22 Mart 2009 Pazar

Sevgili Peygamberimizin hayati - Ya Eyyühel Müdessir

Ya Eyyühel Müdessir

Ey örtülere bürünüp yatan! Kalk inzar eyle ve rabbini tekbir et.

Ya Resulallah! Biz cahiliyet zamanında yaşamış insanlarız. Putlara tapar, öz çocuklarımızı kendi ellerimizle öldürürdük... bir küçük kızım vardı. Bir gün bunu yanıma çağırdım; oyununu bırakıp sevinerek geldi. Yürümeye başladım; yavrucak da peşimdeydi. Hem cıvıl cıvıl konuşuyor; hemde bana yetişmeye çalışıyordu. Evimizden epeyce uzakta olan kuyunun başına kadar ben önde o arkamda olarak yürüdük. Oraya varır varmaz çocuğun kolundan tuttuğum gibi kuyuya fırlattım.

...Boğulmakta olan masumun çığlıklar dolu yalvarışı dağı taşı inletir:

-Babacığım!!! Babacığım!!!

Ama babanın kalbi kalb değil taştır sanki.

Cahiliyet örfü, kalbleri taşlaştırmış, vicdanları köreltmiştir.

Sevgili Peygamberimiz, feci hadiseyi dinleyince teessürlerinden ağlamaya başladılar. İpek kalbleri bu müthiş canavarlığa tahammül edememişti.

Huzurda bulunanlardan biri günahını dile getiren kişiye kızarak:

-Yaptığını beğendin mi? Allah'ın Resulünü hüzünlendirdin, diye çıkışmaktan kendini alamadı.

Efendimiz, dertli babaya:

-Bir daha anlat! buyurdular.

Baba olanları şerha şerha bir yürekle tekrar hikaye edince yeniden ağladılar; göz yaşları süzülüp süzülüp mübarak sakalını ıslatıyordu. Yaşları sildikten sonra pişmanlıktan kavrulan elem dolu adamı teselli ettiler.

-Allah, cahiliyet sebebi ile yaptıklarınzı bir daha işlemedikce o zaman bırakır; bugüne getirmez...

İslamiyetin vahyedildiği zamanlarda Arabistan ve bütün dünya cahiliyet içinde yüzüyor, başı çeken Arap diyarı... babasının peşinden acaba bir şey mi verecek diye koşan küçücük bir kızı sırf dahi kıpırdamadan sulara atan, diri diri toprağa gömen insanların asrı.

Peygamberimizin islamiyeti yaymalarından evvel esirler canlı canlı yakılıyor, hasımlar işkence ile öldürülüyor, ahlaksızlığın her nev'i işleniyor, içki , kumar, hırsızlık her devirden ilerde bulunuyor, dulların yetimlerin, kimsesizlerin malları gasb edileyordu. Hiç bir ölçü hir bir kayıt kalmamıştı...önceki Peygamberlerden gelen dine ve yüce Allaha iman etmiş. Hanif denen müminlerin hepsi bir avuç... diğerleri, Allaha inanıp ahireti, ceza ve mükafatı kabul etmiyenler, Allah'a ahiret ve cezaya inanıp Peygamberliği reddedenller ve ekseriyette olan putperestler... kendi elleriyle yaptıkları ağaç ve taş veya taş heykellere tanrı diye tapan zavallılar.

Ve islamiyet... O mübarek din, böylesine dehşet verici bir mekana inmek üzere bulunuyordu. O hassasların hassası, incelerin incesi yüce Resul işte bu insanları ve daha nice insaf ve merhametten habersizleri yola getirerek onları insanlığa örnek birer yıldız yapacaktı.

Efendimiz tam kırk yaşında iken Cebrail aleyhisselam Hira dağında O'na gelerek "oku!"diye başlayan ilahi emri bildirmiş; kendisinin Peygamber olduğunu müjdelemiş ama bundan sonra bir daha vahiy getirmemişti... Rabbinden haberin gecikmesi yüce Peygamberi endişeye üzüntülü düşüncelere sevkediyordu... bir gün yine bu halde iken Hira mağarasına çıkmıştı; orada ibadet ettikten sonra evine gitmek üzere dağdan inerken bir ses işittiler. Başlarını kaldırıp baktıklarında Hira'da kendisine gelen melegi altıyşüz kanadı açık olarak müthiş ürperdi veren bir manzara ile yerle gök arasındaki kürsüde oturmuş olarak gördüler.

Efendimizin heyacandan mübarek kalbleri çarpmaya başladı. Diz üstü şere düştüler. Ve derhal kalkarak acele evlerine gelip,

-Beni örtünüz! Beni örtünüz, buyurdular...

Ve örtündüler.Hadice validemiz etraflarında pervane.

Bu esnada kendilerine Cebrail göründü. Müddessir suresinin ilk ayetlerini getirmişti:

Tarihi an; O'na sallallahü aleyhi ve sellem Allah'ın emir ve yasaklarını bildirmesi için risalet vazifesi tebliğ ediliyor;

-Ey (elbisesine) bürünen Peygamber! Kalk da (kavmini Allah'ın azabı ile) korkut. (İman etmezlerse azaba uğruyacaklarını kendilerine haber ver) Rabbini tenzih et. Elbiseni de temiz tut. Azaba sebep olan şeyleri terketmekde sebat et.

Ayet-i kerime nazil olduğu sırada Peygamberimiz "Allahü Ekber" diyerek tekbir getirdiler ve gelenin cin ve şeytan değil de melek olduğuna mutlak olarak inandılar. Cin ve şeytan tekbir getirilen yerde duramazdı.

Vahiyler; insanlığı kurtaran ebedi güzellikteki sözler... vahiy birkaç çeşit:

-Sadık rüyalar! uykuda görünenler aynen çıkıyor.Sevgili efendimiz kırk yaşına girmeden önceki altı ayda rüyadaki bu vahiylere Peygamberliğe hazırlandılar.

-Cebrail'in görünmeden vahyi Peygamberimizin nur menbaı kalbine ilham yolu ile aktarması... "hiç bir nefs rızkını tamamlamadan ölmez" şeklinde terennüm edilen hadisi şerifin kaynağı bu yoldaki vahye bir misal.

-Cebrail aleyhisselamın, insan kılığında ve mesala anlatılmaz güzellikteki Dıhye, radıyallahü anh, suretinde herkese görünecek şekilde gelerek vahyi sevigili Peygamberimize iletmesi.

Mübarek vahiy bazan korku veren şiddetli sesler biçiminde gelirdi. Bu şekilde geliş vahyin en ağır şiddetli olanı Kış günü dahi olsa Resulullah-ın alnından gül tomurcukları gibi terler dökülür ve yere çökerdi. Mesela Maide suresi nazil olurken insanlığın rehberi bir deve üzerindedir. Hasıl olan manevi ağırlıktan hayvan çöker ve ayakları ufalanır... böyle zamanlarda sevgili Peygamberimiz melek sıfatına girerlerdi.

-Bazan da Cebrail kendi şekli ile; altıyüz kanadı açık ve parıl parıl parlayarak gelip vahyi haber verirdi. İki kere olmuştur. İlki müddessir suresini getirdiğinde. İkincisi de Mirac gecesi Sidretül müntehanın yanında...

Mirac gecesi Allahü tealanın harfsiz, kelimesiz, sessiz, yönsüz ve mekansız olarak ve arada hiç bir melek ve vasıta olmadan efendimiz gökler üzerinde iken O'na vahyetmeleri... beş vakit namazın emredilmesi'nin şekli.

-Bazı vahiyleri de Yüce Allah, arada perde olduğu halde Resulüne doğrudan doğruya bildirmiştir.

... artık vahiyler peş peşe gelmektedir. Sevgili Peygamberimiz ilk zamanlar ayetleri ezberleyip unutmamak için Cebrail, okurken O da tekrarlardı.. fakat vahiy gelerek buna lüzum olmadığı ve" O'nu sana ezberletmek, okutmak bize aiddir. Biz O'nu sana okuduğumuz zaman sen yalnız dinle. Sonra onu anlatmak, öğretmek yine bize düşer" buyuruldu.

Emri ilahi üzerine Sevgili Peygamberimiz meleklerin en üstününü yalnızca dinliyor ve melek gidince de gelen ayetleri hiç bir zorluk ve sıkıntı duymadan aynen eshabına okuyordu.

..........

Sevgili Peygamberimiz o devir arabistanında yaşıyanların çoğu gibi Ümmi... ne okumuşluğu var; ne de yazmışlığı. İşte kendi lisanlarından bu gerçeğin ifadesi:

-Ben ümmi Peygamber Muhammedim. Bendensonra Peygamber yoktur.

Yüce Allah Ankebut suresi kırksekinci ayetinde habibini doğruluyor.

Sen, bu kitap, gelmeden evvel bir kitabı okumadın, yazı yazmadın. Okur-yazar olsaydın "başkalarından öğrendin" diyebilirlerdi.

Evet; Efendimiz hiçbir mektebe gitmediler, tahsil yapmadılar ve öyle esaslı bir seyahatları olmadı.Oniki yaşında Ebu Talip ile Busra'ya onyedi yaşında amcası Zübeyr ile Yemen'e Yirmi yaşında Hazreti Ebubekr ile Şam ve yirmibeş yaşında Hadice annenin mallarını satmak üzere yine Şam'a olmak üzere hepsi hepsi dört defa dış seyahatlari oldu ki bunlarda öyle uzak mesafeler değil.

Allah'ın emirlerini bildirmekle görevli bu asil insanın ümmi olduğu, fazlaca seyahate igitmediği hakikatte bütün herkesce malum. Öyleki müşriklerin arasında O'nun doğduğu günden Nebi olduğu kırk yaşına kadar geçen ömrünü hatta gün gün bilen var. Ama buna rağmen şirkte inat ediyorlar.

Bakınız müşriklerin azgınlıkların Nadr bin Haris, Mekke'lileri başına toplamış ne diyor:

-Ey kureyş! Size öyle birşey çattı ki ne yapsanız boş . Çünkü Muhammed aranızda büyüdü. O, beğendiğiniz bir çocuk, sevip takdir ettiğiniz bir gençti. Sözü en doğru olan O'ydu. En fazla O'na itimat ederdiniz. Şu yaşına kadar kendisine "Muhammed-ül Emin" diyen biz değilmiydik?

...Anlatılanlar küfrün sonunun geldiğine bir ikrar ve itiraftır.

-Kalk insanları irşad et, Azab ile korkut!

Mealindeki ayeti kerime üzerine Sevgili Peygamberimiz en önce durumu muhterem zevceleri üstün insan Hazreti Hadice Radıyallahü anha'ya açtılar. Ve kendisini İslamiyeti kabule davet ettiler.

Hadice annenin sevinçten aklı başından igitmişti Zevkle Kelime-i Şehadet getirdiler:

Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulüh.

O' nun Allah'ın Resulü olduğunu ilk defa bir kadın kabul ediyor ve buna şahid oluyordu... kadınlara kıyamete kadar yetecek bir iftihar sebebi.

Cenabı Hak, Habibine gösterdiği büyük bir yakınlık ve tertemiz sevgiden dolayı Hazreti Hadice'ye bu şeref ve imtiyazı lütfetti.

Peygamberimiz memnun oldular. Ve imam olarak zevceleri ile iki rekat namaz kıldılar.

Cebrail Aleyhisselam ilk gelişlerinden birinde Sevgili Peygamberimize Yüce Allah'ın selamını bildirmiş ve dinin direği alan ibadeti öğretmişti... Ayağını yere vurunca buradan su fışkırdı. Çıkan sudan önce Melek abdest aldı, sonra Resulullah. Cebrail, imam olarak iki rekat namaza durdular... kıyamete kadar gelecek müminlerin eda edeceği büyük ibadetin ilk ifası ve ilk cemaat.

Peygamberimiz de, Cebrail'den gördüklerini Hadice validemize öğreterek abdest almış ve kendisi imam olarak namaz kılmışlardır... Henüz sadece sabah ve ikindi namazları emredilmiş.

Sevgili Peygamberimizle Hazreti Hadice'yi namazda gören Hazreti Ali, efendimize bu yaptıklarının ne olduğunu sordu. Peygamberimiz Ona İslamiyeti ve namazı anlatıp davetini yapınca henüz on yaşında bulunan ve hiçbir günüha bulaşmamış olan Hazreti Ali, Kerremellahu vecheh, an bile geçirmeden son Peygambere biat etti.

Böylece iman edenlerin ikincisi bir çocuk oluyordu... İslamla şereflenen üçüncü insan Zeyd bin Harise. Azad edildiği halde yüce insandaki yüksek ahlaka hayran kalıp yanından ayrılamayan eski köle. Dördüncü Mümin ise Hazreti Ebubekir Radıyallahü anh... Kureyş'in en itibarlarından. Herkesin büyük hürmet duyduğu, ihtilafları en adil bir şekilde halleden değerli bir insan ve zengin bir tüccar. Hidayete ermeden önce de putlara tapmışllığı ve içki içmişliği yok.

İslamiyetin açıklandığı günlerde iş icabı Yemen'de bulunuyor.

Burada karşılaştığı yaşlı bir zat, kim olduğunu ve nereden gelip nereye gittiğini araştırarak O' nu yakından tanıyınca:

-Şu günlerde sizin Mekke'de bir Peygamber, yeni bir dini ilan ediyor olmalı. O'na bir genç ile olgun yaşta biri yardımcı olacaklardır... Genç ve gayet cesur ve atılgandır; olgun yaştaki adam ise beyaz tenli ve zayıf vücutludur, diyerek Ebubekir Efendimizi tarife başladı...

Ve Peygamberimizi öven şiirler okudu. Sonra bu beyetleri bahsettiği Peygambere arz etmesini O'ndan rica etti.

Hazreti Ebubekr, Mekke'ye dönünce aralarında Ebu Cehil'in olduğu müşriklerin seçkinlerinden bir gurup "Hoşgeldin" demek için ziyaretine geldiler.

Ebubekr, radıyallahü anh:

-Şehirde mühimce bir şey var mı? diye sorunca, zaten bunu kollayan münkirler:

-Şu senin kıymet verdiğin Muhammed-ül Emin var ya; Ebu talibin yetimi. Peygamber olduğunu iddia etmeye başladı. Arada hatırın olmasaydı, işini bitirecektik ama; şimdi sen gerekeni yaparsın..

Bunu işiten akıllı ve zeki insan onları münasip bir şekilde savdıktan sonr:

-Ya Muhammed işittiğime göre sen atalarının dinini terk etmişsin doğru mu?

-Ey Ebubekr! Ben, Allah'ın sana ve bütün insanlara gönderdiği Peygamberim. Allah'ın birliğini ve benim Peygamberliğimi kabul et!... --Resul olduğuna dair delilin var mı? - -Yemen'de konuştuğun zat...

-Yemen'de birkaç ihtiyar ile görüşüp konuştum Hangisini kastediyaorsun?

-Sana şiir söyleyeni!

Hazreti Ebubekr çok sevinerek;

-Ey aziz dostum. Sana bu haberi veren kim?

-Önceki Peygamberlere gelmiş olan büyük melek.

Bunun üzerine Ebubekr, Peygamberimizin elini tutarak hiç tereddüt etmeden, kalbinin bütün hüçreleri ile Kelime-i şehadet getirip Müsliman oldu... Onun yeni dini seçişi İslamiyete destek ve kuvvet kazandırıyordu.

Her Mü'minin gönlünde iman nuru yanınca ebedi hakikatler meşalesini başka yerlere ve başka insanlara da taşımaya başlıyor. Ebubekr EFendimizin daveti ile Osman İbni Affan, Abdurrahman İbni Avf, Sa'd İbni Ebi Vakkas, Talha İbni Ubeydullah iman ederek Hazreti Ebubekr ile birlikte O peygamberler Peygamberinin; cin ve insan ve herşeyin Resulünün; Dünya ve ahiretin efendisi, Sallallahü aleyhi ve sellemin yüksek huzuruna gelip namaza durdular... saflar oluşmaya başlıyor.

Hadice validemizden sonra islamiyeti kabul eden bu sekiz kişiye ünvanlarının tekrarlanması nasip oldu: İlk müslümanlar, ilk ulvi kıymetler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder