31 Temmuz 2010 Cumartesi

İSTANBUL'UN İSİMLERİ

İSTANBUL'UN İSİMLERİ
31 TEMMUZ 2010 CUMARTESi


Latince: Bizantium, Antoninya, Alma Roma, Nova Roma

Rumca: Konstantinopolis, Istinpolin, Megali Polis, Kalipolis

Slavca: Çargrad, Konstantingrad

Grekçe: Vizantion

Vikingce: Miklagord

Ermenice: Vizant, Stimbol, Esdambol, Eskomboli

Arapça : Bizantiya, el-Mahsura, Kustantina el-uzma

Selçuklular zamanında: Konstantiniyye, Mahrusa-i Konstantiniyye, Stambul

Osmanlıcada: Dersaadet, Deraliyye, Mahrusa-i Saltanat, Istanbul, Islambol, Darü's-saltanat-ı Aliyye, Asitane-i Aliyye, Darü'l-Hilafetü'l Aliye, Payitaht-ı Saltanat, Dergâh-ı Mualla, Südde-i Saadet

30 Temmuz 2010 Cuma

OSMANLI ARMASI

OSMANLI ARMASI
30 TEMMUZ 2010 CUMA

Osmanlı Arması; Osmanlı Devleti'nin kimliğini ve özelliklerini yansıtır.


01. Armanın etrafındaki güneş motifi: Padişahın güneşe benzetilmesidir.
02. II. Abdülhamid Hânın tuğrası.
03. Sorguçlu serpuş: Osman Gaziyi ve tahtı temsil eder.
04. Yeşil Hilafet sancağı.
05. Osmanlı ordusunun asıl silahı tüfek.
06. Çift taraflı teber.
07. Toplu tabanca.
08. Terazi: Adaleti temsil eder.
09. Üstte, Kur’ân-ı kerîm. Altta, Kânunnameler.
10. Nişan-ı al-i imtiyaz: İlim adamları, idareci ve askerlere veriliyordu.
11. Nişan-ı Osmanî: Sultan Abdülaziz Hân tarafından 1862'de ihdas edildi. Üstün başarı sağlayanlara verilirdi.
12. Asa ve şeşper.
13. Çapa: Osmanlı denizciliğini temsil eder.
14. Bereket boynuzu.
15. Nişan-ı iftihar.
16. Yay.
17. Mecidî nişanı.
18. Borazan.
19. Şefkat nişanı: 1878'de II. Abdülhamit Hân tarafından ihdas edildi. Devlete, millete hizmet eden kadınlara verilirdi.
20. Top gülleleri.
21. Kılıç.
22. Top.
23. El siperlikli tören kılıcı.
24. Mızrak.
25. Çift taraflı teber: Orduda üst düzey görevliler tarafından üstünlük sembolü olarak kullanılırdı.
26. Tek taraflı teber (balta).
27. Bayrak.
28. Osmanlı sancağı.
29. Mızrak: Son dönemdeki mızraklı süvari alayları.
30. Kalkan: Ortasında stilize edilmiş bir güneş motifi var.

28 Temmuz 2010 Çarşamba

HİKMETLİ SÖZLER

HİKMETLİ SÖZLER
28 TEMMUZ 2010 CARSAMBA


Adaletiyle meşhur, İran hükümdarı Nûşirevân-i Âdil, arzu etti ki; kendisine rehber olması için bazı nasihatler tertip edilsin. Bu maksatla, zamanın âlimlerinden 23 tanesini seçtirdi ve onlara; “Her biriniz bir hikmet söyleyiniz ki, hem ben istifade edeyim, hem de benden sonra gelenler.” dedi.

Her birisinin yazdığı hikmetli sözleri altınla yazdırdı. Bunları, yine altından bir kasa yaptırıp hazinesine koydurdu. Müşkül bir iş ile karşılaşırsa, bu hikmetleri okur ve ona göre karar verirdi.

Bu hikmetli sözler özetle şöyledir:

Kendinizi biliniz, ilim ve iyi edep öğrenmeyi arzu edinin! Malı, ilimden yüksek tutmayın! Ahiret için azık toplayın! Ahireti dünyaya satmayın! Söylenmeyecek sözleri söylemeyin!

Hikmet sahiplerinin nasihatlerini hakir görmeyin! İşlerde acele etmeyin! İşleri vaktinde yapın! İşleri bilene emredin! Akıllılarla istişare edin!

Herkes sizi takvanız ve iyilikleriniz ile tanısın! Kanaati zenginlik bilin! Sağlığın kadrini bilin! Kimsenin üzüntüsü ve elemi ile sevinmeyin!

Dert ve belâ sahiplerinden ibret alın! İnsanlara her zaman müdara edin, dininiz için dünyalık verin! Dost ve düşmanla iyi geçinin!

İnsanlardan ihsanı esirgemeyin! Elinizi ve dilinizi kollayın!

Kötü komşudan, fena arkadaştan sakının! Arkadaşsız yola çıkmayın!

Çorak yere tohum ekmeyin! Sonradan görmüşlerden borç istemeyin! Aslı belli olmayanlardan kız istemeyin! Allahtan korkmayandan korkun!

Ahmak, sarhoş ve deliye nasihat etmeyin! Nasihatinizi kıymetli tutun! Elinizin altındakilere merhamet edin! Kimsenin ekmeğine göz dikmeyin!

Açların yanında yemek yemeyin! Çocuklar ve kadınlara karşı tedbirli olun! Dünya nimeti ile kibirlenmeyin! Kötü kadınların hilelerinden emin olmayın!

Kimsenin evinin işine karışmayın! Karı koca arasında aracı olmayın! Başkasının bir şeyini sahibinden daha fazla koruyunuz!

Kibirli insanlardan korkun! Devlet adamlarına düşmanlık etmeyin! Hiç kimseye zulüm etmeyin!

Ana ve baba hakkını gözetin! Akrabalarınızı ziyaret edin! Sözünüzü yerine getirin! Muhtaçların ihtiyacını yerine getirmeye çalışın!

İlim ehlini büyük tutun! Faydalı olmayacak sözü söylemeyin!

Hiç kimsenin gıybetini yapmayın! Sözden anlamayana söz söylemeyin!

İyilerin ziyaretine gidin! İlim sahipleri ile sohbet edin! Ölüleri iyilikle yad edin!

Güzel sözleri herkese işittirin! Doğru yahut yalan yere yemin etmeyin! Dünyadan fazla ahiret dostu olun! Yetimin malına göz dikmeyin! Gençlikte, ihtiyarlıktan endişe edin!

Kış hazırlığını yazın yapın! Bugünün işini yarına bırakmayın!

Cömertliği âdet edinin! Hacetinizi cömertlerden isteyin! Borçluları sıkıştırmayın! Dostlarınızı hatalarından dolayı ikaz edin!

Evlâtlarınıza hüner ve sanat öğretin! Gizli konuşulan yerleri dinlemeyin!
Sözlerinizi ölçülü söyleyin!

Nimet ve bolluk zamanında dostlarınızı unutmayın! Düşmanı küçümsemeyin! Düşmanın dost görünmesinden endişe edin!

Emniyet zamanında daha çok korkunuz! Belâ gelince sabredin! Darlıkta genişlik zamanını hatırlayın! Genişlikte darlık zamanını düşünün! Bir görüşte kimseye aldanmayın! Başkalarının aybını araştırmayın!

Fena huylulardan uzak durun! Cenâb-ı Hakka sığınmayı en güzel amel bilin!

Kaynak: Türkiye Takvimi

BEDBAHT OLMAMAK İÇİN

BEDBAHT OLMAMAK İÇİN
28 TEMMUZ 2010 ÇARSAMBA


Resûlullah (s.a.v.) buyurdular:

(Kendisinin baskalarından faziletli oldugunu zan edip) böbürlenen, Kebîr ve Müteâl olan yüce Allah'ı unutan kul, ne bedbaht kuldur!

Kibirlenip zulüm eden ve en yüce kudret ve kuvvet sâhibi (Allâhü Teâlâ'yı) unutan kul, ne bedbaht kuldur!

Gaflete dalarak gülüp oynayan, kabirleri ve (toprak altında) çürümeyi unutan kul, ne bedbaht kuldur!

Azan, taşkınlık gösteren ve baslangıcı ile akibetini (sonunu) unutan kul, ne bedbaht kuldur!

Dini dünyaya alet eden kul, ne bedbaht kuldur!

Dine şüpheler karıştıran kul, ne bedbaht kuldur!

Hırs ve tamah'ın sevk ettigi kul, ne bedbaht kuldur!

Nefsin arzularının dalâlete düsürdügü kul, ne bedbaht kuldur!

Açgözlülüğün hor ve zelil ettiği kul, ne bedbaht kuldur!


Kaynak: Fazilet Takvimi

27 Temmuz 2010 Salı

ÖRNEK BİR DUÂ

ÖRNEK BİR DUÂ
27 TEMMUZ 2010 SALI


Yâ Rabbî ! .. Günahlarımızı rahmetinle af ve mağfiret eyle! Ölülerimizi de mağfiret eyle, yaşayanlarımıza hayırlar ihsan et!

Riyadan, nifaktan, şikaktan, her türlü hastalıktan, kazadan, belâdan, tembellikten, âcizlikten, zelil olmaktan, zulüm etmekten ve zulüm görmekten, cimrilikten, müsriflikten, azdıran zenginlikten ve doğru yoldan ayrılmaya sebep olan fakirlikten, şeytan ve nefsin şerrinden, düşmanın galebesinden, kötü huydan, bidat işlemekten, dalalete düşmekten, halis olmayan amelden, her çeşit günahtan, küfre girmekten, ölürken gelecek fitnelerden, kabir azabından, dinimize ve dünyamıza zarar verecek işlerden sana sığındık, bunlardan bizleri koru yâ Rabbî!..

Yâ Rabbî ! .. Bize sarsılmaz bir iman, güzel bir ahlâk, şükredici bir kalb, sabredici beden, zikredici dil, kaza ve kaderine rıza gösteren hayırlı ömür, salih evlât, dünya ve ahirette güzellik ihsan et! Ana ve babamızı da mağfiret eyle!

Yâ Rabbî ! .. Kendi sevgini, sevdiklerinin sevgisini, bütün enbiyânın, Ehl-i beytin, Eshâb-ı kirâmın ve bütün evliyâ-i kirâmın sevgisini ve sevgine kavuşturacak işleri nasip eyle!

Yâ Rabbî ! .. Dinine severek hizmet etmeyi, kul borçlarını ödemeyi ve şehit olarak ölmeyi nasip eyle! Bize hakkı hak, bâtılı bâtıl olarak göster!

Yâ Rabbî ! .. Bu vatanı bizlere bırakan ecdâdımızın ruhunu şâd eyle! Memleketimize hizmetleri geçmiş ve Allah için harp etmiş dedelerimize rahmet eyle! Yurdumuzu her çeşit düşmandan koru! Çünkü sen her şeye kâdirsin!.. Duâlarımızı kabul eyle!..”

(Amin !)

TADİL-İ ERKÂNA RİAYET

TADİL-İ ERKÂNA RİAYET
27 TEMMUZ 2010 SALI


Namazlarda tadil-i erkana riayet, İmam Ebû Yusuf'a göre, bir rükün olduğundan farzdır. Bundan maksad, namazın kıyam, rükû ve secde gibi her rüknünü sükunetle yerine getirmek ve bu rükünleri yaparken her âzâ (organ)'nın yerine yerleşmiş olmasıdır.

Rükûdan kıyâma kalkarken vücud dimdik bir hâle gelmeli ve sükûnet bulmalı, en az bir kere: "Sübhânallâhi'l-azîm" diyecek kadar ayakta durup sonra secdeye varmak ve her iki secde arasında da böylece bir tesbih mikdarı durmak sünnettir.

Tâdil-i erkân, İmam-ı Azam ile İmam Muhammed'e göre, vâcibdir. Binâenaleyh farz oldugu takdirde, tadil-i erkana riyâet edilmeksizin kılınan bir namazı yeniden kılmak lazimdir.

Namazdan manevî haz duyanlar, namazda tadil-i erkana riayet ederler, acele etmekten sakınırlar. Acele etmeyi saygıya ve edebe aykırı görürler.

Hayatın en yararlı ve en kıymetli saatleri ibadetle geçen zamanlardır. Boş yere veya kısa bir yarar uğrunda zamanlarını harcayan insanların namaz gibi yüksek bir ibadetten, devamlı bir mutluluk yolundan ve İlahî huzurun zevkinden mahrum olmamak için çalışmamaları pek garip ve acınacak bir hal değil midir ?

Kaynak: Fazilet Takvimi

26 Temmuz 2010 Pazartesi

BERAET KANDİLİ VE ÜMMET-İ MUHAMMED'İN AFFEDİLİŞİ

BERAET KANDİLİ VE ÜMMET-İ MUHAMMED'İN AFFEDİLİŞİ
26 TEMMUZ 2010 PAZARTESİ


Şâbân-ı Şerîf’in 15. gecesi Berâet Kandili’dir. Bu gece bir çok mühim hâdiselerin tefrik edildiği, gelecek seneye kadar kulların rızıkları, ecelleri ve olacak hâdiseler husûsiyle Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) şefâat-i tâmme salahiyetinin verildiği mübarek gecedir.

Cenâb-ı Hakk, buyurdu ki (meâlen): "Hâ Mîm. Kitâb-ı mübîn hakkı için biz o Kur'ân-ı mübârek bir gecede indirdik..." (Duhân Sûresi, ayet 1-2-3). Bu inzâl, Kur'ân-ı Kerîm’in Levh-i Mahfuz’dan, dünya semasındaki Beyt-i Ma’mûr’a bir defada toplu halde indirilişidir ki, bazı müfessirlere göre Berâet Gecesi’nde olmuştur. Âyet âyet indirilmesi Kadir Gecesi’nde başlamıştır.

Peygamberimiz'e tam şefâat salâhiyetinin verilmesi: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki: "Şabân’ın 13.gecesi Cebrâil(a.s.) bana geldi ve “Yâ Muhammed! (s.a.v.) Kalk, ümmetin için isteyeceğini iste." dedi. Peygamberimiz de (s.a.v.) ümmeti için ilticâda bulundu. Sabaha yakın Cebrâil (a.s.) tekrar gelerek "Yâ Muhammed(s.a.v.) Cenâb-ı Hakk ümmetinin üçte birini sana bağışladı" buyurdu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Ya Cebrâil! Geriye kalan üçte ikisinin hâli ne olacak?" buyurarak ağladı. 14. gece Cebrâil (a.s.) tekrar gelerek evvelki gece gibi Peygamber Efendimiz’i kaldırdı. Peygamberimiz (s.a.v.) sabaha kadar ümmeti için ilticâda bulundu. Sabaha doğru Cebrâil (a.s.) yine gelerek "Müjde, yâ Muhammed! (s.a.v.) Cenâb-ı Hakk ümmetinin üçte ikisini bağışladı." buyurdu. Peygamberimiz "Ya Cebrâil, kalan üçte birinin hali ne olacak?" buyurarak gözyaşı döktüler. Berâet Gecesi'nde de Resûlullâh Efendimiz (s.a.v) ümmeti için sabaha kadar gözyaşları ile duâ ve ilticâ ettiler. Cebrâil (a.s.) "Müjde, yâ Muhammed! (s.a.v.) Muhakkak Hz. Allâh -Allah’a şirk koşanlar hariç- ümmetinin hepsini sana bağışladı. Yâ Muhammed! Başını semaya kaldır, bak ne görüyorsun?" buyurdu. Yerden arşa kadar bütün melekler secdeye kapanıp ümmet-i Muhammed için istiğfar ediyorlardı.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: "Her kim bu gece yüz rekat namaz kılarsa, Allâhü Teâlâ ona yüz melek gönderir. Bunlardan otuzu ona cenneti müjdeler, otuzu cehennem azabından emânda olduğunu söyler, otuzu da dünyâ âfetlerini ondan def’ eder. On melek de o kimseyi şeytânın tuzaklarından muhafaza eder." Anahtar Kelimeler: Beraat Kandili, berat kandilinin önemi, beraet kandili, berat gecesi, kandiller, kandillerin dinimizdeki yeri, önemi, peygamber efendimizin Allah'a yalvarışı ve ümmeti muhammedin affedilişi, cebrailin ümmeti muhammedin affını müjdelemesi,
Kaynak: Fazilet Takvimi

BERAT GECESİ'NDE İBADET

BERÂT GECESİ'NDE İBADET
26 TEMMUZ 2010 PAZARTESİ


Bu akşam Şabân-ı Şerif’in 15'inci gecesi yani Berât Gecesi'dir. Bu gecede hiç olmazsa bir Tesbih Namazı kılınır. Berât gecesinde kılınması tavsiye edilen "Hayır Namazı" vardır. 100 rek'atlik bu namazı kılan kimse o sene ölürse, şehitlik mertebesine nâil olur.

Namaza şöyle niyet edilir:

"Ya Rabbi, niyet ettim senin rızâ-yı şerifin için namaza. Beni afv-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne mazhar eyle. Kasvet-i kalbden, dünyâ ve âhiret sıkıntılarından halâs eyleyip, süedâ defterine kaydeyl".

Her rek'atte Fâtiha’dan sonra 10 İhlâs-ı Şerîf okunur. İki rek'atte bir selâm verilerek 100 rek'ate tamamlanır.

Namazdan sonra; Allâhü Teâlâ’nın "Hû" ism-i şerîfinin ebced hesabına göre değeri 11’dir. Resûlullâh Efendimiz’in isimlerinden "Tâhâ"nın ebced hesâbıyla değeri 14 olduğu için, aşağıdaki 11 şey 14 adet okunur. Bunlar;

1. İstiğfar: 14 kere,

2. Salevât-ı Şerife: 14 kere; (Allâhümme salli alâ seyyidinâ muhammedin ve alâ âli seyyidinâ muhammed)

3. Fâtiha-i Şerife (Besmele ile): 14 kere,

4. Âyet’ül-Kürsî (Besmele ile): 14 kere,

5. Tevbe Sûresi'nin son 2 âyeti olan "Lekad câeküm..." (Besmele ile): 14 kere,

6. 14 kere "Yâsîn, Yâsîn..." dedikten sonra 1 Yâsîn-i Şerîf. (Yâsîn-i Şerîf’te 7 zâhiri, 7 bâtini "mübîn" vardır, böylece o da 14 olur.)

7. İhlâs-ı Şerif (Besmele ile): 14 kere,

8. Felak Sûresi (Besmele ile): 14 kere,

9. Nâs Sûresi (Besmele ile): 14 kere,

10. "Sübhânallâhi ve’l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber. Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm.": 14 kere,

11. Salevât-ı Şerife (Salât-ı Münciye okumak efdaldir): 14 kere okunur ve dua edilir.

(Dua ve İbadetler, Fazilet Neşriyat)
Anahtar Kelimeler: Berat Kandili, Berat Gecesi, berat kandilinde yapılacak dualar, berat gecesi yapılacak ibadetler, mübarek günlerde yapılacak ibadetler, bu gece ne duası okumalı, berat gecesi ne duası yapılır, berat gecesinde ibadet, berat kandilinde ibadet, nasıl dua etmeli, nasıl ibadet etmeli, ne okumalı, tesbih namazı, hacet namazı, berat gecesi hangi dua okunur, berat kandilinde hangi ibadet yapilir,
Kaynak: Fazilet Takvimi

24 Temmuz 2010 Cumartesi

ANNE KIYMETİ

ANNE KIYMETİ
24 TEMMUZ 2010 CUMARTESİ


1 Yaşında: Sizi sütüyle besledi. Geceleri ağlayıp onu uyutmayarak teşekkür ettiniz!

2 Yaşında: Size yürümeyi öğretti. Sizi çağırınca odadan kaçarak teşekkür ettiniz!

3 Yaşında: Size itina ile yemekler hazırladı. Başınızı çevirerek teşekkür ettiniz!

4 Yaşında: Elinize rengârenk kalem verdi. Duvarları çizerek teşekkür ettiniz!

5 Yaşında: Sizi cici kıyafetlerle süsledi. Çamur birikintisine girerek teşekkür ettiniz!

6 Yaşında: Okula götürürken “Gitmeyceeeem!” diyerek teşekkür ettiniz!

7 Yaşında: Size top aldı. Komşunun camını kırarak teşekkür ettiniz!

9 Yaşında: Size duâlar öğretti. Siz her seferinde unutarak teşekkür ettiniz!

12 Yaşında: Arkadaşınızla sinemaya götürdü. “Sen burada oturma!” diyerek teşekkür ettiniz!

15 Yaşında: Senelerdir zararlı TV seyretmenizi istemedi. O evde değilken, hepsini izleyerek teşekkür ettiniz!

18 Yaşında: Okul masraflarınızı hep karşıladı. Sizi üniversiteye götürdü. Arkadaşlarınız alay etmesin diye, kapıda vedalaşarak teşekkür ettiniz!

20 Yaşında: İş hayatı ve kariyerinizle ilgili sizi yönlendirmek istedi. “Sen ne bilirsin, ben senin gibi olmayacağım!” diyerek teşekkür ettiniz!

23 Yaşında: Diploma aldığınız gün, size gururla sarıldı. Avrupa seyahati için para isteyerek teşekkür ettiniz!

25 Yaşında: Düğün masraflarınızı karşıladı. Mutlu oldu, çok duygulandı. Siz uzaklara giderek teşekkür ettiniz!

30 Yaşında: Bebek bakımı hakkında size fikir verdi. “Artık bu ilkel yöntemleri bırak!” diyerek teşekkür ettiniz!

40 Yaşında: Sizi arayıp bir akrabanızın düğününü hatırlattı. “Anne işim başımdan aşkın.” diyerek teşekkür ettiniz!

50 Yaşında: O hastalandı, hafta sonunda görmeye gittiğinizde mutlu oldu. Ona; “Yaşlılar çocuk gibi nazlı olur.” diyerek teşekkür ettiniz!

Derken birgün öldü?..

Şayet Anneniz hâlâ sizinleyse, hiç olmazsa ona bir daha sıkıca sarılın ve hayır duâsını alın...

SEVDİKLERİNDEN VEREBİLMEK

SEVDİKLERİNDEN VEREBİLMEK
24 TEMMUZ 2010 CUMARTESİ


Yüce Allah evreni ve içerisindeki nimetleri insanların faydalanması için yaratmıştır. İnsanların becerileri, imkânları ve güçleri farklı olduğundan, gelirleri de farklılık gösterir. Birikim, kazanç ve refah düzeylerinin eşit olmadığı toplumda, insanlar birbirlerine merhamet, kardeşlik ve dayanışma bilinciyle yaklaşmalıdır.

Dinimiz akrabaya, komşuya, yetime ve yolda kalmışlara yardım yapmayı teşvik etmiştir. Bu sayede zengin-fakir arası sevgi bağı kurulacak ve toplumun farklı kesimleri arasında denge ve huzur sağlanmış olacaktır. Kur’an-ı Kerim’de; “…Hayırda yarışın.” (Bakara,2/148) ifadesiyle fakir ve düşkünlere yardım eli uzatma konusunda tavsiyede bulunulmuş ve cimrilik yapmanın kötülüğü ise şu ayetle vurgulanmıştır: “…Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Haşr,59/9) Ayrıca; “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.” (Âl-i İmran, 3/92) ayetiyle de iyiliğe kavuşmanın şartının Allah yolunda harcamak olduğu belirtilmiştir.

Peygamberimiz de bir Müslümanın ihtiyacını karşılayanın, Allah tarafından ihtiyacının karşılanacağını belirtmiştir (Buharî, “Mezalim”, 3). Ayrıca “Kendisini cimrilikten koruyan kişi felah (kurtuluş) bulmuştur.” (Riyazü’s-Salihin, c.1, s. 583) Sözüyle insanların cimrilikten uzak durmalarını istemiştir.

Kaynak: Diyanet Takvimi

22 Temmuz 2010 Perşembe

KORE SAVAŞ'INDA TÜRKLER VE DİĞERLERİ

KORE SAVAŞ'INDA TÜRKLER VE DİĞERLERİ
22 TEMMUZ 2010 PERSEMBE


1964’de Türk askerî heyeti Amerika'ya gider. Orada akşam yemeğine misafir oldukları bir Amerikan yüzbaşısı, kütüphanesinden “Mc. Call” isimli bir dergi çıkarır. 1958 senesine ait bu dergide, esir kampındaki Türk Mehmetçik ile Amerikalı Coni şöyle kıyaslanır:

“Kore Harbi’nde, bir akın sırasında, Çinliler büyük çapta esir almışlardı. Hava çok soğuk ve karlıdır. Kafilede pek çok hasta ve yaralı vardır. Yürüyemeyen esir, yolun bir kenarına çekilir. Kızıl Çinli muhafız gelir, kafasına bir kurşun sıkar. Bu sahne her millet esiri için tekrarlanır. Fakat, Türk esirlere gelince iş değişir. Çinli muhafızdan evvel, Türklerden 2-3 kişi koşup arkadaşlarını sırtlarına alıp götürürler. Esirlerden üniformalar çıkartılır. Düz ve tek tip elbiseler giydirilir. Diğer askerlerde rütbesiz olmanın getirdiği disiplinsizlik başlar. Türklerde yüzbaşı yine yüzbaşıdır, çavuş yine çavuş, er yine erdir. Eskisi gibi disiplinli bir hayat başlar.

Çinliler 100 esire 15-20 kişiye yetecek yemek getirip ortaya bırakırlar. Gücü yeten istediği kadar alır. Birçoğu aç kalır. Türklerde ise nöbetçi, yemeği 100 eşit parçaya bölüp dağıtır.

Bu esir kampında Amerikan ve İngiliz esirlerinin %50'si öldüğü hâlde, Türk esirlerinden ise hemen hemen hiç ölen yoktu. Çünkü, Türkler arasında kıdeme hürmet devam etmekteydi. Her sabah kıdemli olan, vazife taksimi yapıyordu.

Amerikalı aileler soruyor: “Her türlü imkânı, konforu vererek yetiştirdiğimiz çocuklarımız, aynı şartlarda başarısız, Türkler ise başarılı oldular. Bizimkiler birbirlerine ellerini uzatmadılar. Yalnız kendileri için, bencilce davrandılar. Ailelerini, vatanlarını unutup oralarda kaldılar. Sebebi nedir?..”

Çünkü birçok İngiliz ve Amerikalı esir, beyni yıkanıp savaştan sonra ülkelerine dönmeyi reddetti. Hâlbuki bir tek Türk askeri bile orada kalmadı. Bu birlik ve beraberliklerinin sebebini soran Çinlilere bir Türk yüzbaşısı şu cevabı vermişti:

“Türk askerinin terbiyesi, kışladan aldığı askerî terbiyeden evvel, evinde aldığı mânevî Türk aile terbiyesine dayanır. Biz disiplini anamızdan öğreniriz. Ve önce aile içinde uygularız...”

Kaynak: Türkiye Takvimi

21 Temmuz 2010 Çarşamba

BİR ŞİİR - KURU KAFA

BİR ŞİİR - KURU KAFA
21 TEMMUZ 2010 CARSAMBA

Kabristandan geçer iken,
Gördüm seni, kuru kafa.
Bir kıyıda sessiz sakin,
Sırıtırsın, kuru kafa.

Gövden nerde, başın kalmış?
Ne kirpiğin, kaşın kalmış,
Birkaç sıra dişin kalmış,
Sırıtırsın, kuru kafa.

Bilmem ki sen neler gördün?
Nerde doğup, nerde öldün?
Çok ağlayıp, az mı güldün?
Sırıtırsın, kuru kafa.

Çok yaşadın mı dünyada?
Neler gördün sen rüyâda?
Ermiş miydin sen murada?
Sırıtırsın, kuru kafa.

Acaba sen kimdin, neydin?
Belki ağa, belki beydin,
Belki sultan, taçlar giydin,
Sırıtırsın, kuru kafa.

Kılıç ile urganda mı?
Hasta olup, yorganda mı?
Kaybettin sen hayatını,
Sırıtırsın, kuru kafa.

II. ABDÜLHAMİD HAN VE YAHUDİLER

II. ABDÜLHAMİD HÂN VE YAHUDİLER
21 TEMMUZ 2010 CARSAMBA

Yahudiler, Arz-ı mevud (vadedilen topraklar) üzerinde devlet kurma çalışmalarını hızlandırdıklarında, karşılarında Cennetmekân Abdülhamid Hânı buldular. Yahudiler 1870 senesinden itibaren Filistin toprakları üzerinde ziraî yerleşme merkezleri teşkil etmeye başladılar. Daha çabuk ve kesin bir yerleşme yapabilmek için Siyonistlerin lideri Teodor Herzl, Sultan Abdülhamid'le görüştü. Ondan toprak talebinde bulunarak, Filistin'de bir aristokratik cumhuriyet kurmak için izin istediler. Buna karşılık da Osmanlı bütçesinin 3 misli para teklif ettiler ve devletin bütün borçlarını ödeyeceklerini bildirdiler.

Bu isteğe karşı Abdülhamid Hân tarihimize altın harflerle geçen şu cevabı verdi: “Ben bir karış dahi olsa toprak satmam. Zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim, bu devleti kanlarını dökerek kazanmış ve yine kanıyla mahsuldar kılmıştır. Ecdadımın kanıyla alınan yer parayla satılamaz.”

Abdülhamid Hân ayrıca, Yahudilerin gizli faaliyetlerine karşı da harekete geçti. Filistin'in tamamını arazi-i şahâne ilan ederek satılmasını yasakladı. Bizzat şahsına bağlı bir orduyu Filistin'de vazifelendirdi. Kafkas ve Balkanlardaki bir kısım Müslümanları Filistin'e yerleştirdi. Padişahın bu faaliyetleri üzerine Yahudiler, bütün güçlerini Abdülhamid Hânı tahttan indirme yoluna çevirdiler ve Mason yaptıkları yerli hâinlerle işbirliğine giderek bu niyetlerini gerçekleştirdiler.

Sultan II. Abdülhamid Hâna hal’ini tebliğ edecek heyetin seçiminde, İttihatçılar, ihânete varan bir hata daha işlediler. Bu 4 kişilik tebliğ heyetine, Selânik mebûsu Yahudi Emânuel Karasu’yu da dahil ettiler.

Kaynak: Türkiye Takvimi

20 Temmuz 2010 Salı

FAHRETTİN PAŞA

FAHRETTİN PAŞA
20 TEMMUZ 2010 SALI

1. Dünya Harbi’nin sonuna doğru, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandı. Dünya yüzünden Türklüğü silmeye niyetli bazı Batı devletleri el ele verip; güzel vatanımıza saldırdılar. Devletteki idare zaaflarına, yokluklar da eklenince, yenilgi kaçınılmaz oldu. Türk ordusu Galiçya’dan, Aden’e kadar 7 cephede savaşıyordu.

Bu cephelerden üçündeki komutanlar; “Biz böyle bir mütarekeyi duymadık. Emir de almadık ve tanımıyoruz.” diye, savaşmaya devam ettiler. Bunlar Güney Yemen-Lahiç bölgesi Komutanı Ali Sait Paşa, Asir bölgesi Komutanı ve Medine-i Münevvere’deki Hicaz Bölgesi Kuvve-i Seferiye Komutanı Fahrettin Türkkan Paşa.

Mondros Mütarekesini bu komutanlara İttihatçılar, İngiliz gemileri telsizleri ile tebliğ etmeye çalıştı. Fakat onlar ağız birliği etmişçesine; “Bize Mektebi Harbiye’de harp etme sanatı öğretildi. Vatan nasıl teslim edilir, satılır öğretilmedi.” diyerek 23 Ocak 1919’a kadar; yani mütarekeden sonra 85 gün daha savaşa devam ettiler. İşte bu 85 gün bilhassa, Medine-i Münevvere’deki Fahrettin Paşanın adı, Hindistan’dan ta Fas’ın Okyanus sahillerine, bütün Balkanlara, Orta Asya’ya kadar bütün İslâm âleminde dilden dile dolaşmaya başladı. Paşamız bir rüyâ kahramanı idi. Ve işte o zamanlarda doğan çocuklarına binlerce insan, Fahrettin adını koydu...

Fahrettin Paşa İngiliz esaretinde, bir müddet Mısır’da tutuldu. Yanına iki tane İngiliz yüzbaşısı güya yaver olarak verildi. Paşa tutulduğu kışladan zaman zaman şehre çıkabilirdi. Yani kontrollü serbest. Paşa şehre çıktığında, Kahire trafiği onu görmek isteyenlerden, altüst oluyordu. Yüzbinler alkış tutuyordu. İngilizler üniforma ile çıkmamasını rica ettiler. Paşa da; “Harbiyeden mezun olduktan sonra 40 sene sırtıma sivil elbise giymedim. Nasıl giyilir bilmem.” dedi. İngilizleri esarette de protesto ederek, bir daha sokağa çıkmadı...

Kaynak: Türkiye Takvimi

Van'da askeri araca saldırı: 1 şehit

Van'da askeri araca saldırı: 1 şehit
20 Temmuz 2010 Sali


Van'da operasyona giden askeri araca saldırı düzenlendi. Saldırıda 1 asker şehit oldu

Van'ın Gürpınır İlçesi Yalınca Bölgesi Akdoğu Köyü kırsalında intikal halindeki askeri birliğe açılan taciz ateşi sonucu 1 asker şehit oldu. Bölgede helikopterlerin desteğinde operasyon başlatıldı.

Hakkari il sınırında bulunan Van'ın Gürpınar İlçesi'ne yaklaşık 90 kilometre uzaklıktaki Akdoğu Köyü kırsalında operasyon için hareket halinde bulunan askerlere PKK'lı teröristlerce taciz ateşi açıldı.

Açılan ilk atışta bir asker şehit oldu. Saldırıya anında karşılık verilirken, kaçan teröristlerin etkisiz hale getirilmesi için de helikopterler desteğinde bölgede operasyon başlatıldı. Anahtar Kelimeler: gürpınar, askeri araç, şehit, terörist, saldiri, operasyon,
Kaynak: IHA

Hakkari Çukurca'da çatışma: 6 şehit

Hakkari Çukurca'da çatışma: 6 şehit
20 Temmuz 2010 Salı

Hakkari'nin Çukurca ilçesinde terör örgütü PKK üyeleri ile güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmada, ilk belirlemeye göre 6 asker şehit oldu.

Alınan bilgiye göre, terör örgütü PKK üyeleri, Kayseri'den gelen birliğin bulunduğu Kavuşak köyü Hantepe mevkisinde konuşlu askeri birliğe saldırdı.

Saldırıya karşılık verilmesiyle çıkan çatışmada 6 asker şehit oldu, bazı askerler yaralandı. Bölgede operasyonlar devam ediyor. Anahtar Kelimeler: hakkari, çukurca, şehit, asker, saldiri, birlik, kavusak köyü, hantepe mevki,
Kaynak: AA

HELAL LOKMA

HELAL LOKMA
20 TEMMUZ 2010 SALI


Dini ayakta tutan helal lokmadır. Temel çürük olunca bina çöktüğü gibi, lokma haramdan olduğu zaman din de çöker.

Abdullah bin Ömer “radıyallahü anhüma” hazretleri buyurdu ki:
“Kambur oluncaya kadar namaz kılsanız ve kıl gibi oluncaya kadar oruç tutsanız, haramdan kaçınmadıkça, kabul edilmez, faydası olmaz.”

İbrahim bin Edhem “rahmetullahi aleyh” hazretleri buyurdu ki:
“Erenler, ancak midelerine girenleri kontrol etmekle kemâle ermişlerdir.”

Büyüklerden biri buyurdu ki:
“40 gün şüpheli lokma yiyenin kalbi kararır ve lekelenir.”

Sehl bin Abdullah-i Tüsterî “rahmetullahi aleyh” hazretleri buyurdu ki:
“Haram yiyenlerin 7 âzâsı, istese de istemese de günah işler. Helal yiyenlerin âzâsı, ibâdet eder. Hayır işlemesi kolay ve tatlı gelir.”

O hâlde haram lokma yememek için çok gayret göstermeli, helali ve haramı çok iyi öğrenmelidir.

Kaynak: Türkiye Takvimi

19 Temmuz 2010 Pazartesi

SALEVÂT GETİRMEK

SALEVÂT GETİRMEK
19 TEMMUZ 2010 PAZARTESi

Âyet-i celîlede "Muhakkak ki, Allah Teâlâ ve melekleri peygamber üzerine salâtta bulunurlar. Ey imân etmiş kimseler! O'nun üzerine salâtta, teslimiyetle selâmda bulunun. " (Ahzâb Sûresi-56) buyurulmustur. Yani Allâhü Teâlâ ve melekleri, Muhammed Mustafâ'nin şan ve şerefini dâimâ ta'zim ederler. Ey îmân edenler, siz de elinizden geldigi kadar ona hürmet ve saygida kusur etmeyerek, salatta bulunun meselâ "Allâhümme salli alâ Muhammedin ve sellim" deyiniz, demektir.

Allâhü Teâlâ'dan salevât; rahmet ve magfiret etmek, meleklerden ve insandan salevât; istigfar yani onlar icin rahmet ve magfiret istemektir.

Resûlullah'a salevat getirmek, Hicret'in ikinci yilinda, Ahzâb Sûresinin 56. âyetinin indigi ve Resûlullah'a salevât ayinda (Şabân) emrolundu.

Resûlullah'a salevât getirmek Allâhü Teâlâ'nin emrine uyarak, rizâsini istemek ve Resûlullah'in üstümüzde olan hakkini ödemektir.

Resûlullah'a salevât getirmemiz, hâsâ ki, onun icin Allâhü Teâlâ katinda sefaat degildir. Allâhü Teâlâ bize iyilik edene mükâfati, yani iyilikle karsilik vermeyi ve karsilik vermekten âciz oldugumuza da duâ etmemizi emretmistir. O halde Allâhü Teâlâ üzerimizde hadsiz, hesabsiz hakki olan Resûlullah Efendimize, baska bir seyle karsilik vermekten âciz oldugumuzu bildiginden, salevât-i şerife okuyarak karsilik vermegi emretti.

Resûl-i Ekrem'den baska peygamberlere de, -anıldıkları zaman-, salâtü selam okumak fazîletlidir. Hadîs-i Şerif'te, "Bana salevât okuduğunuz zaman, Allâhü Teâlâ'nın bütün peygamberlerine de salevât okuyun. Zirâ Hak Teâlâ ben peygamber olarak gönderdigi gibi, onları da gönderdi." buyurulmustur.

Kısa bir salevât-ı şerife: 'Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed.'

Kaynak: Fazilet Takvimi

18 Temmuz 2010 Pazar

ŞABAN AYININ FAZİLETİ

ŞABAN AYININ FAZİLETİ
18 TEMMUZ 2010 PAZAR

Hz. Aişe validemiz buyurdular ki: “…Ben Resulullah'ın Ramazan ayından başka hiçbir ayın tamamında oruç tuttuğunu ve Şaban ayında tuttuğu oruçtan daha çok, başka hiçbir ayda oruç tuttuğunu görmedim.”

Resulullah (s.a.v.) Hz. Aişe (r.anha) “Şaban ayındaki oruç bana en sevimli olandır.” Buyurduktan sonra, Ya Aişe! O öyle bir aydır ki, sene içinde ruhu kabz olunacakların (öleceklerin) isimleri ölüm meleğine verilir. Ben de ismimim, ben oruçlu iken verilmesini isterim.”

Ümmü Seleme (r.anha) validemiz: “Resulullah Ramazan ayından sonra Şaban'daki kadar hiçbir ayda oruç tutmamıştır.” buyurdular. Resulullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Recep; Allahü Teâlâ'nın ayı, Şaban; benim ayım, Ramazan; ümmetimin ayıdır. Şaban günahlara kefaret olan aydır, Ramazan ise günahları temizleyen aydır.”

Bu ay, hayır kapılarının açılacağı, bereketin indirileceği, hataların terk edileceği, günahların bağışlanacağı ve yaratılmışların en hayırlısı olan Resulullah'a (s.a.v.) çokça salâvatın getirileceği bir aydır.

Böyle olunca, müminlerin bu ayda gafletten uyanmaları, günahlardan temizlenip geçmişte işlediği günahlardan dolayı tevbe ederek Ramazan ayına hazırlanmaları gerekir. Bu ayda Allah'a yalvarıp yakarmalı, ayın sahibi olan peygamber efendimiz (s.a.v.) vesile kılarak Allah'a yaklaşmaya çalışmalıdır.

Bunları sonra yaparım diyerek tehir etmemeli (gecikmemeli)dir. Zira dünya üç günden ibarettir. Biri, dündür, geçmiştir; ibrettir. Diğeri bugündür, amel etme günüdür; ganimettir. Diğeri de, yarındır ki, emeldir; tehlikelidir. Ona çıkıp çıkamayacağını bilemezsin. Aylar da böyledir. Recep geçmiştir, tekrar dönmez. Ramazan gelecektir, fakat ona kavuşup kavuşamayacağını bilemezsin. Şaban ise iki ay arsında bir vasıtadır. O ayda ibadetle meşgul olmalı ganimet bilmek icâb eder.

Kaynak: Fazilet Takvimi

NAMAZIN VACİBLERİ

NAMAZIN VACİBLERİ
18 TEMMUZ 2010 PAZAR


- Namazlarda Fâtiha-i Şerîfe'yi okumak,

- Namazlarda farz olan kirâati ilk iki rekate tahsis etmek,

- Fâtiha-i Şerîfe'yi, okunacak diger sûre veya âyetlerden evvel okumak,

- Fâtiha-i Şerîfe'ye baska bir sûre veya bir sûreye denk olacak âyeti kerîme ilave etmek,

- İmam olan kimsenin sesli okunacak namazlarda sesli okumasi ve gizli okunacak namazlarda gizli (sessiz) okumasi,

- Vitir Namazi'nin ücüncü rekatinde Fâtiha ve zamm-i sûreden sonra iftitâh tekbiri gibi tekbir alip Resûlullah'dan rivâyet olunan Kunut duâsini; Allâhümme innâ neste'înüke... okumak,

- Üc veya dört rekatli namazlarin ikinci rek'atindan sonra oturmak ve gerek bu ka'de-i ûlâ (birinci oturus)da ve gerek namazin sonunda farz olan ka'de-i ahîre (son oturus)da (tahiyyât) okumak ve Ka'de-i ahîrede tahiyyattan sonra selâm vermek vâciptir.

Kaynak: Fazilet Takvimi

16 Temmuz 2010 Cuma

PEYGAMBER EFENDİMİZİN TEBUK GAZVESİ (H.9, M.630)

PEYGAMBER EFENDİMİZİN TEBUK GAZVESİ (H.9, M.630)
16 TEMMUZ 2010 CUMA


Rum Kayseri (Bizans imparatoru) nun Şâm'da müslümanlar aleyhine büyük bir ordu topladıgı isitilince, Resulullah (s.a.v.) Medine-i Münevvere'de büyük bir ordu toplamaya basladı. Mekke'den ve diger Arap kabilelerinden asker toplamak üzere her tarafa memurlar gönderdi. Kıtlık ve pahalılık günleri oldugundan gücü yetenlerin askere yardım etmelerini emretti. Kudreti olanlar pek cok yardımlar ettiler. Hatta Müslüman hanımlar zînet ve süs esyalarını askere hediye ettiler. Ebû Bekir Sıddîk (r.a) Hazretleri bütün malını harcadı. Osman Zi'n-Nûreyn (r.a) Hazretleri de üc yüz deve yüklü zahîre ve bin altın verdi. Onun üzerine Resûl-i Ekrem, Hz. Osmân'a (r.a) husûsiyle duâ etti ve gecmis ve gelecek bütün günahlarının affedilmis oldugunu müjde buyurdu.

Münafıklar, "Böyle sıcak vakitlerde yola cıkmayınız." diye fesâd pesinde kosturuyorlardı. Onlara cevâben, "Cehennemin harâreti daha siddetlidir." diye buyuruldu.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.), Ehl-i Beyti'ne bakmak icin Hz. Ali'yi (k.v.), memleket isleri icin de Muhammed bin Mesleme'yi (r.a.) Medîne'de bıraktı ve hicretin dokuzuncu senesi Receb ayında Persembe günü Medîne'den cıktı. Islam ordusu Medîne'den Şâm'a giderken yarı yolda bulunan Tebûk'de gâyet az akan bir su basında durdu. Su, böyle bir büyük ordunun ihtiyâcına yetmez iken Resûl-i Ekrem, ondan abdest alınca mucize olarak bütün orduya yetecek kadar cogaldı.

Islam ordusu, Tebûk'de kaldıklarında, korkuya bürünen Rûm askerinden bir hareket görülmedi ve muhârebe olmadi. Lâkin Islam ordusunun Sam hûduduna kadar gelip de Roma devletine meydan okuması her tarafa dehset verdi. Civârdaki belde hükümdârlarının ekserîsi cizye vermek üzere emân diledi. Resûl-i Ekrem de onlara birer kıt'a ahidnâme verdi.

Bu sıra Şâm'da vebâ oldugu isitildi. Resûl-i Ekrem "Tâûn (veba) olan beldeye girmeyiniz." buyurdu ve Tebûk'den ileri gidilmeyip Ramazan-ı Şerif ayında Medine'ye dönüldü.

Kaynak: Fazilet Takvimi

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Fişi çekilecekken hayata dönen adam

Fişi çekilecekken hayata dönen adam
14 Temmuz 2010 Çarşamba


Ailesi zor kararı vermişti.. Kağıtlar imzalandı, fiş çekilecekti.. Doktoru prosedür gereği yaşam destek ünitesini kapatmadan önce beyin ölümü gerçekleşen hastaya son kez seslendi ve aldığı tepkiyle şaşkına döndü..

Son 1 yıldır yaşam desztek ünitesine bağlı bir hasta ailesinin tam fişi çekilmek istendiğinde hayata geri döndü.. Doktorlara yaşamak istediğini göz kırparak 'Yaşamak istiyorum' dedi.

İngiltere'de 43 yaşındaki Richard Ruud, ailesine en zor kararı verdirmişti.. Ancak az sonra mucize gibi bir olay gerçekleşti..

Hastasının başına son kez yaşam destek ünitesinin fişini çekmek için gelen doktor son kez 'Richard' diye seslendi. İlk önce tepki gelmedi.. Son kez seslendiğinde ise aldığı tepkiyle şaşkına dönen doktor hemen arkadaşlarından yardım istedi..


Anahtar Kelimeler: richard ruud - ingiltere - yaşam destek ünitesi - beyin ölümü - bitkisel hayat - mucize - yasam mücadelesi

MİRAC MUCİZESİ

MİRAC MUCİZESİ
14 TEMMUZ 2010 CARSAMBA


Resulullah Efendimiz (s.a.v.) hicretten bir buçuk yıl kadar önce Receb-i Şerifin 27. gecesi hem ruhen hem de bedenen Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya oradan da yedi kat göklere ve Cenâb-ı Hakk'ın dilediği yerlere seyahat ettirildi. İşte bu harikulade hadisenin olduğu geceye MİRAC gecesi denilmektedir. Mirac, Resulullah Efendimize(s.a.v.) ihsan olunan en büyük mucizelerdendir.

Peygamber Efendimizin mi'rac mucizesi, cesed ve ruh ile beraber; uyaniklik halinde olmustur. Resulullah'in (s.a.v.) ruh ve cesed, Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksâ'ya gitmesi, âyet ve hâdis ile sâbittir. İsra Sûresi'nde "Kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan o havâlisini mübarek kildigimiz Mescid-i Aksâ'ya yürüttü" buyurulmustur. Bu âyette gecen abd (kul) lafzi ruhla cesedin ikisinin beraber ismidir."

Fahr-i Kâinât Efendimiz bu İsra (mi'rac) haberini insanlara söyledigi zaman bircok kimse inanmadi, îmânlari zayif olanlardan bircogu mürted oldu, dinden döndü. Sayet rüyâda olmus olsa idi, neden inanmayacaklardi ?

İsrâ'nin gece vâki olmasinda bazi hikmetler:

Gecenin hali gündüzden daha gizlidir. Mü'minlerin îmani ziyâdelessin, diye gece olmustur.

Allahü Teâlâ gündüzü nûrâniyyet ile gece üzerine üstün kilmis, fakat geceyi de Fahr-i Kâinât efendimizi diledigi yerlere yükseltmek sûretiyle gündüz üzerine üstün kilmistir.

Geceler icinde Mi'râc gecesi mi daha faziletli yoksa Kadir Gecesi mi ? diye sorulursa; mi'rac gecesi peygamber efendimiz hakkinda daha faziletlidir, Kadir Gecesi de ümmeti hakkinda faziletlidir. Zirâ, Kadir Gecesi ümmeti Muhammed'e diger ümmetlerin seksen küsur yillik amelinden hayirlidir.

Ruh ve cesed kâbe kavseyne kadar mi'rac peygamberimize mahsustur. Peygamberimizden baska bir peygambere vâki olmamistir.

İsra hadîsini Enes bin Mâlik, Abdullah bin Ömer, İbn-i Abbas, Cabir bin Abdullah, Abdullah bin Mes'ud gibi bir cok sahâbi ( radiyallahü anhüm) rivâyet etmistir.

Kaynak: Fazilet Takvimi

Gurbetçi aile kazada yok oldu

Gurbetçi aile kazada yok oldu
14 Temmuz 2010 Carsamba


Almanya'dan gelen gurbetçi ailenin içinde bulunduğu minibüsün Karayolları'na ait tankerle çarpışması sonucu aynı aileden 4 kişi ölürken, 2 kişi de yaralandı. Can pazarının yaşandığı kazada, minibüste sıkışan ölü ve yaralılar için itfaiye ve sağlık görevlileri seferber oldu.

Kaza, saat 08.00 sıralarında Konya Ankara karayolunun 18. kilometresi Aşağıpınarbaşı Kavşağı'nda meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, Almanya'dan tatil için memleketi Karaman'ın Ayrancı ilçesine giden Mehmet Başlamış (20) idaresindeki yabancı plakalı minibüs, karşı yönden gelen ve kavşaktan dönüş yapan Nevzat Bayram idaresindeki 42 ALB 61 plakalı Karayolları'na ait tankere yandan çarptı. Kazada minibüste bulunan aynı aileden 6 kişi, çarpmanın şiddetiyle hurdaya dönen minibüste sıkıştı.

Yaralıları kurtarmak için itfaiye ve sağlık ekipleri seferber olurken, yaralılara ilk müdahale sıkıştıkları yerde yapıldı. Kazada, araç içinden çıkarılan Ömer Başlamış (48) ile eşi Sultan Başlamış (48) olay yerinde hayatını kaybetti. İtfaiye tarafından araçtan güçlükle çıkarılan yaralılardan sürücü Mehmet Başlamış, Hatice Başlamış (19), Emine Başlamış (14) ve ismi belirlenemeyen bir kadın ambulanslarla Konya'daki çeşitli hastanelere sevk edilerek tedavi altına alındı. Yaralılardan durumu ağır olan kimliği belirlenemeyen kadın ile 19 yaşındaki Hatice Başlamış tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.

Kaza sonrası minibüs içinde bir bebeğin daha bulunduğu iddiası üzerine itfaiye ekipleri tarafından araç ve etrafa yayılan eşyalar içinde bebek arandı ancak yapılan arama sonucu bebek bulunamadı. Kaza nedeniyle, Konya Ankara karayolunda trafik zor şartlarda sağlanırken, hurdaya dönen minibüste bulunan eşyalar ve oyuncaklar yola saçıldı. Kaza haberini alan Konya Emniyet Müdürü Hüseyin Namal da olay yerine gelerek incelemelerde bulundu.

Olay yerine gelen Yol-İş Sendikası Şube Sekreteri Ahmet Çankaya da yol ortasında bulunan ağaçların görüş mesafesini kapattığını ve bu nedenle kazaların meydana geldiğini iddia etti. Kazada hayatını kaybeden Ömer ve Sultan Başlamış çiftinin cesedi, yapılan incelemelerin ardından otopsi için cenaze aracıyla Konya Numune Hastanesi morguna kaldırıldı. Minibüsten yola saçılan eşyaların bir kısmı itfaiye ekipleri tarafından kaldırılırken, kaza sonrası tanker sürücüsü Nevzat B. gözaltına alındı. Olayla ilgili soruşturmanın sürdüğü bildirildi. Anahtar Kelimeler: Başlamış ailesi - Baslamis ailesi - trafik - kaza - trafik kazası - Almanya - Konya - Karaman - ölü - yarali - tanker - 42 ALB 61- gurbetçi aile yok oldu: 4 ölü
Kaynak: İHA

13 Temmuz 2010 Salı

MUKADDES EMANETLER

MUKADDES EMANETLER
13 TEMMUZ 2010 SALI


Peygamber Efendimiz’e, önceki peygamberlere, Ashab-ı Kiram’ a ve İslam büyüklerine ait hatıralar ve bunların muhafazası için kullanılan eşyalara Mukaddes Emanetler denir. Manevi kıymetleri yanında tarihi kıymetleri ve bir san’at eseri olarak da değerlidirler. Bu emanetler İstanbul’da Topkapı Sarayı’nda Mukaddes Emanetler Dairesi’n de bulunmaktadır.

Mukaddes emanetlerin toplanması ve muhafazası Peygamber Efendimiz zamanında başladı. Dört büyük Halife devrinden sonra Emevi, sonra da Abbasi halifeleri devrinden sonra Emevi, sonra da Abbasi halifeleri hatıraların toplanmasına ve saklanmasına çok itina gösterdiler.

1517′ de Mısır ve Hicaz Osmanlı topraklarına katılınca Yavuz Sultan Selim Han buralardaki emanetleri İstanbul’a gönderdi.

Mukaddes emanetlerin en meşhurları, Bürde-i Saadet (Hırka-i Şerif), Liva-yı Saadet (Sancak-ı Şerif)dir; diğer emanetlerden en mühimleri ise: Dendan-ı Saadet (Resulullah Efendimizin Uhud Gazvesi’nde kırılan mübarek dişleri), Lihye-i Saadet (mübarek sakal-ı şerifleri), Kadem-i Şerif (mübarek ayak izi), Na’leyn-i Saadet (mübarek ayakkabıları), Seyf-i Saadet (mübarek kılıçları), Asay-ı Saadet, Kavs-i Saadet (mübarek yayları), Seccade-i Saadet (mübarek seccadesi), Gasi-i Nebevi suyu (mübarek gasil suyu), Miftah-ı Beyt-i- Muazzam (Kabe-i Muazzama’nın mübarek anahtarları), Kamis-i seyyid-üş-Şüheda (Hazreti Hüseyin’in mübarek cübbesi), Süyüf-i Cihar-Yar (Dört Halife'ye ait mübarek kılıçlar), Kelam-ı Kadim ba-hattı-ı Osman (Hz. Osman(r.a.) hattıyla Kur’an-ı Kerim) ve Kelam-ı Kadim ba-hattı-ı Ali (Hz. Ali(r.a.) hattıyla Kur’an-ı Kerim).

Topkapı sarayında bunlardan başka daha sonraki tarihlerde devlet adamları tarafından satın alınarak getirilen emanetler ile Osmanlı askerleri Hicaz’dan çekilirken Medine müdafaii Fahreddin Paşa’nın İstanbula’a gönderdiği emanetlerde vardır.

ŞÂBÂN-I ŞERİF

ŞÂBÂN-I ŞERİF
13 TEMMUZ 2010 SALI


Bugün idrâk edeceğimiz Şaban ayı, Resûlullâh (s.a.v.) Efendimizin ayıdır. Bu itibarla bu ayda salevât-ı şerîfeye çok devam etmek lâzımdır. Yine mümkün oldukça İstiğfar ve İhlâs-ı Şerîf okumalı, teheccüd ve tesbîh namazları kılmalı ve hatm-i enbiyâ yapmalıdır.

Şaban ayı, şerefli, ulvî, berâta erdirici, ilâhî ihsana kavuşturucu, mü'minlere rahmet, kâfirlere gazap olan ve ilâhî nura nail eden bir aydır. Bu ayın birinci gecesinde, yani bu akşam, her rek'atte bir Fatiha, üç Âyetü'l-Kürsî ile bir tesbih namazı kılınır.
(Dua ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)

12 Temmuz 2010 Pazartesi

TESBİH NAMAZI

TESBİH NAMAZI
12 TEMMUZ 2010 PAZARTESi


Tesbih namazı tevbenin, istiğfarın en büyüğü ve bütün vücutla yapılanıdır.

Resûlü Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, muhterem amcaları Hz. Abbas'a (r.a.) hitaben tesbih namazi ile alakali şöyle buyurmuşlardır:

“Ey amca! Sana on haslet haber vermekle ikrâm etmiş olayım ki, onu işlediğin vakit günahının evveli ve âhiri, yenisi ve eskisi, hatâ ile ve kasten yapılanı, küçüğü ve büyüğü, gizlisi ve âşikâr olanı mağfiret edilmiş olsun... Muktedir olursan bu tesbih namazını her gün kıl. Her gün kılamazsan ayda bir kere kıl. Onu da yapamazsan senede bir, onu da yapamazsan ömründe bir kıl.”

Tesbih namazı 4 rek’attır. Bu namazda 300 defa şu tesbih okunur. “Sübhanellahi velhamdü lillahi vela ilahe illallahü vallahü ekber vela havle vela kuvvete illa billahil aliyil-azim.”


Bu tesbih, namaz içinde şöyle okunur:

15 kere, Sübhaneke’den sonra (Fatiha’dan önce),

10 kere, zamm-ı süreden sonra,

10 kere, rükuda,

10 kere, rükudan kalkınca ayakta (kavmede),

10 kere, birinci secdede,

10 kere, iki secde arasındaki oturmada (celsede),

10 kere, ikinci secdede,

Birinci rek’atte okunan tesbihlerin adedi 75’tir. İkinci rek’atte aynı sıralama ile yine 75 defa okunur. Üçüncü ve dördüncü rek’atler de böyle kılınır. Birinci kadede (oturuşta) tahhiyyattan sonra salli ve barik, üçüncü rek’atte kalkınca önce sübhaneke okunur.

Tesbih namazı, kılınması teşvik edilmiş bir namazdır. Bunu alışkanlık haline getirmek müstehaptır. Kılmasını bilmeyenlerin de istifade etmesi maksadıyla cemaetle de kılınabilir.

(Muhtasar İlmihal, Fazilet Neşriyat)

2010 Dünya Kupasi'nin sahibi İspanya

2010 Dünya Kupası'nın sahibi İspanya
12 Temmuz 2010 Pazartesi


2008 Avrupa Şampiyonu İspanya, 2010 Dünya Kupası'nın da sahibi oldu. Finalde Hollanda ile karşılaşan İspanyollar uzatmaya giden maçta 116. dakikada bulduğu golle tarihinde ilk kez Dünya Kupasi'na uzandı...

2010 Dünya Kupası final maçında İspanya, Hollanda'yı 116. dakikada Iniesta'nın attığı golle 1-0 yendi ve dünyanın 1 numaralı kupasının sahibi oldu.

İspanya'nın Dünya Kupa'larındaki en büyük başarısı simdiye kadar 4.'lüktü ve tarihlerinde ilk kez finale çıkmışlardı. Matadorlar ilk kez finale çıktıkları Dünya Kupası'nı müzelerine götürdü.


