallahü vecheh'i bakım ve himayelerine aldılar.

...böylece Ali radıyallahü anh efendimiz, küçük yaşlarından itibaren önlerinde örnek ve taklid edilecek insan olarak kainatın baştacını buldular... Bu iri siyahi gözlü buğday tenli, güler yüzlü güzel mi güzel çocuk, hep ona özendi, hep O'na benzemeye uğraştı, O'nun yaptıklarını ölçü aldı ve daha on yaşındayken Müslüman oldu.

Peygamberimiz otuzdokuz yaşındalar... gündüz vukua gelecek hadiseleri uyku ile uyanıklık arasında iken gece rüyü olarak kendisine gösteriliyor.

Rüyalar aynen çıkıyor.

Böylece insanlığın kurtarıcısı, nübüvvetin kırkaltı cüzünden bir cüz olan bu sadık ve salih rüyalarla pelygamberliğe hazırlanıyor.

Yine bu sıralar "Ya Muhammed" diye sesler duymaya devam ediyorlar.

Büyük an'a; vahyin inzaline; peygamberlik gelmesine altı ay var... bu günlerde yalnız kalmak istiyorlar. Yanlarına bir miktar yiyecek alarak Mekke'ye bir saat uzaklıkta olan Hira Dağı'ndaki bir mağaraya gidiyorlar.

Derin gökler, engin çöl ve ıssız ve sessiz Hira Dağı... Burada İbrahim Aleyhisselamın buyurduğu tarzda Rablerine ibadet ve muazzam tefekkür içindeler.. Bazan Mekke'ye inerek Kabe-i Şerifi ziyaret ve tavaf ettikten sonra evlerine gelip bir müddet kalıp ekmek, zeytin gibi azık alarak yine Hira dağı'na çekiliyorlar....

Bazı kadınlar da faaliyetteler. Hadice Radıyallahü anha'nın kalbine fitne sokmaya çalışıyorlar. Dedikleri şu:

-Bak; sen mal-mülk neyin varsa O'na bağışladın. Kocansa senden uzaklaşıyor. Herhalde seni sevmiyor!

Validemizin bu cahilce sözlere cevabı:

-bunlar benim ne aklıma ne hatırıma gelir. Yanılıyorsunuz. O benle alakasını kesmez. kendisinde saadet nişanları ve Peygamberlik işaretleri var. Yıllardır beklediklerimin yakında ortaya çıkacağını tahmin ediyorum.

-Hadice annenin üstün bir idrak ve sezişle ortaya koyduğu tesbit tamamen isabetlidir.

Ramazan ayının ortaları. Bir gece efendimiz, inzivada bulundukları Hira'dan evlerine dönüyorlar. Safa ile Merve arasına geldiklerinde bir ses ile derinden derine ürperdiler:

-Ya Muhammed, sen Allah'ın Resulüsün, ben de Cebrailim...

Ses gökten geliyordu. Başlarını kaldırdıklarında Cebrail Aleyhisselamı gördüler... İnsan şeklindeydi. Allahın sevgilisi, meleklerin en üstünü ilk defa gördüklerinden tanıyamıdı.

..........

Acaba gördüğü ilahi bir hadise mi idi yoksa cin veya şeytanlar mı kendisiyle uğraşıyorlardı.

Cebrail kaybolana kadar bulundukları yerden kıpırdayamadan hep ona bakakaldılar.

Evlerine doğru yürümeye başladılar. Yol boyunca kendilerine selam verildiğini işitiyorlar. Her tarafa baktıkları halde, taş ve ağaçlardan gayrı bir şey görülmüyor. Taş ve ağaçlar, ahir zaman Nebisine;

-Aleyke Ya resulallah, diyerek, selam veriyorlar. Efendimiz başlarına gelen bu fevkalede halden bayağı endişeye düşmüşlerdi. Bu halin sırrı, hakikatı aslı neydi?

Büyük düşünce ve ızdirapla eve girdiler...

Hemen kendilerini karşılayan zevceleri Hadice radıyallahü anha;

-Yüzünde bu ana kadar şahid olmadığım bir nur müşahede ediyor ve bgüne kadar rastlamadığım bir güzel koku alıyorum, deyince:

-Ey Hadice, bir takım sesler işitiyor ve ışıklar görüyorum, dedikten sonra şimdiye kadar yaşamadıkları bazı haller içinde olduklarını ifade ettiler ve şöyle buyurdular:

-Cinlerin musallat olarak beni kahin yapmalarından korkuyorum. Halbuki ben, putlardan da kahinlerden de nefret ediyorum.

-Allah seni üzmez ve utandırmaz! Böyle deme ve korkma... Allah senin başına böyle birşeyler vermez. Cinler semtine bile gelmez. Çünkü sen, öyle güzel ahlaklısın ki, sözlerin hep doğru, emanete daima riayet edersin. Akrabalarla bağını kesmezsin, misafiri seversin, düşkünlere yardım edersin, başına felaket gelmişlerin imdadına koşarsın... Lütfen sabır ve sebat göster. Bütün insanlığa Peygamber olacağına eminim. Korkma...

