31 Mart 2009 Salı

Muhsin baskandan Annesine siir

Muhsin Yazıcıoğlu'ndan annesine şiir

26 yıl önce, Anneler Günü'nde, cezaevinden yazdı... "Anama mektup" başlıklı şiir okuyanları da duygulandırıyor.

Kahramanmaraş'ın Göksun ilçesinde helikopterinin düşmesi sonuc vefat eden Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun Mamak Cezaevi'nde iken annesine yazdığı şiir, okuyanları duygulandırıyor.

Muhsin Yazıcıoğlu, "Gülün Şavkı" isimli şiir kitabında annesi Fidan Yazıcıoğlu'na ayrı bir bölüm ayırıyor. Mamak Cezaevi'nde iken 1983 yılında yazılan şiir, okuyanları duygulandırıyor. Şiire vurulan "A Blok Görüldü" mührü ise dikkatlerden kaçmıyor.

Yazıcıoğlu'nun "Anama Mektup" başlıklı şiiri şöyle;

Bugün sekiz mayıs 'Anneler Günü'
Hatırlanıp kucaklanıyormuş anne ve sevgi
Kalplerde şefkatle tam koca bir gün
Hatırlanıp kucaklanıyormuş anne ve sevgi.
Ben seni bugün hatırlamadım anne
Sana karşı sevgim aynıydı yine
Benim sevgim sığmaz ki öyle bir gün'e
Bir ömür de olsa doyamam sevgine.
Her an ruhumu ısıtır sıcaklığın
Seni düşünmek bile doyumsuz zevk
Acısı derin senden uzaklığın
Sensin benim dünyama ışık ve renk...
Özledim ışıl ışıl sevgi dolu gözlerini
Ne güzeldi göğsüne yaslanıp öyle ağlamak
Ellerimle yırtardım o gül yüzlerini
Zevk verirdi nasırlı ellerinde hırpalanmak.
Yine arıyorum dostluk dolu o yüzün
Hep ben muhtaçtım sana yine muhtacım
Aşkımı, sevgimi gösteremedim bir gün
Saçlarım ağarsa da hep sana muhtacım.
Yollarım açılsa bağrıma bassam
Sımsıcak göğsünde öyle ağlasam
Doyumsuz sevgini tekrar yaşasam
Hıçkırıp, naz yapın "Ana" diyerek
Anamsın, bu bir gerçek
Sen olmasan ben olmazdım
Sensin gönlümdeki en güzel çiçek
İncinip, koparılsan yaşamazdım.
Hasretin unutturdu beni bana
Sevgine karşılık veremiyorum.
Adet olsun diye olsa da sana
Layık bir hediye bulamıyorum.
Maddi değerleri tek tek arasam
Hazırlasam güzel bir buket sana
Zümrütten, yakuttan saraylar alsam
Değeri ölçülmez yanında Anam...
Çiçek aradım dün beklersin diye
Bulamadım taş ve demirden başka
Sevgimin ifadesi bir tek hediye
Yollayamadım ki inan dua'dan başka
Cennetle müjdelenmiş analar
Sen de gezin cennet bahçelerinde
Ayakların altından aksın ırmaklar
Makamın melekler gibi yükseklerde
Şefaatına mazhar ol Muhammed Mustafa (s.a.v)'nın
Rahmetiyle kuşatsın seni Allah'ım
Yoldaşı ol hurilerle anamız Fatma'nın
Babamla firdevs bahçelerinde gezin cananım.
Saadetle ol dünya ve ahirette
Sana sağlık ve sıhhatler diliyorum
Selam ve sevgiler yollayıp nihayette
Ta yürekten ANA, ANA diyorum


Muhsin Yazicioglu

Muhsin baskana son görevimiz

Muhsin Yazıcıoğlu'nu ebediyete uğurluyoruz

Helikopter kazasında hayatını kaybeden BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun cenaze törenine ilişkin program belli oldu. BBP Genel Merkezi'nden bir konuda çağrı geldi.

BBP Genel Merkezi'nden yapılan yazılı açıklamaya göre, Yazıcıoğlu'nun cenazesi bugün sabah saat 10.30'da parti yöneticileri, il başkanları ve Alperen Ocakları üyelerince Gazi Hastanesi'nden alınarak TBMM'ye getirilecek.

Saat 11.30'da TBMM'de gerçekleştirilecek törenin ardından konvoy eşliğinde Kocatepe Camisi'ne ulaştırılacak olan cenaze, burada öğle namazını müteakip kılınacak cenaze namazı sonrasında BBP Genel Merkezi'ne getirilecek.

Yazıcıoğlu'nun cenazesi, BBP Genel Merkezi'ndeki törenden sonra Mehmet Akif Ersoy'un evi ile Tacettin Dergahı arasındaki bahçede defnedilecek.


TÖREN NEDENİYLE ANKARA'DA BAZI CADDE VE SOKAKLAR TRAFİĞE KAPATILACAK

Ankara Valiliğinden yapılan yazılı açıklamaya göre, saat 06.00'dan defin işlemi sonuna kadar trafiğe kapatılacak cadde ve sokaklar şöyle:

''Celal Bayar Bulvarı Konya yolu girişinden Kurtuluş kavşağına kadar, Konya Yolu Gazi kavşağından İncitaş Caddesi - Beşevler kavşağı - Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi - İnönü Bulvarı ­ Degol Caddesi - GMK Bulvarı - Ziya Gökalp Caddesi - Mithatpaşa Caddesi - Tuna Caddesi - Libya Caddesi - Adnan Saygun Caddesi - Talatpaşa Bulvarı'na kadar olan güzergahlar ve bu güzergahlara çıkan bağlantı yolları.''

Kocatepe Camii'ndeki cenaze töreni nedeniyle ise camiyi çevreleyen Dr. Mediha Eldem, Olgunlar, Bankacı, Binektaşı ve Kızılırmak sokakları, tören bitimine kadar trafiğe olacak.

ÇELENK YERINE HAYIR KURUMLARINA YARDIM

BBP, Genel Başkan Muhsin Yazıcıoğlu'nun cenaze törenine çelenk gönderilmemesini bunun yerine hayır kurumlarına bağışta bulunulmasını istedi.

BBP Genel Merkezi'nden yapılan yazılı açıklamada, helikopter kazasında hayatını kaybeden Yazıcıoğlu için bugün Kocatepe Camisi'nde yapılacak cenaze törenine çelenk gönderilmemesi, bunun yerine başta Şehit Aileleri Derneği, Kızılay ve Selçuklu Sosyal Güvenlik, Eğitim ve Kültür Vakfı (SOGEV) olmak üzere uygun görülen herhangi bir hayır kurumuna bağışta bulunulmasının istendiği ifade edildi. Anahtar Kelimeler: Muhsin baskan - Muhsin baskana son görev - Muhsin baskana son gorev - Muhsin Yazicioglu - Baskana karsi son görev - Reis - Muhsin baskana cenaze töreni - Muhsin baskanimiza tören - Tacettin - Dergah - Tacettin Dergahi - Taceddin - BBP - BBP genel merkezi - BBP Genel Baskani -

30 Mart 2009 Pazartesi

Muhsin baskanim seni unutmayacagiz

Muhsin baskanimizin sevenleri icin "Taziye Defteri"
Anahtar Kelimeler: Taziye - Taziye sayfasi - Taziye Defteri - Taziye mesaji - Muhsin baskana taziye mesaji - Muhsin Baskan icin taziye sayfasi - Bassagligi dileme - Muhsin Yazicioglu - Alperen - Reis - Muhsin baskani unutmayacagiz - seni unutmayacagiz Reis -

Muhsin Yazicioglu'nun son röportaji

Muhsin Yazicioglu ile son röportaj
Muhsin Yazıcıoğlu son röportajını Anadolu Gençlik Dergisi'ne vermiş. Röportajın konusu ise Kutlu Doğum... İşte Yazıcıoğlu'nun dilinden Peygamber sevgisi...

İşte Muhsin Yazıcıoğlu'nun Anadolu Gençlik Dergisi'nde yayınlanacak o son röportajı...Nisan ayı kutlu doğum ayı… Efendimiz'in (s.a.v) yeryüzüne teşriflerinin gerçekleştiği mübarek ay…
Anadolu Gençlik Dergisi olarak Nisan sayımızda Peygamber Efendimizi bu ülkenin tanınan isimlerine sormak istedik. Amacımız O'nun her renge hitap eden yönünü ve benzersiz özelliklerini farklı anlayışların dilinden dinlemekti. Bu çalışmamızda siyasetçi, sanatçı, akademisyen, müzisyen gibi birçok kesimden röportaj talebinde bulunduk. Bunlardan bazıları bize döndüler, bazıları ise işlerinin yoğunluğundan dolayı herhangi bir karşılık vermediler. Siyasiler arasında sorularımız cevaplayan öyle bir isim vardı ki; sorularımıza verdiği cevapları okuduğumuzda gözyaşlarımıza hakim olamadık. Çünkü; bu O'nun belki de ömrünün son anlarında dudaklarından dökülen en güzel sözlerdi. Mail kutumuza tarafından gelen cevaplar 25 Mart Çarşamba Saat:13:24' te düşmüştü. Yani o aci kazadan tam iki buçuk saat önce! Kim bilir bu O'nun belki de son mülakatıydı…

Peygamber Efendimiz' in (s.a.v) ismini duyduğunuzda hissettikleriniz nelerdir?
Hüzünleniyorum… Görevini yerine getiremeyen bir kölenin hicabı. Onun arkasında bıraktığı mirasa, onun istediği gibi sahip çıkamadık. Onu anlatamadık, çünkü onu anlayamadık. Onun adını duyduğumda bu nedenlerle hüzünleniyorum. Tüm peygamberlerin şahitlik yapacağı yargı gününde O'nun ümmetinden olma şerefini ve liyakatini inşallah taşırım. Allah onun şefaatinden bizleri mahrum etmesin.

Peygamber Efendimiz`in (s.a.v) sizi en çok etkileyen yönü nedir?

Allah Resulü mükemmeldi. Bu cümleden hareketle, O'nun bütün güzellikleri karakterine dercettiğini düşünüyorum; O harika bir liderdi. Mütevaziydi, hoşgörülüydü, müşfikti, aydındı, çile adamıydı, kısacası muhteşemdi. Bütün bunlara rağmen O bir insandı. O'nun, İlahi kelamda çokça zikredilen beşeri vasfını arka plana iterek O'nu dünyamızdan uzaklaştırdık ve aslında kendimize kötülük yaptık. Peygamber efendimiz bir insandı, onun en etkileyici tarafı her yönüyle “güzel insan” sıfatına sahip olmasıydı…

Günümüzde toplum olarak O'nun hangi özelliğine ihtiyaç duyuyoruz? O`nu hangi beşeri vasfı ile özlüyorsunuz?

O İlahi mesajı en iyi anlayan ve özümseyen kişiydi. Bütün beşeri vasıflarını özlüyoruz, hepsine ihtiyacımız var. Hepsini kaybettik, hepsinden uzaklaştık. Adalet, muhabbet, şefkat, özgüven, tefekkür, vefa, güven, dürüstlük, samimiyet… Allah Resulü, “Bir elime ayı, diğer elime de güneşi verseniz yine davamdan vazgeçmem!” cümlesini sadece diliyle ikrar etmedi. O böyle düşündü, böyle inandı, böyle konuştu ve böyle yaşadı… “Gerçekten İnanıyorsanız Üstünsünüz” ilahi düsturunu hayatının her anında ve her türlü şartta duruşuyla mücadelesiyle ispatladı.

Kaynak: TIME TURK

Muhsin Yazicioglu'nun hayati

Muhsin Yazicioglu'nun hayati



Muhsin Yazıcıoğlu 1954 yılında, Sivas'ın Şarkışla ilçesi Elmalı Köyü'nde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Şarkışla'da, üniversite eğitimini Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi'nde yaptı.

1968'de cemiyetçilik çalışmalarına başlayan Yazıcıoğlu, Şarkışla'da Genç Ülkücüler Hareketi'ne katıldı. Muhsin Yazıcıoğlu, üniversite eğitimi için 1972'de Ankara'ya geldikten sonra Ülkü Ocakları Genel Merkezi'nde görev yapmaya başladı; sırasıyla Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcılığı ve Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı'nda bulundu (1977-78).

Yazıcıoğlu, 1978'de faaliyete geçen Ülkücü Gençlik Derneği'nin kurucu Genel Başkanı oldu. 1980 yılına kadar MHP'de Genel Başkan Müşavirliği görevinde bulunan Muhsin Yazıcıoğlu, 12 Eylül 1980'den sonra MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'nda yargılandı. 7,5 yıl Mamak Cezaevi'nde kalan Yazıcıoğlu, bu davadan herhangi bir ceza almaan berat etti.

Yazıcıoğlu, cezaevinden çıktıktan sonra, cezaevindeki ülkücüler ve onların ailelerine yardım amacıyla kurulan Sosyal Güvenlik ve Eğitim Vakfı'nın başkanlığını yaptı.

Yazıcıoğlu, 1987'de Milliyetçi Çalışma Partisi'ne (MÇP) girdi ve Genel Sekreter Yardımcılığı görevinde bulundu. 20 Ekim 1991 Milletvekili Genel Seçimlerinde, Refah Partisi (RP), Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) ve Islahatçı Demokrasi Partisi'nin (IDP) oluşturduğu ittifak bünyesinde milletvekili adayı olan Muhsin Yazıcıoğlu, Sivas'tan milletvekili seçildi.

Yazıcıoğlu, 7 Temmuz 1992'de, "içinde bulunduğu partinin siyasi anlayışıyla uyuşamadığı" gerekçesiyle 5 milletvekili arkadaşı ile beraber MÇP'den ayrıldı.

Muhsin Yazıcıoğlu, 29 Ocak 1993'de, MÇP'den ayrılan bir grup arkadaşı ile beraber Büyük Birlik Partisi'ni (BBP) kurdu ve partinin Genel Başkanı oldu.

24 Aralık 1995'te yapılan erken genel seçimlerinde ANAP-BBP ittifakından 20. Dönem Sivas milletvekili olarak yeniden parlamentoya giren Yazıcıoğlu, 28 Şubat 1996'da ANAP'tan istifa ederek, BBP'ye döndü.

Muhsin Yazıcıoğlu, 26 Nisan 1998'de yapılan 3. Büyük Kurultay ve 8 Ekim 2000 tarihindeki 4. Büyük Kurultay'da tekrar BBP Genel Başkanlığına seçildi.

Temmuz 2007'de yapılan genel seçimlerde Sivas'tan milletvekili seçilerek TBMM'ye girdi.

Bu süre icinde BBP Genel Başkanlığı görevini de sürdürmüs olan Muhsin Yazıcıoğlu, evli ve iki çocuk babasıydı.


Elim Helikopter Kazası

Muhsin Yazıcıoğlu, 25 Mart 2009 günü seçim çalışmalarını yürütmek üzere kiralanan özel bir helikopter ile Kahramanmaraş'tan Yozgat'a giderken kaza geçirdi. Muhsin Yazıcıoğlu ve Kaptan Pilot Kaya İstektepe'den başka helikopterde 4 kişi daha bulunuyordu. Kaza'nin ardindan yapilan tüm aramalara ragmen hic birisi bulunamadi.


Tam 3 gün sonra köylülerin cabalari ile enkaza ulasildi ama ne yazik ki artik is isten gecmisti ve yigitler soguk havaya, kara, kisa daha fazla dayanamamislardi. Yürekleri burkan bu aci kaza ile Türkiye 6 degerli Vatan evladini birden ve hic beklenmedik bir anda kaybetti.

Muhsin Yazicioglu'nun 'Üşüyorum' şiiri

Muhsin Yazıcıoğlu'nun 'Üşüyorum' şiiri
Türk milliyetçiliğinin efsane lideri Muhsin Yazıcıoğlu içinde bulunduğu helikopterin düşmesi sonucu ebediyete göç etti. Şimdi akıllarda 25 yıl önce yazdığı şiir var...


Muhsin Yazıcıoğlu'nun Mamak Cezaevi'ndeyken yazdığı ve okuduğu 'Üşüyorum' şiiri

Bir coşku var içimde bugün kıpır kıpır
Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum
Gözlerim parke parke taş duvarlarda
Açılıyor hayal pencerelerim

Hafif bir rüzgar gibi, süzülüyorum
Kekik kokulu koyaklardan aşarak
Güvercinler ülkesinde dolaşıyor
Bir çeşme başı arıyorum

Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp
Mis gibi nane kokuları arasında
Ruhumu dinlemek istiyorum
Zikre dalmış her şey

Güne gülümserken papatyalar
Dualar gibi yükselir ümitlerim
Güneşle kol kola kırlarda koşarak
Siz peygamber çiçekleri toplarken
Ben çeşme başında uzanmak istiyorum

Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi,
sana ulaşmak istiyorum

Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın

Beton çok soğuk, üşüyorum..

(Muhsin YAZICIOĞLU)

29 Mart 2009 Pazar

2009 Yerel Secim anket sonuclari

2009 Yerel Secim anket sonuclarimiz:

AKP 53 (41%)
CHP 19 (14%)
MHP 33 (25%)
DP 0 (0%)
DSP 0 (0%)
ANAP 0 (0%)
SP 8 (6%)
DTP 4 (3%)
digerlerine 3 (2%)
hic birine 8 (6%)

Toplam oy: 128
Ankete katilan arkadaslarimiza tesekkür ederiz.

28 Mart 2009 Cumartesi

Muhsin Yazicioglu hayatini kaybetti

Muhsin Yazıcıoğlu hayatını kaybetti


BBP Genel Sekreteri Yalçın Topçu, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Erhan Üstündağ, Yüksel Yancı, Murat Çetinkaya, İsmail Güneş ve Kaya İstektepe'nin hayatını kaybettiklerini açıkladı.

BBP Genel Sekreteri Yalçın Topçu, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve son nefesini birlikte verdiği kader arkadaşlarını kurtarabilmek için 3 gündür canını dişine takan herkese teşekkür ettiklerini söyledi.

Topçu, parti genel merkezi önünde, parti adına yaptığı açıklamaya, ''Müslümanlar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, milliyetçiler, ülkücüler, Alperenler, liderimiz, kardeşimiz, arkadaşımız, başbakanımız, genel başkanımız Muhsin Yazıcıoğlu ve son yolculuğuna birlikte çıktığı yol arkadaşları Erhan Üstündağ, Yüksel Yancı, Murat Çetinkaya, İsmail Güneş ve Kaya İstektepe Rahmeti Rahman'a kavuşmuştur'' diyerek başladı.

Topçu, şunları kaydetti:

''Genel başkanımızı, liderimizi ve son nefesini birlikte verdiği kader arkadaşlarını kurtarabilmek için 3 gündür canını dişine takarak, vahşi tabiat şartlarıyla hayatı pahasına mücadele eden asker, polis, korucu, sivil savunma elemanı, ülküdaşlarımız, Kahramanmaraşlı kahraman kardeşlerimizin hepsine, devlet ve hükümet adamlarımıza, tanıdığımız tanımadığımız herkese, yüreği bizimle çarpan günlerdir dua eden bütün insanlara teşekkür ediyoruz.

Muhsin Yazıcıoğlu'nun, genel başkanımızın aziz hatırası, ömrünü verdiği vatan topraklarında ve ay yıldızın dalgalandığı, Ezanı Muhammed'in okunduğu her yerde ebediyen yaşayacaktır. Genel başkanımızın yolu yolumuz, davası davamız, ahlakı ahlakımız, yüreği yüreğimiz olsun inşallah. Yüce Allah'tan niyazımız, onu Cenneti Ala'da Muhammed Mustafa'ya komşu etsin. Ebubekir'e, Osman'a, Ömer'e, Ali'ye, Hasan'a, Hüseyin'e komşu etsin inşallah. Selahaddin Eyyubi'ye, Alparslan'a, Fatih'e, Şeyh Şamil'e komşu etsin inşallah.

Muhsin Başkanımız, genel başkanımız canımız, Türk milletinin canı, İslam dünyasının canı, Erhan Üstündağımız, Yüksel Yancı, Murat Çetinkaya, İsmail Güneş ve Kaya İstektepe aziz şehitlerimiz, hepinizin ruhu şad olsun. Allah hepinize rahmet etsin. Milletimizin başı sağolsun. Türk-İslam dünyasının başı sağolsun. İnsanlık aleminin başı sağolsun.''
Anahtar Kelimeler: Muhsin Yazicioglu, Muhsin Yazicioglu hakkin rahmetine kavustu, Musin yazicioglu rahmet-i rahmana kavustu, Muhsin Yazicioglu vefat etti,
Kaynak: AA

27 Mart 2009 Cuma

Kazazedelerin ozgecmisleri

Düşen helikopterde kimler vardı ?

Düşen helikopterin enkazına ulaşıldı. Enkaza ulaşan 18 kişilik korucu ekibi, 5 ceset bulduklarını, 1 kişinin ise kayıp olduğunu söyledi. Helikopterdekilerin özgeçmişleri:

* Kaptan Pilot Kaya İstektepe

Helikopteri, 1975 Harp Okulu mezunu pilot Kaya İstektepe kullanıyordu. İstektepe, Kara Kuvvetleri`nden Öğretmen Helikopter Pilotu olarak binbaşı rütbesiyle emekli oldu. İstektepe-Esas Havacılık'a bağlı Medair bünyesinde pilot olarak çalışıyordu.

* Muhsin Yazıcıoğlu (Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı)

Yazıcıoğlu kimdir?

Muhsin Yazıcıoğlu 1954 yılında, Sivas'ın Şarkışla ilçesi Elmalı Köyü'nde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Şarkışla'da, üniversite eğitimini Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi'nde yaptı.

1968'de cemiyetçilik çalışmalarına başlayan Yazıcıoğlu, Şarkışla'da Genç Ülkücüler Hareketi'ne katıldı. Muhsin Yazıcıoğlu, üniversite eğitimi için 1972'de Ankara'ya geldikten sonra Ülkü Ocakları Genel Merkezi'nde görev yapmaya başladı; sırasıyla Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcılığı ve Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı'nda bulundu (1977-78).

Yazıcıoğlu, 1978'de faaliyete geçen Ülkücü Gençlik Derneği'nin kurucu Genel Başkanı oldu. 1980 yılına kadar MHP'de Genel Başkan Müşavirliği görevinde bulunan Muhsin Yazıcıoğlu, 12 Eylül 1980'den sonra MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'nda yargılandı. 7,5 yıl Mamak Cezaevi'nde kalan Yazıcıoğlu, bu davadan herhangi bir ceza almaan berat etti.

Yazıcıoğlu, cezaevinden çıktıktan sonra, cezaevindeki ülkücüler ve onların ailelerine yardım amacıyla kurulan Sosyal Güvenlik ve Eğitim Vakfı'nın başkanlığını yaptı.

Yazıcıoğlu, 1987'de Milliyetçi Çalışma Partisi'ne (MÇP) girdi ve Genel Sekreter Yardımcılığı görevinde bulundu. 20 Ekim 1991 Milletvekili Genel Seçimlerinde, Refah Partisi (RP), Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) ve Islahatçı Demokrasi Partisi'nin (IDP) oluşturduğu ittifak bünyesinde milletvekili adayı olan Muhsin Yazıcıoğlu, Sivas'tan milletvekili seçildi.

Yazıcıoğlu, 7 Temmuz 1992'de, "içinde bulunduğu partinin siyasi anlayışıyla uyuşamadığı" gerekçesiyle 5 milletvekili arkadaşı ile beraber MÇP'den ayrıldı.

Muhsin Yazıcıoğlu, 29 Ocak 1993'de, MÇP'den ayrılan bir grup arkadaşı ile beraber Büyük Birlik Partisi'ni (BBP) kurdu ve partinin Genel Başkanı oldu.

24 Aralık 1995'te yapılan erken genel seçimlerinde ANAP-BBP ittifakından 20. Dönem Sivas milletvekili olarak yeniden parlamentoya giren Yazıcıoğlu, 28 Şubat 1996'da ANAP'tan istifa ederek, BBP'ye döndü.

Muhsin Yazıcıoğlu, 26 Nisan 1998'de yapılan 3. Büyük Kurultay ve 8 Ekim 2000 tarihindeki 4. Büyük Kurultay'da tekrar BBP Genel Başkanlığına seçildi.

Temmuz 2007'de yapılan genel seçimlerde Sivas'tan milletvekili seçilerek TBMM'ye girdi.

BBP Genel Başkanlığı görevini sürdürmekte olan Muhsin Yazıcıoğlu, evli ve iki çocuk babasıdır.

Helikopter Kazası

Yazıcıoğlu, 25 Mart 2009 günü seçim çalışmalarını yürütmek üzere özel helikopteriyle Kahramanmaraş'tan Yozgat'a giderken kaza geçirdi.

Muhsin Yazıcıoğlu ve Kaptan Pilot Kaya İstektepe'den başka helikopterde 4 kişi daha bulunuyordu:

* Erhan ÜSTÜNDAĞ (BBP Sivas İl Başkanı):

9 Ekim 1972 tarihinde Sivas'ta dünyaya gelen Erhan Üstündağ, ilk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra Cumhuriyet Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü'nden mezun oldu. 1994- 2002 yılları arasında yerel televizyon kanalarının reklam ve idari bölümlerinde görev aldı. Bir medikal şirketinin ortağı olan Üstündağ 28 Aralık 2008 tarihinde yapılan kongrede tek liste olarak girdiği seçimde BBP İl Başkanı seçildi. Meryem Üstündağ ile 7 yıldır evli olan Erhan Üstündağ'ın, Senanur Azra adında 4 yaşında bir kızı var.

* Yüksel YANCI (BBP Sivas İl Başkan Yardımcısı):

12 Nisan 1959'da Sivas'ın Hüklüyurt Köyü'nde dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra kentteki Türkiye Demiryolu Makineleri Sanayi A.Ş.'de (TÜDEMSAŞ) 25 yıl işçi olarak çalıştıktan sonra emekli oldu. Pakize Yancı 24 yıldır evli olan Yüksel Yancı'nın 23 yaşında Selcan, 22 yaşında Mehmet Alper ve 14 yaşında Samet Furkan adında 3 çocuğu var. Yancı, 28 Aralık 2008 tarihinde yapılan kongre yönetime geldi.

* Murat ÇETİNKAYA (BBP Belediye Meclis Üyesi Adayı):

21 Temmuz 1968 tarihinde Sivas'ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini Sivas'ta tamamlayan Çetinkaya, TCDD'de çalıştı, asansör teknisyenliği yaptı. Kübra Çetinkaya ile 15 yıldır evli olan Murat Çetinkaya'nın 14 yaşında Abdullah Alperen, 9 yaşında Hilal ve 2 yaşında Şevval adında 3 çocuğu var. Murat Çetinkaya, bu pazar yapılacak seçimde BBP'den Sivas Belediye Meclis üyeliğine aday gösterildi.

* İsmail GÜNEŞ (İHA Sivas Muhabiri):

15 Şubat 1975 tarihinde Sivas'ta dünyaya geldi. İlk, orta ve lise öğrenimini tamamladıktan sonra, askerliğini Güneydoğu'da yaptı. 1994 yılında Sivas'ta yerel yayın yapan Bizim Sivas Gazetesi'nde muhabir olarak görev yaptı. 1998 yılından itibaren İhlas Haber Ajansı'nın Sivas muhabiri olarak görev yapıyor. Yasemin Güneş ile 7 yıldır evli olan İsmail Güneş'in 5 yaşında Tuluğhan ve 3 yaşında Çağan adlı 2 oğlu var.

Kaynak: Haber7

Muhsin Yazicioglu da hayatini kaybetti

Muhsin Yazıcıoğlu donmuş halde bulundu


Köylülerden oluşturulan 17 kişilik ekip helikopter enkazına ulaştı. 5 kazazedenin donmuş olduğunu söyleyen köylülerden Remzi Gök, cesetlerin kimlikliklerinin tanınamayacak durumda olduğunu açıkladı. Cesetlerin yüzünün tamen buz olduğunu bu nedenle kimliklerin belli olmasının imkanı olmadığını belirten Remzi Gök, ancak kesin olarak İHA muhabirinin öldüğünü doğruladı.

Helikopterin tamamen parçalandığını söyleyen Gök, Muhsin Yazıcıoğlunun cesedini tespit edemedi. 6 kişinin bulunduğu helikopterde 5 kişinin bulunduğunu 2 kişinin helikopterin ön tarafında 3 kişinin de helikopterin arka tarafında olduğunu belirtti. Ancak Remzi Gök, helikopter enkazının bulunduğu yerde 2 metreyi aşkın kar olduğunu 1 kişinin kar altında olabileceğini söyledi.

Kaza bölgesinde bulunan Remzi Gök, 5 ceset arasında BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nun bulunmadığını söylüyor. Zor koşullarda hayatta kalma eğitimi aldığı söylenen Yazıcıoğlu'nun kazanın ardından civarda bulunan mağaralara saklanmış olabileceği düşünülerek yakınlardaki mağaralar aranmaya başlandı. 17 kişilik köylü grubu da tipi ve kötü hava koşulları nedeniyle donma tehlikesi yaşıyor.

Olay yerine ulaşan köylüler arasında bulunan Cuma Gök ise helikopterin ön tarafının tamamen dağıldığını arka tarafının sağlam olduğunu söyledi. Kayramanmaraş'ın merkeze bağlı Döngel köyünden olduklarını söyleyen Cuma Gök, helikopter enkazının bulunduğu bölgede çığ tehlişkesinin de bulunduğunu söyledi. Bu nedenle enkazdan uzaklaşarak ısınmak için ateş yaktıklarını anlatan Gök, kurtarma ekiplerinin kendilerine ulaşmasını bekliyor.

Köylüler arasında bulunan Osman Yılmaz isminde bir korucu ise Muhsin Yazıcıoğlu'nun cesedini son anda gördüğünü açıkladı.

Öte yandan gelen ilk bilgilere göre enkaz bu zamana kadar yapılan aramaların tam aksi istikamette çıktı!..

BAKAN ATALAY AÇIKLADI

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekileri taşıyan ve önceki gün düşen helikopterin enkazına ulaşıldığını açıkladı.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, helikopter enkazının bulunduğu bölgeye hereket etti.

Bakan Atalay, hareketinden önce Göksun Kaymakamlığında gazetecilere yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Sizlere arama-kurtarma çalışmalarıyla ilgili detaylı bilgi verecektim. Ancak ani bir gelişme oldu. Bu nedenle bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Helikopterin enkazına, şu an bana gelen bilgilere göre ulaşıldı. Döngel köyü Şahinkayası mevkisinde Sisne-Elmalı arasında bulunan Kanlıçukur bölgesinde helikopterin enkazının bulunduğu bilgisi bana geldi.

Bakan Atalay, enkazdakilerin sağlık durumuyla ilgili sorular üzerine, “Enkazın bulunma bilgisi çok yeni. Bu konuda şu anda birşey söyleyemiyorum” yanıtını verdi.

Atalay ve beraberindekiler, daha sonra enkazın bulunduğu bölgeye doğru gitmek üzere Göksun Kaymakamlığından ayrıldı.

Telsiz ve Radyo Amatörleri Derneği, enkazın bulunduğu bilgisini arama çalışmalarına katılan üyelerinden birinin gönderdiği metin mesajıyla öğrendiklerini duyurdu.
Anahtar Kelimeler: Muhsin Yazicioglu, Helikopter bulundu, enkaza ulasildi, döngel köyü, sisne köyü, kurucuova, berit dagi, 5 kisi öldü 1 kisi kayip, Muhsin Yazicioglu hayatini kaybetti, son dakika,

Olay yerinde 3 kisi sag iddiasi

'Olay yerinde 3 kişi sağ' iddiası

NASA yetkililerine göre 3 kişiden hala vucut ısısı sinyalleri alınıyor. Yeni ekipler adrese doğru yola çıktı.

MUHAMMET KUTLU / ÖZEL HABER

BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekilerin içinde bulunduğu helikopterin yeri partililerin eş dost ilişkileri sayesinde tespit edildi.

KOORDİNATLAR NASA'DAN

Helikopterin enkazı NASA'daki bir tanıdık mühendis tarafından özel çaba ile Maraş Ilıca Beldesi Hacı Budak Köyü yakınlarında tespit edildi.

Amerika'da yaşayan bir Türk'ün NASA'da çalışan arkadaşına rica etmesiyle uydu vasıtasıyla enkazın yeri tespit edilebildi.

ABD Başkanı Barack Obama'nın ziyareti nedeniyle Türkiye semalarında konuşlandırılan üç casus uydu bu kez Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının yer tespiti için kullanıldı.

ÜÇ KİŞİDEN VUCUT ISISI SİNYALİ

NASA'da çalışan tanıdık mühendis ayrıca enkazdan üç kişinin vucut ısısı sınyali alındığını da bildirdi.

Bu bilgilerden sonra BBP Kriz masasının girişimi ile Bursa'dan 20 kişilik arama kurtarma ekibinin acil olarak bölgeye yönlendirildi. Uçakla yola çıkan timin ise bölgeye ulaşmak üzere olduğu öğrenildi.

Tüm bu gelişmelerden sonra BBP Genel Başkan Yardımcısı Üzeyir Tunç cafesiyasete bir açıklama yaparak "Helikopterin enkazına kriz masasının kurulmasına rağmen yaşanan bürokratik hantallık yüzünden ulaşamadık. Kriz masası kurduysanız başına da başbakanlık müsteşarını getirdiyseniz bunun anlamı bürokratik işlemlerin azaltılmasıdır. Ancak ne yazıkki bürokratik engelleri aşmakta büyük güçlük çekiyoruz. Başbakanlıktaki kriz masası ile bir türlü hızlı bilgi alışverişi yapamıyoruz." dedi.

Tunç bu gelişmelerden sonra nihayet "Askeri birlikler, AKUT ve partililerden oluşan arama birimlerinin Hacı Budak mevkisine yönlendirildildi." dedi.

Yeni bilgilerle helikopterin enkazına ulaşmanın an meselesi olduğu belirtildi..

NASA BBP'E BİLGİYİ VERMEDİ RESMİ KANAL İSTEDİ

BÜYÜK BİRLİK OLAYI DOĞRULADI

BBP Genel Başkan Yardımcısı Üzeyir Tunç, ''Enkazda 3 canlı olduğunun tespitinin yapıldığını söyleyenler var. Ne derece doğru bunu şu an bizde bilmiyoruz'' dedi.

Tunç, parti genel merkezinde yaptığı açıklamada bazı internet sitelerinde helikopterin bir uçurumun dibinde bulunduğu, fotoğraflarının çekildiği ve fotoğraflarda canlı bulunmadığı yönünde izlenimler elde edildiği şeklinde haberlerin yayınlandığını kaydetti.

Partideki kriz masasının, Başbakanlıktaki kriz masasıyla, Genelkurmay Başkanlığı ve Sivil Savunma Teşkilatı'yla irtibatlı halde çalıştığını anlatan Tunç, ''Biz zaten her türlü bilgiyi paylaşıyoruz. Bunu bilgi kirliliğine engel olmak için yapıyoruz'' diye konuştu.

Tunç, kendi tespit ettikleri noktaya 20 kişilik AKUT ekibini ulaştırmaya çalıştıklarını söyledi.

Bir gazetecinin, ''bir duyum almışsınız, enkazda 3 canlı olabileceği yönünde, bunun aslı nedir?'' sorusu üzerine Tunç, şu yanıtı verdi:

''Biraz önce söyledim. Daha önce bizim 4 mühendis arkadaşımızın tespit etmiş olduğu nokta ile AKUT'un tespit ettiği noktanın aynı olduğunu, köylülerin de aynı noktayı işaret ettiğini... Dördüncü bir tespit olarak da yurt dışındaki arkadaşlarımızın elde ettiği bilgiye göre onlarda aynı noktayı işaret ediyorlar. Bu arada belki gönüllerinden geçeni söylemiş olabilirler. Net bir bilgi değil. Ama 3 canlı olduğunun tespitinin yapıldığını söyleyenler var. Ne derece doğru bunu şu an bizde bilmiyoruz.''
Anahtar Kelimeler: BBP, Muhsin Yazicioglu, Muhsin Baskan, Reis, Büyük Birlik Partisi, Helikopter Kazasi, son gelismeler, Flas haber, NASA'dan bilgi, AKUT,

Sevgili Peygamberimizin hayati - Veda Hutbesi

Sevgili Peygamberimizin hayati - Idam mahkumu'nun 2 rekat Namazi

Sevgili Peygamberimizin hayati - Asa

Sevgili Peygamberimizin hayati - Katan seferi

Sevgili Peygamberimizin hayati - Müsriklerin takibi ve Hamra'ül Esed Seferi

Sevgili Peygamberimizin hayati - Kazancli cikan Mü'minler oldu

Sevgili Peygamberimizin hayati - Kücük Cihad'dan büyük Cihada

Sevgili Peygamberimizin hayati - Bugun de olenlerimiz Sehid oldular

Sevgili Peygamberimizin hayati - Sehid olan Disi

Sevgili Peygamberimizin hayati - Allahim affeyle cünkü bilmiyorlar

Sevgili Peygamberimizin hayati - Uneyn Okculari

Sevgili Peygamberimizin hayati - Sehidlerin Efendisi Hazret-i Hamza

Sevgili Peygamberimizin hayati - Uhud 2

Sevgili Peygamberimizin hayati - Uhud

Sevgili Peygamberimizin hayati - Cocuk kokusu

Sevgili Peygamberimizin hayati - Günes gibi cömert

Sevgili Peygamberimizin hayati - Iki güzel Dügün

Sevgili Peygamberimizin hayati - Ka'b bin Esref'in öldürülmesi

Sevgili Peygamberimizin hayati - Necran Gazasi

Sevgili Peygamberimizin hayati - Enmar Gazasi - Gatafan Gazasi

Sevgili Peygamberimizin hayati - Münafiklar

Sevgili Peygamberimizin hayati - Esirler

Sevgili Peygamberimizin hayati - En buyuk en manali savas: Bedir 6

Sevgili Peygamberimizin hayati - En buyuk en manali savas: Bedir 5

Sevgili Peygamberimizin hayati - En buyuk en manali savas: Bedir 4

Sevgili Peygamberimizin hayati - En buyuk en manali savas: Bedir 3

Sevgili Peygamberimizin hayati - En buyuk en manali savas: Bedir 2

Sevgili Peygamberimizin hayati - En buyuk en manali savas: Bedir

Sevgili Peygamberimizin hayati - Kibir ve gururla yaklasan hasim Ordu

Sevgili Peygamberimizin hayati - Allah'i cok aniniz

Sevgili Peygamberimizin hayati - Allah resulünün tenine degen teni Cehennem atesi yakmaz

Sevgili Peygamberimizin hayati - Dua Oklari

Sevgili Peygamberimizin hayati - Ey Allah'in resulü emrindeyiz

Sevgili Peygamberimizin hayati - Bedr Savasi'na dogru 2

Sevgili Peygamberimizin hayati - Bedr Savasi'na dogru

Sevgili Peygamberimizin hayati - Anam Babam sana feda olsun ya Resulallah

Sevgili Peygamberimizin hayati - Salebeye yaziklar olsun

Sevgili Peygamberimizin hayati - Haydi yüzünü Kabe tarafina dön

Sevgili Peygamberimizin hayati - Islam'da cekilen ilk Ok

Sevgili Peygamberimizin hayati - Cihad musaadesi geldi

Sevgili Peygamberimizin hayati - Medine Günleri

Sevgili Peygamberimizin hayati - Taleal Bedru Aleyna

Sevgili Peygamberimizin hayati - Hicret-i Peygamberi 4

Sevgili Peygamberimizin hayati - Hicret-i Peygamberi 3

Sevgili Peygamberimizin hayati - Hicret-i Peygamberi 2

Sevgili Peygamberimizin hayati - Hicret-i Peygamberi

Sevgili Peygamberimizin hayati - Akabe

Akabe

Şâhbâz-i evc-i kurb-ârâ habib-i Kibriyâ
Bülbül-i gülzâr-ı ve ednâ habib-i Kibriyâ

Câm-e mevvâc-ı her âyet neşvenin mestânesi
Feyzâb-ı sâgar-i ma'nâ habib-i Kibriyâ

Âlem-i feyz-i Hüdânın sâkin-i meyhânesi
Pâdişâh-ı hüsnde vâlâ habib-i Kibriyâ

Zerredir aşkında şekl-i müstedir-i nüh-kubâb
Âfıtâb-ı nûr-i şer'efza habib-i Kibriyâ


Suku Ukaz Panayırı Günleri. Mekke ve çevresi Hac ve alış-veriş için köylerden, komşu şehirlerden gelenlerle dolu.

Resulullah, her sene bu günlerde Mekke dışına çıkarak misafir kabilelere İslamiyeti anlatıyor.

Bisetin, kendisine Peygamberlik mes'uliyetinin tevdi edilmesinin onbirinci senesinde de öyle yapıyor.

Sevgili Peygamberimiz, kabile ve kalabalıklar arasında gezerek tebliğe müsait insanlar arıyor.

Burası Akabe.

Şu altı kişi insaf ehli olabilir.

Efendimizin nurlu dikkatleri bu altı yabancı üzerinde...

Es'ad bin Zürare, Râfi bin Malik, Avf bin Haris, Kutbe bin âmir, Ukbe bin âmir, Cabir bin Abdullah bin Riyab, Medine şehrinde.

Evet, bunlar Medineli ve Hazreç kabilesinden. Hazreçlilerin Haşimoğulları ile hısımlıkları da mevcut.

Resulullah soruyor:

-Siz kimlerdensiniz?

Yabancılar sualin sebebini bilmiyorlar ama "Bu nur yüzlü insan, bir hikmetle sormalı" diye düşünerek merakla cevap veriyorlar:

-Biz Hazreç kabilesindeniz; Medineli...

Sevgili Peygamberimizin aydınlık yüzü daha bir güzelleşti. Mütebessim dudaklarının aralığından inci dişlerini ışıltısı farkediliyor.

-demek Hazreçli. O halde uzaktan da olsa hısımız. Dedem Abdülmuttalibin annesi Selma Hatun'un mensup olduğu Neccaroğulları da sizin kabilenin bir şubesidir.

-A, evet doğru.

Beklediği yumuşaklığı bulan Allah Resulü:

-Lütfen şöyle buyurunuz. Oturalım. Sizle azcık sohbet etmek isterim...

Son Resul, muhatablarına evvela bir miktar Kur'an-ı Kerim okudu... Adamlar başları önlerinde dinliyor. Bu güzel yüzlü insan kim; şu okunan ne? Kur'an bitince bakışları bir birinin yüzünde. Çarpıcı kelimeler meraklarını son hududuna kadar kamçılamasına rağmen bir şey de soramıyorlar:

-Ben Peygamberim, dedi Resulullah. En son Peygamberim. İsmim Muhammed. Benden sonra bir daha Peygamber gelmeyecek. Kendisinden başka ilah olmayan Allahü teâlâ beni islam dinini yaymak için Resul olarak vazifelendirdi... Bana iman edenler olduğu gibi düşmanlık edenlerde var. Sizin diyeceklerimi kabul ederek cehennemden kurtulmanızı ve hidayete ererek cennet ehli olmanızı beklerim.

Medineliler, düşüncelere daldılar... Yoksa komşusu yahudilerin her darda kalışta: "Siz durun hak Peygamberin gelmesi yakındır. O, bir ortaya çıksın; biz kendisine tabi olarak sizinle o zaman hesaplaşacağız" dedikleri Nebi bu muydu?

Evet buydu yahudilerin kastettiği büyük insan; işte hemen yanıbaşlarındaydı.

......

Medine'de iki kabile vardı Hazreç ve Evs. Bir de yahudiler yaşıyor.

Bu iki kabile aslında iki kardeşten türedikleri halde birbirleri ile sürekli çekişme içinde oldukları gibi ayrıca yahudilerle de geçinmiyorlardı... Bu yüzden yahudiler, ne zaman zor durumda kalsa Hak Peygamberi beklediklerini o gelir gelmez kendisine iman ederek Hazreç ve Evs kabileleri ile döğüşecekleri tehdinini savuruyorlardı...

Peygamberimiz, Hazreçli bu altı kişiyi İslamiyete çağırınca akıllarına hemen yahudilerin sözleri geldi ve kendi kendilerine:

-Aman Son Peygambere tabi olma şansını düşmanımız o musevilere kaptırmayalım, diye fısıldaşarak Habibullah'a döndüler:

-Nasıl Müslüman olacağız, ne diyeceğiz.

Ne diyeceklerini Efendimiz öğretti ve O'nun öğrettiği gibi derhal imana geldiler. Allah'ın Resulü çok memnun. Altı kişinin aynı anda iman lezzetini tatması az şey değil. Helel bu altı müminin Medine'den olması hadiseyi daha çok kıymetlendiriyor.

Medineli altı mümin, radıyallahü anhüm ecmain, yüce Allah'a hamd Resulullah'a teşekkür ve birbirlerini tebrik ettiler... Bu ne büyük şanstı böyle? Şu kadar bin insan arasından devlet kuşu hem de Peygamber eliyle onların başına konuyordu.

Sevgili Peygamberimiz soruyorlar:

-İslamiyeti Medinelilere teklif için şehrinize gelsem bana sahip çıkar ve yardımcı olur musunuz?

-ah ya Resulallah! Sana nasıl köle olmayız? Ama malumaliniz olduğu veçhile bizim iki kabile arasında eskiden beri süre gelen kanlı kavgalar var. Lütfen önümüzdeki haç mevsimine kadar müsaade ediniz. Biz zaten İslamiyeti Medine'de yaymak için var gücümüzle çalışacağız.

Bunları söyleyen edebinden terlemişti. Kolay değil Peygamber huzurunda konuşuyor. Ve ikinci Hazreçli devam etti:

-Evet ya Resulallah! Allah yardımı ve zatıâlinizin duası bereketiyle var gücümüzle çalışacağız. Bakarsınız ve inşallah Evs'lilerden de mümin olanlar çokar.

Sözü üçüncü mümin aldı:

-Ve böylece o manasız didişme de bitmeye yüz tutar. İnşallah gelecek mevsimde Evs'lilerle birlikte yüksek huzurunuza geleceğiz.

26 Mart 2009 Perşembe

Sevgili Peygamberimizin hayati - Sen Siddiksin

Sen Sıddıksın

Sevgili Peygamberimiz, yeniden Burak'a binerek Mekke istikametine uçtu. Giderken yolda karşılaştıkları kervandan bir deve Burak'ın aniden görünmesi ve rüzgarından ürküp yere yıkıldı. Seyyidil Mürselin, Ümmü Hani'nin evine gelince Burak da ayrılıp kayboldu. İçeri giren büyük Peygamber leğendeki abdest suyunun hâlâ çalkalanmakta ve yatağının soğumamış olduğunu gördü. Ümmü Hâni de dışarıda herşeyden habersiz uyuyordu.

Mekke'den Kudüs'e, Kudüs'ten yedi kat göklere; Arş, Kûrsi, Ruhlar âlemi, Kâbekavseyn makamına gitmek; Cennet, Cehennemi gezmek yani Mirac mucizesinin tamamı tek ân içinde olmuştu. Öyle kısa bir zaman ki "ân" bile aslında mânayı ifade etmiyor.

Her şeye muktedir olan Cenab-ı Hak Resulüne uyanık olarak ve dünya gözü ile böyle bir mucizeyi yaşatmıştı.

Recep ayının yirmiyedinci Pazartesi gecesi vuku bulan zamanın zamansızlık noktasındaki bu büyük mucizeyi Resulullah ertesi sabah Kâbe yanına giderek yine risalet görevinin icabı oradakilere anlatıp onları islam dinine çağırmak istedi! Fakat müşrikler, her şeyi akıl ve mantık süzgecinden geçirdikleri için duyduklarından müthiş şekilde şaşırdılar..

Böyle şey olur mu? Mekke ile Kudüs arası bir aylık yol! O ise bir gecede bu kadar yola gidip-geldiğini söylüyor... Kahkahadan karınlarını tuta tuta gülüyorlar. Şamata gürültü diz boyu.

-Amma laf! Bir aylık yolu bir gecede git gel.

-Peygamber ya! Bizi akılsız sayıyor... Yoksa böyle bir sözü nasıl söyler.

-Hadi Ebu Bekr'e gidelim. Efendisinin dediğini haber verelim; bakalım böyle olmayacak bir iddiaya ne diyecek.

-Ebu Bekr akıllıdır, O'nun bir yalancı olduğunu artık kabul eder.

Hazreti Ebu Bekr'in kapısındalar; telaşla kapıyı çalıyorlar. İslamın büyük kahramanı kapıda görünüyor. Soran gözleri müşriklerin üzerinde:

-Hayırdır...

-Şer şer... Bak efendin işi nerelere kadar vardırdı.

-N'olmuş efendime?

-Sen bilirsin; Mekke-Kudüs arası kaç günlük yoldur?

-Bir ayda alınır.

-Yaşşa Ebu Bekr. Ne doğru söyledin.

-Ama Muhammed ne diyor biliyor musun?

Sevgili Peygamberimizin ismi geçince Ebu Bekr, radıyallahü anh, dikkat kesildi.

-Ne diyor?

-Bu gece, bir anlık zçaman içinde Kudüs'e gidip geldim, diyor.

-Hem sadece Kudüs'e değil; yedi kat göklere de gitmiş güya!.

Beklediler ki kendileri gibi Hazreti Ebu Bekr'de aklın dar kalıplarını aşamasın; ama O, en büyük hürriyetin teslimiyette olduğuna inanıyordu. Cevabı ile müşrikler buzdan hayret heykelleri haline geldi:

-O diyorsa doğrudur!!! Bir ânda gidip gelmiştir...

Müşrik kalabalığı şimdi renklerden renk beğenerek alı al, moru mor olmakla serbestler... Fakat bunlar mahcup olmaktan da nasipsizler, şu dediklerine bakın!

-Bu Muhammed sandığımızdan da kuvvetli bir büyücü. Baksanıza daha biz varmadan Ebu Bekr'i kıskıvrak tesirine almış. yoksa saçma bir iddia karşısında böyle konuşur mu?

Üstün faziletler ve yüksek ihlas sahibi büyük sahabi Ebu Bekr radıyallahü anh, efendimiz kapıyı çekerek içeri girdi. Dışarda kalan müşrikler söylene söylene dağıldılar. Biraz sonra Hazreti Ebu Bekr, elbisesini değiştirerek Kâbe-i Şerife geldi. Erişilmez basireti ile Sevgili Peygamberimizin büyük bir mucizeyi yaşadığını anlamıştı. Daha yaklaşırken, gül kokan kelimeler inci dişlerinin arasından ak güvercinler misali uçuşmaya başladı. Bir bayramı kutlayan mümindeki güzelim sevinci yaşıyordu:

-Bugüne kadar ne dediysen doğru dedin. Şimdi de ne diyorsan hep doğrudur. Yarın diyceklerinin doğruluğuna da iman ediyorum. Sen Muhammedül Eminsin. Sen her bakımdan üstün ve kusursuz bir Hak Peygambersin. Sen, öz canımızdan, ana-babamızdan, evlatlarımızdan dah azizsin. Seni bunlardan bile daha çok seviyoruz. Her şeyimiz uğruna feda olsun. Bizlere senin gibi bir Peygamberi lutfettiği için Cenab-ı Hakka sonsuz şükürler olsun.

Kelimeler arabçanın mükemmel kudreti ile gürül gürül akıyordu.

Sevgili Peygamberimiz, eşsiz dostu tatlı bir tebessümle dinledi. Ebu Bekr'in sözlerinin kalbine rahatlık verdiği belliydi. O'nun gösterdiği muazzam iman ve tasdiki zayıf inançları yüzünden sarsılan bazı müminleri de toparlamıştı. Müşrikler, Hazreti Ebu Bekr'in sözlerinden iyice sinirlendiler.

-Peki, dediler, sözlerinin isbatı nedir?

Efendimiz,

-Dönüşte bir Kureyş kervanına rastladık. Bir deve Burak'ın rüzgarından ürkerek yere yıkıldı. Başka bir kervanın sularından aldım. Yine yoluma çıkan bir kervandan kaçan bir deveyi tekrar kafileye kattım.

-Hayır! Bunlar kâfi değil! İnanmıyoruz! Bize Mescid-i Aksa'yı anlatacaksın! Müdahaleyi Ebu Cehil yapmıştı.

-Evet Ebu Cehil doğru diyor.

...ve başladılar suallari sıralamaya... Mescid'in kubbesi nasıl, kaç sütunu var, pencerelerinin şekli, sayısı, kapısı, binanın rengi gibi...



Evet O mübarek Peygamber Mascid-i Aksa'ya gitmişti... Bu bir hususi ziyaret değildi... Sonra seyahat gece olmuştu ve en mühimi de bunlar Resulullahın ahlakına aykırıydı. Zira O, edebinden karşısındakinin yüzüne bile bakmazken nerede kaldı ki bir mimar gibi mescidi tedkik buyursun.

Ama O bir Peygamberdi ve kendisini imtihana yeltenen şu insanlara elbette cevabı verilecekti. Cenab-ı Hak ânında Cebrail aleyhisselamı sevgilisinin yardımına koşturdu...

Cebrail, Efendimiz için Mescidül Aksa'nın görüntüsünü yalnızca O'na görünecek şekilde hazır etti.. Görüntüye bakan Peygamberimiz her suale tek tek cevap veriyordu...

Kudüs'e ve Mescidül Aksa'yı çok iyi bilen Hazreti Ebu Bekr, Resulullahın her cevabı üzerine:

-Doğru diyorsun. Senin Hak Peygamber olduğuna bir kere daha iman ediyorum!

Diyerek efendimizi tasdik ediyor, müşriklerinse üzüntüden kan beyinlerine sıçrıyordu.

Sevgili Peygamberimiz son suali de cevaplandırdıgında büyük dostu yine aynı sözü tekrarladı.

Ahir zaman Peygamberi, Ebu Bekr, radıyallahü anh'ın mübarek ve nurlu başına cihanın en değerli manevi tacını oturttular. Zira O, bunu muhteşem imanı ile gerçekten haketmişti:

-Sen Sıddıksın...

Müşrikler ne yaptı? Onlar "Bu işde bir sihir var" diyerek yine iman etmediler. Halbuki İblis, lanetlenmiş bir mahluk olduğu halde bir ânda dünyanın ucundan diğer ucua yetişirken, Allah'ın Sevgilisi olan en büyük Peygamber niçin kısa bir zamanda Kudüs'e ve göklere yükselmesin. İnsaf ve mantık damarları dumura uğramış olanların bunu kabul etmesi elbette beklenemez.

Zındıklarla Sıddıklar bir kere daha ayrılıyordu.

23 Mart 2009 Pazartesi

Sevgili Peygamberimizin hayati - Mirac hadisesi ve bes vakit Namaz

Mirac'dan Ümmetine Beş Vakit Namazı Hediye Getiren Sevgili Peygamberimiz

Cebrail, Kabe'nin kapısı yanında bana imamlık etti. İlk gün fecir doğarken sabah namazını, güneş tepeden ayrılırken öğleyi, her şeyin gölgesi kendi boyu olunca ikindiyi güneşin üst kenarı ufukta kaybolurken akşamı, gün kararınca yatsıyı kıldık. İkinci günse sabah namazını hava aydınlanınca, öğleyi her eşyanın gölgesi kendi boyunun iki katı olunca, ikindiyi hemen bundan sonra, akşamı iftar saatinde, yatsı namazını gecenin ilk üçte biri dolunca eda ettik. Cebrail aleyhisselam şöyle dedi. Evvelki Peygamberlerin olduğu gibi senin kılacağın beş vakit namazın da eda edileceği zaman budur. Ümmetin günde beş kere namazlarını bu kıldığımız iki vaktin arasında kılsınlar.


Mirac'dan Ümmetine Beş Vakit Namazı Hediye Getiren Sevgili Peygamberimiz

Taif vahşetinden dönen Sevgili Peygamberimiz ve Haris bin Zeyd, Mekke'ye gece gelmişlerdi. Şehir uykuda... Tek tek bazı evlerden zayıf sarı ışıklar sızıyor. İzaklardan gelen cırcır böceklerinin sesi, bir neşe vermiyor. Köpekler, gecenin yalnızlığına doğru uzun uzun ama tedirgin havlıyor. Gökyüzünün derinliğinde ürperen yıldızlar bir tehlikenin habercisi gibi. Her köşe başı beklenmedik bir tuzak olabilir.

Bu sebeple Hace-i Kainat, sallallahü aleyhi ve sellem Zeyd radıyallahü anhı münasib bir yerde eve yollarken kendisi muhtemel takipçilerine karşı iz değiştiriyor.

Mekke müşrikleri, Taif'de yapılanlardan ayrıca cesaret buldukaları için her çılgınlıgı fütursuzca işleyebilirler. Gece karanlığında yapılacak bir suikast... Hayır! Allah korusun...

Bunun için Peygamberimiz amcasının kızı Ümmi Hani'nin kapısını çalıyor.. Serin bir rüzgar hışırtısının uyuttuğu gecede dikkat çekmeyen küçük tıklamalar. Bütün mekke gibi Ümmi Hani'nin evinden de bir kaç kere daha vurulunca içerden beklenen ses işitildi. Ümmi Hani soruyor:

-Kim o?

-Muhammed! Amcan oğlu.. misafir kabul eder misin?

O, henüz müslüman değil ama bir büyük insanın kapısına gelmesinden son derece heyecanlı. Aceleyle cevap veriyor:

-Kabul ne kelime... Senin gibi doğru sözlü, emin ve asil bir insanın şu haneyi şereflendirmesinden kıymetli ne olabilir? Buyur.

Efendimiz teşekkür ederken Ümmi Hani hayıflanıyordu:

-Keşke geleceğini bildirseydin; yemekler hazırlardım. Şimdi yiyecek ir şey yok. Ne aksilik ama... tüh... keşke önceden haberim olsaydı!...

Halbuki O, öylesine ızdıraplı anlar yaşadı ki üzüntü ve yorgunluktan yemeği hatırlayacak halde değil. Mecalsiz bir vaziyette.. Ama bu halde bile tek seyi düşünüyor...Bir tek şeyi: Allah'ı ve O'nun rızasını.

-Ne yiyecek istiyorum ne içecek. Üzülme ve hiç bir şey için de zahmet etme. Rabbime ibadet edeceğim; O'na yalvaracağım kadar emniyetli bir yer olsa kafi. Başka şey lazım değil.

Ümmi Hani, Resulullah'a münasip bir yer gösterdikten sonra kendisine leğen, ibrik ve namaz kılması için bir hasır verdi... Ve hayırlı geceler dileyerek ayrıldı.

Ev sahibesi şimdi kendi odasında düşünüyordu:

-Amcazademin düşmanı çok. Onun buraya girdiğini görmüş veya duymuşlarsa mutlaka baskına kalkışırlar. Böyle bir şey yapılırsa şerefim iki paralık olur.

Evet; gerçekten şerefi iki paralık olurdu. Çünkü devrin adetine göre misafir en makbul şekilde yedirilir, içirilir ve her nevi tehlikeden korunur. Bunu yapamayan biri ise kimsenin yüzüne bakamaz.

Ümmü Hani, babasından kalma kılıcı alarak dışarıda nöbet tutmaya başladı. Usul usul evin etrafında geziniyor.

Yiğit kadın, dışarıda güvenliği temin ederken Sevgili Peygamberimiz, abdest alarak yatısı namazını eda etti ve Rabbine yalvarmaya başladı. Af diliyor; İnsanların iman etmesini niyaz ediyordu. Böylece bir hayli vakit geçti. Yorgunluk beşer kudretinin son sınırlarına gelmişti ve O, bugün en kederli zamanlarından birini yaşıyordu... Uyuya kaldı. Ama kendine has üstünlüklerden biri olarak gözleri uyuyor, kalbi uyumuyor.

Bu eve sığınmak çok mühim.

Bu yorgunluk çok mühim.

Bu uyku çok mühim.

Zira bunlar ilahi merhamete vesile ve tarihin en yüksek vak'alarından biri olan Mirac'a sebep oldu... Peygamberimiz Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve selleme bu benzersiz nimeti bahşeden Allah'ımıza sonsuz hamd olsun...

Peygamberlik vazifesini aldığı andan şu ana kadar senelerden beri büyük bir imtihanda. İnsanlığı hidayete kavuşturmak için tatlanılan yüzlerce, binlerce sıkıntıya başka kim nasıl dayanabilir? O, sallallahü aleyhi ve sellem, muazzam bir sabır, müthiş bir tevekkül ve çelik gibi irade ile dayandı. En aleyhte, en tehlikeli, hatta hayatı pahasına olan şartlarda bile üzerine aldığı büyük vazifeyi asla taviz vermeden ifa etti. bunu ifa ederken de karşılaştığı sıkıntılardan, çektiği çilelerden dolayı en ufak şekilde şikayetçi olmadı. Aksine kendini kusurlu gördü. Rabbinin rızasını kazanıp kazanmama hususunda endişelendi; af diledi insanların saadeti için dua etti. Arkadaşlarını sabra ve en ağır şartlarda bile şükre alıştırdı. Her şeyi ile mücessem İslam ahlakı...

On seneden fazla bir zamandır dayanılmaz meşakkatlere tahammül eden böyle bir peygamber elbette ilahi mükafaatlara kavuşacaktır.

Allahü teala, Cebrail aleyhisselama buyurdu:

-Sevgili Peygamberim çok üzüldü. Vücudu yaralı, kalbi kırık. Ama o halde dahi düşündüğü tek şey benim rızam. Bu sebeple git Habibimi bana getir. Yolunda olanlara hazırladığım Cennet nimetlerini ve kendisine düşmanlık edenleri bekleyen azapları görsün.. O'nu bizzat ben teselli edecek ve kırık kalbini kendim tedavi edeceğim..

Cenab-ı Hak devam buyurdu:

-Bu geceki taat ve ibadetin Sevgili Peygamberimi davet olsun. Kanatlarını cennet takıları ile süsle, hizmet kemerini tak, tacını giy. Melekler, semaları nur ile doldursun; sıdk ve safa nöbetçileri sevinç kösünü çalsınlar. Sekiz cennet tezyin edilsin. Cehennem yumusak ve sakin olsun. Denizler ve rüzgar hareketsizce dinlesinler.

Nuh, İbrahim, İsa gibi Peygamberlerin ruhları hazır olsun. Yeryüzündeki bütün kabirlerden azab kalksın.

İlahi kelam devam ediyor:

-Git Cennet'ten bir burak seç ve Resulüm var selamımı söyle ve davetimi bildir...

Cebrail aleyhisselam, Cennete giderek kırkbin yıldır bu anı bekleyen "Burak" isimli cennet atını buldu. Beyaz renkteki Burak'ın alnında Kelime-i Tevhid yazılı idi... hayvanı alan büyük melek, bir anda Ümmi Hani'nin evine geldi. bu sırada dışarıda bir köşecikte uykuya mağlup olan Ümmi Hani, hiç bir şeyin farkında değil. içeri giren Cebrail, uykuda olan Sevgili peygamberimiz'in önce usulcacık ayak tabanlarını öptü, sonra mübarek ayaklara yüzünü sürdü ve yastığının kenarına ilişti. Cebrail'in kalbi cennet kafurundan ve kanı olmadığı için dudakları soğuktu. bu soğukluk Resulullah'ı uyandırdı. Hatemül Enbiya, uyanır uyanmaz insan şeklinde gelmiş olan vahiy meleğini tanıdı ve zamansız ziyaretinden doayı telaşlandı:

-Ey bütün mahlukların en mabulü!Ey Peygamberlerin Efendisi! Ey Allah'ın Sevgilisi, iyiller menbaı, üstünlükler sebebi, Nebiyyi muhterem. Ziyaretimden dolayı endişeye kapılma! Hak teala'nın Selamı var. Seni davet ediyor. Bu öyle emsalsiz bir nimet ki daha evvel hiç bir Peygambere nasib olmadı. Lütfen kalk gidelim.

Sevgili Peygamberimiz, kalkıp abdest aldı.

Cebrail aleyhisselam, kainatın efendisine nurdan bir elbise, başına yine nurdan bir sarık giydirdi. Beline yakut bir kemer taktı. Ayaklarına bir çift zümrüt nalın verdikten sonra, üzerinde her biri ülker yıldızı gibi ışıldayan dörtyüz incinin takılı olduğu bir asayı takdim etti.

Muhteşem Peygamber ile en büyük melek el ele tutuşarak Kabe-i Şerife geldiler. Her yer ve herkes uykuda; bir yıldızlar uyanık. Sayısız yıldız, oyun için koşturan çocuklar misali cıvıl cıvıl. Ay, güleç yüzlü bir anne gibi yıldızları vakur ve temkinli uzaktan seyrediyor.

Efendimiz, Beytullah'ı yedi defa tavaf ettikten sonra Hatim adlı yerde bir miktar istirahat ettiler.

Cebrail aleyhisselam, burada mahlukatın en iyisini bir kere daha manevi ameliyata tabi tuttu. Efendimizin göğsünü yararak Kalbini çıkarıp zemzem suyu ile iyice yıkayıp ak-pak ettikten sonra bir altun leğen dolusu hikmet ve marifeti o mübarek kalbe boşalttı. Ve göğüs kapatıldı.

Rıdvan aleyhisselam ismindeki cennet meleği ile Mikail aleyhisselam, İsrafil aleyhisselam ve daha yüzlerce melek bu sırada Cebrail aleyhisselama yardım ediyorlardı.

Resulullah hiç bir acı- sızı işitmedi. ameliyat bitince ayağa kalktı. Cebrail, Burak'ı getirdi ve İsra yani gece yolculuğunun bu binekle olacağını ve meleklerin yolunu gözlemekte olduklarını haber verdi.

Sevgili Peygamberimiz, sallallahü aleyhi ve sellem Burak'ı görünce mahzunlaştı ve düşüncelere daldı..

Allahü teâlâ, Cebrail aleyhisselama nida buyurdu:

-Ey Cebrail sor bakalım! Habibim neden mahzunlaştı.

-Ümmetimi fikrediyorum, dedi en büyük Peygamber, ben bu kadar izzet ve ikram görmekteyim, Hizmetime melekler ve cennet atı Burak veriliyor. Uzak mesafeleri bir anda aşacağım. Kıyamet günü ümmetim ne yapacak? Arasat meydanında ve kızgın güneş altında açık baş yalın ayakla elli bin yıl nasıl bekleyecekler; buna nasıl tahammül edecekler ve otuzbin yılda geçilen Sırat köprüsünü onca günühları ile nasıl katedecekler.. Burak'ı görünce bir an bunları düşündüm. Bu sebeple şu en mes'ud zamanda gayri ihtiyari teessüre kapıldım..

Bunun üzerine fermanı ilahi nazil oldu;

-Ey Habibim üzülme! Sana gönderdiğim gibi yolunda giden müminlerin kabirlerine de Burak yollayacağım; Mahşer'e Burak'la gelecek ve Sırat'ı bununla geçecekler. Habibimin ümmeti binlerce senelik zamanı sadece bir ân olarak yaşayacaklar ve hiç bir sıkıntı çekmeyecekler.

Resulullah, Burak'a bindi. Hayvan o kadar hızlı gidiyordu ki bir adımda varılmaz uzaklıktaki ufuklar geride kalıyor. Resullulah, bir ara hayvanı idare için dizginlerini çekecek olduysa da Cebrail aleyhisselam:

-Zahmet etme. O, bu iş için hususi vazifelidir. Gideceği yeri bilmektedir, dedi. İsra/gece yolculuğu esnasında dört ayrı yerde durarak namaz kıldılar. İlk durak Medine-i Münevvere oldu.

Cebrail:

-Burası, Medine şehri, dedi. Yakında buraya göçeceksiniz.

Sonra, Musa aleyhisselam Cenab-ı Hak ile konuştuğu Tur-i Sina'da ve İsa aleyhisselamın doğum yeri Beyt-i Lahm'da namaz kıldılar ve Mescid-i Aksa'ya geldiler; Yani Kudüs'e. Cebrail aleyhisselam, Burak'ın yularını parmağı ile deldiği kayaya bağladı. Bazı Peygamberlerin ruhları insan şeklinde olarak Mescid-i Aksa'da hazırdı. Nur yüzlü, huzur bakışlı, Sevgili Peygamberimiz, nur yüzlü çiçek gülüşlü Peygamberler tarafından karşılanıyor. Cemaatle namaz kılmak için imam olması evvela Âdem aleyhisselama teklif edildi, özür diledi ve Sevgili Peygamberimiz varken imamlık yapmasının mümkün olmadığını beyan etti. Nuh aleyhisselamdan imamlığa geçmesi rica edildi. İnsanlığın ikinci babası da aynı mazereti bildirdi.

İkinci en üstün Peygamber İbrahim Halilullah'a "Siz buyurun" dendi; aynı bahaneyi ileri sürdü. Hazreti Cebrail, Peygamberimize:

-Sen varken kimse imam olmaz, hakikatini arz etti.

Bunun üzerine o mübarek tablo doğdu... Resulullah imam ve bir çok Peygamber, bir çok melek cemaat olduğu halde iki rek'at namaz kılınıyor. Öyle bir namaz ki İslam tarihinin, dünya tarihinin belli başlı dönemeç noktalarından biri...

Dünya dünya olalı böyle bir ibadete şahid olmamış.

Namazdan sonra Cebrail, aziz misafire bir bardak cennet şarabı ve bir bardak süt sundu. Hazreti Peygamber, sütü tercih buyurdular. Cebrail aleyhisselam memnuniyetini dile getirdi.

-İki cihan saadetini seçtin...

Sonra bir kab su ve bir kab bal getirdiler. Yüksek Peygamber ikisini de kabul buyurdular. Hazreti Cebrail buna da sevindi:

-Bal, ümmetinin kıyamete kadar var olacağına; su da bu seçkin ümmetin günahlarının temizleneceğine işarettir.

...İnsanların en hayırlısı ve Peygamberlerin en üstünü, diğer Peygamberlere veda ederek Cebrail ile birlikte sahra'ya geldiler; burada Miraç "yürüyen merdiven" diyebileceğimiz bir vasıta bekliyordu. Miracın diğer ucu tâ asumanda kayboluyor. Meleklerin kullanmalarına mahsus olan bu merdiveni müminler ölürken görecekler.

Melek ve Peygamber Miraca adım attılar...Ve yükselme başladı. Resulullahın sağında seksenbin, solunda seksenbin olmak üzere yüzaltmışbin melek, ellerinde arz nurundan meş'aleler olduğu halde ilahî yolculuğa eşlik ediyorlar.

Senelerdir kendisi ve arkadaşları en zalim işkencelere maruz kalan Peygamberlerin efendisi, şimdi sabırlarına bir büyük bir benzersiz armağan olarak ilmel yakîn mertebesinden aynelyakîn mertebesine yükseliyordu.

Resulullah, birinci kat gökte Âdem aleyhisselamı gördü. İlk Peygamber, son peygamberi sevgi ile selâmladı ve hayır dualar etti. Ayrıca birinci kat gökte ayakta huşu içinde duran ve "Sübbûhun kuddusün rabbil melâkite verrûh" diyerek Cenab-ı Hakkı anan melekler vardı. Sevgili Peygamberimiz Cebrail'e:

-Bunların ibadeti bu şekilde mi? Diye sordular.

Cebrail:

-Evet, dedi. Bu melekler yaratıldıkları ândan beri bu hal üzredirler ve kıyamet kopuncaya kadar da böyle kıyamda kalacaklardır.

Haberini verdi ve bir tavsiyede bulundu:

-Hak teâlâ'dan bu ibadeti ümmetin için de dilemeni tavsiye ederim.

İşte namazda ayakta duruşumuzun mânâsı. Allah'ın Resulü o ibadetten ümmeti için de isteyince bizlere bu nimet nasib oldu.

Peygamberimiz, birinci gökte bazı insanlar gördü ki melekler tarafından suçunun ağırlığına göre çeşitli biçimlerde ceza görüyorlardı. Merak edip Cebrail'e sorunca; bunların namazda rüku ve secdeleri tam yapmayanlar, Cumayı ve cemaatle namazı terkedenler, zekât vermeyenler, fakirlere acımayanlar, haram yiyenler, emanete hıyanet edenler, gıybet edenler, içki içenler, yalancı şahidlik yapanlar, faiz yiyenler, zina edenler, babasına karşı gelenler olduğunu öğrendi.

Sevgili Peygamberimiz, bu katta bir de Allah için namaz kılanları gördü. Neş'e ve sevinç içindeydiler.

Ayrıca bir denizle karşılaştılar. Dağ gibi dalgaları olan sütten daha ak bir suydu. Bunun ne denizi olduğunu Cebrail aleyhisselama sordu, Melek:

-Bu, dedi Hayat Denizi'dir.

-Dünyanın sonunda Hak teâlâ, ölüleri dirilteceği zaman bu denizden dünyaya yağmur yağdıracak ve çürüyüp toz toprak olmuş insanlar, dirilerek ayağa kalkacaklardır.

İkinci kat göğün vazifeli meleği Resulullah'a "merhaba" diyerek hararetle selâmladı. Efendimiz burada Yahya aleyhisselam ile İsa aleyhisselamı gördü. Peygamberimizi karşılayarak kendisi ile müsafaha yaptılar; Cenab-ı Hak'dan müjdeler verdiler.

Bir gurup melek rüku halinde ibadet ediyor ve sürekli o halde bulunuyorlardı. Cebrail, bu melekleri işaret ederek "Bunların ibadeti bu şekildedir. Kıyamete kadar böyle devam edecektir. Sen de Allahü teâlâ'dan ümmetin için bu ibadetten iste" dedi. İşte namazlarımızdaki rükunun sebebi.

......

Mirac üçüncü kat göğe yükseldi. Her semaya girişte olduğu gibi buraya da belli bir merasimle kabul edildiler. Yusuf aleyhisselam bu gökteydi.

Yusuf Peygamber de efendimizi karşılayıp müsafaha etti. Secdeye kapanmış öylece tesbih eden melekler görülüyordu. Cebrail yine hatırlattı "aman bu ibadeti dilemeyi unutma" namazlardaki secdenin hikmeti böylece doğdu...

Mirac, yükselerek yoluna devam etti. Dördüncü göğe geldiler. Bu katın saf gümüşten bir kapısı ve nurdan bir kilidi bulunuyordu. Kilitte la ilahe illallah Muhammedün Resûlullah yazılıydı.

İdris aleyhisselam dördüncü katta oturuyordu. Sevgili Peygamberimizi dualarla karşıladı.

Efendimiz burada bir kürsü üzerinde bir melek gördü; meleğin sağında nurani melekler, solunda zulmani melekler bulunuyor ve harıl harıl çalışıyorlardı. Cebrail, Efendimize "İşte Azrail budur" dedi. Büyük meleğin yanına vardılar. Cebrail aleyhisselam, Azrail aleyhisselamı Allah'ın habibine takdim etti. Azrail, yüzünde gülücükler açarak kalkıp Peygamberimizi saygıyla selamladı O'nu övdü:

-Ey Kendisinden daha üstün biri yaratılmamış olan büyük Peygamber merhaba! Hiç şüphe yok ki senin ümmetin de diğer ümmetlerden daha seçkindir. Hatırın için onlara öz anne-babalarından bile fazla acıyarak müşfik davranıyorum.

-Evet, dedi Resulullah. Ben de senden bunu rica edecektim. Ümmetim zayıftır, kendilerine güler yüzle görünmeni ve ruhlarını incitmeden yumuşaklıkla kabzetmeni istiyorum..

Büyük melek, yaptığı açıklama ile kıymetli misafiri rahatlattı:

-Seni kendisine sevgili olarak seçen ve son nebi yapan Allah için haber veriyorum. Cenab-ı Hak, gece ve gündüz yetmiş kere nida buyurarak bana şöyle emretmektedir: "Ümmet-i Muhammedin ruhlarını bedenlerinden kolay ve yumuşak bir şekilde al ve kendilerine nazik davran"... İşte ana-babalarından bile şefkatli muamele etmemin sebebi budur.

Daha sonra Cebrail ile beraber Beytül Mamur denen kızıl yakuttan yapılmış binaya gittiler. Efendimiz, Cebaril aleyhisselamın teklif ve ricası ile imam oldu, yedi kat göğün melekleri de tabi oldular; iki rek'at namaz kılındı. Kalabalık cemaati görünce Sevgili Peygamberimiz, sallallahü aleyhi ve sellem kalbinden "Keşke ümmetim de böyle büyük cemaatlerle namaz kılabilseler" diye düşündü. Allahü teâlâ bu düşünceyi bir dua olarak kabul buyurdu ve Cuma namazı doğmuş oldu...

Peygamberimizi beşinci kat gökte Harun aleyhisselam karşıladı; selamlaştılar. Buradaki melekler, huşu ile ayakta durmuş sadece ayak parmaklarına bakıyorlardı. Bu ibadet de Resulullahın aşkına namazda müminlere nasib oldu..

Altıncı kata da yine belli usul ve meleklerin sualleri ile yükseldiler. Efendimizi burada Musa aleyhisselam selamladı. Meleklerin büyüklerinden Mikail aleyhisselam da bu gökteydi. Peygamberimizi görünce yanına gelerek saygılarını sundu ve O'nu sevindirici şeyler söyledi:

-Ümmetin gibi hayırlı bir ümmet hiç bir zaman yaşamadı ve onlara nasib olan nimetler de bu güne kadar kimseye lutfedilmedi. Ümmetinin derecesi diğer ümmetlerden yüksektir. Ne mutlu sana tabi olanlara; hayıflar olsun seni sevmeyen ve yolunda gitmeyenlere.

Peygamberimiz Mikail'e teşekkür etti; Cebrail ile birlikte ve yine belli usul ve kaidelerle yedinci kat göğe yükseldiler. İbrahim Aleyhisselam burada idi. Efendimiz selam verdi, selamını aldı ve:

-Merhaba salih Peygamber ve salih evlad, dedi ve şu tavsiyede bulundu; ümmetine söyle temiz ve latif topraklı cennete bol mikdarda ağaç diksinler..

Sevgili Peygamberimiz sordular:

-Cennete ağaç nasıl dikilir?

İbrahim Halilullah:

-Sübhanallahi velhamdülillahi ve lâ ilâhe illallahü vallahü ekber, desinler buyurdu...

Peygamberimiz, atası İbrahim aleyhisselama veda etti; yanından ayrıldılar.

Cebrail, Allahın habibini Sidretül Münteha'ya götürdüler... Sidretül Münteha bir ağaç. Ama ne kadar güzel bir ağaç ki O'nu anlatmaya insan kudreti yetmez.

Cebrail aleyhisselam:

-Vazifem şimdilik buraya kadar. Daha ileriye gidemem. Buradan öteye bir adım atarsam yanar kül olurum...

Dedi ve altıyüz kanadını açarak eski haline döndü. İsrafil aleyhisselam, Resulullah'a hizmet görevini devraldı. Peygamberimizi kanatlarına bindirerek Hicab-ı Azamet'i iletti... Bu bölgede "Refref" adındaki yeşil renkli cennet yaygısı göründü. Refref'in ışığı güneşten daha fazlaydı ve sürekli olarak zikr-i ilahi ile meşguldü... Efendimizi selamladı. Refref'e binen Peygamberimiz, bu binek ile yetmişbin Hicap perdesini ve dolayısıyla Kûrsi, Arş ve Ruh âlemlerini geçtiler. Her perde geride kalırken Resulullah:

-Korkma ya Muhammed, yaklaş!

Hitabını işitiyordu.

Kâbekavseyn Makamı'na yaklaşırken Refref de daha öteye gidemeyip kayboldu ve inci'den bir at geldi. Sevgili Peygamberimiz Hicab-ı Kibriya'yı bununla geçti. Sonra at yok oldu ve Kâbekavseyn Makamı'nda Allahü teâlâ ile zamansız, mekansız yönsüz, harfsiz, kelimesiz ve beş duyunun hiç biri olmadan ve insan idrak ve aklının anlamayacağı şekilde konuştu ve has ismi ile "rüyet" yani Allahü teâlâ'yı görme devleti nasip oldu.

Şanlı Peygamber, Rabbinin huzuruna kavuşunca O'nu şu şekilde selamladı:

-Ettehıyyatü lillahi vessalevatü vettayyibât...

Her türlü övgüye layık olan yüce Allah, sevgilisinin selamını şu karşılıkla kabul buyurdu:

-Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve berekâtüh..

Bunun üzerine Resulullah, cevap verdi:

-Esselamü aleyna ve alâ ibadillahis salihiyn...

ve yedi kat gökte bulunan melekler bir ağızdan tekrarladılar:

-Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resûlüh...

Allahü teâlâ dedi ki:

-Ey sevgilim; burada ikimizden gayri kimse olmadığı halde niçin aleyna/bize selam olsun diyorsun?

-Ya ilahi! Gerçi ümmetim bedenen yanımda değiller ama ruhları benimle. Bana selamını lutfederek kötülüklerden uzak tutun. Ahir zaman fitnesine uğramış o müminleri bu imkandan nasıl mahrum bırakabilirim?

Allahü teâlâ, Peygamberine iltifat buyurdu:

-Ey habibim! Bu gece benim misafirimsin. Benden dilediğini istemekte serbestsin.

Sevgili Peygamberimiz:

-Ya Rabbi! Ümmetimin günahlarını affını ve şu mirac nimetinden onların da istifade etmelerini talep ederim, diye arz ettiler.

Allahü teâlâ:

-O halde namaz kılsınlar, buyurdu ve ilave etti. Ey Habibim! Sen cennete girmeyince diğer enbiyadan hiç biri oraya giremez. Senin ümmetin cennete girmeyince de sair ümmetlerin cennete kabulü mümkün değildir.

Ve Bakara suresinin son ayetleri ile çekilen zulüm, işkence ve sıkıntıların bitmek üzere olduğunu müjdeledi. Böylece Âmenerresulü ile araya Cebrail de girmeden vasıtasız olarak; doğrudan doğruya Cenab-ı Hak tarafından vahiy tebliğ ediliyordu.

Sevgili Peygamberimiz, huzuru ilahide beşer aklının eremeyeceği kadar bol ve kıymetli nimet, saadet, hediye, derece ve mertebelere kavuştu.

Meselâ! Mahşer günü kabirden en evvel O'nun kalkmasına izin verilmesi, müminlere şefaat yetkisinin tanınması, cennete herkesden önce O'nun girebilmesi bu ziyaretin, namazdan başka diğer bir kaç ilahi lütfû.

Hakikaten, yüce Allah Son Peygamberin yaralı kalbini bizzat tedavi etmiş ve hiç bir Nebi ve Resule ihsan etmediği eşsiz bir ikramla O'nu ferahlandırmıştı.

Peygamberimiz, geldiği vasıtalarla tekrar Cebrail'in yanına döndü ve ilahi bir emirle Cebrail aleyhisselam, yaradılmışların en üstününe cennet ve cehennemi gezdirdi.

Zaman olmadığı ve miraç mücizesi ahirette geçtiği için ezel ve ebed bir anda birleşmişti. Bu sebeple O, sallallahü aleyhi ve sellem, son ümmetine kadar bütün müslümanların sonsuz alemdeki hallerini müşahede edebildi. Cennettekiler için sevindi, cehennemdekiler için istiğfar edip af diledi... Sonra Cebrail aleyhisselam ile birlikte ve yine Mirac vasıtasıyla Kudüs'e indiler. Cebrail, Efendimize veda ederek gözden kayboldu.

Sevgili Peygamberimizin hayati - Uhud'dan beter gunler ve Taif

Uhud'dan Beter Günler ve Taif

Mekke Ehalisi iman etmiyor. Müslümanlara çok sıkıntı veriyordu. İşkenceye başlamış, işi. azdırmışlardı. Resulullah çok üzüldü. Hicretten bir yıl önce elliiki yaşında idi. Zeyd Bin Harise'yi alarak Taif'e gitti. Taif halkına bir ay nasihat eyledi. Hiç kimse iman etmedi. Alay etdiler. işkence yaptılar. Yuhaladılar. Çocuklar taşa tutdular. Ümmidsiz, üzüntülü, yorgun geri dönerken , mübarek bacakları yaralandı. Zeyd'in başı kan içinde kaldı. Çok sıcak bir saatte, yol kenarında bitkin halde oturdular. Orada bulunan bağ sahibi , Rebi'a oğuulları Utbe ve Şeybe adanda iki zengin kardeş, köleleri Addas ile birer salkım üzüm gönderdi. resulullah "sallallahü aleyhi ve sellem", üzümü yirken Besmele okudu. Addas "radıyallahü anh", o zaman hırıstiyan idi. (Yıllarca buradayım. Kimseden böyle söz duymadım. Bu nasıl sözdür) dedi"

TAM İLMİHAL - Seadet-i Ebediyye
43. Baskı 331.Sh
.


Ebu Leheb'in Yeniden Saflarına dahil olması ile küfür cephesi daha da azıttı. Bu şartlarda Mekke'de İslam'ı yaymak nerede ise imkansız hale gelmişti.

Sevgili Peygamberimiz, onuncu yılda Şevvalin yirmiyedinci günü yanına evladlığı Zeyd bin Harase'yi de alarak Taif'e gittiler...

Belki, bu şehrin insanlarını Müslüman yapmak mümkün olurdu... Bu ümidle önce Beni Bkr ve Vayil kabilesine vardılar; dini islamı anlatıp nasihat ettiler. Allahü teala'dan bahsettiler, son Nebi olduklarını açıkladılar...

Fakat hiç ir şey tesir etmedi; kimse iman şerefine kavuşamadı. bu iki kabilede netice alamayınca Kahtanlılara gittiler... Anlattılar, anlattılar. bu kabile mensupları azcık yumuşar gibi oldularsa da vazgeçtiler. Büyük Peygamber ümidlerini kırmayarak Zeyd radıyallahü anh ile birlikte Sakif kabilesini buldular.

Sakif'in üç büyüğü vardı; üç kardeş: Abdi Yalil, Mes'ud, Habib...

Aziz peygamberimiz, Sallallahü aleyhi ve Sellem, bunları hidayete çağırdı; kendilerine dinimizi izah buyurdu. Fakat kalpleri mühürlü bu adamlar, Efendimize hakaret ederek; nefret kusmaya başladılar:

Biri:

-Sen Peygamber falan değilsin; anlattıkların yalan dedi.

İkincisi:

-Allah, Peygamber olarak gönderecek senden başka kimse bulamadı mı? Diye ağır bir söz sarfetti.

Üçüncüsü:

-Seninle ne konuşulur ki? Eğer, Peygambersen çok yüksek mertebedesin, sana muhatap olamayız. Peygamber değilsen bizimle işin ne?

Taif sert kayalıklar gibi. Bu sözler, taşlara kayalara anlatılsaydı belki o cansız varlıklar çatlardı ama işte Kureyş kafirlerinden sonra Taif müşrikleri de insafsız bir katılık içindeydiler. yüce peygamber, Taif'de bir miktar olsun taraftar kazanacağını tahmin etmişti; fakat ne yazık ki onardan umduğu anlayışı bulamadı.

-Bari dedi, habibullah, bu sözleri başka yerde söylemeyin. Konuştuklarımız aramızda kalsın. Bu iyiliği olsun yapın.

Maksatları Kureyş zalimlerinin Taif'den kuvvet bulup daha da kudurmamasıydı. İlahi cilve... Bir aylık Taif çalışması böyle bir sonla kapanıyordu... Taif'in liderleri bu en masum ricayı alay dolu küçük kahkahalarla karşıladılar...

-Demek konuşulanlar aramızda kalsın öyle mi? Merak etme aziz Peygamber! Biz sır saklarız; üzülme. Elbette kimse duymayacak.

Ahiz zaman Nebisi, Hazret-i Zeyd ile birlikte elem ve kederler içinde yeniden Mekke yoluna çıktı. Az bir mesafe almışlardı ki atılan taş ve yuha çığlıkları ile ürperdiler. bir sürü serseri iki gece olarak yol kenarına dizilmiş, insanlığı kurtuluşa çağıran Hak Peygambre sövüp sayıyor ve eteklerine doldurdukları taşları gözleri döne döne savuruyorlardı.

-Deli, büyücü! Demek Peygambersin ha! Hadi taşlar sana değmesin öyleyse!...

Zeyd, radıyallahü anh, nur etrafında dönen pervane gibi Sevgili Peygamberimizin çevresinde fır dönerek zalim taşlara hedef oluyor ve Peygamberini korumaya uğraşıyordu.

Fakat ne mütecavizler üç beş kişi, ne taşar beş on tane... Yağmur gibi taş yağıyor.

-Yapmayın, etmeyin, yalvarıyorum, biz size ne yaptık, sonra pişman olacaksınız atmayın, bu suçu i=lemeyin, ilişmeyin bize, bırakın yolumuza gidelim!

Hazret-i Zeyd, bir taraftan Peygamberimizi hedef olmaktan kurtarmaya çabalarken aynı zamanda saldırgan sürüsünü de iknaya çalışıyordu...

Ama laf anlayan olmadığı için kendisi ve Peygamberimiz kanlar içinde kaldı.Efendimiz ayağından, fedakar Zeyd başından yaralanmıştı...

Taş atıp yuha çekenler öylesine zamlid ki Sevgili Peygamberimiz, yapılan hücumlardan dermansız kalıp yere oturmak zorunda kaldığında ayağa kaldırıp zorla yürütüyor ve taşlama ve yuhaya devam ediyorlardı... Allah'ın hikmeti bunlar Mekke müşriklerinden beter çıkmıştı. Taif zulmü iki garip yolcunun düşe kalka yaralana yaralana kanlar içinde Mekke ile Taif arasında Batni Nahle isimli yere varmalarına kadar sürdü. Buraya geldiklerinde bir bağ gördüler ve kendilerini yorgun ve bitkin bir halde bir asma gölgesine attılar...

Sevgili Peygamberimiz biraz dinlendikten sonra kanlarını sildi, abdest aldı ve iki rekat namaz kıldı. Ve o an bile yüce Allah'a ne güzel dua etti.

-Ya Rabbi; sana zaaf ve aczimi arz ederim. Sana muhtacım. Merhametlilerin en merhametlisi, keremlilerin en keremlisi sensin. Kusurların mazeretini sen kabul eder, yolunu şaşırmışlara sen hidayet verirsin. Sen, kalbi kırıkların sığınağısın. Ey Allah'ım dualarımı da ancak sen kabul edersin. Halbuki bakaları benden yüz çevirir ve kalbimi kırar. Ya Rabbi hatalarım sebebiyle affına sığınıyor; rızanı istiyorum. La havle vela kuvvte illla billahil aliyyilazim...

...Bağ sahipleri Utbe ve Şeybe, yerleri yüksekte olduğu için Resulullaha apılanları ve onun arkadaşı ile birlikte bağlarına sığınmasını görmüşlerdi... Acıdılar ve köleleri Addas'a iki yabancıya üzüm götürmesini söylediler. Addas, üzümü ikram edince Büyük nebi, yemeye Besmele çekerek başladı. bu, az ileride oturmuş kendilerini seyreden Addas'ın dikkatini. Kölenin bir şey daha dikkatini çekmişti. bu yabancının yüzünün nuru... Evet, şu kadar kahır ve sıkıntıya rağmen onun yüzünde başka kimsede görülmeyen bir güzellik vardı...

Addas dayanamayarak sordu:

-Bu kadar senedir buradayım üzüm yemeye başlarken söyldiğin sözü ilk defa duyuyorum. Bu nasıl bir kelime?

Bu defa Peygamberimiz sordular.

-Nerelisin.

-Ninovalıyım.

-Ya? Yunus aleyhisselamın memletindenmişsin.

-Sen Peygamber misin?

-Evet.

-İsmin ne?

-Muhammed.

Yüzü böylesine güzel; sözleri kadar tatlı bir insan imsansız yalan söylemez. Seni incil ve Tevrat'ta okudum. Benim bildiğime Allah, seni Mekke'de vazifelendirir. Fakat Mekke'liler sana inanmayıp eziyet ederek şehirden çıkma mecburiyetin bırakırlar ama bir zaman Mekke'yi fethedersin. Sen Hak Hak Peygambersin; kaç zamandır haberini ekliyordum. Sanu lutfen dinini öğret... iman ediyorum. İşleri güçleri hak yemek, dünyalık toplamak olan şu zalim şehvetperestlerden bıktım. İyilik fukarası bu adamlardan nefret ediyorum.

Diyerek mübarek Peygambemerimizin el ve ayağını öptü... Peygamberimiz Addas'a İslamiyeti öğrettiler. Böylece bir köle daha Sultan oldu.

Utebe ve Şeybe, epeyce uzatan olanları görüyorlar. Addas'ın Resulullah, sallallahü aleyhi ve selleme gösterdiği hürmeti farkedince şaşırdılar ve...

-Eyvah, dediler, köle elden gidiyor.

Addas, müslüman olunca Peygamberimizin yanında kalmak ve kendisine hizmet etmek, gelecek sıkıntıları göğüslemek istediğni arz etti.

Allah'ın Resulü; tebessüm ve teşekkür ettiler:

-Hayır, buyurdular. Şimdilik efendilerinin yanında kal. Az zaman sonra ismim her tarafta duyulacak. O zaman bana gelirsin...

Büyük Nebi ve Zeyd radıyallahü anh, bir müddet dinlendikten sonra Addas'a veda ederek mekke'ye doğru yürümeye başladılar.

Addas, bağ sahiplerine gelince Utbe ve Şeybe kendisine çıkıştılar:

-Ne oldu ki, O adamın elini-ayağını öptün?

-Bunu siz bilemezsiniz.Bana öyle bir şey söyledi ki ancak Peygamberler haber verebilir...

Efendileri Addas'a daha çok sinirlenerek, ağırdılar:

-Hadi canım şuradan! Peygambermiş. Seni kandırmış.

Addas, huzur içinde cevap verdi:

-Siz ne söylerseniz söyleyin.O, yeryüzünün en üstün insanıdır...

İki kardeş irkildiler, bir tuhaf oldular fakat bir şey demediler.

Peygamberimizle evladlığı Zeyd Mekke'ye doğru yaklaşırken, üstlerinde bir beyaz bulutun onları yakıcı, kaynatıcı güneşten koruduğunu farkettiler. Allah'ın Habibi dikkatle bakınca bulutun içinde Cebrail aleyhisselamı gördü.

Büyük Melek Şanlı Peygamberi selamladıktan sonra:

-Sana Mekke ve Taif'den reva görülen kötü muameleler Allahü tealanın malumudur. Bu sebeple vereceğin emri ifa için dağler meleğini de benimle yolladı. kendisine istediğni emredebilrsin, dedi.

Bunun üzerine dağladan sorumlu melek, selam ve hürmetlerini arz ederek konuşmaya başladı:

-Emret; Kuaykan ve Ebu Kubeys dağlarını şu isyankar insanların üzerine devireyim. Sana tabiyim.

Peygamberimiz şöyle buyurdular:

-Hayır! Ben alemlere rahmet olarak gönderildim. Bunlar zalim. Fakat nesillerinden temiz müminler gelebilir. ben buna duacıyım.

Akşam oldu. Yeryüzünün en kahraman, ama en garip iki insanı namazdalar.

Efendimiz, İmam Errahmar Suresini okuyorlar.

.............

Bu esnada Nusaybin cinnilerinden dokuz kişi de orada hazır. dikkatle Resul-i's-sakaleyn/İnsanların ve cinnin Peygamberini dinliyorlar. Kur'an'a hayran kaldılar. Namaz bitince göze göründüler. Peygamberimiz bunlara İslamiyeti anlatarak onları imana çağırdı. Reteddüt etmeden müslüman oldular ve çeşitli zamanlarda Resulullah'a yeni arkadaşlarını getirerek öbek öbek hak dine girdiler.

Ahir zaman Peygamberi ile uğruna canını tereddütsüz feda etmeye hazır Zeyd radıyallahü anh, Addas ile karşılaştıkları bu yerde bir kaç gün kaldılar. Çünkü; müminlerin Mekke-i mükerreme'den yolladıkları haberlere nazaran düşmanlar, Sevgili Peygamberimize Taif'te yapılanları öğrenmiş ve bu sebeple cür'etleri artmıştı. bir çılgınlığa kakışmaları hiçten bile değildi. Peygamberler Peygamberi en emniyetli yer olarak hira mağarasını düşündü. Kısa bir zaman için buraya çekildiler... Ortalık yatışınca da bir köylü vasıtası ile Süheyl bin Amr'e Mekke'ye girebilmeleri için aracı olmasını rica ettti. Süheyl, kendisinin taşralı olduğunu; istenen desteği vermeğe kudretinin yetmeyeceğini haber saldı.

Efendimiz bu defa Humsaal ismindeki köylüyü Adiy oğlu Mutim'e gönderdi. Mutim "Peki" dedi ve Peygamberimizle Hazret-i Zeyd Mekke'ye girerken yedi oğlu ile birlikte silahlı vaziyette onlara sahip çıktılar.

Peygamberimiz önce Kabe-i Şerifi ziyaret ederek iki rekat namaz kıldı...

Seneler sonra bir gün Aişe radıyallahü anha validemiz bu sıkıntı dolu günleri hatırlatan bir sual tevcih ettler:

-Ya Resulallah, Uhud harbinden daha kederli bir günün oldu mu?

-Taif'lilerden gördüğümü Uhud muharebesindeki kafirlerden çekmedim.

Hiç bir Peygamberin yaşamadığı kadar sıkıntılar silsilesi...

Sevgili Peygamberimizin hayati - Muhbir-i Sadik

Muhbir-i Sadık

Allahü teala sizi, kerim olan babalarınızın yolundan ayırmasın. Onların en üstünü olan birincisine ve geri kalanların hepsine, bizden düalar ve selamlar olsun! Allahü teala'nın var olduğu ve bir olduğu hatta Muhammed aleyhisselam'ın O'nun resulü olduğu ve hatta O'nun getirdiği her emrin ve haberlerin doğru olduğu, güneş gibi meydandadır. Düşünmeğe, isbat etmeğe hiç lüzum yoktur. Fekat, bunu görmek için müdrike (ya'ni anlayış hassası) bozuk olmamak ve ma'nevi hastalığı bulunmamak lazımdır. Müdrike hasta ve bozuk olunca, düşünmek, incelemek lazım olur. Fekat kalp hastalıktan kurtulur, gözden ma'nevi perde kalkarsa bunları açık olarak görür. Mesela safrası bozuk kimse, şererin tadını duymuyor. Şekerin tatlı olduğunu ona anlatmak isbat etmek lazım olur. Fekat, hastalıktan kurtulunca isbat etmeğe lüzum kalmaz. Hastalıktan dolayı isbat etmek lazım olması, şekerin tatlılığa bir kusur vermez. Şaşı olan, bir adamı iki görür ve iki kişi var sanır. Şaşıdaki göz hastalığı, karşısındaki bir kişinin, iki olmasını icab ettirmez. O, iki gördüğü halde, görünen yine birdir. Bunun bir olduğunu isbat etmeğe lüzum yoktur.

Müjdeci Mektublar Tercümesi 46. Mektup
İmam-ı Rabbani Ahmet-i Faruki Serhendi (ks)



Mekke!...

İkindi gölgeleri, duvarlardan süzülerek serin serin uzayıp eriyor. Bir duvar dibine serilmiş bir gurup müşrik çene çalmakta. Mevzu; Sevgili Peygamberimiz!

-Evet, Ebu Talib de öldü! Bakalım yine İslam dinini tebliğe devam edecek mi?

-Sanmam. En büyük desteğini kaybetti. Bizlerden çekinir. Davetini sürdürürse kendisini elimizden kimse kurtaramaz. Bunu bilecek kadar akıllıdır.

-Ben, sizinle aynı fikirde değilim. Hiç bir sıkıntı O'nu yolundan çeviremez.

-Görürüz. Her karşılaşmada kendisini alaya alıp en mahcup hallere düşürelim de o zaman halini seyrederiz.

Amcasının vefatı islam düşmanlarını yüreklendirmişti. Onlar böyle konuşurken az ilerde Resulullah'ın geçmekte olduğunu farkettiler. Ve hemen tasmasından kurtulmuş azgın köpekler gibi öne atılarak Efendimizi toza toprağa buladılar.

Sevgili Peygamberimiz, sallallahü aleyhi ve sellem, üzüntü ile evine geldi Hazreti Fatıma radıyallahü anha babacığının üstünü başını toz toprak içinde görünce hüngür hüngür ağlamaya başladı. Münkirlerin aşağılık hareketi sevgili kızlarının çok ağırına gitmişti. Gönlü yaralı baba evladını teselli ediyor.

-Amcam Ebu Talib hayatta iken bu kadar pervasız değillerdi. Sahipsiz kaldığımı zannediyorlar. Halbuki benim asıl sahibim Allah. Hak teala, beni elbette onlardan koruyacak ve nurunu ikmal edecektir. Hadi göz yaşını sil, üzülme. Bize sabır-sebat yakışır.

İki Cihan Güneşi, artan zulüm ve baskı üzerine bir müddet evlerine kapanarak pek dışarıya çıkmadılar. Günlerini Rabbine ibadetle geçiriyor.

Kureyş kafirlerinin, desteksiz kalan Allah Resulü'ne ettikleri fena muameleler ve en nihayet O'nu evine kapanma mecburiyetinde bırakmaları aslında kendisi de bir islam düşmanı olan Ebu Leheb'in kanına dokundu.

Ebu Leheb, yeğeninin evine gelerek kendisini himaye edeceğini bildirdi.

-Ebu Talib'in sağlığında olduğu gibi işine bak. Lat ve Uzza'ya yemin olsun ki seni düşman şerrinden koruyacağım. Çekinmeden vazifene devam et.

Sevgili Peygamberimiz, rahatladı ve amcasına teşekkür ederek insanları islam dinine çağırmaya devam etti... Böyle bir gün ahir zaman nesibi Peygamberlik icabını yerine getirirken dinleyenlerden İbni Caytala isminde bir haddini bilmez Allah'ın Habibine sövüp sayarak dil uzatma küstahlığında bulundu. O, bu edebsizliği yaparken Ebu Leheb çıka geldi ve İbni Caytalayı feci şekilde payladı. Caytala, herkesin içinde küçük düştü. Gururu kırılan münkir, bağır çağıra şehrin sokaklarında dolaşarak Ebu Leheb'in Müslüman olduğunu söyledi:

-Eyy Kureyşş! Ebu Leheb dinini bırakarak Muhammedi oldu! Haberiniz olsun! Ebu Leheb Muhammedi oldu!...

Müthiş haber, müşrikleri şaşkına çevirdi. Hemen Ebu Leheb'e koştular:

-Müslüman olmuşsun, öyle mi?

-Kim diyor?

-İbni Caytala.

Ebu Leheb şöyle bir alaylı güldükten sonra bir elini bir müşrikin diğer elini öbür müşrikin omuzuna koyarak:

-Hayır dostlarım. Ben Müslüman olmadım. Müsterih olabilirsiniz, o alçak yalan söylüyor. Ama biliyorsunuz Muhammed benim yeğenimdir. Ben, örf ve adetlerimiz icabı bir akrabama sahip çıkıyorum. Siz, kendi yakınınız olan birine kötülük yapılmasına razı olur musunuz?

-Haklısın. İnsan akrabasına elbette arka çıkar..

Bir zaman Ebu Leheb'in korkusundan kimse Resul-i Ekrem, sallallahü aleyhi ve Selleme ilişmedi. Ve mübarek peygamberimiz bu imkandan istifade ile insanları ebedi saadete çağırmaya devam ettiler.

Ama..

Ebu Leheb'in desteği kısa sürdü.

Müşrikler, Hak dinin Peygamberini soruyorlar:

-O çok sevdiğin amcan Ebu Talib şimdi Cennette mi, Cehennemde mi?

daima doğruyu söylemiş, Muhbiri Sadık ne dese elbette doğru ne ise onu diyecektir.

-Kavminin yolundadır...

Ukbe ve Ebu Cehil göz göze geldiler. Büyük insanın ne demek istediğini hemen anlamışlardı. Peygamberimizden ayrılır ayrılmaz doğru Ebu Leheb'i buldular. Sualleri Ebu Leheb'in alnında patlayan bir yumruk gibiydi.

-Ey Ebu Leheb çabuk söyle! Müteveffa Ebu Talib Cehennemlik midir?

Ebu Leheb mosmor oldu.

-Bu da ne demek? Ne manasız şeylerle meşgulsünüz. Kardeşim elbette Cennete!...

-Kardeşin Cennette mi? Bir de hamisi olduğu Muhammed'e sor bakalım neredeymiş. Ebu Leheb'in gerginlikten alın ve boyun damarı çatlayacak gibiydi:

-Ya neredeymiş peki?

-Cehennemde. Muhammed böyle diyor.

-Kendisinden duymak isterim!

Diyen Ebu Leheb, dehşetli sinir buhranları içinde ve arkasında da iki müşrik olduğu halde Peygamberimize geldi:

-Seni o kadar görüp gözeten bir insanın cehennem ehli olduğunu söylemişsin. Ukbe Bin Muayt ve Ebu Cehil böyle diyor. Doğru mu?

-Benim vazifem doğruyu haber vermektir. Ben doğruyu söylemeğe memurum. Herkesin gönlüne göre konuşamam. İslamiyeti kabulden kaçınan kim olursa olsun akibeti cehennemlik olmaktır.

Ebu Leheb'in gözleri dışarı fırlayacak gibiydi. Kin ve ter içinde kaldı. Eliyle başlığını geri ittikten sonra havayı dövmeye başladı. Yumruğu örse inen çekiç gibiydi. Boşluğu hızlı ve deli deli yarıyordu.

-Sen görürsün. Bundan sonra sana nefes bile aldırmayacağım. Bu kadarı da fazla...

O, sallallahü aleyhi ve Sellem, ne etmişti ki? Yüce Allah'ın emirlerini bildirmenin dışında ne yapıyordu ki?

Sükut ettiler.

Sükut, ahmağa verilecek en güzel cevap.

Nikah yapmak, benim sünnetimdir. Sünnetimi yapmıyan kimse, benden değildir.

Hadis-i Şerif

Peygamberimizin, sallallahü aleyhi ve sellem, tekrar evlenmesi de yine onuncu yıl içindedir. Hazret-i Hadice annemizin yokluğu şanlı Nebi'nin evinde aksamalara yolaçmaya başlamıştı. Ev işleri, çocuklar hizmet bekliyordu. Omuzlarında dünya tarihinin en büyük ve mukaddes vazifesi İslamiyeti yayma işi olan bir Peygamberin dışarıda karşılaştığı akıl almaz çaptaki engelleme, zulüm, işkence, hakaretlerden başka bir de ev işlerinde yardımcısız kalması ve bu yüzden iç nizamının düşündürücü olmaya başlaması uygun değildi.

Bu sebeple Seyyidil Mürselin, mü'mine hanımlardan Hakim kızı Havle'nin ısrar ve aracı olması ile önce Hazret-i Aişe radıyallahü anha ile nikah yaptı. Sonra da Sevde binti Zam'a ile evlendi.

Şöyle:

Havle, radıyallahü anha, Efendimizi mutlaka evlenmesi icap ettiğine dair ikna ettikten sonra rızasını alarak Hazret-i Ebu Bekr'in, radıyallahü anh' evine gitti. Kendisinin teklifi ile Peygamberin Aişe'ye talip olduğu haberini Hazret-i Ebu Bekr'in hanımına müjdeledi. O esnada Hazret-i Ebu Bekr, evde yoktu. Gelince haber kendisine de duyuruldu. en büyük sahabi sevinçle üzüntü arasında kaldı...

Kainatın en makbul insanıyla akraba hele O'na kayınpeder olmaktan daha iyi bir şans düşünülemez. Bu sebeple sevinçli; ama, iki sebep sevincini gölgeliyor.

Birincisi:

-Fakat, dedi Ebu Bekr radıyallahü anh., ben, Peygamberle kardeşim; Aişe kendisine helal olur mu?

Dünür hanım Havle binti Hakim, Kılı Kırk yaran en mükemmel dinin sahibine gelerek kız babasının endişesini nakletti:

Güneş, Sevgili Peygamberimizin inci dişlerini öpüyor.

Güldüler:

-Biz, Ebu Bekr'le kardeşiz. Ama bu bir kan ve süt kardeşliği değildir. Biz din kardeşiyiz; din kardeşliği kız alıp vermeye mani olmaz...

Hazret-i Havle Ebu Berk efendimizin evine gelerek dinimizin bu husustaki ölçüsünü haber verdi...

Hazret-i Ebu bekr, nisbeten rahatlamıştı ama ya ikinci mani ne olacak? Aişe sözlüydü...

Aişe ve Mutim bin Adiy'in oğlu Cübeyr arasında Cübeyr'in İslamı kabul etme şartı ile söz kesilmişti...

Ebu Bekr, radıyallahü anh ciddi bir sıkıntı ile karşı karşıya bulunuyordu. Bir tarafta başına konmak için dönüp duran devlet kuşu, bir tarafta, verdiği söz. Sözünden nasıl cayabilirdi. Ömründe bir kerecik olsun verdiği sözden dönmemişti.

Kalktı Mut'im'in evine gitti... Cenab-ı Hak bir şeyi takdir edince bütün maniler ortadan kalkmaz mı?

Hazret-i Ebu Bekr, daha ağzını açmadan Mut'im'in hanımı damdan düşer gibi kestirip attı:

-Oğlumuz Müslüman olmayacak! Kızın senin olsun Cübeyr, baba dininden çıkacak ki Aişe ile evlensin! Öyle şey mi olurmuş?

Hazret-i Ebu Berk, kulaklarına inanmıyor. Mut'im'e döndü:

-Sen de mi bu fikirdesin?

-Evet! Biz söz'den caydık. Sen gelmeseydin biz gelecektik. Kızını istemiyoruz... Ebu Bekr, kuş gibi hafiflemiş olarak evine geldi.

Nikah, Şevval ayında kıyıldı. Düğünse üç yıl sonra Medine'de yapılacaktı. Yüce Allah, sevgilisine sıdkla bağlı olan bu seçkin insanı büyük bir mükafaata bağlı olan bu seçkin insanı büyük bir mükafaata kavuşturmuştu...kızı, Allah Resulünün zevce-i mutahharası olmuştu.

Hazret-i Aişe ile nikah kıyılmış ama biraz daha büyümesi için düğün tehir edildiğinden aile içi düzen bakımından bir şey farketmemişti. Bu yüzden Havle Hatun yine Peygamberimizin iznini alarak Sevde binti Zam'a'yı isteye gitti...

Sevde, beş-altı tane çocuğu olan dul ve yaşlıca bir kadın. Kocası ve amcazadesi Sekran bin Amr ile birlikte Müslüman olunca onlar da Habeşisstan'a gittiler... tekrar Mekke'ye döndürklerinde Sekran hastalandı... O günlerde Sevde radıyallahü anha bir rüya gördü... Ay, dalında kopmuş bir kavak yaprağı gibi süzüle süzüle kendi üstüne düşüyor.

Rüyayı kocasına anlattığında:

Sekran:

-Her halde ben öleceğim sen de benden sonra evleneceksin, dedi...

Sevde, Havle hatunun süpriz haberi ile karşılaşınca birden bu hatırası gözünde canlandı...

Bu sırada büyük Melek Cebrail aleyhisselam, Peygamberimize Hak teala'dan Selam getirdi ve:

-Ya kardeşim! Rabbim sana selam ediyor ve şu garip ve bicare Sevde'yi nikahına almanı istiyor, haberini verdi...

Küfrün, yılan dilli bir orman yangını gibi dört tarafı kuşattığı bir zamanda beş-altı çocuklu dul bir mümine kadın ne yapar; nasıl dayanır? O'nun elbette himaye altına alınması lazım...

Cenab-ı Hak, Sevde radıyallahü anha hazretlerinden ne kadar razı ki, Peygamberinden O'nu kendisine eş olarak seçmesini rica ediyor...

Sevde Hatun:

-Resulullah ile kendim konuşsam galiba iyi olur, dedi. Çünkü ben bir dulum ve üstelik çocuklarım var...

Havle hatun ile birlikte Resulullah'a geldiler...

Aydınlık ışıl ışıl, pırıl pırıl birgün.

-Ey Allah'ın Nebisi! Sizin nikahınızda olmak size hizmet etmek en büyük şeref ama benim tercih edilmem için hiç bir güzel sebep yok ki. Dulum küçük çocuklarım var... Sabah akşam gürültü ve haşarılıkları ile sizi rahatsız etmelerinden korkuyorum....

Sevgili Peygamberimiz:

-Başka bir mahzur var mı?

-Hayır ya Rasulallah. Daha ne olsun ki?

Daima müjdeleyici, daima kolaylık gösterici, daima ferahlandırıcı olan Peygamberimiz şöyle dediler:

-Allah'ın rahmeti üzerine olsun ey Sevde.

Üzülme.Kadınların hayırlısı ufak çocuklarından dolayı sıkıntı çekenlerdir.

.....

Düğün onuncu yılın Ramazan ayında yapıldı.