İSPANYA 1-0 HOLLANDA

Stat: Soccer City

Hakemler: Howard Webb (İngiltere), Darren Cann (İngiltere), Michael Mullarkey (İngiltere)

Hollanda: Maarten Stekelenburg, Gregory van der Wiel, John Heitinga, Joris Mathijsen, Giovanni van Bronckhorst (Dk. 105 Edson Braafheid), Dirk Kuyt (Dk. 71 Eljero Elia), Mark van Bommel, Wesley Sneijder, Nigel de Jong (Dk. 99 Rafael van der Vaart), Arjen Robben, Robin van Persie

İspanya: Iker Casillas, Sergio Ramos, Gerard Pique, Carles Puyol, Joan Capdevila, Xabi Alonso (Dk. 87 Cesc Fabregas) , Xavi, Andres Iniesta, Sergio Busquets, Pedro (Dk 60 Jesus Navas), David Villa (Dk. 105 Fernando Torres)

Gol: Dk. 116 İniesta (İspanya)

Sarı kartlar: Dk. 15 Van Persie, Dk. 22 Van Bommel, Dk. 28 De Jong, Dk. 54 Van Bronckhorst, Dk. 57 Heitinga, Dk. 84 Robben, Dk. 110 Van Der Wiel, Dk. 117 Mathijsen (Hollanda) // Dk. 17 Puyol, Dk. 23 Ramos, Dk. 67 Capdevilla, Dk. 117 İniesta, Dk. 120 Xavi (İspanya)

Kırmızı kart: Dk. 109 Heitinga (2. sarı karttan)(Hollanda)

11 Temmuz 2010 Pazar

DUA 3 ŞEKİLDE KABUL OLUR

DUÂ 3 ŞEKİLDE KABUL OLUR
11 TEMMUZ 2010 PAZAR

Hikmet ehli bir zat buyuruyor ki: Allahü teâlâ, edilen duâyı üç şekilde kabul eder:

1. Hemen, yani duâyı yaparken peşin kabul eder.

2. Kabul eder; ama hemen vermez, yani veresiye kabul eder. Biz istediğimiz kadar yalvaralım, gözyaşı dökelim, Allah diyelim. Peki, ne zaman verir? Ölürken verir, kabirde verir, mahşerde verir, mizanda verir, sırat köprüsünde verir, en son Cennette verir. Yani mutlaka verir.

3. Ne dünyada verir, ne de ahirette. Peki, ama Allahü teâlâ; “Ben duâları kabul ederim.” buyuruyor. Evet, kabul ediyor; ama o istenileni vermiyor, onun yerine başka şey veriyor. Belki de istediğimizden daha kıymetlisini veriyor. Ne kadar derdimiz, hastalığımız, başımıza gelecek belâ varsa, o duâya karşılık olarak hepsini alıyor.

Müminler Allahü teâlânın rızası için bir araya geldiklerinde, hiç konuşmasalar bile feyz, bileşik kaplardaki gibi, kalbden kalbe akar. Hele bir de, İmam-ı Rabbanî hazretleri gibi büyüklerin ismi zikredilirse, bu meclislere feyz, oluk oluk akar.

Bir Müslüman, sırf Allahü teâlânın rızası için bir başka Müslüman kardeşini ziyaret ederse, kendisine 100 000 nafile hac sevabı verilir. Müminin yüzüne sevgiyle bakanın, günahları dökülür.

Cebrail aleyhisselâm, 2 rekât namaz kılmış, bu 2 rekât namazı kılması tam 4000 ahiret senesi sürmüş. Sonra; “Yâ Rabbi! Kâinat yaratıldığından beri acaba böyle namaz kılan başka bir kulun var mı?” demiş. Allahü teâlâ buyurmuş ki:

“Ahir zamanda gelecek olan ümmet-i Muhammedden bir kulum, 2 rekât namaz kılacak, hatayla, kazayla, her türlü düşüncelerle ve kaç rekât kıldığını bilmeyerek kılacak. Onların birkaç dakikada kıldığı 2 rekât namaz, senin 4000 senede kıldığın namazdan daha makbul olacak.”

- Yâ Rabbi! Neden bu kadar kıymetli olacak?

- Çünkü onlar dünya sevgisinden uzaklaşacaklar, nefslerinin şerrinden kurtulmaya çalışacaklar, şeytanın vesvesesine aldanmayıp, Allahü ekber diyecekler…

10 Temmuz 2010 Cumartesi

ABDESTİN SÜNNETLERİ

ABDESTİN SÜNNETLERİ
10 TEMMUZ 2010 CUMARTESİ


1- Abdeste başlarken temiz olan elleri bileklere kadar yıkamak. Temiz olmayan elleri, -diğer uzuvları kirletme­sin diye- ilk önce yıkamak farzdır.

2- Abdeste Eûzü- Besmele ile başlamak.

3- Abdest almaya niyet etmek.

4- Ağza ve buruna su vermek ve bunlarda mübalağa yapmak, yani bol su vermek.

5- Misvak kullanmak

6- Abdest alırken tertibe riâyet etmek: Önce yüzü, sonra kolları yıkamak, sohra başı meshetmek, daha sonra da ayakları yıkamak.

7- Abdest uzuvlarını yıkarken sağ taraflardan baş­lamak: Önce sağ kolu, sonra sol kolu; önce sağ ayağı, sonra sol ayağı yıkamak.

8- Abdest azalarını üçer defa yıkamak. Bu üçten biri farz, diğer ikisi de sünnettir.

9- Elleri ve ayakları yıkamaya parmak uçlarından başlamak

10- El ve ayak parmaklarını hilallemek: el parmakları birbirine geçirilerek hilallenir. Ayak parmakları hilallenirken, sol elin serçe parmağı ile sağ ayağın serçe parma­ğından başlanması ve sol ayağın serçe parmağında bitirilmesi müstahsen (güzel)dir.

11- Abdest suyunu bıyıkların ve kaşların altlarına ulaştırmak.

12- Sakalın çeneden aşağıya uzamış kısmını mes­hetmek ve sık olan sakalı bir avuç su ile alt tarafından el parmaklarıyla hilallemek.

13- Başın tamamını bir su ile yani kaplama meshetmek,

14- Kulakları meshetmek.

15- Boynu meshetmek.

16- Abdest uzuvlarını iyice ovalamak.

17- Abdest uzuvlarını ara vermeden, peşpeşe yıkamak

9 Temmuz 2010 Cuma

CENNETE ANCAK ALLAH'IN RAHMETİ İLE GİRİLİR

CENNETE ANCAK ALLAH'IN RAHMETİ İLE GİRİLİR
09 TEMMUZ 2010 CUMA


Resûlullâh (s.a.v.) bir gün şöyle buyurdular: "Az önce Cebrail yanıma geldi ve dedi ki: 'Yâ Muhammed! Seni hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, Allah'ın kullarından biri, denizin ortasındaki adada bir dagin basinda Allah'a beş yüz sene ibadet etti. Allahü Teala ona parmak kalinliginda, tatli su akitan ve birikip dagin eteginde toplanan bir kaynak cikardi. Bir nar agaci, ibadet ettigi her günün gecesinde ona bir nar veriyordu. Akşam oldugunda inip abdestini aliyor ve bu nari yiyordu. Sonra kalkip namazini kiliyor ve eceli geldiginde, ruhunu secdede iken almasini ve secde halinde dirilinceye kadar, yerin veya başka şeyin cesedini bozmamasini Rabb'inden istiyordu. Allah da onun duasini kabul etti.

O kiyamet günü diriltilip Allah'in huzuruna cikarilinca Allahü Teala 'Kulumu rahmetimle cennete koyun'. buyurur. Kul 'Ya Rabbi! (işledigim) amelimle (gireyim)' der. Allahü Teala 'Kulumu rahmetimle cennete koyun'. buyurur. Kul 'Ya Rabbi! (işledigim) amelimle (gireyim)' der. Allahü Teala: 'Kulumun ameli ile benim ona verdigim nimeti kiyaslayin.' buyurur. Göz nimetinin beş yüz senelik ibadeti kapladigi anlaşilir. Vücuddaki diğer nimetler fazla­dan (şükredilmemiş) olarak kalır. Allâhü Teâlâ, 'Kulumu cehenneme atın.' buyurur. Kul, cehenneme doğru sürüklenince 'Yâ Rabbi! Rahmetinle beni cennete koy!' diye yal­varır. Bunun üzerine Allâhü Teâlâ, 'Onu geri getirin.' buyu­rur. Allâhü Teâlâ'nın huzurunda durdurulur. Allâhü Teâlâ: 'Ey kulum! Sen hiçbir şey değilken seni kim yarattı?' 'Şen yarattın Yâ Rabbi!' "Sana beş yüz sene ibâdet etmek için kim kuvvet verdi?' 'Sen verdin yâ Rabbi! 'Seni koca denizin ortasında bir dağa indiren, senin için tuzlu sudan tatlı su çıkaran, senede bir defa meyve veren ağaçtan her gece meyve verdiren, secde hâlinde ölmeyi arzu ettiğinde duanı kabul eden kimdir?' 'Sensin, yâ Rabbi!'

Allâhü Teâlâ, 'İşte bunlar benim rahmetim iledir ve an­cak rahmetimle seni cennete girdireceğim. Kulumu cen­nete girdirin. Ey kulum! Sen ne iyi bir kulsun!' buyurur ve onu cennete girdirir."

Kaynak: Fazilet Takvimi

7 Temmuz 2010 Çarşamba

AHİRETİ İNKAR EDENLER

AHİRETİ İNKAR EDENLER
07 TEMMUZ 2010 CARSAMBA


Allâhü Teâlâ En'âm sûresinin 27, 28 ve 29. âyetlerin­de âhireti inkâr edenlerin kıyamet gününde pek şiddetli bir azaba uğrayacaklarını ve pişmanlıklarının bir fayda vermeyeceğini buyurdular.

Müfessir Elmalılı Hamdi Efendi bu âyetlerin tefsirinde diyor ki:

Mü'minler, gayba (Allah'a ve Âhirete... görmeden) inanırlar.

Sen bunların, (bu kâfirlerin, yalanlayıcıların) ateşe tu­tulup da 'Ah geri döndürülse idik de, Rabbimizin âyetle­rini (olmuşları, olacakları evvelden haber veren delilleri ve işaretleri) yalanlamasa idik, biz de o mü'minlerden olsa idik!..' dedikleri vakit hallerini bir görsen... O ne feci', ne kötü' bir akıbet olacaktır. Önce hakkı inkâr edip yalan­layanlar, yanlış yola gidenler, sonunda böyle ateşe dü­şer, hatâlarının cezalarını görürler de gördükleri zaman yaptıklarına çaresiz pişman olurlar da geri dönmek ve doğru gitmek temennisinde bulunurlar. Fakat zanneder misiniz ki bu kâfirlerin o zamanki pişmanlıkları ve 'îmân etse idik' temennileri ciddî ve sadıkane bir îman eseridir?

Hayır, bundan evvel gizledikleri fenalıklar, nifakları (iki yüzlülükleri), çirkin işleri karşılarına çıkar, yüzlerine vurulur da bu ondandır. Yoksa geri çevrilmiş olsalardı yine dönecek ve muhakkak (yapmayınız diye) nehyolundukları şeyleri yapacaklardı. Şüphe yok ki bunlar bu sözlerinde, bu va'dlerinde yalancıdırlar. -Dünyâda böyle kaç defalar başları sıkışmış, pişmanlıklar gös­termişlerdir de ilk fırsatta yine eski yaptıklarını yap­mışlardır.

Ve dediler ki "Hayat şu bizim içinde bulunduğumuz alçak hayattan, dünyâ hayatından ibarettir. Biz öldükten sonra bir daha dirilecek, bir daha hayâta gelecek değiliz a..."

(Âhireti gördükten sonra dönseler yine böyle diye­cekler ve öyle yapacaklardı. Küfür ve isyanlar bunlara bu kadar ayrılmaz bir huy olmuştur. Bunun için, ne dö­nebilirler, ne döndürülürler.

Kaynak: Fazilet Takvimi

HZ. LOKMAN ALEYHİSSELAM

HZ. LOKMAN ALEYHİSSELAM
07 TEMMUZ 2010 CARSAMBA


Lokman aleyhisselâm Dâvûd aleyhisselâm devrinde yaşamıştır.

Allâhü Teâlâ, Lokman aleyhisselâma hikmet vermişti. Hikmet; dînde fıkıh, akıl ve sözde isabet etmek, doğ­ruyu bulmak demektir.

Lokman aleyhisselâm Dâvûd aleyhisselâma, ilmiyle, hikmetiyle vezirlik ederdi. O da: "Ne mutlu sana ey Lok­man! Şana hikmet verilmiş ve senden belâ, geri çevirilmiştir." derdi.

Kendisi, çok düşünen, çok susan, keskin ve iyi görüş­lü bir kuldu. O, Allah'ı sevmiş, Allah da onu sevmiş ve kendisine hikmet ihsan etmişti.

Bir adam Hz. Lokman'a "Neden halk, senin kapının önünde duruyor, sözlerini dinleyip kabul ediyor." dedi. Lokman aleyhisselâm:

"Ben, gözümü yumarım (harama bakmam), dilimi tutarım, ihtirasımı önlerim, nâmûs ve ırzımı koru­rum, kıyamımı (namazımı) uzatırım, verdiğim sözü yerine getiririm, müsâfirimi ağırlarım, komşumu gö­zetir, korurum, mâlâyâniyi (faydasız söz ve işi) bıra­kırım. İşte bunlar, beni gördüğün gibi yaptı." dedi.

Kendisine: "İnsanların en şerlisi hangisidir?" diye so­rulmuştu. Lokman aleyhisselâm "Kendisini, halkın kötü görmesine aldırış etmeyendir." dedi.



Lokman aleyhisselâm, oğluna bazı nasîhatinde,

"Ey oğulcuğum! Suskunluktan hiç pişman olma. Ko­nuşmak gümüş ise, susmak altındır."

"Ey oğulcuğum! Ben, konuşmaktan pişmanlık duy­muşum, fakat susmaktan hiç pişmanlık duymamışımdır."

"Ey oğulcuğum! Âlimlerle otur. Onların dizlerinin di­binden ayrılma. Çünkü Allah, yeri, göğün yağmuru ile dirilttiği gibi kalbleri de hikmet nuru ile diriltir."

"Ey oğulcuğum! Tevbeyi geciktirme. Çünkü ölüm ansızın gelir." demiştir.

Kaynak: Fazilet Takvimi

6 Temmuz 2010 Salı

ÇOCUKLARIMIZI NAMAZA ALIŞTIRMAK

ÇOCUKLARIMIZI NAMAZA ALIŞTIRMAK
06 TEMMUZ 2010 SALI

Edasıyla emrolunduğumuz beş vakit namaz, Rabbimize karşı borçlu olduğumuz ibâdetlerin en mühimidir. İslâm'ın birinci şartıdır. Akıllı ve baliğ (ergin) olan her müslüman için farz-ı ayındır. Bir insanın dinine karşı hürmeti, bağlılığı namaza olan rağbeti miktarıncadır. Kıyamette en evvel namazdan sorulacaktır. Kur'ân-ı Kerîm'in yüzden fazla âyetinde namaz zikrolunmuştur. Allâhü Teâlâ (meâlen): 'Îmân edip iyi işler yapan ve namaz kılıp zekât veren kimselerin Rableri yanında mükâfatları vardır ve onlara bir korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.' buyurmuştur. (Baka­ra Sûresi, âyet 277)

Aklı fikri olan bir Müslümanın namazı ihmâl etmesi caiz olmaz. Bir aile reîsi bütün ailesine, bir hoca da tale­belerine namaz kıldırmakla memurdur.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) 'Çocuklarınız aklı er­meye, iyiyi kötüyü fark etmeye başladıklarında na­maz ile emrediniz...' (S. Ebû Davud) buyurmuştur. Na­mazın İslâm dininde ne kadar mühim ve ne kadar mukaddes bir ibâdet olduğunu bu hadîs-i şerîf pek gü­zel göstermektedir.

Çocukları namaza sevk etmek, velileri üzerine bir vazîfedir. Yavrularımızın dînî, ahlâkî terbiyelerine dikkat et­mek, onları namaz gibi dînî vazîfelere alıştırmak, onların dindar ve nezih bir insan olarak yetişmelerine çalışmak mühim bir vazifedir. Çünkü yaş ağacı doğrultmak kolaydır. Bu hususta baba, anne ve hocaların aldırmama­ları affolunmaz hatâlardandır. Zîrâ namaz, İslâm'ın alâ­metidir, müminin miracıdır. Nefsi ıslah eden sebeplerin en büyüğü, sayılamayan nimetlerin şükrüdür. Müslüman, Mevlâ'sını namazla hatırlar, namazla onun dergâhına sığınır, rızâsını arar.

Velhasıl: Namaz, müslümarılıkta en büyük, en lüzum­lu bir ibâdettir. Artık uyanmalı, bu gibi ibâdetleri birer bü­yük nimet bilmeli, aile efradının dindar, nezih bir hayata sahip olarak yaşamalarını temine çalışmalı, bunun ak­sine olan hareketlerden kaçınmalıdır.

Kaynak: Fazilet Takvimi

5 Temmuz 2010 Pazartesi

HER GÜNÜN SADAKASI

HER GÜNÜN SADAKASI
05 TEMMUZ 2010 PAZARTESi

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) "Güneşin doğduğu her günde insanoğlunun vücudundaki her uzuv için bir sa­daka lâzımdır." buyurdular. Ashâb-ı Kiram,

"Yâ Resûlallah! Vereceğimiz sadakayı nereden bula­cağız?" diye sordular. Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu ki: "Şüphesiz hayır kapıları çoktur. Tesbih (Sübhânallah), tahmid (elhamdülillah), tekbir (Allâhü Ekber), tehlil eder; (Lâ ilahe illallâh)der, iyiliği emredip, kötülükten sakındırır, yoldan zararlı şeyleri kaldırır, sağırlara sözü işittirir (anlamalarına yardımcı olur), âmâlara yol gösterir, bir ihtiyacını karşılamak isteyene yardımcı olur, kuvvetli ayaklarınla darda kalmış mahzunların yar­dımına koşar, kuvvetli kollarınla zayıflara yardım edersin. Bunların hepsi senin için nefsine karşı bir sadakadır.

Müslüman kardeşinin yüzüne karşı tebessüm etmen bir sadakadır. İnsanların yolundan taşları, dikenleri ve kemikleri atman bir sadakadır. Yolunu şaşırmış bir ada­ma yol göstermen de bir sadakadır."

Kaynak: Fazilet Takvimi

TRAFİK KAİDELERİNE DİKKAT!

TRAFİK KAİDELERİNE DİKKAT!
05 TEMMUZ 2010 PAZARTESİ

Akşamın alaca karanlığı, gece ve sabaha karşı olan sis, yağış ve koyu renkli vâsıtalar fark edilmeyi güçleş­tirir. Böyle hallerde hem görmek hem de görülmek için farları açık tutmak şarttır.
Stop lambalarının ve sinyalin çalışır vaziyette olması­na dikkat ediniz.

Dönmek veya şerit değiştirmek için mutlaka sinyal veriniz.

Sürücü koltuğunu fizikî yapınıza göre ayarlayınız.

Sağ-sol ve dikiz aynalarını ayarlayınız.

Yorgun, uykusuz, hattâ ağır yemek üzerine trafiğe çıkmayınız.

Dar ve iklim şartlarına uymayan elbiseler rahat araç kullanmaya mâni olur.

Erkeklerin kalın tabanlı, hanımların topuklu ayakkabı giymeleri pedal hâkimiyetini zorlaştırır.

KUR'AN-I KERİMİN FAZİLETİ

KUR'ÂN-I KERİMİN FAZİLETİ
05 TEMMUZ 2010 PAZARTESİ

Abdullah bin Mesûd Hazretlerinden: "Bu Kur'ân, Allah'ın (c.c) verdiği bir ziyafettir. Kimin ondan bir şeyler öğrenmeye gücü yeterse öğrensin. Zîrâ hayırdan en çok mahrum olan ev, içinde'Allah'ın kitabından hiçbir şeyin olmadığı (okunup, öğretilmediği) evdir. İçinde Kur'ân'dan hiçbir şeyin bulunmadığı ev, tamir edilme­yen harabe ev gibidir."

Kaynak: Fazilet Takvimi

4 Temmuz 2010 Pazar

SULTAN ABDÜLMECİD HAN

SULTAN ABDÜLMECİD HAN
04 TEMMUZ 2010 PAZAR

Sultan Abdülmecid 25 Nisan 1823 Cuma günü dün­yâya gelmiş, 1 Temmuz 1839 senesi Pazartesi günü saltanatı başlamış, 39 yaşının içinde 25 Haziran 1861 Salı günü vefat etmiştir. Kabri, Sultan Selim Camii ya­nındaki türbesindedir.

Tahsil ve terbiyesine babası Sultan İkinci Mahmud Han'ın fevkalâde ehemmiyet verdiği Sultan Abdülmecid, zekâsı, zarafet ve nezâketi ile meşhurdu. İşlerinde gayet idareli ve iyilikseverdi, elinden zulüm gelmezdi. Evlâtla­rının tahsil ve terbiyesine son derece dikkat ederdi.

Sultan Abdülmecid Han birçok dahilî ıslahatlar yap­mış, Mekke ve Medine'ye muazzam hizmetlerde bulun­muştur. Yaptığı hizmetler "Mecidî Tâmiratı" adıyla târi­he mâl olmuştur.

1837'de Amerikalı ressam Mors ve arkadaşı Cham-berlain tarafından îcâd edilen elektirikli telgraf cihazı Avrupalı hükümetlerden ilgi görmezken Sultan Abdülme­cid Han bizzat alâkadar olmuş ve Beylerbeyi Sarayı'nda yapılan ilk telgraf denemesinden sonra Mors'a verilmek üzere bir berat ve murassa bir nişan göndermiştir.

Kaynak: Fazilet Takvimi

'BU ÜMMETİN EN HAYIRLISI EBÛ BEKİR VE ÖMER'DİR"

''BU ÜMMETİN EN HAYIRLISI EBÛ BEKİR VE ÖMER'DİR"
04 TEMMUZ 2010 PAZAR


Hz. Ali (k.v.), Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in aleyhinde konuşulduğunu işitti ve minbere çıkıp buyurdu ki:

"Yazık o kimselere ki, Kureyş'in uluları ve Müslümanla­rın babaları olan iki zâtı dile alıyorlar Takva sahibi olan mü'minler bu iki zâtı (Ebû Bekir'i ve Ömer'i) sever. Bun­lara ancak fâcir ve denî olanlar buğzeder. İkisi de Resû­lullâh Hazretlerine sâdık ve vefakâr oldular. Resûlullâh ikisi kadar kimseyi sevmez ve onlar kadar kimsenin fikri­ne itibâr etmezdi.

Resûlullâh ikisinden de razı olduğu halde âhirete gitti ve ikisinden de bütün mü'minler razı idi.

Resûl-i Ekrem'in emriyle Ebû Bekir imâm olup dokuz gün mü'minlere namaz kıldırdı ve ondan sonra mü'min­ler, isteyerek ve rızâları ile Ebû Bekr'e bîat eylediler. Hâşimoğlu hanedanından ona ilk bîat eyleyen ben idim. Kendisi hilâfeti istemezdi, bizlerden birimizin bu yükü yüklenmesini arzu ederdi. Vallahi bizlerin en hayırlısı, en merhametlisi, en müttakîsi (Allah'tan korkanı) ve yaşça başta geleni idi. Resûllâh (s.a.v.)in sîreti üzere gitti.

Ondan sonra Ömer halîfe oldu. O da Hazret-i Pey­gamberin ve dostunun yolundan gitti. Vallahi o pek mer­hametli idi. Mazluma yardım ve merhamet eylerdi. Allah'ın emrinde kötüleyicinin dilinden korkup sakın­mazdı. Zannederdik ki, onun lisanı üzere bir melek ko­nuşuyor. Allâhü Teâlâ onunla İslâm'ı azîz kıldı ve onun­la münafıkların kalblerine korku ve mü'minlerin kalblerine muhabbet verdi.

Onun gibi kimi bulabilirsiniz Allâhü Teâlâ bu ikisinin yolu üzere gitmeğe bizleri muvaffak eylesin. Onların de­recesine yarmak, ancak onların ardınca gitmek ve onları sevmek ile olur. Beni seven ikisini de sevsin. Onlara düşmanlık eden bana düşmandır. Ben de o kimseden berî olurum. Uyanık olunuz ki, peygamberlerden sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebû Bekir ve Ömer'dir.

Bundan sonra kim onların aleyhinde böyle söz söy­lerse hakkında iftira cezası icra ederim..." (İbn-i Asakir Tarihi ve Kısas-ı Enbiyâ)

Kaynak: Fazilet Takvimi

3 Temmuz 2010 Cumartesi

MARİFETNAME'DEN SEÇMELER - Vücudun sıhhatli olması için tavsiyeler:

MÂRİFETNÂME'DEN SEÇMELER
Vücudun sıhhatli olması için tavsiyeler / 03 Temmuz 2010 Cumartesi


Yazın soğuk, kışın sıcak gıdalar, tercih edilir.

Buğday ekmeği, koyun eti, tavuk eti, hafif tatlılar ile meyvelerden incir ve kuru inciri yemeğinden eksik etme­melidir.

Lokmaları küçük alıp çok çiğnemelidir.

İştahsız iken yemek yememeli, yemek, iştah varken, doymadan bırakılmalıdır.

Yediğini hazmetmeden tekrar yemek yememeli,

Yemek vakitlerine dikkat etmeli, yemeği geç saate bırakmamalı, çok çeşitli yemek yememelidir.

Ekşi gıdalar zararlıdır, ihtiyarlığı çabuklaştırır. Tatlı gı­dalar mideyi rahatlatır, bedeni ısıtır. Tuzlu gıdalar bedeni kurutur. Tatlının zararını ekşi telâfi eder. Ekşiler tatlı ile gi­der. Tuzsuzlar tuzluyu, tuzlular tuzsuzu mutedil eder.

Balıkla beraber süt zararlıdır. Süt ile ekşi yiyecekler de iyi değildir.

Kuru üzümle ekmek yiyen sıhhatli olur.

Bedeni zayıf olana badem, fıstık, fındık, nohut, buğ­day, pirinç faydalıdır.

Çok şişman olan, yemeği azaltıp, hareketi artırmalı ve sert yerde yatmalıdır.

Uykusu ağır ve uzun olanın hafif gıdaları tercih etme­si uykusunu hafifletir. Uykusuzluğa mübtela olanı ha­mam rahatlatır. Süt ve benzeri şeyler ile uyku gelir.

Su, yemekten iki saat sonra içilirse faydalıdır. Yemek arasında ve hemen sonra su içmek iyi değildir. Su hara­reti normale getirir.

Aç karnına, terli iken, hamam üzerine, meyve üzerine, kavun üzerine su içmek ve çok soğuk içmek iyi değildir. Çok susamışsa yavaş yavaş içer. Her nefeste üç yudum içer ve üç nefesten fazla içmez. Ayakta su içmek hatâdır, ancak zemzem şifâdır. İncir ve sinameki kabızı yumuşatır. Midede gıda bozulursa kusmalıdır. Küçük ve büyük abdesti fazla tutmak zararlıdır, ihtiyar­lığı çabuklaştırır. (E. İbrahim Hakkı (k.s.), Mârifetnâme)

Kaynak: Fazilet Takvimi

2 Temmuz 2010 Cuma

SÜLEYMAN ALEYHİSSELAM VE BAYKUŞ

SÜLEYMAN ALEYHİSSELÂM VE BAYKUŞ
02 TEMMUZ 2010 CUMA


Ka'bü'l-Ahbâr (r.a.) Hz. Ömer'in huzurunda şöyle an­lattı: "Ey Emîrulmü'minîn, geçmiş peygamberlerin kitablarında okuduğum en acayip şeyi sana haber vereyim. Bir peçeli baykuş, Süleyman aleyhisselâmın yanına gel­di, selâm verdi. Hz. Süleyman selâmını aldı. Sonra ara­larında şöyle konuşma geçti:

"Ey baykuş, neden topraktan bitenlerden yemezsin?"

"Hz. Âdem topraktan biten şey (buğday) sebebiyle cennetten çıkarıldı." dedi.

"Niçin su içmezsin?" diye sordu;

"Çünki Nûh aleyhisselâmın kavmi suda boğuldu." dedi.

"Neden îmar edilmiş mâmur yeri terk edip harabeleri mesken tutarsın."

"Harabeler Hz. Allah'ın mirasıdır, ben de Hz. Allah'ın mîrâsında otururum.

"Harabe üstüne konduğunda ne dersin?";

"Burada yiyip içerek geçinenler hani nerededir?" derim.

"Ya îmar edilmiş yer üzerinden geçsen ne dersin?";

"Yazık Âdemoğluna ki önünde nice güçlükler varken nasıl rahat uyumaktadır?" derim.

"Gündüzleri niçin çıkmazsın?"

"Âdemoğlunun kendisine ettiği zulmün çokluğundan..." dedi.

"Öterken ne dersin?"

"Ey gafil, âhiret yolculuğun için azık hazırla! derim ve 'Subhane hâlikun Nur' diye zikrederim." dedi.

Bunun üzerine Hz. Süleyman (a.s.) şöyle buyurdu: "Kuşlar içinde insanoğluna bu kadar güzel nasîhat eden ve bundan daha şefkatli olanı yoktur. Câhillerin ondan nef­ret etmeleri, onu uğursuz saymaları ne acayip şeydir!.."

Kaynak: Fazilet Takvimi

İTİKADDA VE AMELDE MEZHEB

İTİKADDA VE AMELDE MEZHEB
02 TEMMUZ 2010 CUMA

Erkek ve kadın her Müslümanın îtikatta ve amelde mezhebini öğrenip bilmesi vaciptir. Mezheb, ictihâd ehli­yetine sahip âlimin edille-i şer'iyyeden (kitap, sünnet, icmâ ve kıyas) çıkardığı mesele ve hükümlerdir.

'İtikatta mezhebin hangisidir?' denirse, "Ehl-i sünnet ve cemâat mezhebidir." demelidir. Ehl-i sünnet ve ce­mâat demek, Resûlüllâh'ın (s.a.v.) ashabı ve.cemâati (radıyallâhü anhüm) demektir. Onların her biri İslâm di­ninin nurudur. Onların itikadı nasıl ise ben de o îtikad üzereyim, demelidir.

Ehl-i sünnetin itikatta imâmı ikidir. Birisi İmâm Ebû Mansûr-i Mâturîdî, diğeri İmâm Ebü'l-Hasan Eş'arî'dir.

Hanefî âlimleri îtikatta İmâm Ebû Mansûr'u, Şafiî âlim­leri ise İmâm Ebü'l-Hasan Eş'arî'yi imâm edinmişlerdir. Bu iki imâm arasında birkaç îtikat meselesinde fark var­dır. Bu iki imâm, ehl-i hidâyet ve ehl-i sünnettir.

Ehl-i sünnet ve cemâat mezhebi haktır, doğrudur. Hadîs-i Şerîf'te "Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bir fırkadan başkası cehennemliktir." 'O hangi fırkadır?' diye sorulduğunda Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Benim ve ashabımın yolunda olanlardır." buyurmuştur. İtikadı, Ashâb-ı Kirâm'ın itikadına uygun olanlara Ehl-i Sünnet, Fırka-i Naciye, Ehl-i Hak denir. Buna uymayanlara Ehl-i Bid'at, Fırak-ı Dâlle denir.

"Amelde mezhebin hangisidir?" denirse, Hanefî mezhebindekiler "İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe mezhebidir." de­melidir. Şafiî, Hanbeli ve Maliki mezhebindekiler de mensubu bulundukları mezhebi söylerler.

Kur'ân-ı Kerîm'de ve Hadîs-i şerîflerde farz, haram, he­lâl gibi hükümlerin bazısı açıktır, herkes anlar. Bazısı gizli­dir, onları ancak müctehid olan âlimler anlar. Allâhü Teâlâ içtihada ehil olan âlimlere çalışıp hükümler çıkarmalarını, Kur'ân-ı Kerîm ve Resûlullâh'ın sözü ve fiilleri ile ve Ashâb-ı Kirâm'ın icmâ'ı ile gizli olanları delillerle ve kıyâs ile meydana çıkarıp anlatmalarını, bunlarla amel etmelerini ve müctehid olmayanlara öğretmelilerini emretmiştir. Müc­tehid olmayanlar bu müctehidlerden birine uymak ve onla­rı taklîd etmek ile emrolunmuşlardır.

Kaynak: Fazilet Takvimi

BİR BEYİT

BİR BEYİT
02 TEMMUZ 2010 CUMA


Garabetin bu da bir nev'idir ki, insanlar
Hakîkati bulayım der de başka yolda yürür
Tesadüf eylese bir yerde ez-kazâ bir gün
Hakikat onlara, onlar hakîkate tükürür.
(Ferîd Kam)

Garabet: Gariplik, acaiblik. Nevi': Çeşit, tür. ez-kaza: Şayet

1 Temmuz 2010 Perşembe

EZAN VE KAMETE DAİR BAZI HÜKÜMLER

EZAN VE KAMETE DAİR BAZI HÜKÜMLER
01 TEMMUZ 2010 PERSEMBE


Bir namazın vakti gelmeden ezan okumak caiz değildir. Okunursa iadesi lâzım gelir. Bunda, namaz vakitlerinin temkîne riâyet edilerek hesaplanmasının ehemmiyeti ortaya çıkar.

Cuma namazından başka bir farz için birden ziyade ezan ve hiçbir farz namaz için birden fazla kamet caiz değildir. Bir camide ezan ve kametle vakit namazı kılındıktan sonra yalnız veya cemaatle aynı namaz için tekrar ezan ve kamet okunmaz.

Vitir, bayram namazları ile teravih vs. nafile namaz larda kamet yoktur.

Ezan ile kamet, vakit namazları için sünnet olduğu gibi kaza namazları için de sünnettir.

Birkaç kaza namazı başka başka yerlerde kaza edildiği takdirde her biri için ezan ve kamet lazımdır. Aynı yerde kaza edildiği takdirde -her biri için hem ezan hem de kamet daha faziletli ise de- ilk kaza edilecek namaz için ezan ve kamet okunup, diğerleri için sadece kamet okunması kâfidir.

Kamet ile namaz arasında yemek, içmek gibi bir şey olursa kameti iade etmek gerekir.

Yalnız kendisi için okuyacak olsa bile ezanı oturarak okumak mekruhtur.

Kadınların, cünüplerin ve bunamış kimselerin ezan okuması ve kamet getirmesi mekruhtur. Abdestsiz kimsenin kamet okuması da mekruhtur.

Müezzinin ezan ve kamet esnasında konuşması ve selâm alması mekruhtur.

Ezan okunurken işitenlerin susmaları, hatta Kur'ân okuyan kimsenin de durup ezanı dinlemesi efdaldir.

Ezan ve kameti işiten kimsenin bunları müezzin gibi kendi kendine okuması; 'Eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh' denirken salevât getirmesi, 'Hayye ale's- salâh ve hayye ale'l-felâh' denirken de 'Lâ havle vela kuvvete illâ billâh' demesi müstehabdır.

Müezzin ezanda 'Hayye ale's-salâh' derken yüzünü sağ tarafa, 'Hayye ale'l-felâh' derken de sol tarafa çevirir.

Kaynak: Fazilet Takvimi

'Windows Live Bugün' penceresini kaldirin

'Windows Live Bugün' penceresini kaldirin
01 TEMMUZ 2010 PERSEMBE

Milyonlarca MSN kullancısı, oturum açtığında otomatik 'Windows Live Bugün' penceresinin açılmasından nefret ediyor.. Bu sorundan nasıl kurtulacağınızı biliyor musunuz ?

Messenger açtığınızda Live Today penceresinin bir süre sonra otomatik olarak açılması canınızı sıkıyorsa, bunu değiştirebilirsiniz.


İŞTE İZLEYECEĞİNİZ YOL

1. Öncelikle 'Menü'den -Araçlar ve oradan da -Özellikler'i tıklayın..

2. Seçenekler'den -Oturum Aç sekmesini tıklayın...

3. Oturum Aç'ta açılan sekmede 4. sıradaki 'Messenger'da oturum açtığımda Windows Live Bugün'ü görüntüle' seçeneğini kaldırın..

4. Son olarak 'uygula' ve 'tamam' dediğiniz de artık otomatik olarak açılan pencere açılmamış olacak...