Bundan bir gün sonra; Miladi 611 tarihinin Şubatına denk gelen Ramazan ayının 17.gecesi. Güneş henüz doğmamış. Ortalıkta çıt yok.. Dünya bir uçtan öbür uca kadar kalın bir sessizlik tabakası ile kaplanmış gibi. O, Sallallahü aleyhi vessellem, bu ürpertici yalnızlıkta yine Hira Mağarasında itikaf ve ibatdetle meşguller...

Gece sehere doğru akıyor. İşte tam bu sırada mağarayı bir ışık atomu en dip noktaları dahi aydınlatan bir nur doldurrdu. Sevgili Peygamberimizin karşısında Cebrail Aleyhisselam. Çok güzel bir insan şeklinde. Üzerinde sırmalı atlastan bir cübbe var. Güzel kokular sürünmüş.

Büyük melek konuşuyor. Konuşurken de semadan, dağlardan ve ağaçlardan sesi geliyor Hayret verici bir hal.

Bu an kainatın yaşadığı en kıymetli zaman birimlerinden biridir... Kırk beri tanıyan herkesin üstün ahlak ve yaradılışına tarifsiz bir hayranlık duyduğu Muhammed'ül Emin, Alak Suresi'nin ilk beş ayeti ile Nebi olmaktadır.

Melek , ilahi emri iletiyor:

-Oku / İkra!

Efendimiz şaşırıyorlar:

-Okumuşluğum yok. / Ma ena bi-kari!

Bu cevap üzerine vahiy meleği Peygamberimizi kucaklayarak kuvvetle sıktı ve tekrar :

-Oku! dedi.

Cevap aynı:

-Okumuşluğum yok!

Cebrail, aleyhisselam, bir kere daha sıktı ve yine:

-Oku;

Cevap:

-Okumuşluğum yok.

Cebrail, Peygamberimizi üçüncü defa sıkıp bıraktı ve O'nu kalbinde surenin silmeyecek tarzda yer edecek hale geldiğini anlayınca ilahi fermanı nakletti.

-Oku! Bütün mevcudatı halkeden Rabbinin ismiyle ki; O, insanı kap pıhtısından yarattı. Oku! Ki senin Rabbin kalemle yazı yazmayı öğreten, insana bilmedeğini bildiren kerimlerin kerimi ve ihsan sahibidir. Peygamberimiz de ayetleri melekle birlikte okumuştu... Yirmiüç yıl devam edecek olan vahiy başlamış ve ebedi islam güneşi batmamak üzere bu gecenin seherinde doğmuştu.

-Cebrailin görünmesi, O'nu üç kere sıkması ve sureyi ezberlemesi hepsi an bile denmeyecek bir kısa zaman parçası içinde olmuş ve büyük melek gözden kaybolmuştu...

Sevigili Peygamberimiz, gelen surenin mehabeti ile ürpertilerle dolu olarak mağaradan çıkıp evinin yolunu tuttular. Eve varır varmaz :

- Beni örtünüz! buyurarak heyacan ve ürpertileri geçene kadar yatakta istirahat edip sakinleştikten sonra yaşadıklarını Hadice'ye anlattılar. Hala karşılarına çıkan fevkaladeliğin rahmani mi şeytani mi olduğundan emin değiller.

İşin hakikatını tahkik için Varaka Bin Nevfel'e gittiler. Artık gözleri görmez olmuş bu çok yaşlı ve alim zat, işin doğrusunu onlara anlatabilirdi.Varaka efendimizi dienledikten sonra:

-Bahsettiğin, Cenab-ı Hakkın Musa ve İsa Peygamberlere gönderdiği dürüstlük timsali manasında "namus-u ekber" ünvanlı cebraildir. Yemin ederim ki sen İsa Aleyhisselamın haber verdiği son Peygambersin. Yakında ilahi emirleri tebliğ ve cihad buyurulur. Keşke ben de genç olsaydım da kavmin seni Mekkeden Hicrete zorladıkları zaman yardımcı olabilseydim.

Mekke'den mi çıkarılacağım?

-Evet seni yalan söylemekle itham edecekler. Vahiy tebliğ edip de milletinden düşmanlık görmemiş Peygamber yoktur, dedi. Ve iki cihan güneşinin alnından öperek uğurladı.

Efendimizin böylece Peygamber olarak vazifendirildiklerine şüpheleri kalmadı... Ama ilk vahiyden sonra üç yıl vahiy inmadi. Bu zaman içinde yine meleklerin büyüklerinden Mikail Aleyhisselam gelerek Peygamberimize bazı bilgiler öğretiyordu.

Sevgili Peygamberimiz, bu devrede bazı vakitler üzüntü ve tereddüte düşünce Cebrail Aleyhisselam görünerek:

-Ya Muhammed! Sen , Allah'ın Peygamberisin diyerek O'ndaki üzüntüyü giderir ve huzurunu tazelerdi. Ancak Cebrail aleyhisselam bu görünmelerde yüce Allah'tan vahiy getirmiyordu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder