15 Aralık 2009 Salı

TEVÂZÛ: ALÇAK GÖNÜLLÜLÜK

TEVÂZÛ: ALÇAK GÖNÜLLÜLÜK

İnsanın kibrinden kurtulması için kendi kusurlarını bil­mesi ve tevâzuun faydalarını ve faziletlerini öğrenmeye çalışması îcâb eder.

Tevâzû, peygamberlerin ahlâkındandır. Nitekim Pey­gamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Yeryü­zü hazînelerinin anahtarları bana verildi. Ben kul peygamber ile hükümdar peygamber olmak arasında muhayyer (serbest) kılındım. Cebrail, 'tevâzû et' diye vahiy getirdi. Ben de kul peygamber olmayı seçtim. Bunun için bana kıyamet gününde ilk haşrolunmak ve ilk şefaatçi olmak verildi."

Allâhü Teâlâ, Mûsâ (a.s.)'a şöyle vahyetti: 'Yâ Mûsâ! Seni niçin insanlar üzerine risâlet (kendisine kitap verilen peygamber) ve kelâmımla seçtim biliyor musun?' Mûsâ (a.s.) 'Hayır, Yâ Rabbi, bilmiyorum.' dedi. Allâhü Teâlâ buyurdu ki: Bugüne kadar bana hiç kimse senin tevâ­zuun gibi tevâzû etmedi.'

Meymûn bin Mehran'ın hizmetçisi, müsâfirine akşam ye­meğini hazırlarken acele edince yemeği efendisinin üzerine döktü. Efendisi 'Beni yaktın' dedi. Hizmetçisi 'Ey hayrı öğre­ten ve insanları edeplendiren! Allâhü Teâlâ'nın "Kızdıkla­rında öfkelerini yutarlar." (Âl-i İmrân Sûresi, âyet 134) mübarek sözüne dön' dedi. Efendisi 'Öfkemi yuttum' dedi. Hizmetçisi 'Arttır, çünkü Allâhü Teâlâ "İnsanların kusur­larını affeden kimselerdir." (Âl-i İmrân Sûresi, âyet 134) buyuruyor' dedi. O da 'Seni affettim' dedi. Sonra hizmetçisi, 'Arttır, zîra Kur'ân-ı Kerîm'de "Allâhü Teâlâ da ihsan edenleri sever." (Al-i İmrân Sûresi, âyet 134) buyuruluyor' dedi. O da ona 'Artık sen Allah rızâsı için hürsün' dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder